MEHMET GÜNGÖRDÜ/DİYARBAKIR
Medreselerin tarihi, toplumun ıslahındaki rolünü, müfredatını değerlendiren Medrese Alimleri vakfı üyesi Tayyip Elçi, ümmet kardeşliğinin var olduğu medreselerin sahiplenmesi gerektiğini belirtti.
Dinimizin, kültürel değerlerimizin ve İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (S.A.V) sünnetlerinin gelecek nesillere doğru biçimde aktarılması, gerektiğini aktaran Elçi, ahlakı güzel ve İslam’a vakıf olan gençler yetiştirilmesi için medrese eğitimlerinin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bu bilinçle yola çıkan MEDAV vakfı olarak İslam’ı ve Kuran-ı Kerim’i nakşedebilmek adına canla başla çalışmaya devam ediyoruz dedi.
İlk emri “Yaratan Rabbinin adıyla oku” olan yüce dinimiz İslam’ın ilme ve âlimlere verdiği öneme binaen İslam’da ilim tahsili ilk döneminden itibaren revaç görmesine vesile olduğunu dile getiren Elçi, Medine’deki Mescid-i Nebevî’nin Suffe kısmının ilk İslam medresesi olduğu söylenebilir. Zira burada, tamamen kendini Kur’an ve hadis öğrenmeye adayan; evi, çoluk-çocuğu olmayan sahabe yatılı olarak kalmış ve Allah Resulü’nün çeşmesinden ilim ve irfan almışlardır. Efendimiz ve Ehl-i Suffe’yle başlayan bu gelenek İslam tarih boyunca camilerde ders halkaları oluşturmak suretiyle devam etmiştir. Camiden bağımsız ilk müstakil medreseler ise hicri ikinci yüzyılın sonlarında kurulmaya başlanmıştır. Ama en büyük gelişmeyi Selçuklu veziri Nizmülmülk döneminde yaşamıştır. Nizamiye Medreseleri adıyla tarihe geçen bu medreselerde Ehl-i Sünnet itikadının neşri için davetçi âlimler ve devlet yönetimine Sünnî bürokrat ve yöneticiler yetiştirilmesi hedeflenmiştir. O dönemin önemli merkezlerinde kurulan bu medreseler parasız ve yatılı olup günümüz üniversitelerini karşılamakta idi.
Nizamiye Medreseleri, Selçuklulardan sonra, Eyyubiler döneminde de gelişerek devam etmiş, Osmanlılar döneminde ise zirveye ulaşmıştır. İlk dönemlerde Tefsir, Hadis, fıkıh, Usul, Siyer, Tasavvuf, Sarf, Nahiv, Belagat gibi ilimlerin tahsil edildiği medreseler zaman içerisinde felsefe, mantık, matematik, coğrafya, kozmoloji, tıp, mühendislik vb. tüm pozitif ilimlerin de tedris edildiği mekânlara dönüşmüştür.
Tarih boyunca medreselerde gerek dinî gerekse pozitif ilimlerde hem ümmete hem insanlığa büyük ilmî miras bırakan ve dünyaya ışık saçan dahi âlimler yetişmiştir.
Osmanlı’nın son dönemlerinde bir takım problemler yaşayan medreseler 1924’te çıkarılan Tevhid-i tedrisat ile ilga edilmiştir.
Ancak asırlar boyu süregelen bu peygamber mirasının dönemlerinde inkıtaa uğramasına âlimler razı olmamış, halkın da desteğiyle, çok zor şartlarda da kalasalar, takibat ve tarassut altında da olsalar, kimi zaman mağara, ahır ve samanlıklarda da olsa bu müesseseyi yaşatmışlardır. Daha sonra din hizmeti yürütecek hocalar yetiştirmek için okullar, Enstitüler ve Fakülteler kurulmuştur. Ancak medreselerin boşluğu doldurulamamış ve “İslam Âlimi” yetiştirilememiştir. Bu durum medreselere yeniden dönülmesi ve sahip çıkılması zaruretini doğurmuştur. Zira ilmî ameliyenin yanında; dinî, ahlakî ve içtimaî alanlarda çok önemli roller üstlenmişti medreseler. Toplumun bilgilenmesi, eğitilmesi, sosyal barışın sağlanması, kardeşlik duygularının pekiştirilmesi hususlarında da çok önemli işlevlere sahipti. Medrese mezunları halk ile iç içe yaşamış, halkın sosyal hayatında karşılaştığı problemleri çözmede, sevincinde, yasında, tasasında her zaman başvurulacak ilk kimseler olmuşlardır. Bu tür durumlarda halka hep öncülük etmiş ve çözüm üretmeye gayret göstermişlerdir. Bunun için medreseler hep vazgeçilmez olmuştur hem ulema hem halk nezlinde. Ancak bir asra yakın takibat ve tarassut altında illegal bir zeminde, hasbi olarak, İslam İlimlerini yaşatmaya çalışan medreseler de birbirinden kopuk kalmış, eğitim sistemlerinde bir takım problemler hâsıl olmuş, hızla gelişen çağa tam ayak uyduramamış, çağın imkânlarından mahrum kalmıştır. Medrese mezunu Seydalar, bir taraftan yapılan baskılar nedeniyle diğer taraftan modernitenin menfi etkisiyle tebliğ ve irşat görevini hakkıyla icra edememiştir. Vaziyetten vazife çıkaran doğu-güneydoğunun hemen tüm illerinden önde gelen bazı medrese seydaları ve akademisyenler kısaca MEDAV olarak anılan MEDRESE ÂLİMLERİ VAKFI adıyla bir vakıf kurmuşlardır. MEDAV’ın hedeflerinden bir kaçını şöyle sıralayabiliriz:
Bölgede yönlendirici ciddi bir kitle rolünde olan medrese mensuplarını bir STK çatısı altında toplamak suretiyle güçlerini birleştirmek,
Medreseler arasında; tanışma, dayanışma, tecrübe paylaşma, birlik ve beraberliği oluşturmak,
Asırlar boyu hasbi olarak faaliyet gösteren bu eğitim kurumlarını legal bir yapıya kavuşturmaya gayret etmek,
Toplum nezdinde ciddi saygınlıkları olan bölge âlimlerini toplumu ve özellikle gençleri irşat etmeye motive etmek,
Toplumda gittikçe yaygınlaşan itikadi sapma ve ahlaki dejenerasyona karşı mücadele etmek,
Genelde tüm ülke sathında özelde bölge çapında ümmet bilinci oluşturma, adalet ve eşitlik temelinde birlikte yaşama kültürü oluşturma, kardeşlik ve birlik ruhunu geliştirmek,
Medrese müfredatını revize ederek çağın taleplerini karşılayabilecek bir program geliştirmek ve medreseleri yeniden inşa ve ihya etmek,
İlahiyatlarla medreseler arasında iletişim kurmak için gayret etmek. Bu gayelerle MEDAV bu güne kadar, her birine yüzlerce âlimin katıldığı, şark bölgesinin hemen tüm illerinde onlarca istişarî toplantı yapmış, müteaddit çalıştay, ulusal ve uluslararası sempozyum, konferans vb. etkinlikler gerçekleştirmiştir. Başta muhacir kardeşlerimiz olmak üzere muhtaç kardeşlerimize ayni ve nakdi yardım programları icra eden MEDAV medrese talebelerine imkân nispetinde eğitim yardımı da yapmaktadır. Hükümet ve devlet erkânına medrese ve bölgeyle ilgili raporlar sunmuş olan MEDAV on bini aşkın medrese talebesine umut olmuştur. MEDAV’ın merkezi Diyarbakır’da olup Doğu ve Güneydoğu’nun hemen tüm illerinde temsilcileri ve onu destekleyen yüzlerce müderris ve medreseler mevcuttur.