HABER: ÖZLEM DOĞAN
Terörist İsrail yine ramazan ayında Filistinli Müslümanlara saldırdı. İftar yapmak ve ibadet etmek için Mescid-i Aksa bahçesinde toplanan savunmasız Filistinlilere saldıran işgalci Yahudiler, yüzerce kişiyi yaraladı, camiye ayakkabılarıyla girdi, çocukların üzerine göz yaşartıcı bomba attı, Müslüman genç kızları yerlerde sürükledi. ABD polisi tarafından öldürülen George Floyd için ayağa kalkan dünya, Filistinlilerin yaşadığı zulmü yine görmezden geldi. ABD ve İsrail uşaklığı yapan başta Suudi Arabistan, Mısır ve BAE olmak üzere çoğu Arap ülkesinden kınama dahi gelmezken Türkiye İsrail’i sert şekilde kınayarak tüm dünyanın bu yaşanan zulme tepki göstermesi gerektiğini ifade etti. Son gelişmeleri İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Bora Bayraktar, Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Hüseyin Mercan ve İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Necati Anaz Milat’a değerlendirdi.
Arap ülkelerinin sessizliği şaşırtmadı
Mescid-i Aksa’da bir süredir gerilim yaşandığını ifade eden Bora Bayraktar, “Yahudi gruplar ramazandan önce de her hafta Mescid-i Aksa’da ibadet etmeye çalışıyordu. İsrail’in Kudüs’ü Yahudileştirip Arap Müslüman kimliğini yok etme çabalarında sona gelindiğini düşünüyorum. İsrail nihai hedef olarak el-Aksa Haremi Şerif’te Yahudilere ibadet alanı açmak ve Filistinli Müslüman varlığını azaltmak istiyor. Uzun vadeli bir stratejinin bir parçası olarak İsrail pervasızca davranıyor çünkü Arap ülkelerinden ses çıkmayacağını biliyor. Avrupa’nın ve Arap dünyasının sessizliği ise bizi şaşırtmıyor. Sadece Türkiye’den yüksek ses çıkıyor. Bu olaydan sonra da büyük tepkiler gelmeyecek. Fakat orta uzun vadede Arap rejimleri bu sessizliklerinden zarar görecek. Yeni bir isyan dalgası kaçınılmaz olacak” dedi.
İsrail’i ancak büyük bir güç durdurabilir
İsrail’in genişlemeci ve işgalci siyasetini durdurabilecek herhangi bir iradenin bulunmadığını vurgulayan Necati Anaz, “İsrail, Kudüs işgaliyle kırılgan Ortadoğu ülkelerinin tepki kapasitesini ve gelişmiş ülkelerin küresel sistemin devamı namına eylemsizliğinin sınırını test ediyor. İsrail’in 1948’den bugüne kadar tüm eylemlerinin özetini 1930’larda Alman jeopolitiğinin temellendirildiği Lebensraum (yaşam alanı) kavramıyla açıklamak gerekir. İsrail, yaşamak için büyümek zorunda ve büyümek için de işgal yolunu kullanıyor. Büyüyebileceği alanların en kolay ve en acil olanı ise Filistin toprakları Kudüs, bir imparatorluğun çöküşüyle sorunşallaştı ve özgürleşmesi de ancak bir imparatorluğun müdahalesiyle gerçekleşebilir. Yani gücü ancak başka bir güç dengeleyebilir.” diye konuştu.
Hedefleri Mescid-i Aksa’yı abluka altına almak
Şeyh Cerrah mahallesinin Kudüs’ün en önemli merkezlerinden biri olduğuna dikkat çeken Hüseyin Mercan, “Bu mahallenin Yahudileşmesi, Mescid-i Aksa’nın Yahudi yerleşimciler tarafından abluka altına alınması anlamını taşıyor. İsrail, Mescid-i Aksa üzerinde tam bir egemenlik hakkı kullanarak Müslüman Filistinlilerin haklarına karşı meydan okuyucu bir çaba içinde. ABD desteğiyle birlikte İsrail, Filistinlilerin Kudüs üzerindeki egemenlik hakkını tamamen ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Bu tutum, bölgedeki istikrar dengelerini sarsıp ciddi bir krizi beraberinde getirecek bir hamledir” ifadelerini kullandı.
İsrail, Doğu Kudüs’ü de işgal etmenin peşinde
İsrail’in Ramazan saldırılarının artık bir klasik haline gelmeye başladığını kaydeden Hüseyin Mercan, “İsrail, Müslüman dünyanın sessizliğini Filistinlilere gösterip onların direncini kırmaya çalışıyor. Bu saldırılarla Mescidi Aksa’yı ele geçirmeye yönelik adımlar atılıyor. Filistinlilerin yerleşim yerlerinde Yahudi işgalcilerin artırılması, Mescid-i Aksa’nın etrafının sarılması anlamına geliyor. Biz, Doğu ve Batı ayrımı yapmadan bütüncül bir Kudüs diye konuşurken İsrail Batı Kudüs tamamen nasıl Yahudileştirmişse Doğu Kudüs’ü de aynı şekilde ele geçirmeye çalışıyor” şeklinde konuştu.