Kentte 20 Ağustos'ta Bayraklı ilçesi Turan Sahiline ölü balıkların vurması ve kötü koku sorununun ortaya çıkması sonrası kirlilik kaynağının tespiti ve önüne geçilmesi için çalışmalar devam ediyor.
Hava sıcaklıklarının düşmesi, rüzgarın etkisiyle su sirkülasyonunun artması ve temizlik çalışmalarıyla son günlerde körfez içinde balık ölümlerinin önemli ölçüde azaldığı, kötü koku probleminin ise Karşıyaka ve Bayraklı sahillerinin belli noktalarında devam ettiği görülüyor.
İzmir Körfezi'nde kirlilik nedenleri ve çözüm önerilerine ilişkin görüşlerini paylaşan uzmanlar sorunun kısa vadede çözümünün mümkün görünmediğine, halkın da çalışmalara destek vermesinin önemli olduğuna işaret ediyor.
- "Sinyaller veriyordu"
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Temel ve Endüstriyel Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esra Ersoy Ömeroğlu, AA muhabirine yüksek lisans döneminden itibaren İzmir Körfezi ile ilgili çalışmalar yürüttüğünü söyledi.
Çevre mikrobiyolojisi ve bakteriyoloji uzmanı Ömeroğlu, doğanın muhteşem bir dengeye sahip olduğunu ve şimdi olduğu gibi insanlara çeşitli sinyaller verdiğini belirtti.
Doğada her faktörün bir eşik değeri olduğunu ve bu eşik değeri aştığı zaman artık önlenemez bir boyuta geldiğini ifade eden Ömeroğlu, "Körfezde çok öncesinden bu yana deniz suyunda zaten bir kırmızılaşma ve hafif koku başlamıştı. Bu, oksijen miktarının azaldığının göstergesiydi." dedi.
Yaşanan balık ölümlerinin, eşik değer aşılmadan önlem alınmasının önemini bir kez daha gösterdiğini aktaran Ömeroğlu, sorun ortaya çıktıktan sonra temizlemek için verilecek çabanın temiz tutmak için verilecek çabadan katbekat fazla olduğuna işaret etti.
- "Sadece koku veya görsellik bizim sorunumuz olmamalı"
Körfezin ciddi anlamda mikrobiyal çeşitliliğe sahip olduğunu, sadece balıklar ve planktonlar açısından düşünülmemesi gerektiğini aktaran Ömeroğlu, şu bilgileri verdi:
"Sadece koku veya görsellik bizim sorunumuz olmamalı çünkü aslında buradaki balıkların ölümündeki ana faktör mikrobiyal dengenin bozulmuş olması. Ana faktör buradaki dengeyi sağlamak. Bizim ne yapmamız gerekiyor bu problemleri önlemek için? Denize giriş yapan özellikle fabrikalar ve insanlardan kaynaklanan atıkların önlenmesi ve çok ciddi kontrol altına alınması gerekiyor.
Buraya akan nehirlerin ciddi anlamda kontrollerinin yapılması gerekiyor. Sadece problemle karşılaştığımızda 'oksijen miktarı ne oldu, organik madde miktarı ne oldu' diye sormamalıyız. Bunlar o zaman değil rutin olarak, düzenli olarak yapılıp çok hafif bir artışta ciddi önlemlerin alınması gerekiyor."
Körfez çevresindeki nüfusun artmasının da kirlilik baskısına neden olduğuna işaret eden Ömeroğlu, denizi temiz tutma konusunda farkındalık eksikliğinin giderilmesi gerektiğinin altını çizdi.
- "Halkın ve yönetimin birlikte uzun süreli çabasıyla çözülebilir"
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Hidrobiyoloji Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi ve Akdeniz Koruma Derneği Denetleme Kurulu Üyesi Dr. Esra Öztürk Yiğit de söz konusu sorunların temelinde endüstriyel, tarımsal ve evsel atıkların bulunduğunu ifade etti.
Bunların tek başına oksijendeki azalmayı açıklamaya yetmeyebileceğini vurgulayan Yiğit, şöyle konuştu:
"İzmir Körfezi örneğinde, kirlilik ile birlikte sucul ekosistemdeki siyanobakteri olarak bildiğimiz mavi-yeşil bakteri normalin üzerindeki sıcaklığın etkisiyle hızlı ve çok sayıda arttı. Fotosentez yapan bu organizmalar suda bulunan oksijeni tüketti. Bu da sudaki oksijeni kullanan balıkların oksijensizlikten boğularak ölümüne yol açtı. Bu durumda geçici önlemler almak çok mümkün değildir. Aslında suyun tahliyesi ile oksijence zenginleşmesini sağlamak balıklar açısından kısa süreli çözüm olabilir. Bununla birlikte körfeze boşalan tüm atık kaynakların filtreleme sistemlerinin kontrolü, bu süreci biraz belki hafifletebilir ancak sucul ekosistemler, halkın ve yönetimin birlikte uzun süreli çabası ile çözülebilir."