SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN
Son yıllarda yaşanan kadın cinayetleri toplumda büyük infiale sebep oluyor. Eşlerinden boşanan erkeklerin eski eşine yönelik şiddeti, kendisini reddeden kadına istismar ve şiddet vakaları dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaşanıyor. Bu hadiseler dolayısıyla suçun bireyselliği ilkesini göz ardı eden feministler, LGBT yanlıları ve terör örgütlerinin sempatizanı dernek ve STK’lar tüm erkekleri şeytan ilan edip toplumda aile kavramını yok etmeye çalışıyor. Ayrıca cinsel istismar vakaları üzerinden de İslam’a saldıran kesimler de halkın kutsallarına saldırıyor. ‘Şiddet’ kitabının yazarı Eğitimci, Sosyolog Saadet Berna Ocakçıoğlu’yla toplumda şiddet ve nedenlerini konuştuk.
FEMİNİZM ŞİDDETİ KÖRÜKLÜYOR
Kadına yönelik şiddetin kaynağı nedir?
Kadına yönelik şiddet ön plana çıkarılırken 1980’lerde moda olan feminizm kurtuluş olarak dayatılan bir çare şeklinde sunuldu. Oysa feminist söylemler kadınla erkeği daha çok karşı karşıya getirdi. Kadınlara ‘ben erkeksiz de yapabilirim, tek başına anne olabilirim’ söylemlerini öğrettiler. Oysa kadın ve erkek birbirinin eksiğini tamamlayıp birlikte yol alanlar demektir. Fakat artık eşler birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışan taraflar olarak görmeye başladılar. İki cins, aile içerisinde karşı karşıya geldi. Feminizm bu çatışmayı körükledi. Üstelik şiddet vakaları feminist akımların yayılmasıyla beraber arttı.
Türkiye’nin çıktığı İstanbul Sözleşmesi şiddeti önleme gücüne sahip miydi?
İstanbul Sözleşmesi çeşitli maddeleriyle kadına şiddetin ortadan kaldırılması amacıyla yapılmış bir sözleşmeydi lakin yaşanan süreç gösterdi ki İstanbul Sözleşmesi toplumda feminizm akımının etkisini ortaya çıkardı. Erkeğin hiçbir şekilde dinlemeden kadının beyanına uyarak mahkûm edilmesi, yargılanması ve cezalandırılması söz konusu. Sözleşme, ustaca psikolojik şiddet uygulayarak erkeği mağdur eden art niyetli kadınların eline kötü bir silah verdi. İçinde darp olmayan münakaşada bile erkeği şikâyet eden kadınlar var. Bu durum da çocuğundan ayrı bırakılan erkeğin kadına olan öfkesini tırmandırdı. İstanbul Sözleşmesinden sonra kadınlara yönelik şiddette artış oldu.
ŞİDDETİ GEÇMİŞTEKİ KODLARIMIZ ENGELLEYEBİLİR
Toplumdaki şiddetin en aza indirilmesini nasıl sağlayabilir miyiz? Bunun için ithal yasalara, kaynağı Batı’ya dayanan sözleşmelere ihtiyacımız mı var?
Şiddeti ortadan kaldıracak olan kodlar İstanbul Sözleşmesi gibi ithal sözleşmelerde değil, kendi içimizde. Bizim toplumumuzun kodlarında şefkat ve sevgi vardır. Eğitimle her türlü sorunu aşma geleneği bize aittir. Yunus Emrelerin, Mevlanaların eğitimciliğiyle, manevi önderliğiyle dünyaya hala ışık tutanların torunlarıyız. Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı 2023 şiddetle mücadele eylem planında bu ışığı gördüm.
Batı’yı örnek alanlar o coğrafyada şiddet olayları yaşanmıyormuş gibi davranıyor. Sizce Avrupa’nın gerçek yüzünde nasıl bir şiddet olgusu var?
Avrupa’da 12.-13. yüzyılda kadınlar büyücü, cadı, şeytan oldukları gerekçesiyle toplu halde yakılırken o yüzyıllarda Anadolu coğrafyasında kadınlar Bacıyan-ı Rum olarak adlandırılıyordu. Bizim ninelerimiz, Anadolu’da İslam medeniyetini tanıtıyor, oluşturdukları zaviyelerde kadınları meslek sahibi yapıyorlardı. Kadınlar da eşleriyle, babalarıyla, ahilerle, gazilerle, alplerle, abdallarla birlikte Moğol istilasının yıkımını, manevi ve maddi hasarı onarıp kadınları ve erkekleri meslek sahibi yapıyorlardı. Bacıyan-ı Rum dünya tarihinde ilk kadın meslek teşkilatıdır.
KÖTÜ ALIŞKANLIKLARI OLANLAR ŞİDDET GÖSTERİR
Şiddetin ana kaynağı bazı kesimlerin lanse ettiği gibi erkekler mi?
Kadın, ‘Ben erkekten üstünüm’ düşüncesiyle değil, yuvayı dişi kuş yapar sözündeki gücünün farkına varmalı. Her şeyin ötesinde anne olma makamını doğru yerine getirdiğinde şiddet kalmayacaktır. Aile hayatında normal değerleri yaşayan hiçbir ailede şiddeti görmezsiniz. Fakat şiddet uygulayan ailelerin yapısında genelde erkeğin uyuşturucu, içki, kumar gibi kötü alışkanlıkları vardır ya da yetiştirilme tarzı sorunludur.
Şiddet, özellikle genç zihinlere aile dışında nerelerden yöneliyor?
Şiddeti destekleyen dış faktörler çok fazla. Medyayı, dijital ortamları şiddet görsellerinden, şiddet dilinden, argodan temizlemek lazım. En büyük şiddet bugün moda, tarz diye dayatılan müziklerde yaşanıyor. Şiddet dilde başlar. Kişi dinlediğinden, izlediğinden, yiyip içtiğinden ibarettir. Küfürlü filmler izleyip müzikler dinleye dinleye ağzından o kelimeler dökülecektir. Çocuk gördüğünü, yaşadığını yaşatır. Ebeveynlerini taklit eder. Çocuklar birer objektiftir, ebeveynlerini yansıtır.
İSLAM KADINA DEĞER VEREN TEK DİN
Son dönemde istismar vakaları üzerinden İslam hedef alınıyor. Şahısların sapkınlıklarının dine mâl edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İslam, kadına hak ettiği değeri veren tek dindir. Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir toplumda Peygamberimiz toprağın altına layık görülen kadını el üstüne çıkarmıştır. Kadınların dövülmesi gibi bir şey Kuran-ı Kerim’de yok. Her şeyi cımbızlayanlar tarafından yanlış veya eksik yansıtılıyor. İslam birbirine değer vermeyi, aile bağlarını güçlü tutmayı, kadın erkek birbirini tamamlamayı, iyi bir insan olmayı ve sevgiyi temel alan bir din. İnsanları İslam’dan uzak tutmayı amaçlayanlar, insanları iyilikten, doğruluktan ve erdemden de uzak tutmayı başarmış olacaklar. İslam’ı kötüleyecekler ki kandırılabilen, bağımlı hale gelip sapkın eğilimlere yöneltilen ve terör örgütlerini destekleyen beşerî sermayelerini kaybetmesinler.
LGBT dayatmasıyla erkekleri kadınlaştırmaya çalışıyorlar. Burada nasıl bir amaç güdülüyor?
Soyun çoğalması için bir dişi ve bir erkeğe ihtiyaç var. Tüm dünyada bir oyun oynanıyor; insan soyunu azaltmak, yok etmek, tüketmek ve kaliteli inan yetişmesine engel olmak. Erkek cinsiyle oynayarak bunu çok daha rahat yapacaklar. Erkeklerin kendinden utanması, erkeğin eril güçlerinin kötüymüş gibi görmesi, kadının da eril özellikleri bir kötülük olarak görmesini sağlamak ve buna inanan nesiller yetiştirmek hedefleniyor. Bu da erkeğe uygulanan bir şiddettir.