Vicdan Hareketi'nin Suriye hapishanelerindeki kadın ve çocukların özgürlüklerine kavuşmaları için 105 ülkeden aktivist ve aydının desteği, Türkiye ve dünyadan yaklaşık 2 bin STK'nın katkısıyla Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlediği toplantıya, Suriye'de Esed rejimi cezaevlerinde bir süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan kadınlar da katıldı.
Esed'in cezaevlerinde işkence gören kadınlar yaşadıklarını unutamıyor
Suriye'de devam eden savaş sırasında Esed rejimi tarafından tutuklanarak bulundukları cezaevlerinde taciz ve işkencelere maruz kalan kadınlar, yaşadıklarını ve tanık olduklarını AA'ya anlattı.
Bu kadınlardan biri olan ve 3 yıl tutuklu kalan Lula Halilağa, ilk olarak 2013 yılında kısa süreli gözaltına alındığını, serbest bırakılmasının ardından bu kez eşiyle tutuklandıklarını anlattı. Halilağa, Halep'te tutuklu kaldıktan sonra Şam'daki Adra Cezaevine nakledildiğini söyledi.
Halilağa, "Orada yaklaşık 1 yıl kaldım. Adra Cezaevine nakledildikten sonra Siyasi Şubeden istendiğime dair bilgi geldi. Beni buradan alarak Filistinlilerin kaldığı cezaevine götürdüler. Burası siyasi tutukluların kaldığı bir yerdi. Orada bir süre kaldıktan sonra beni tekrar Adra'ya naklettiler ve 1 yıldan fazla burada kaldım. Eşimi de buraya getirdiklerinden bir şekilde haberim oldu." diye konuştu.
Rejim ordusu askerlerince kendilerine her gün farklı yöntemlerle işkence uygulandığını dile getiren Halilağa, hem fiziksel hem de psikolojik tacize uğradığının altını çizdi.
Eşiyle hapishanede maruz bırakıldıkları şiddetin boyutuna da değinen Halilağa, şöyle konuştu:
"Eşimin tutuklu bulunduğunu söylediler ve onu görmemi bir şekilde sağladılar. Onu gördüğümde tanıyamadım, durumu çok kötüydü. Bana tacizde bulunacaklarına dair onu tehdit ediyorlardı ve konuşmasını istiyorlardı. Cezaevinde her gün yaklaşık 2 saat eziyet görüyorduk. Bizi tavanda asılı bulunan askılara asıp ıslak sopalarla dövüyorlardı. Bu dövdükleri sopalara da 'İbrahim'in Asası' ismini veriyorlardı. Bizi dövüp kendimizden geçmemizi ve ardından elektrikli şoklarla da eziyet görmemizi sağlıyorlardı. Sonra bizi yerimize götürüp biraz kendimize gelmemizi bekliyorlardı. Her gün bu şekilde devam ediyordu."
Eşinin önünde de çeşitli işkence ve tacizlere uğradığını söyleyen Halilağa, "Eşim uzun bir süre buna maruz kaldığı için daha fazla dayanamamıştı. Ben o gün vefat edeceğini bakışlarından anlamıştım. Bir gün sonra da eşimin vefat ettiği haberi geldi." ifadelerini kullandı.
"Kadınlar ve çocuklar önünde erkeklere işkence yapıyorlardı"Lula Halilağa, Esed rejiminin çocuk, kadın, erkek, yaşlı ya da küçük ayrımı gözetmeksizin aynı işkence metotlarını bütün yaş grupları üzerinde uyguladığına dikkati çekerek, şunları anlattı:
"İşkence yaparken toplu bir alana götürüyorlardı. Orada çocuklar, yaşlı kadınlar ve erkekler de vardı. Gözümüzün önünde erkeklerin kıyafetlerini çıkararak işkence yapılıyordu. Bazılarının ölümünü seyretmemiz sağlanıyordu. Onların işkenceleri bittikten sonra bize işkence yapılıyordu. 12 yaşından küçük çocuklara, annelerinin konuşması sağlamak için işkence yapılıyordu. Aynı şekilde yaşlılara dışarıdaki muhalif çocuklarının yerlerini bildirsinler diye işkence uygulanıyordu. İşkence sırasında, 'Siz ihanette bulundunuz şimdi memnun musunuz?', 'İhanette bulunduğunuz şeyin sonucunu yaşıyorsunuz, böyle yaşamaya devam edeceksiniz' diye konuşuyorlardı. 3 yıl bu şartlar altında cezaevinde kaldım."
Halilağa, Suriye'de 3 yıl tutuklu kaldıktan mahkemeye çıkarıldığını ve 6 yıl hapis cezası aldığını aktararak, "Ancak Suriye'de para vermeyi teklif edebiliyorsanız oradan çıkabiliyorsunuz. Ailem çok ciddi bir para teklif ettiği için kabul edildi ve çıktım. Çıktıktan bir süre sonra yine karakoldan evime geldiklerini öğrendim. Daha fazla para vermemi yoksa 6 yılı tamamlamak üzere geri götüreceklerini söylemişlerdi. Bunu duyduğum gece bulunduğum yerden ayrılıp, Türkiye'ye kaçmak zorunda kaldım. Kaçarken ise bir çocuğumu Esed rejiminin bulunduğu bölgede kayınvalidemde kaldığı için yanıma alamadım. Ona ulaşamadım çünkü beni onunla tehdit ediyorlardı. Diğer 3 çocuğumu alıp ayrılmak zorunda kaldım." şeklinde konuştu.
Bütün olumsuzluklara rağmen cezaevinden çıkmayı başarmış nadir insanlardan olduğunu söyleyen Halilağa, yaşadığı işkencelerin çok daha kötüsüne halen maruz kalan onlarca kadın, çocuk, yaşlı ve erkek olduğunun altını çizdi. Bu anlamda Vicdan Hareketi'nin bir öncü olmasını arzu eden Halilağa, tutuklu bulunan kişilerin serbest bırakılmasını ve özgürlüklerine kavuşmasını dilediğini sözlerine ekledi.
"Çok şiddetli eziyetlere maruz kaldık"Üç çocuğu ve eşiyle birlikte Türkiye'de yaşayan Muna Kousha ise 10 Ağustos 2011 yılında, Suriye-Türkiye sınırındaki Babül Hava Sınır Kapısı yakınlarında tutuklandığını belirterek, şunları anlattı:
"Ailecek suçlanmamızın sebebi, özgürlük istememiz. Bu sebeple tutuklandık. Halep'te tutuklandığımızda iki haftalık süreyle çok şiddetli eziyetlere maruz kaldık. Tutukluluk sürecinde çeşitli nakiller yaşandı. Tutukluğumun ilk iki haftasında gördüğüm eziyetler sonucunda kalp rahatsızlığım oldu ve hastaneye sevk edildim. Hastanedeki tedaviden sonra Humus'ta bir hapishaneye nakledildim. Humus'ta Askeri Mahkemeye çıktım oradan tekrar Halep'e gönderdiler. Halep'ten İdlib'e mahkemeye gönderildim. Toplam dört ay boyunca tutuklu kaldım. Dört ay sonunda ailemin ödediği belli bir ücret karşılığında serbest kaldım. Sonra eşim ve çocuklarımla Türkiye'ye geldik."
"Vicdan Konvoyu eylemiyle iyi sonuçlar aldık"Suriyeli sığınmacılara yaptığı yardımlar için Türkiye'ye teşekkür eden Kousha, geçen yıl Vicdan Konvoyu'nu oluşturarak İstanbul'dan Hatay'a gidildiğini hatırlattı. Kousha, "Sınırda bir eylem düzenledik. Bu eylem neticesinde iyi sonuçlar aldık. Bu tarz eylemlerle amaçladığımız şey tutukluların hızlı bir şekilde serbest bırakılmaları. Orada tutuklu kadınlar, tacize, tecavüze maruz kalıyor. Diğer eziyetler de cabası. Bunlara maruz kalan bir kadının psikolojik olarak sağlam durması da pek mümkün değil. Biz buradan dünyaya sesleniyoruz. Tek amacımız tutuklu kadın ve çocukların serbest bırakılması. Çünkü onlar halen işkencelere maruz kalıyorlar." diye konuştu.
"Suriyeli kadınlar sesini tamamıyla kaybetmiş durumdalar"Vicdan Hareketi'nin "Suriye'deki Kadın ve Çocuk Mahpuslar Pazarlıksız, Koşulsuz Derhal Serbest Bırakılsın" çağrısına destek vermek için Türkiye'ye gelen Yunanistan Müslümanlar Birliği Halkla İlişkiler Sorumlusu Anna Stamou ise bu çalışmanın önemine işaret etti.
Anna Stamou, "Çünkü Suriyeli kadınlar sesini tamamıyla kaybetmiş durumdalar, kendilerini duyuramıyorlar. Biz onların yerine sesimizi yükseltirsek onlar da zamanla seslerini duyurabilecek konuma gelirler. Türkiye, Suriye'de önemli bir rol oynamaya çalışıyor, Suriye'den gelen sığınmacılara ev sahipliği yapıyor ve ülkedeki ekonomik sıkıntılara rağmen buna devam ediyor." dedi.
Yunanistan'daki Suriyeli mülteciler hakkında da konuşan Stamou, "Şu an Yunanistan'da yaklaşık 70 bin civarında mülteci var. Bunların çoğunluğu Suriyeli. Yunanistan'ın içinde bulunduğu ekonomik durum dolayısıyla Suriyeli ve diğer mülteciler burada kalma niyetinde değiller. Yunanistan bu mülteciler için köprü vazifesi görüyor, onlar daha çok diğer ülkelere geçmek istiyorlar. Hem kamplarda hem de şehirde yaşayan Suriyeli mülteciler sorunlarla karşılaşıyor. Durumları çok iyi değil." şeklinde konuştu.