Kayıt dışı siyaset

Millete giydirilen dar gömlek, bu defa kıpırdayamayacak kadar daraltılmıştı. 28 Şubat süreciyle birlikte, on binlerce kamu görevlisi malum gerekçelerle sürgüne gönderildi, binlercesi, görevlerinden atıldı.

30 Ocak gecesi Sincan Belediyesi'nin düzenlediği ve İran Büyükelçisi Ali Rıza Bugheri'nin de katıldığı Kudüs Gecesi düzenlendi. Gecede sahneye konulan 'Cihat' oyununun manşetlere taşınması kaosa zemin hazırladı. Star muhabiri Işın Gürel saldırıya maruz kaldı. Belediye Başkanı Bekir Yıldız tutuklandı, mahku00fbm edildi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Siyasi Partiler Kanununa aykırı davrandığı için RP'yi uyardı. Ardından dönemin başsavcısı Vural Savaş Erbakan'ın ülkeyi iç savaşa sürüklediğini ileri sürdü. Kayıt dışı siyaset hortladı, zehir zemberek açıklamalarla gündem esir alındı. Fırsatı değerlendirenler milli iradenin üzerine tankları yolladı. Ankara Sincan'da tanklarla geçiş yapıldı. Tankların geçişine Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya 'irtica, PKK'dan daha tehlikeli' sözleriyle destek verdi. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz "Türkiye kaosa gidiyor. Güçbirliği yapmaya hazırız."açıklaması yaparken, Cindoruk "RP düzeni silahla değiştirecek" beyanını verdi. İşareti alan zinde güçler sahaya indi. Korku salan manşetler, akıl dışı senaryolar ve bitmek tükenmek bilmeyen gerilimi körükleyen yayınlar aralıksız sürdü. 11 Şubat'ta Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü Ankara'da yapıldı. Muhalefet, sendikalar, iş dünyası irtica paranoyası ile yatıyor, laiklik kaygısıyla uyanıyordu.

CADI AVI

Ve Tarih 28 Subat 1997... Gazeteler günlerdir birinci sayfalarında işaret ettiği tarihi MGK toplantısı yapıldı. Alınan karalar hükümete bidirildi, laiklik konusunda yasaların uygulanması istendi. 4 Mart'ta Başbakan Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı. MGK kararlarını uygulama komitesi kurularak ülke çapında irticacı avı başlatıldı. 21 Mayıs'ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ''Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini'' söyleyerek, RP'nin kapatılması için dava açtı. Olayları fişlemeler takip etti. Akademisyenler, subaylar ve yöneticiler görevlerinden uzaklaştırıldı.Meslek liselerinin ortaokul kısımları kapandı. Bazı öğrencilerin üniversitelere girişi, katsayı uygulaması ile engellendi. 7 Haziran'da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.

DEMİREL'DEN BİLDİK HAMLE

10 Haziran'da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi. 18 Haziran'da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. 19 Haziran'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller'e vermeyip, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. 30 Haziran'da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D Hükümeti'ni kurdu.

İdarenin hukuka aykırı eylem ve işlemlerinden dolayı başvurulacak en son mercii "idari yargı" olduğuna göre, 28 Şubat 1997 tarihinden itibaren idare aleyhine açılan davalardaki olağanüstü artış, 28 Şubat'taki "kıyımı", somut istatistiklerle kanıtlamaktadır. Örneğin, 28 Şubat süreciyle birlikte başlatılan, başörtü yasağı aleyhine binlerce davada (birkaç istisna dışında), yürürlükteki yasaya karşı, yargı kararlarının gerekçeleri üstün tutulmuştur. Dünyaca meşhur El-Ezher Üniversitesinden mezun yüzlerce öğretmenin, (müktesep) öğretmenlik hakları, hala iade edilebilmiş değil. Başarılı bürokratların, sadece siyasi düşünce ve inançları nedeniyle yurdun değişik yerlerine sürgün edilmesi, görevlerinden alınması, idari yargı tarafından durdurulmamıştı.

TASFİYELER, YIKIMLAR

Refah-Yol hükümetinin devrilmesinden sonra kurulan AnaSol-D hükümeti tarafından, kurulduktan sonraki bir buçuk ay zarfında üç yüze yakın üst düzey bürokrat (daire başkanı, denk veya daha üst kadrolar) görevlerinden alındı. 28 Şubat sürecinde kamu personeline yönelik "tasfiyelerin" odak noktası şüphesiz ki TSK'di. Bu süreçte "irticai faaliyetlerde" bulundukları gerekçesiyle yüzlerce subay ve astsubayın TSK ile ilişikleri kesildi. Tasfiye edilen personel, psikolojik yönden çöküntüye uğramanın yanı sıra, bazıları intihar etti, birçoğunun kendisi veya eşi hastalığa yakalandı. Daha da önemlisi, bu kişiler, YAŞ Kararlarının temyiz edilememesi sebebiyle idarenin bu eylemine karşı çaresiz kaldı; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi hak arama imkanlarını kullanamadı ve neticede özlük hakları kaybına uğrayarak maddi yönden yıkıma uğradı.

MÜLKİ İDARE AMİRLERİNE DARBE

Yine post-modern darbe sürecinde 3 vali, 166 kaymakam, 41 vali yardımcısı ve 3 hukuk İşleri Müdürü olmak üzere toplam 213 Mülki İdare Amiri hakkında değerlendirme raporları tanzim edildi, bu raporlar sonucunda 3 Vali merkez valiliğine teklifleri yapılarak merkeze alındı, yüzlerce kaymakam pasif göreve tayin edilmişti. Emniyet Genel Müdür onayı ile Polis Başmüfettişleri ile APK uzmanlarından oluşan bir İzleme Denetleme kurulunun oluşturularak yapılan İzleme ve Denetlemeler sonucunda 331 Emniyet Mensubu hakkında inceleme yapıldı. Bunlardan 15 Emniyet Mensubu meslekten uzaklaştırıldı, 38 personel de çeşitli cezalara çarptırıldı. Diyanet İşleri Başkanlığında haklarında cezai işlem yapılan personel sayısı 393'tü. 393 cezanın 128 adedi meslekten çıkarma şeklinde tezahür etti.

YÖK BAŞÖRTÜLÜ PEŞİNDE

YÖK Disiplin Kurulu tarafından 1997 yılında; Kılık Kıyafet Yönetmeliğine uymadıkları gerekçesiyle 16 personel Kamu görevinden çıkarılma cezası, 1998 yılında Kılık Kıyafet Yönetmeliğine uymadıkları gerekçesiyle 31 personel, başörtü yasağı ile ilgili gösteriye katıldıkları gerekçesi ile 11 personel, Kamu görevinden çıkarılma cezası, 1999 Kılık Kıyafet Yönetmeliğine uymadıkları gerekçesiyle yılında Kılık Kıyafet Yönetmeliğine uymadıkları gerekçesiyle 50 personel, başörtü yasağı ile ilgili gösteriye katıldıkları gerekçesi ile 3 personel, 2000 yılında Kılık Kıyafet Yönetmeliğine uymadıkları gerekçesiyle 8 personel, İdeolojik ve siyasi amaçlı başörtü takmak gerekçesi ile 19 personel ve irticai faaliyette bulunduğu gerekçesi ile 1 personel olmak üzere 1997-2000 yılları arasında toplam 139 personel kamu görevinden çıkarıldı..

EĞİTİME İNDİRİLEN BALYOZ

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1997-2001 yılları arasında Kılık-Kıyafet Yönetmeliğine aykırı davrandıkları veya "irtica" gerekçesi ile 3527 öğretmenin görevine son verildi. Diğer taraftan 33271 personel hakkında yukarıda belirtilen benzer suçlamalardan soruşturma açıldı, bunlardan 11890'ı hakkında muhtelif disiplin cezaları verildi. Yine bu dönem zarfında, Kılık-Kıyafet Yönetmeliğine aykırı davrandığı halde devlet memurluğundan çıkarılmamak ya da ilişiği kesilmemek gayesiyle kendi istekleriyle istifa eden/istifa etmek zorunda bırakılanların sayısı da tam olarak bilinmemekte. Bu rakamın, görevine son verilenlerin sayısının çok daha üzerinde bulunduğu bilinen bir gerçektir.

EKONOMİK DARBE

28 Şubat 1997'den 21 Şubat 2001'e kadar geçen ve sürecin bütün yıkıcılığı ile devam ettiği 4 yıllık zaman dilimi, milletin bugün bile bedelini ödemeye devam ettiği tam bir ekonomik ve finansal yıkım dönemiydi. Süreçte Aczimendiler, Fadime'ler, Emire ve Ali Kalkancı'lar ve Sincan'daki Kudüs gecesi gibi "irtica" görüntüleriyle oluşturulan toz ve dumanın içinde, milletin cebi boşaltıldı.

1994-2003 arasında toplam 25 özel banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) devredildi. Bunların 20'si, 1997'den 2001 krizine kadar devam eden süreçte fona geçti. Yani 28 Şubat sürecinde el konulan bankaların devlete getirdiği yük 17,3 milyar doları buldu. Bankaların zararının kapatılması için, faiz yüküyle beraber bu rakam iki katına çıktı. Bunlara bir de malum süreçte 21,9 milyar dolar görev zararı veren üç kamu bankası eklendiğinde, 28 Şubat sürecinin bankacılık sektörü açısından devlete maliyetinin 50 milyar doları aştığı ortaya çıkıyor. 2001 krizi sebebiyle oluşan yükü temizlemek için hazırlanan özel tertip hazine kağıtları Ziraat, Halk, Emlak Bankası, Merkez Bankası ve TMSF'ye verildi. Hazinenin nakit ihtiyacını karşılamak adına yapılan bu işlem için devlet en son 2010'da 14 milyar 738 milyon liralık ödeme yaptı ve borçlar bitti. Böylelikle devlet, enflasyon ile güncellenmiş rakamlara göre, 2001 krizinin oluşturduğu kara deliği kapatmak için toplam 251 milyar 563 milyon TL ödedi. Başka bir ifade ile aslında 2001 krizi, 2010'da bitmiş oldu.

ANADOLU ÇOCUKLARINA ENGEL

Sekiz Yıllık Kesintisiz Eğitim 28 Şubat 1997'de alınan18 maddelik Millu00ee Güvenlik Kurulu bildirisindeki kararların üçü doğrudan doğruya eğitimi ve Millu00ee Eğitim Bakanlığı'nı ilgilendiriyordu. Bunlar; 1) Eğitim politikalarında yeniden Tevhidi Tedrisat Kanununun ruhuna uygun bir çizgiye gelinmesi, 2) Temel Eğitimin 8 yıla çıkarılması, 3) İmam-Hatip okullarından ihtiyaç fazlasının meslek okullarına dönüştürülmesi; kökten dinci grupların kontrolünde olan Kuran Kurslarının kapatılarak, Millu00ee Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullarda düzenlenmesi. 28 Şubat kararları ve 8 yıllık kesintisiz eğitim ile başlayan tartışmaya, uzmanlık alanı ve iştigali eğitim olmayan hemen herkes dahil olmuştu. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinden, Türk Kadınlar Birliğine, TOBB'dan Ziraat Odaları Birliğine kadar herkes 8 yıllık kesintisiz eğitimin uygulanması ve Kur'an kurslarının kapatılmasını istiyordu.

KİRLİ İLİŞKİLER KİRLİ EĞİTİM

Aylarca tartışılan 8 yıllık kesintisiz eğitim Meclis Genel Kurulunun sabahlara kadar süren 37 saatlik çalışması sonunda 277 milletvekilinin oyuyla 16 Ağustos 1997'de kanunlaştı. Hiçbir bilimsel altyapı ve pedagojik formasyon gözetilmeden siyasu00ee ve ideolojik beklentilerle hasımları alt etmek için eğitim yağlı bir kırbaç gibi kullanıldı. 28 Şubat sürecinde "sekiz yıllık kesintisiz eğitimin" kanunlaşmasında, eğitim konusunda en son söz alacak kişiler aktör haline geldi. Atılan bütün manşetler ve hazırlanan haberler büyük bir korku, yaranma ve çıkar ilişkisiyle servis edildi ve eğitim kirli ilişkilerin pespaye piyonu haline getirildi. İmam Hatip Liselerinin önünün kesilmesi mantığıyla geçilen 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulaması ile birlikte süreç tüm meslek liselerini olumsuz etkiledi, mesleki ve teknik eğitim-öğretim bitme noktasına geldi. Buna paralel uygulanan katsayı adaletsizliği bu gelişmeyi hızlandırdı. Bugün Türkiye'de varlığı halen devam eden ve ülkeyi orta-gelir tuzağına hapsetme riskini doğuran nitelikli işgücünün bulunamayışında mesleki ve teknik öğretimi neredeyse sona erdiren sekiz yıllık kesintisiz eğitim başat rol oynadı. Bu uygulama köylerdeki okulların kapanmasını hızlandıran bir uygulamaydı. Bu uygulama ile "taşımalı eğitim" gibi kendi içerisinde önemli sorunları barındıran bir uygulamayı da gündeme getirdi. 4+4+4 eğitim sistemi olarak bilinen 6287 sayılı Kanunla sekiz yıllık kesintisiz eğitimin olumsuz sonuçları nispeten giderilse de özellikle mesleki eğitime vurulan darbenin uzun vadeli etkileri halen devam etmektediru2026 SON