HABER: ÖZLEM DOĞAN
Son dönemde adam öldürme, istismar, gasp gibi suçlar işlediği hâlde az bir ceza alıp çıkan ya da açık cezaevinden firar edip tekrar suç işleyenlere yönelik haberler sosyal medyada büyük tepkiye neden oluyor. Yaşanan çocuk istismarları toplumda infial uyandırıyor, özellikle çocukların maruz kaldığı tecavüze karşı idam yasasının çıkması için kamuoyunda büyük bir beklenti oluşmuş durumda. Toplum vicdanını derinden yaralayan Özgecan Arslan cinayetinden sonra 20 yaşındaki üniversite öğrencisi Ceren Özdemir'i bıçaklayarak katleden katil Özgür Arduç'un daha önce de bir çocuğu katledip açık cezaevinden iki kere firar eden bir mahkûm olduğu ortaya çıktı. Bu durum ceza infaz ve ceza uygulamalarındaki eksikleri gündeme getirdi. Türkiye Adalet Araştırmaları Merkezi (TÜRKAD) Başkan Yardımcısı Avukat Cem Kaya ve Hukukçu Öznur Uslu hadisenin hukuki boyutlarını, Psikolog Esra Ezmezci ise toplumsal etkisini Milat’a değerlendirdi.
Kravat indirimi haksız ve hukuksuz işletiliyor
Yasal mevzuat hükümlerinin bir bütün olarak mütalâa edildiğinde kamuoyuna yansıyan hassasiyetin suça esas teşkil eden sevk maddelerine konu hükümlerin kifayetsiz olmasından kaynaklanmadığını ifade eden TÜRKAD Başkan Yardımcısı Avukat Cem Kaya, “Asıl sorun hükümlerin tatbikine yönelik sıkıntılardan kaynaklanıyor. Bunun tipik örneği, Türk Ceza Kanunu’nun 62’nci Maddesi’nde ifadesini bulan Takdirî İndirim (yaygın adıyla kravat indirimi) Hâli’nin haksız ve hukuka bir biçimde işletilmesidir. Yaşanan sorunların ve vicdanlarda oluşan adaletsizlik duygusunun temel nedeni; Kanun Hükümleri’nin yetersizliği değil, bunların somut hâdiselere hatalı, eksik ve/veya gayri âdil uygulanmalardır” dedi.
Rehabilitesiz en ağır ceza çözüm değil
Ceren Özdemir vakıasında yaşananların Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu’nun işleyişindeki eksiklikler, firar ve yeni cinayet sonuçlarını doğuran menfur olaylar silsilesi olduğuna dikkat çeken Kaya, “Çözüm dünyanın en ağır cezai müeyyide hükümlerini getirmek değil; suç ve ceza dengesi içerisinde, vicdanları tatmin eder mahiyette ceza tayini, ıslah ve infaz sonrası psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve hukukî sonuçlarını tanzim ve de tayin etmekten ibarettir” diye konuştu.
Bu olaylar hatalı uygulamaların sonucu
İnfaz Sistemi’ndeki temel sıkıntının yasal mevzuat hükümlerinin eksik ve/veya yetersiz olmasından dolayı oluşmadığını vurgulayan Kaya, “Hatalar, İnfaz Sistemi’nde vazifeli bulunan kişi ve de kurumların hatalı uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, bu aşamada görev alan kişi, kurul ve kurumlar rehabilite edilerek, çok daha fonksiyonel ve de sağlıklı bir işleyişe kavuşturulmalıdır” dedi.
Derhal önü alınmalı
Haksız verilen kararlara toplumsal tepki verilmesinin ardından suçlunun yeniden gözaltına alınması konusunda da dikkat çeken Kaya sözlerini şöyle noktaladı: “Maalesef sosyal medyada ortaya çıkan tepkiler üzerinden şekillenen savcılık ve mahkeme kararlarına şâhit olduğumuz doğrudur. Bunun haklı görülmesi, hukuken mümkün değildir. Yaşanan sıkıntının temeli yine uygulamadaki hatalardan kaynaklanmaktadır. Bunun derhâl önü alınmalıdır.”
Cezayla tamamen ıslah olmaz
Bir insanın özgürlüğünü kısıtlamakla onu tamamen ıslah etmenin mümkün olmadığını kaydeden Avukat Öznur Uslu, “Hasbelkader suç işleyen biri için ceza caydırıcı olabilir fakat suçu meslek haline getiren biri için ıslah etme yönünde çeşitli yan mekanizmalara ihtiyaç vardır. Ceza bunlardan sadece biri. Tahliye olan mahkûma iş bulunması, psikolojik hastalığı varsa tedavi edilmesi, madde bağımlılığı varsa tedavi edilmesi, eğitim almasının teşvik edilmesi, dini eğitim almak isteyenlere bu yönde kolaylık sağlanması suç işleyen kişinin topluma kazandırılması yönünde alınabilecek tedbirlerden birkaçı. Öte yandan cezalara indirim yapılması ve infaz sistemindeki avantajlardan yararlanıp kısa sürede tahliye edilmesi de cezanın caydırıcılığını azaltan faktörler” dedi.
Kanun değişikliğiyle idam gelebilir
Özgecan Arslan ve Ceren Özdemir’i canavarca hislerle öldüren katiller hakkında toplumun büyük bölümünün idam istemesine değinen Uslu, “Kamu vicdanının tatmini için bu tür infial uyandıran suçlarda idam cezası getirilebilir. Bu konuda Avrupa Konseyi tarafından düzenlenen AİHS’ne Türkiye de taraf olmuştur ve sözleşme gereğince yapılan düzenlemelerle idam cezası kaldırılmıştır. Yani şu an ki mevzuatımız idam cezası için müsait değildir ama toplumun beklentilerine göre kanunlarda değişiklikler yapılabilir” ifadelerini kullandı.
Sorunlu mahkûmu salmak suça göz yummaktır
Cezasının belli bir oranını kapalı cezaevinde geçiren mahkûmların açık cezaevine alınıp, dış dünyaya adapte olmaları sağlandığının altını çizen Uslu sözlerini şöyle noktaladı: “Açık Cezaevine ayrılmada Cezaevi İzleme Kurullarının görüşü alınır. Bu kurullar gerekli incelemeyi yapmadan her mahkûma aynı uygulamayı yaptığı için sorunlar yaşanıyor. Cezaevindeyken sorun çıkartan bir mahkûmu dışarı salmak zaten tekrar suç işlemesinin önünü açmaktır. Ordu’da yaşanan olayda katilin para için ve kalacak yer için suç işlediğini gördük. İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılayacağı işlerde çalışması sağlanırsa ve bu hakkını kaybedeceği kendine bildirilirse, bu durum onlar için düzgün bir hayat sürme konusunda teşvik olabilir.”
Bir masum öldürüldüğü zaman suçlunun hapse konulmasının toplumun gözünde yeterli bir bedel olmadığını kaydeden Psikolog Esra Ezmeci, “Katilin cezaevinde rahat edeceği algısı kamuoyunun zihnini meşgul ediyor. Toplumun suçlunun ölmesini veya öldürülmesini istemesinin asıl amacı, toplum vicdanını rahatlatmak ve maktulün ailesinin biraz da olsa yüreğine su serpmektir. Suçlu yaptığının bedelini ne kadar ağır öderse toplum bir o kadar rahatlar. Tabi bu aynı zamanda suç oranının azalmasında da etkili olacaktır” dedi.
Tutarsızlık biterse güven başlar
Cezalardaki tutarsızlığın toplumun adalet ve hukuk sistemine olan inancını sarsacağının altını çizen Ezmeci, “Eğer kişi, sistemin güvenilir olduğuna inanmazsa toplumun içinde çatışmalar, fikir ayrılıkları ya da korku nesneleri doğabilir. Tutarsızlıklar ortadan kalktığı zaman, toplumdaki kişiler yaşadığı coğrafyaya güven duyarak, hiçbir tereddüt duymadan kendisini adalete teslim edebilir” şeklinde konuştu.
Hayvana işkence psikopatlıktır
Hayvanlara işkence uygulayan insanların psikolojilerine de değinen Ezmeci sözlerini şöyle bitirdi: “Canlılara eziyet genellikle çocuklukta kişilik ya da davranış bozukluğu olarak ortaya çıkabilir. İlk başta eşyaya daha sonra hayvana zarar vererek başlarlar. Hayvanlara ve eşyalara acımasızca zarar vermek aslında bir anti sosyal kişiliğin, yani vicdansız olarak nitelendirdiğimiz, psikopatlığın gelişim aşaması olarak görülmektedir. Eğer yaptırımlarda, hayvan haklarından başlayarak, kişiler için ağır olabilecek caydırıcı cezalar uygulanabilirse engelleyici olacaktır.”