ÖZLEM DOĞAN
Dolmabahçe Sarayı Konferansları devam ediyor. Bu kapsamda Prof. Dr. Ümit Meriç 'Geçmişten Günümüze İstanbul'u anlattı. Yoğun bir katılımın olduğu programda konuşan Meriç, fetihten önceki İstanbul'un tarihine değindi. İstanbul'un jeomorfolojik ve tarihi geçmişinin yansımalarındanhala söz edilebileceğini ifade eden Meriç, "Hava ısındığı zaman Marmara'daki balıklar Karadeniz'e göçer. Sonbaharda ise Karadeniz'den Marmara'ya göç gerçekleştirerek balık akını olur. Bu akın bize mitolojik bir sahnenin manzarasıyla kendini gösterir. Eğer mevsimine rast gelirseniz Göksu Deresi ya da Sarıyer çıkışında omuz omuza vermiş yunusların denize dalıp çıktıklarını görürsünüz. İstanbul'da bin yıllardan beri yaşanan bir tarih var" dedi.
Kız Kulesi ve Üsküdar arasında deniz yoktu
Dünya haritasına bakıldığı zaman adeta bir puzzle ile karşılaşıldığını vurgulayan Meriç,"Bu yapıyı İstanbul Boğazı'nda da görebilirsiniz. Tarabya'daki çıkıntı Beykoz koyuna denk gelir. Ayrıca 2 bin yıl önce Kız Kulesi ile Üsküdar arasında deniz yoktu" şeklinde konuştu.
Erguvan rengi
İstanbul'un sahip olduğu en eski isimlerden birinin Antonina olduğunu söyleyen Meriç sözlerini şöyle sürdürdü: "11 Mayıs 330 tarihinde İstanbul Roma imparatorluğunun başkenti ilan edilmiştir. Erguvan İstanbul'un çiçeğidir. Mor-eflatun renk o dönemde çok nadir bulunan bir böcekten elde edildiği için Roma İmparatorluğu'nun rengiydi. Bu yüzden sadece Roma imparatorları eflatun-mor bir odada doğardı. İstanbul'un Konstantinopol adına sahip olduğu 5.-6. yüzyıllardaki Kilise kayıtlarıyla anlaşılmıştır."
Kutsal emanetleri İstanbul'a getirdi
Uzun zaman Hıristiyanlığı kabul etmediği gibi Çemberlitaş üzerine Apollon kıyafetli bir heykelini diktiren Konstantinus'un, annesi Helen'in telkinleriyle Hıristiyanlığı seçtiğinin altını çizen Meriç, "Helen çok sofuydu. Kudüs'e gidip Hazreti Meryem ve Hazreti İsa'dan kalan mukaddes emanetleri getirmek için yola çıktı ve yol boyunca yedi kilise inşa ettirdi. Kudüs'ten dönerken Hazreti İsa'nın gerildiğine inandıkları çarmıhtan kalan tahta parçalarını, eline ve ayağına çakılan çivileri İstanbul'a getirmiştir" ifadelerini kullandı.
Suriçi'nden ibaret değil
İstanbul tarihinin keşfi açısından gezmekle bitmeyecek bir şehir olduğunu vurgulayan Meriç, "İstanbul tarihi, sadece UNESCO'nun dünya mirası listesi içinde yer alan Sur-u Sultani'den ibaret değil. Üsküdar'dan Sarıyer'e ve hatta Kurbağalı Dere'ye kadar birçok bölge ve semt tarihten çok eski hatıralar taşımaktadır. Bu kadim şehir yalnızca abideleriyle değil tabiatıyla da tarihtir. Önceki dönemi gözlerimizi kapayıp yok sayamayız. Çünkü bu şehir mazisiyle birlikte bize ait" diye konuştu.
Bizans adı hatalı
İstanbul'un tarih boyunca en çok seyahat edilen ve hakkında en çok seyahatname yazılan şehirlerden biri olduğunu ifade eden Meriç sözlerini şöyle noktaladı: "İlk İstanbul kitabınıGalyalı Kardinal Arkuf yazmıştır.Bununla birlikte İstanbul'un fethi sırasında Venedikli bir asker denizdeki bir gemi üzerinden fethi anbean kaydetmiştir. Doğu Roma topraklarına Bizans adı çok sonra verildi. Alman ve Fransız araştırmacılar tarafından Vizas adlı bir denizcinin adından yola çıkarak Doğu Roma İmparatorluğu yanlışlıkla ya da kasıtlı olarak Bizans adıyla anılmaya başlanmıştır. Yine en çok bilinen Konstantiniyye adı başta paralarda olmak üzere Osmanlı kayıtlarında sıkça rastlanmaktadır."