ÖZLEM DOĞAN
Mehmet Akif Ersoy 'Çanakkale Şehitlerine' adlı şiirinde savaşta yaşanan kıyımı böyle anlatmaktaydı. Metrekareye altı bin merminin düştüğü bir alanda cehennemu00ee bir karmaşa ile birlikte ölüm kol geziyordu. Düşman kuvvetleri tüm gücüyle saldırıyor ve o dönemin son teknolojisini Çanakkale'yi geçmek için kullanıyordu. İlk kimyasal ve misket bombasını da Mehmetçik üzerinde denemeyi ihmal etmiyordu.
Türk askerini hafife aldılar
"Türk askerinin savaş ve dövüş hususunda sahip bulunduğu niteliğin önceden fark edilmiş olması, İngilizler için felaket olmuşturu2026 Türk askerinin ne yaman muharip olduğunu İngilizler, kendileriyle dövüştükten sonra acı tecrübeyle anlamışlardır" diyen İngiliz General Aspinall Oglander gibi İtilaf devletlerinin diğer komutanları da Osmanlı askerlerinin gücünü fazla hafife almışlardı. Bu yüzden ilk darbeyi Nusrat Mayın Gemisi'nin döşediği mayınlara değen zırhlı gemilerinin batışını izleyerek aldılar.
Çanakkale ruhunun tezahürü
Müttefik donanması Çanakkale Boğazı'nı geçmek için saldırıya geçtiğinde Seyit Onbaşı Rumeli Mecidiye Tabyası'nda görevliydi. Yapılan atışlar sebebiyle tabyada bulunan topun mermi kaldıran vinci parçalandı. Bunun üzerine Seyit Ali, 215 kilo ağırlığındaki top mermisini sırtlayarak kundağa yerleştirdi. Seyit Onbaşı'nın attığı mermi İngiliz zırhlısına isabet etti. İsabet alan Ocean, sürüklenerek, Nusrat Mayın Gemisi'nin yerleştirdiği mayınlara çarparak battı. Bu atış savaşın da seyrini değiştirdi. Müttefik donanması boğazı geçemeyeceklerini anlayarak geri çekildi. 215 kilo ağırlığındaki mermiyi Seyit Onbaşı'ya kaldırtan güç; imanla bütünleşmiş Çanakkale ruhu idi.
Vahim bir hata: 19 Mayıs taarruzu
Gelibolu Yarımadası'ndaki kara savaşları, siper ve süngü savaşlarıyla da tarihe geçti. Siperler hem yağmurdan hem de hava sıcak olduğunda sıcaktan olumsuz etkileniyordu. Yaşam şartları oldukça zorlaşmıştı. Kurşun gibi etkili olan sinekler, çürümüş cesetlerin rüzgar estikçe iç bunaltan kokuları ve patlayan lağımlar savaşı dayanılmaz kılan belki de en küçük ayrıntılardı. Savaş o denli kanlı geçiyordu ki; Denizi sahilden kilometrelerce açığa kadar kırmızıya boyayan kan görüntüsü, üst üste yığılan cesetlerin yaydığı koku yüzünden ateşkes ilan ediliyor ve taraflar gün boyu kendilerine ait olan askerleri gömmekle uğraşıyordu. Özellikle 19 Mayıs 1915 taarruzu tam bir faciaya dönüştü. Birbirine yakın siperler hariç, çoğu kesimlerde Türk askerlerinin Anzak siperlerine varması emredildi. Bu emir üzerine iki-üç yüz metrelik mesafeyi koşarak geçmesi gereken Türk askeri, yarım dakika gibi bir sürede üzerlerine yağmur gibi yağan kurşunlara hedef oldu. Türk askerleri Arıburnu taarruzunda hücuma geçerken düşmanın makineli tüfekleri de acımasızca çalışıyordu. İki taraf siperlerini ayıran meydanın ortasında adeta eriyip giden askerlerimizi bile bile ölüme gönderen kararı verenleri tarih affetmeyecek. Zira bu hatalı emrin sonucunda 4,5 saat sonunda 10 bin kayıp verildi. Fakat Türk askeri yılmadı. İmanından ve cesaretinden aldığı güçle düşmana aralıksız saldırmaya devam etti. Çanakkale muharebelerinin en önemli özelliği çok dar bir alanda çok sayıda askerin savaşmış olmasıdır.
18 Mart 1915'de kazanılan zaferle, İngiliz-Fransız donanmalarının Marmara'ya girerek bir ay içerisinde İstanbul'u ele geçirme hayalleri suya düştü. Çanakkale'de kazanılan zafer, Türk'ün bittiği sanılan askeri gücünün tükenmediğini, koşullar ne olursa olsun iyi yönetildiği takdirde tüm zorlukların üstesinden gelebilecek güç ve inanca sahip bulunduğunu dünyaya kanıtladı.
YARIN: Norfolk Taburu'na ne oldu?