Karia Suresi iniş (Nüzul) sebebi nedir?

Dinimizin direği olan namaz için okunması şart koşulmuş, olmazsa olmaz denilmiş sure olan Karia suresinin iniş (Nüzul) sebebi merak ediliyor. Bu haberimizde, Karia Suresi iniş (Nüzul) sebebi nedir?sorusunun cevabını bulacaksınız.

Dinimizin direği olan namaz için okunması şart koşulmuş, olmazsa olmaz denilmiş sure olan Karia suresinin iniş (Nüzul) sebebi merak ediliyor. Bu haberimizde, Karia Suresi iniş (Nüzul) sebebi nedir?sorusunun cevabını bulacaksınız.

1. Dehşetiyle kulakları ve kalpleri çarpacak ve sarsacak o felâket!

2. Çarpacak ve sarsacak o felâket nedir?

3. Rasûlüm! Çarpacak ve sarsacak o felâketin ne olduğunu bilir misin?

4. O gün insanlar, ateş etrafında çırpınarak düşen, etrafa saçılan kelebekler gibi olur.

5. Dağlar da atılmış rengârenk yünlere döner.

Kıyâmetin bir ismi اَلْقَارِعَةُ (Kāria)dır. Kâria, şiddetle çarpan, çarpmasıyla kulakları patlatan, kalpleri sarsan dehşetli bir hâdise demektir. Âniden gelip başlara çarpan büyük belâ ve felâketlere de kâria denilir. (bk. Ra‘d 13/31) Kıyâmet dehşet verici halleriyle kulakları çatlattığı, kalplere müthiş bir korku saldığı ve o gün suçlular cezalandırıldığı için bu isimle anılmıştır.

اَلْفَرَاشُ (ferâş), geceleri ışık veya ateşin çevresinde toplanan, kendilerini ateşe atıp yanan kelebekler demektir. İşte o gün öyle dehşetli bir gündür ki, insanlar korkudan etrafa yayılmış kelebekler gibi olurlar. Bu, o günün korkusundan duyulan şaşkınlık ve ıstıraba işarettir. İnsanlar mahşere çağırıldıkları sıra, çağıran davetçiye doğru uçuşmakta, düzensiz gelip gidişteki perişanlıkta, zayıflık ve düşkünlükte, çokluk ve yayılmada uçuşup çırpınan çeşitli kelebeklere benzetilmişlerdir. Nitekim bir başka âyette o gün insanların halleri yayılmış çekirgelere benzetilir: “O gün onlar, gözleri zillet ve dehşet içinde öne düşmüş olarak kabirlerinden çıkacak; yayılmış çekirgeler gibi dalga dalga her tarafı kaplayacaklar.” (Kamer 54/7) Dağlar da atılmış rengârenk yünler gibi olurlar. Yerlerinden sökülür, birbirine çarparak toz toprak olur, ağırlıklarını kaybeder, atılan yün gibi hafifleyip uçuşurlar. (bk. Müzzemmil 73/14; Fecr 89/21) Dağlar görünüş itibariyle siyah, beyaz, kırmızı gibi rengârenk oldukları için, parçalanıp uçuşurken de çeşitli renklerdeki yünlere benzerler.

Buraya kadar kıyametin birinci safhasından bahsedilmiştir. Sonraki âyetlerde ise yeniden dirilişle başlayan ikinci safha gelir:

6. Terazide kimin iyi amelleri ağır gelirse,

7. O, tam mânasıyla hoşnut olacağı bir hayatın içine girecektir.

8. Kimin de iyi amelleri hafif gelirse,

9. Onun sığınacağı yer, içine baş aşağı atılacağı Hâviye’dir.

10. Hâviye’nin ne olduğunu bilir misin?

11. O, son derece kızgın bir ateştir!

Mahşer günü adâlet terazileri konur. Terazinin bir kefesine sevaplar, diğer kefesine ise günahlar yerleştirilir. Böylece her insanın ameli o hassas terazide tartılır. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“Gerçek tartı o gün olacaktır. Artık kimin iyilikleri tartıda ağır gelirse, işte onlar nihâî başarı ve kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kimin de iyilikleri tartıda hafif gelirse, işte onlar, ayetlerimize karşı çıkmaları yüzünden kendilerini ziyan edenlerdir.” (A‘râf 7/8-9)

“Kıyâmet günü biz adâlet terâzilerini kuracağız da hiç kimseye en küçük bir haksızlık yapılmayacak. Yapılan iş hardal tanesi kadar bile olsa, biz onu getirip mizana koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz!” (Enbiyâ’ 21/47)

Tartı neticesinde sevapları fazla gelen cennete girer. Orada hoşnut ve mutlu olacağı bir hayata erişir. Sevapları hafif gelen ise cehenneme girer. Bir annenin çocuğunu kucaklayıp göğsüne basması gibi, onu cehennem göğsüne basar. Burada cehennemin bir ismi olarak هَاوِيَةٌ (Hâviye) geçer. Hâviye, kâfir ve günahkârların içine yuvarlandıkları derin çukur demektir. Peşinden gelen âyetler bunun “çok kızgın ateş” olduğunu izah eder. Ateş zaten kızgın iken, onun ayrıca حَامِيَةٌ (hâmiyeh) şeklinde “kızgın” sıfatıyla sıfatlanması, cehennem ateşinin çok kızgın olduğunu, ona nispetle dünya ateşinin soğuk bir şey gibi kalacağını bildirir. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s.) bir gün:

“- Sizin şu dünyada yaktığınız ateş, cehennem ateşinin yetmiş parçasından bir parçadır” buyurunca sahâbe-i kirâm:

“- Yâ Rasûlallah! Cezalandırmak için dünya ateşi herhalde yeterlidir” dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“- Cehennem ateşi dünya ateşlerinin üzerine altmış dokuz kat daha fazla kılındı. Bunlardan her birinin sıcaklığı, dünyadaki bütün ateşlerin sıcaklığı gibidir.” (Buhârî, Bed’u’l-halk 10; Müslim, Cennet 30)

Efendimiz (s.a.s.) bir diğer hadis-i şerifte şöyle buyurur:

“Cehennem;

«- Yâ Rabbi! Ben kendi kendimi yedim. Bir nefes almama izin ver» diye şikayette bulundu. Bunun üzerine Allah Teâlâ, biri kışın diğeri yazın olmak üzere onun iki defa nefes almasına izin verdi. Kışın hissettiğiniz en acı soğuk ile, yazın hissettiğiniz en aşırı sıcak onun alıp verdiği bu nefes yüzündendir.” (Buhârî, Bed’u’l-halk 10; Müslim, Mesâcid 185-187)

Şimdi, kıyâmetin dehşetli hallerinden ve cehenemin o son derece yakıcı ateşinden kurtulabilmek için neler yapılıp nelere dikkat edilmesi sorusuna cevap vermek üzere Tekâsür sûresi gelecektir:

İLGİLİ HABERLER

>>YASİN SURESİ >>NAZAR DUASI >>FETİH SURESİ >>MERYEM SURESİ >>VAKIA SURESİ >>İSMİ AZAM DUASI >>TAHA SURESİ >>LEV ENZELNA >>HAŞR SURESİ >>FELAK NAS SURELERİ