Kadınlar-erkekler birbirini tamamlar

İslâm dini, bir cinsin diğer bir cinse üstün olmadığını söylemektedir. Tam tersine kadın ile erkeğin birbirlerini tamamladığını belirtir. Dinimize göre kadın ve erkeğin kendilerine has, bir diğerinde bulunmayan özellikleri vardır. Dolayısıyla kadınlar ve erkekler, birbirlerini tamamlayan, bir elmanın yarısı gibidir.

Ali Rıza Demircan

Bismillêhirrahmênirrahîm…

İnsanı yüceltici özelliklerle donatarak yaratan Allah’a hamd ederiz. Allah’ın istediği insan tipini örneklendiren Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’e Salât ve Selâm ederiz.

Bütün varlıkların yaratıcısı olan Yüce Allah, insanın da hâlikıdır. Allah, insanı en güzel kıvamda yaratmıştır. Bütün yeryüzü varlıklarını, güneşi, ayı ve yıldızları da onun için halk etmiştir.

İnsan özgün varlıktır.

Evet insan, çok özgün bir varlıktır. Onun için özel fıtrat/yaratılış yasaları konmuştur. Daha açık bir anlatımla insan Rabbimiz tarafından ”Güzel amel” yarışına çıkarılan bir yaratık olduğu için onun tabîatına/doğasına bütün güzellikler/hayırlar ve çirkinlikler/şerler kodlanmıştır. Ona irade gücü verilmiştir.

Fıtrattaki güzellikler

Fıtratındaki güzellikleri açığa çıkararak hayatına hâkim kılması için insana kendi cinsinden seçilen Peygamberler gönderilmiştir.Böylece o, Peygamberler teblîği olan İslâm’la ilâhî terbiye altına alınmıştır.

Fıtrat ve İslâm çizgisinde yaşayan insana dünyada hoş ve güzel bir hayat; ahirette ise ebedî Cennet vaat edilmiştir. Fıtratında potansiyel olarak var olan şer güçleri kullanarak çirkinliklere yönelecek ve kendi başına buyruk olarak dinden uzak bir hayat sürecek olan insana da dünyada “Dar bir hayat”, âhirette de Cehennem mukadder kılınmıştır.

Uygur Türklerinde, toy toplantılarına, beylerin yanı sıra, Hakan’ın hanımı da katılırdı.

Birbirlerini tamamlarlar

Yüce Allah, Ahsen-i takvimle Esfel-i Sêfilin arasında gidip gelebilir kıldığı insanı; erkek ve kadın olmak üzere iki ayrı biçimde yaratmıştır. Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de erkek ve kadını Ezvac olarak vasfeder ve her birine Zevc, der. Zevc, meselâ bir çift ayakkabının her bir teki gibi bir bütünün tam yarısı gibidir. Bu sebeple erkek kadının, kadın da erkeğin eşi, tamamlayıcı eşitidir. Dolayısıyla erkeksiz kadın ve kadınsız erkek yarımdır; tek başlarına hayatî ihtiyaçlar için gerekli olan bütünü oluşturamazlar.

Yoksul olan kimlerdir?

Nitekim Peygamberimiz zengin olsalar da erkeksiz kadını ve kadınsız erkeği yoksul olarak nitelemiştir. Erkek ve kadın, birbirlerini farklılıklar içinde eşit görür, kendilerini birbirlerini tamamlayacak parçalar olarak değerlendirir, fıtrat ve fıtratı besleyen İslâm çizgisinde yaşarlarsa mesûd olurlar. Yarışa girmeye ve birbirlerinin alanlarına müdahale ederek çatışırlarsa mutsuzluğa düşerler, âhiret hayatları da zarar görür.

Fıtrattan sapılırsa!

Nasıl ki Kâbe’de kadınlar, erkeklerden ayrıcalıklı değilse ve aynı anda tavaf edebiliyorsa, dinimize göre de kadın ve erkek arasında ayrımcılık yoktur. Tam tersine ikisi birbirinin tamamlayıcısıdır.

Târih boyunca, birbirleriyle örtüşen Fıtrat -İslâm çizgisinden sapan insanlar, güçleri ölçüsünde birbirlerine hâkim/egemen olmaya çalışmışlar, zulümler yapmışlardır. Kölelik düzenleri oluşturmuşlardır. Erkekler arasında görülen hâkimiyet mücadelesi, erkeklerle kadınlar arasında da yaşanmış fakat bu mücadele, -bedenen zayıflıkları ve rûhen incelikleri sebebiyle olacak-genelde kadınlar aleyhine gelişmiş, kadınlar mağdûr ve mazlûm olmuşlardır.

İslâm bir dengedir

Yüce Rabbimiz, insanın, insan üzerinde hâkimiyet kurmak isteyeceğini bildiği için, uygulanması halinde denge oluşturacak kânunlar/yasalar koymuştur. Bu yasalar, insanlığın çoğunluğu tarafından tanınmak istenmediği, değişik dönemlerde bazı İslâm ülkelerinde yanlış anlaşıldığı veya irade zaafıyla tamamen ya da kısmen uygulanmadığı için insan kaynaklı problemler devasalaşmıştır.

Sosyal bilimler çözümsüz

Genelde insanı özelde kadını konu alan Sosyal Bilimler mevcut yapının fotoğrafını çekmekle birlikte çözüm üretememektedir. Yeni yeni problemlerin oluşmasını da engelleyememektedir. Üretilen çözümler Allah’a ve âhiret hayatına îmanla irtibatlandırılamadığı için kalıcı faydalar da sağlayamamaktadır.

Kadın yüceltilmiştir

Batı dünyasında bilek gücüne ihtiyacın azalması ve üremesiz cinselliğin yaşanır olmasıyla kadınlar lehine gelişmeler olacağı sanılmışsa da gerçekleşmemiştir. Bu arada ifade edelim. Kadın, İslâm dünyasında da mağdur edilmekle birlikte o, daima insan olarak değerlendirilmiştir ve dönemimizde haklar ve özgürlükler olarak dillendirilen değerlere ana hatlarıyla sahip olmuşlar, ana olarak da yüceltilmişlerdir. Meselâ İslâm kadını ondört asırdır mal sahibi olabilir, sözleşme yapabilir, evlilik kararı alabilir, ana-babasından, eşinden ve kardeşlerinden mîras alabilir bağımsız bir şahsiyetken batı kadını ondokuzuncu asrın başlarına kadar bu haklardan yoksundu.

Sosyal Bilimler kadına ilişken çözüm üretemez

İnsan merkezli/eksenli çalışma yapan sosyal bilimler erkek ve kadını konu almakta ise de kadına ilişkin mevzular ağırlığı oluşturmaktadır. Bunlar arasında şu konular öne çıkmaktadır:

*Kadın erkek ilişkileri; aile içi rollerdeki değişiklikler ve dönüşümler

*Çalışma alanındaki zorluklar

*Kadınlara yönelik şiddet

*Boşanmalar

*Kadın cinselliği

*Kadını Aşağılayan ve Toplum Hayatından Dışlayan Anlayışlar

*Sivil toplumda kadın kuruluşları

*Kadınların siyasete katılmaları

****

Erkek egemen toplumlarda kadının durumu

Peygamberlerin yönettiği adaletli toplumlarda bile erkek egemen siyaseti değişmediğine göre kadınların siyâsî hayat içine giremeyişlerini, erkek egemen anlayışın egemenliği ve baskısından daha çok tarihî şartların olumsuzluğuna ve öncelikle de kadının doğal özelliklerine bağlıyoruz. Pek tabîidir ki bu tespitler, toplumsal şartlar ve talepler gerektirdiğinde kadınının siyasî hayata yönelemeyeceği ve yönetim görevi üstlenemeyeceği anlamına gelmemektedir. Kadınlar özgür bırakılmalı, engellenmemeli, fakat pozitif ayırımcılığa da gidilmemelidir.

****

Kadınların siyaset hakkı var mıdır?

Siyasî hayata gereğince dahil olamamaları kadınlara ilişkin problemlerden biri olarak görülmektedir. Bu durumda sorulması ve cevabı aranması gereken soru şudur:

İslami çizgi içinde faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri, kadınların siyasete katılmaları ve yönetimlerde yer almalarını da amaçlamalı mıdır? Kadınları, bütün toplumsal alanlar gibi siyaset alanına taşımak istemenin yanlışlığı kabul edilse bile, yarısını oluşturdukları toplumlarının yönetiminde yetkilendirilmeleri gereğini savunma meşrû görülebilir. Çünkü yönetimler kadın duyarlılığına ve onların verebilecekleri bilimsel, sanatsal ve estetik katkılara muhtaçtırlar.

****

Hadisleri iyi anlamak gerekiyor

Kur’ânî yaklaşıma rağmen İslâm kültür havzasında kadınların siyasî hayata girmesine soğuk bakılması ve yöneticilik üstlenmesine karşı çıkılmasının sebebi de hiç şüphesiz Peygamberimizin belirgin bir olaya ilişkin olan hadîslerinin- Kur’ân dikkate anılmadığı için- genel nitelikli bir yasak olarak görülmesidir. Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: “Yönetimlerini kadına veren hiçbir toplum felah bulamaz/başarıya ulaşamaz” Oysa bu hadîs, İran Kisrası’nın öldürülüşü sonrasının karmaşıklık döneminde, gerekli yeteneklerden yoksun ve donanımsız olan kızının tahta geçirilmesi sebebiyle İranlılara yönelik olarak yapılmış bir açıklama olsa gerektir.