İsrail'e suç duyurusu

Terör devleti İsrail'in tehdit ve tecavüzlerine sessiz kalmayan Adalet Platformu Sözcüsü Adem Çevik, İsrail Hükümetinin haksız ve hukuk dışı uygulamalardan sorumlu bakanlıkları ve uygulamalarda sorumluluğu bulunan kişiler ve bunların bağlı oldukları kuruluşların yöneticileri ve hükümete bağlı kolluk kuvvetleri ile diğer yetkililerine suç duyurusunda bulundu.

ANKARA MİLAT

Adalet Platformu Sözcüsü Adem Çevik, İsrail Hükümetinin haksız ve hukuk dışı uygulamalardan sorumlu bakanlıkları ve uygulamalarda sorumluluğu bulunan kişiler ve bunların bağlı oldukları kuruluşların yöneticileri ve hükümete bağlı kolluk kuvvetleri ile diğer yetkililerine suç duyurusunda bulundu.

İsrail'den Nazileri aratmayan uygulama

Başbakan Erdoğan'ın 'Siyonizm de faşizm gibi bir insanlık suçu' sözleri üzerine dünyayı ayağa kaldıran terör devleti İsrail, bazı hatlarda Yahudilerin bindiği otobüslere Filistinlilerin binmesini yasakladı.

ABD'de 50'li yıllarda siyahilere yönelik yapılan ırkçılığa benzer bir uygulama bugün İsrail'de yürürlüğe kondu. Batı Şeria'da İsrail ulaştırma Bakanlığı tarafından başlatılan şehir içi hatlarda İsrailli-Filistinli ayrımı yapılacak. Yeni Şafak'ta yer alan habere göre Bakanlığın tahsis ettiği 'özel' otobüslere sadece Filistinliler binecek. İsraillilerin bindiği 'normal' otobüslere ise Filistinliler binemeyecek.

Filistinlilerin konforu içinmiş

Bakanlık bu uygulamanın Batı Şeria'dan İsrail merkezine çalışmak için giden Filistinli işçiler için düşünüldüğünü, onların daha rahat etmesinin amaçlandığını öne sürdü. İsrail Ulaştırma Bakanlığı tarafından hazırlanan broşürlerde köylerden şehir merkezlerine giden Filistinli işçilerin İsraillilerin kullandığı otobüslere binmeyeceği, kendileri için tahsis edilen araçları kullanmaları gerektiği ifade edildi. Ancak Filistinliler durumdan son derece rahatsız ve bunun bir ayrımcılık olduğunu dile getiriyor. Üstelik bu otobüslerde bilet fiyatları diğer otobüslere göre daha pahalı.

İşte o suç duyurusunun tam metni ;

Cumhuriyet Savcılığına

İstanbul

05 Mart 2013

Konu :Suç duyurusu

431 sayılı yasa muvacehesinde, Türkiye Cumhuriyetinin uhdesine verilen görev çerçevesinde korumamız altında bulunan bir dini vakıfla ilgibi, toplumsal ve siyasi anlamda, manevi anlamda vahim sonuçları olabilecek bir durum hakkında bilgi arzı ve gereğinin icrası hak..

Şüpheli :İsrail Hükümetinin haksız ve hukuk dışı uygulamalardan sorumlu bakanlıkları ve uygulamalarda sorumluluğu bulunan kişiler ve bunların bağlı oldukları kuruluşların yöneticilerive hükümete bağlı kolluk kuvvetleri ile diger yetkililer.

Suç Duyurusnda Bulunan: Adem Çevik

Vatandaşlık No:12409824156

Adalet Platformu Sözcüsü www.AdaletPlatformu.org

Şifahane Cd. No:14 Fatih/İstanbul

AÇIKLAMALAR:

1-1 Mart 1924'teki bütçe görüşmelerinde halifeye ve Osmanlı Hanedanına verilecek ödenek konusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 1924'te "Hilafetin İlgasına ve Hanedanı Osmanlı'nın Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun" kabul edildi. 3 Mart 1924 günü kabul edilen ve 6 Mart 1924 günkü Resmi Gazete'de yayımlanan 431 sayılı Kanun'un 1 nci Maddesi şöyleydi:" Halife halledilmiştir. Hilafet Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır."

Bu maddeden:

"Halife'nin görevden alındığı;

'Hilafet'in Hükümet ve Cumhuriyet kavramı (anlamı) içinde olduğu

(bir başka tanımla:'Hilafetin TBMM'nin manevu00ee şahsiyetine devredildiği);

' Hilafet' makamının kaldırıldığı" anlamı çıkmaktadır.

431 Sayılı Kanun'un: 8, 9 ve 10 ncu maddelerinde,

"MADDE 8 - Osmanlı İmparatorluğunda Padişahlık etmiş kimselerin Türkiye Cumhuriyeti arazisi dahilindeki tapuya merbut emvali gayrimenkuleleri millete intikal etmiştir.

MADDE 9 u2013 Mülga Padişahlık sarayları, kasırları ve emakini sairesi dahilindeki mefruşat, takımlar, tablolar, asarınefise ve sair bilumum emvali menkule millete intikal etmiştir.

MADDE 10 - Emlaki Hakaniye namı altında olup evvelce Millete devredilen emlak ile beraber mülga Padişahlığa ait bilcümle emlak ve sabık hazinei Humayun, muhteviyatlariyle birlikte saray ve kasırlar ve mebani ve arazi Millete intikal etmiştir."

Kanunun ana metni şu şekildedir:

Hafetin İlgasına ve Hanedanı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun Maddesi

Kanun Numarası: 431, Kabul Tarihi: 3 Mart 1924, Yayımladığı Resmi Gazete Tarih: 6 Mart 1924, Yayımladığı Resmi Gazete Sayısı: 63

Madde 1:"Halife halledilmiştir. Hilafet Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır."

16. yüzyılın başında Yavuz Sultan Selim'in Memluklar'a son vermesiyle birlikte halifelik Osmanlı Devleti'ne taşınmıştı. Saltanatın kaldırılmasından ve Sultan 6. Mehmet'in (Padişah Vahdeddin) İstanbul'dan ayrılmasından sonra, TBMM'nin 18 Kasım 1922'de halife seçmiş olduğu Abdülmecit Efendi, görevli devralmış, daha sonra da bu makamı tedvire memur olarak Diyanet İşleri Başkanlığı görevlendirilmiş ve aynı şekilde Dini Vakıflar , Vakıflar İdaresine devredilmiştir.. Bu yapının hukuki tartışmalara sebeb olmaması için de daha sonra, Diyanetin yapısının değiştirilmesini teklif etmek, parti kapatma sebebi sayılmıştır...

2-Yasa metninden de açıkça anlaşılacağı gibi, Halife görevden alınmış ve yetkileri, Hükümet ve Cumhuriyete devredilmiştir.. Dolayısı ile mer'idir..

Bu çerçevede; 1 Mart 1924'teki bütçe görüşmelerinde halifeye ve Osmanlı Hanedanına verilecek ödenek konusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 1924'te " Hilafetin İlgasına ve Hanedanı Osmanlı'nın Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun" kabul edildi. 3 Mart 1924 günü kabul edilen ve 6 Mart 1924 günkü Resmi Gazete'de yayımlanan 431 sayılı Kanun'un 1 nci Maddesi şöyleydi: "Halife halledilmiştir. Hilafet Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır."Bu maddeden: "Halife'nin görevden alındığı; 'Hilafet'in Hükümet ve Cumhuriyet kavramı içinde olduğu ( bir başka tanımla: 'Hilafetin TBMM'nin manevu00ee şahsiyetine devredildiği" ; 'Hilafet' makamının kaldırıldığı" anlamı çıkmaktadır. 431 Sayılı Kanun'un: 8, 9 ve10 ncu maddeleri yukarıda zikredilmiştir. Esasen Anayasası Laik olarak tanzim edilmiş olan bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığının İdare içinde yer almasının dayanağğı da bu düzenlemedir. Aynı şekilde buradan yola çıkılarak, Dini vakfiyelerde Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlanmış, Şeriyye Sicilleri de kamuya intikal ettirilmiştir.. Bu çerçevede imamlara devlet kadrosundan maaş ödenebilmekte ve hac işleri organize edilebilmekte, Devlet, Milli Eğitim, YÖK ve Diyanet eli ile her türlü dini eğitim görevini üslenmektedir..

Burada dikkat çekici bir diger hususta, Hilafetin şekli, idari yapısı, görev ve yetkileri, Osmanlıdan aynen devralınmıştır. Dolayısı ile Osmanlı mevzuatındaki Hilafetle ilgili düzenlemeler de aynen geçerlidir. Hilafetin merkezi İstanbul olmakla birlikte yetki alanı itibarı ile Türkiye ile sınırlı bir kurum değil, beynel müslimin bir kurumdur. Dolayısı ile uluslararası hak ve yetkileri vardır ve bütün bu haklar, uluslararası sözleşme ve anlaşmalarla koruma altına alınmıştır. Tüm dünyadaki dini kurum ve dini vakıflar, münhasıran da Kabe, Medinei münevveredeki Mescidi Nebevi ve Mescidi Aksa hilafetin koruması altındadır.. Bu konuda Osmanlıdan tevarüs eden düzenlemeler ve işin icab ve mahiyeti çok açıktır. Ve bu hak ve sorumluluklar Cumhuriyete aynen intikal etmiştir..

Emaneti mukaddesenin halen İstanbulda bulunması da, bu konudaki hak ve sorumlulukların devam ettiğinin bir başka kanıtıdır.. Mescidi Aksaya yönelik tehdit ve tecavüzlerin def'inin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir.. Mescidi Aksa uluslararası bir inanç ve kültür mirası olmasının yanında Müslümanların ilk kıblesi ve bölgedeki tarihi eserler itibarı ile aynı zamanda bizim kültür mirasımızın bir parçasıdır.Esas itibarı ile bu tecavüz bir insanlık suçudur.

3-Mescidi aksayı ziyarete giden ziyaretçilere karşı kaba davranışlar, dini inançlarının gereğini yerine getirmek isteyen insanlara karşı suçlu muameleri yapılması ve itiraz edenlere karşı kaba şiddet uygulanması, Kabul edilemez bir hukuk ihlalidir..

4-İsrail askerleri, arkeolojik kazı bahanesi ile Mescidi aksanın altına boşaltarak yıkımı için ne gerekiyorsa yapmaktadır.. Yeraltından çıkan taşlar götürülerek, üzerine eski döneme ait görüntüsü verilerek üzerine ,ibranice yazılar yazılmakta ve sonra eski yerine konulmaktadır.. Mescidi aksanın etrafına yüksek binalar ve tapınaklar inşa edilerek Mescidi Aksa ve Ömer Mescidinin görünmesi engellenmeye çalışılmakta, giriş kapılarında kazı çalışmaları başlatılarak girişler engellenmekte, zaman zaman İsrail askerleri ve beraberindeki fanatiklerle Mescide baskınlar yapılmaktadır. Ayakkabıları ile Mescidi Aksaya giren İsrail askerleri Mescide belli yaşın altındakileri ve hedef seçtikleri kişilerin girmesine izin vermemekte ve belli bölümleri sudan bahanelerle kapatmaktadırlar..

Bu uygulamalarla insan hakları, inanç hürriyeti gibi temel haklar kaba şekilde ihlal edilmektedir...

Bu konuda Haziran 2007 yılında Kudüs Başkonsolosu Ercan Özer başkanlığında oluşturulan 8 kişilik heyetin, Kudüs ve Filistinde yaptığı görüşmeler yanında Kudüslü yedi ayrı İsrailli yetkili ile yaptıkları görüşmeler sonucu hazırladıkları 78 sayfalık rapor'u EK'te takdim ediyorum..

Esasen bu rapor, hükümetin bilgisi altındadır.. Bu konu ayrıca UNESCO'nun da bilgi ve takibi altındadır..

Rapor incelendiğinde, durum açıkça görülmektedir ve 2007 den bu güne geçen 5 yılı aşkın sürede durum bir kat daha vahim ve acil bir hale gelmiştir.. Bu raporda bütün riskler bilimsel bir şekilde işaret edilmektedir.. Ayrıca, Mirasımız Derneğinin konuyla ilgili hazırladığı CD'yi de incelemek üzere EK'de takdim ediyorum.. Yine aynı şekilde Mescidi Aksa sempazyumunda AKSA TEHLİKEDE bölümünde bu konuda önemli açıklamalar mevcuttur. Bu kitabı EK'de takdim ediyorum. (Bak. S:21)

5-Daha 4 Mart 2013 de basında yer alan şu haber dikkat çekicidir. Bu haber İsrail yönetimin ırkçı uygulamaları hakkında önemli ve çarpıcı bilgiler vermektedir..