İspanya'daki sağcılar, Müslümanları ülkeden kovma çağrısı yapıyor

İspanya'da sağcılar, Endülüs'ün yıkılışı dönemindeki tarihi olaylara, Reconquista'ya ve onunla ilişkili figürlere atıf yaparak, sosyal medyada "istilacı" olarak niteledikleri Müslümanları ülkeden kovma çağrısı yapıyor.

İspanya'da faaliyet gösteren Aşırı Sağ Araştırma Merkezi Derneği (CINVED) Başkanı Sergio Gracia, AA muhabirine, aşırı sağcıların İspanya'daki Müslüman karşıtı söylemlerini değerlendirdi.

Gracia, İspanya'da aşırı sağcıların, tarihte İspanya topraklarını Müslümanların elinden almak ve onları topraklarından sürmek için kullanılan "Reconquista" (yeniden fetih) kavramına ve onunla ilişkili tarihi olaylara atıfta bulunduklarını belirterek, "Covadonga Muharebesi, Alarcos Muharebesi, Las Navas de Tolosa Muharebesi veya Granada'nın fethi gibi savaşlara atıfta bulunarak 'yeniden fetih' terimini kullanıyorlar. Yerel düzeyde gerçekleştirdikleri savaşlara atıfta bulunan kilit tarihler verirler, örneğin Malaga 1487 veya Alcala 1247. Bunlar Hacer Nacion gibi İspanya'daki aşırı sağ siyasi partilerin himayesinde çalışan sosyal hareketler." dedi.

Aşırı sağın, Arap yöneticilere isyan ettikten sonra kuzey İspanya'da Asturias Krallığını kuran Hristiyan kralı Don Pelayu gibi şahsiyetleri sembol olarak kullandığından bahseden Gracia, "Aşırı sağ, Müslümanları istilacı olarak görür ve bunu bu şekilde pazarlar. Sosyal medyada istilacıyı kovmak gibi referanslar okuyabilirsiniz veya bir aşırı sağ politikacının Truva atları, İslamizasyon veya İspanya'daki demografik değişiklikler hakkında konuştuğunu duyabilirsiniz." dedi.

- Reconquista kapsamında yüz binlerce Müslüman İber Yarımadası'ndan sürüldü

Gracia, Reconquista kapsamında tarihte de İber Yarımadası'nda kalan Müslümanların, Hristiyanlaşma, ölüm veya sürgün arasında seçim yapmaya zorlandıklarını anlatarak, şunları kaydetti:

"Moriskolar, 1492'de Granada Nasrid Krallığı'nın düşmesinden sonra İber Yarımadası'nda kalan İspanyol Müslümanlarının torunlarıydı ve dönüşüm veya sürgün arasında seçim yapmaya zorlanmışlardı. Topraklarından ve dinlerinden vazgeçmek istemeyen Moriskolar, dini kimliklerini gizli olarak yaşatmaya devam etti. 1502'de bir ferman yayınlandı ve krallığın tüm tebaasının (Hristiyan olup olmadığına bakılmaksızın) vaftiz edilmesi gerektiği belirtildi. Daha sonra, İslam ile ilişkilendirilebilecek giyinme şekli ve Arapça kullanımı gibi konularda yasaklar uygulandı. Sürgün kararnamesinden sonra, inançlarını gizlemekten başka seçenekleri kalmadı. Moriskolar, yaşadıkları durumda dini uygulamalarını korudular."

Bu dönemde, Moriskoların domuz eti ve şarap tüketmesi için baskı yapıldığını ve ayrıca oruç ve namaz gibi uygulamalara yasaklar getirildiğini kaydeden Gracia, Müslümanların bu dönemde şüphe çekmemek için domuz eti satın alıp onu tüketmemek gibi stratejiler geliştirdiğini aktardı.

Gracia, Moriskolara getirilen yasak ve kısıtlamalarla beraber etkisiz bir evanjelizasyon kampanyası yürütüldüğünü ancak Moriskoların dayatılan dini uygulamalara karşı gösterdiği direncin, doğum, evlilik veya ölüm gibi olaylarda açıkça görüldüğünü ifade etti.

Müslümanlara yönelik sürgün kararının, Valencia veya Aragon gibi daha büyük Morisko nüfusuna sahip krallıklarda, birçok soylunun gösterdiği muhalefet nedeniyle hemen uygulanamadığına değinen Gracia, 1609 ve 1613 yılları arasında ise tarihi kaynaklara göre yaklaşık 300 bin Moriskonun İber Yarımadası'ndan sürgün edildiğini sözlerine ekledi.

- İspanya'da Morisko kültürel mirası yaşamaya devam ediyor

Gracia, Moriskoların ülkeden sürgün edilmesine rağmen Müslümanlardan kalan tarihi eserlerin ve kültürel ögelerin, İspanya kültürel mirasının bir parçası olarak yaşamaya devam ettiğini vurgulayarak, "Cordoba Camii, Medina Azahara, Granada Elhamra Sarayı veya Zaragoza Aljaferia Sarayı gibi anıtlarda hem de belgelerde parlak bir şekilde korunuyor ve muhafaza ediliyor." diye konuştu.

İncir ve badem kullanımı, yemek tarifleri ve bazı dansların Morisko kültürel mirasının bir parçası olduğunu kaydeden Gracia, Ronda'daki Morisko hamamları ve o dönemden kalma dar sokakların başta Endülüs Eyaleti olmak üzere İspanya genelinde yaygın olduğunu ifade etti.

Gracia, aşırı sağın nefret kampanyası ve suçlarına karşı sivil toplum faaliyetlerinin yürütülmesi gerektiğinden bahsederek, sözlerini şu şekilde tamamladı:

"İspanya hükümeti veya Avrupa Birliği tarafından yürütülen programlarla nefret suçlarını kınamaya ve onlarla savaşmaya devam ederek kongreler, seminerler aracılığıyla sivil toplumu harekete geçirmeye devam etmeliyiz. İslami topluluklarda açık günler düzenlenmeli ve bu toplulukların herkesin dini inancına bakılmaksızın tüm vatandaşlara haklar ve özgürlükler tanıyan yasaya saygı duyduğu yerlerde geleneklerini, dillerini ve kültürlerini topluma yakışır şekilde öğretmeleri sağlanmalı. Bu, zengin bir kültürel mirasa sahip olmaya yardımcı olur, birlikte yaşamayı destekler ve dini inancı veya kökeni ne olursa olsun farklı grupların entegrasyonuna yardımcı olur."

- Avrupa Parlamentosu seçimleri ve İspanya'da aşırı sağ

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin İspanya ayağında yüzde 4,6'lık oy oranıyla üç parlamenter çıkararak sürpriz yapan "Kutlama sona erdi" adlı aşırı sağın yeni partisi, ülkedeki siyasi dengeleri alt üst etti.

Liderliğini 34 yaşındaki Luis Perez'in yaptığı, çok kısa bir süre önce "Kutlama sona erdi" adıyla kurulan parti, yaklaşık 800 bin seçmenin oyunu alarak, AP'ye üç parlamenter gönderdi.

Son 10 yıldır İspanya siyasetinde aşırı sağı temsil eden Vox Partisi ise AP seçimlerinde yüzde 9,6'lık oy oranıyla 6 parlamenter çıkardı.

Aşırı sağın bilinen, İslam ve göçmen karşıtı söylemlerini daha da ağır bir dille siyasete taşıyan "Kutlama sona erdi" partisinin lideri Perez, yaptığı açıklamada, İspanya'da "siyasi sistemi yıkmaya geldiklerini" savundu.

Aşırı sağcı politikacı Perez, "İspanya, suçluların, yozlaşmışların, paralı askerlerin, sübyancıların ve tecavüzcülerin ülkesi haline geldi ve bu üzücü bir durumdur. Bundan her gün acı çeken birçok İspanyol var." dedi.

Tüm düzensiz göçmenleri "suçlular" olarak tanımlayan Perez, "İslamcılarla, güvensizlikle ve tecavüzle dolu başarısız bir ülkenin başkenti" diye bahsettiği Brüksel'de AP parlamenteri olarak asla yaşamayacağını söyledi.