'İSLAM'A DÜŞMANLAR'

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Siyasi ve Hukuki İşler Genel Başkanı Hayati Yazıcı ile referandum süreci, AK Parti'nin kampanya süreci ve Avrupa'daki aşırı sağcılığın yükseliş sebeplerini konuştuk.

BAŞKANLIK MODELİNE İLGİ HER GEÇEN GÜN ARTIYOR.

Anayasa değişiklik teklifinin tümünün 330'un üzerinde oyla kabul edilmesiyle referandum süreci de başlamış oldu. Bugün geldiğimiz noktada ne kadar mesafe katettiniz? Evet oyunda nasıl bir kıpırdama oldu?

Anayasa değişikliği uzun süredir Türkiye'nin gündeminde. Özellikle 2011'den sonra yeni bir anayasa konusunda Meclis'te komisyonlar kuruldu. AK Parti olarak yeni bir anayasa için çok büyük fedakarlıklarda bulunduk. Milletvekili sayımız 320-330 olmasına rağmen Meclis'teki en küçük parti ile eşitmiş gibi komisyon için her parti ikişer üye versin teklifinde bulunduk. Ama uzlaşmaya yanaşmadılar. Türkiye'de hükümet modeli karmaşası dolayısıyla ülkemizdeki yönetim süreçlerinin daha güçlü ve etkin sürdürülebilmesi anlamında Başkanlık modeline ilişkin söylemlerimiz oldu ve gündeme taşıdık. Doğrusu çok iyi anlatabilmiş değildik. 15 Temmuz öncesine kadar Başkanlık modeline olan ilgi oranı düşüktü. Özellikle 15 Temmuz'dan sonra Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) bu konuyu tekrar gündeme getirmesi bizim de evet diyerek çalışmalara başlayıp konuyu Meclis'e taşımamız, Başkanlık modeline ilgiyi giderek arttırdı. Önemli ölçüde bir artışda gözlendi. O günden bu yana oranlar hep artış şeklinde seyrediyor.

15 TEMMUZ, SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ İHTİYACINI BİR KEZ DAHA HİSSETTİRDİ.

Sistem değişikliği ihtiyacı üzerinde 15 Temmuz'un olumlu bir etkisinden söz edebilir miyiz?

Türkiye'nin yaşadığı bu ağır darbe süreci karşısında Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın duruşu, AK Parti'nin duruşu ve bu yapıyla aşağı yukarı 17/25 Aralık 2013'den itibaren, hatta 7 Şubat 2012 MİT'e yönelik eylem girişimi dolayısıyla mücadele etmemiz, vatandaşlarımızı olumlu yönde etkiledi. Bu örgüt, Türkiye aleyhine gizli bir gündem ve ajandasının olduğunu deşifre etti. Türkiye'nin gücünü kırmak ve Türkiye'yi büyüten siyasi kadroları devre dışı bırakmak için çalıştıklarını milletimizin farketmesi önemli faktörlerden biri oldu. 15 Temmuz'dan sonra sistem değişikliğine destek önemli bir ölçüde arttı.

KÖRÜ KÖRÜNE KARALAMA KAMPANYASI YÜRÜTÜYORLAR

CHP'nin anayasa değişikliğine ilişkin yürüttüğü kampanyayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir ülkeyi var eden değerler vardır. Ülkenin siyasi kadroları çok farklı programlara elbetteki sahip olabilir. Anayasa da bunu siyasal hayatın vazgeçilmez unsuru olarak kabul ediyor. Ama burada bir ölçüsüzlük var. Ülkenin ortak değerlerini bütün siyasi partilerin gözetmesi gerekir. Siyasette ortak bir zemin olması gerekir. O değerler de vatan, bayrak, devlet, millettir. Buna tarih, kültürel miras, birikim, inanç değerlerini de ekleyebilirsiniz. Cumhuriyeti var eden kurumlara, komutanlara elbetteki saygı duyulmalı. Bunlara da ortak değerler olarak bakmak lazım. Ama biz bunu başaramadık. Dolayısıyla model değişikliğinde yeni bir düzenleme yaparken metinleri medeni bir şekilde müzakere edemiyoruz. Siyasi partilerin "Bu doğru değil. Şu nedenden dolayı bu şekilde olması gerekiyor" demesi gerekir. Meclis'ten de geçen anayasa metnine karşı ezbere körü körüne bir karalama kampanyası yürütüyorlar. "Rejim değişiyor, tek adam getiriliyor. Kurucu Meclis'in M.Kemal Atatürk'e bile vermediği fesih yetkisini bunlar Cumhurbaşkanı'na veriyor" diyorlar. "Erdoğan, istediği zaman Meclis'i feshedecek. Kararname çıkaracak, dilediği alanı düzenleyecek" diyorlar. Böyle absürt söylemler ile sadece milletin kafasını karıştırmaya çalışıyorlar.

16 NİSAN'DA TAÇLANDIRACAKLAR

Seçilme yaşının 18'e düşürülmesine, milletvekili sayısının 600'e çıkarılmasına ilişkin yine absürt söylemleri var. Bunları çok ilginç bulan bir vatandaş kesimi de oluyor. Çünkü, bizim okuma alışkanlığımız yok. Okumayı sevmiyoruz nedense. Konuşanı dinlemeyi, konuşanın hitabından aklımızda kalan söylemleri aktarmayı seviyoruz. Oluşturulan algıya karşı şuan biz arazideyiz. Zaten Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız, bundan 20 gün önce mitinglere başlamıştı. Vatandaşlarımıza anlatıyoruz. Anlattıkça da vatandaş bu yeni modelin ülkemiz için ne kadar yararlı olduğunu görüyor. Bunu 16 Nisan'da taçlandıracaklar diye düşünüyorum.

Gerçekleştirdiğiniz ziyaretlerde arazide bir değişim gözlüyor musunuz?

BİZ İŞ YAPAN, ÜRETEN, SORUN ÇÖZEN BİR İKTİDARIZ

Vatandaş, bu kampanya süresi içerisinde toplantı yaptığımız salonlarda, toplantı bitişinde yanımıza geliyor. Ziyaret ettiğimiz mekanlarda, sokakta gezerken sorularını, eleştirilerini, sorunlarını dile getiriyor. KOSGEB ile ilgili bir uygulama var. Kredilendirme imkanı getirdik ve o kredilere erişimde zorluklarla karşılaştıklarını dile getiriyorlar. Bunlar da çok doğal. Ben sorunlarını bize dile getiren vatandaşlarımızın anayasa değişiklik paketine karşı çıkacakları düşüncesinde değilim. Hiçbir zaman popülist davranmadık. Bizim arkamızda 15 yıllık bir referansımız var. Bizim neler yaptığımızı, nasıl iş gördüğümüzü 15 yıllık uygulamalarımızdan görebilirsiniz. Biz iş yapan, üreten, sorun çözen bir iktidarız. Biz vatandaşımıza bir öneri getiriyorsak fantazi olsun diye getirmeyiz. Bizim Türkiye için hedeflerimiz ve hayallerimiz var. 2023 hedeflerimiz doğrultusunda hayallerimize ulaşmak için bu modelin yürürlüğe geçmesi lazım. Vatandaşlarımıza bunları anlatıyoruz. Anlattıkça da keyiflendiklerini görüyoruz. Ben hiç aykırı soru soran bir vatandaşımız ile karşılaşmadım. Dolayısıyla sandığa gidecek olan bu vatandaşlarımızın 15 yıllık çalışmalarımızı dikkate almak suretiyle 'Evet' yönünde oy kullanacakları kanısındayım. Bugün Türkiye önemli bir konumda evet ama biz güçlü Türkiye için yeni hamleler yapmak istiyoruz.

Son zamanlarda Avrupa'da CHP gibi muhalif bir kampanya yürütmeye başladı. İsviçre'de atılan skandal manşeti ve Hollanda'da yaşananları neye bağlıyorsunuz?

İSLAM DÜŞMANLIĞI

Bunlar Türkiye ve İslam düşmanlığından kaynaklanıyor. Türkiye'yi çekemiyorlar. Türkiye'yi kıskanıyorlar. Ülkemiz ciddi anlamda büyük bir performans gösterdi. Gezi olaylarında, yeşil duyarlılığı ile başlayan bir hareket vardı. Ama Türkiye aleyhine bir projeye dönüştü. Tabiri caizse bir kalkışma eylemiydi. O süreçte hatırlayacaksınız Başbakanımız yurtdışındaydı. Bir Başbakan Yardımcısı arkadaşımız Gezi'nin öncülerinden olan STK'ların birkaçını yanına kabul etti. Bu toplantı sonrasında neler dediklerini hatırlayalım. "Havaalanından, 3. köprüden, Kanal İstanbul'dan vazgeçeceksiniz" dediler. Yeşil duyarlılığı iddiasıyla ortaya çıktıklarını söyleyenlerin talepleri, Türkiye'nin büyümesi ve kalkınmasını sağlayacak projelerden vazgeçme isteğine dönüştü. Avrupa'nın karşısında bugün güçlü, edilgen olmaktan çıkmış, etken tavır koyabilen, taleplerini özgür ve kararlı bir biçimde dile getirmesine rağmen uluslararası arenada kabul ettiremediği zamanlarda kendi gücünü doğru bildiğini icra etmek için çalışan bir Türkiye var.

TÜRKİYE, BUNLARI HAZMETMEZ

En yakın örneği Fırak Kalkanı Harekatı'dır. Suriye'de başlayan iç çatışma dolayısıyla çatışmalardan zarar gören insanların Türkiye'ye akın etmeleri karşısında bir tampon bölge oluşturulması istendi. Suriye ve Irak topraklarından terör örgütlerinin ülkemize girmek suretiyle eylem icra etmeleri, Gaziantep'te yaşadığımız bir düğünde yapılan saldırı güvenlik zaafiyeti oluşturdu. Biz de uluslararası hukukun verdiği yetkiyi kullanarak Fırat Kalkanı operasyonunu başlattık. Türkiye'nin bunu yapabileceğini düşünemiyorlardı. Yine Savunma Sanayi alanında muazzam hamleler yaptık. Bundan üç beş yıl önce Heron İsrail'de yapılıyordu. Bu Heron'ları karşılama konusunda önümüze pek çok engel çıkarıldı ve o ihtiyacımızı gideremedik. Biz şimdi insansız hava aracını (İHA) ürettik ve devreye koyduk, hatta ihracatı da yapılıyor. Helikopterimizi yapıyoruz, silahımızı üretiyoruz, tank üretim projelerimiz var. Avrupa, şuan bir kıskançlık içerisinde. Tabi bu ülkelerde ırkcılık, yabancı düşmanlığı giderek hortluyor. Bunun da etkisiyle Türkiye'ye karşı böyle bir tutum takındılar. Çoğunluğu Avrupa'da olmak üzere yurtdışında yaşayan 5 -6 milyon civarında vatandaşımız var. Bunların 2 milyon 840 bini seçmen konumunda. Bunların 1 milyon 400 bini Almanya'da, 400 bin civarının da Hollanda'da olması lazım. Bu kampanyayı da vesile ederek Türkiye'ye karşı bir tutum içerisine girdiler. Türkiye bunları hazmetmez. Bunu yutmayız, yutmuyoruz. Gerekli tedbirlerimizi de aldık.

Muhalefet, Anayasa maddelerinin içeriğinden bağımsız bir takım söylemler geliştiriyor. Seçilme yaşının 18'e düşürülmesi en çok suistimal edilen konulardan biri. Buna ilişkin neler söylemek istersiniz?

MUHALEFETİN SÖYLEMLERİ CEHALET ÖRNEĞİ

Muhalefetin bu konudaki söylemlerini tam bir cehalet örneği olarak değerlendiriyorum. Biz iktidara geldiğimizde seçilme yaşı 30'du. Muhalefetin katkısıyla bunu 25'e indirdik. Seçme yaşını da 18 yaptık. Anayasa değişikliği ile de seçilme yaşını seçme yaşı ile aynı düzeye getirmek istiyoruz. 18 yaşındaki gençlerimizden oy istiyorsunuz ama o kişi "beni de aday yap" dediğinde "olmaz" diyorsunuz. "Yok sen aday olma ama oy ver" diyemezsin. Bu bir defa haksızlık ve insan fıtratına aykırı. Seçmek bazen daha zor olabilir. Zoru istiyorsun ama kolay imkanı vermiyorsun. Mezhebi, inancı ne olursa olsun hiçbir ayrım yapmadan ortak vatan, bayrak, tarih, ortak inanç değerlerini oluşturan bütüne biz "millet" diyoruz. Peki demokrasilerde milletin temsil edildiği yer neresidir? Parlamentodur. Millet hangi kümeden oluşuyor? Genci, yaşlısı, kadını, erkeği, çalışanı, çalışmayanı var. Demokraside millet hangi kümelerden oluşuyorsa onların Meclis'te temsil ediliyor olması demokrasinin gereğidir. Gençler de Meclis'te temsil edilmeli. Bu yaptığımız düzenleme demokrasinin önemli tarafını tamamlayan eksikliği gideriyor. Vatandaşlarımızda Meclis'in 18 yaşındaki yaş kümelerinden oluşacağı yönünde bir algı oluşturuyorlar. Ne kadar ihtiyaç varsa, temsil için ne gerekliyse o olacak. Dolayısıyla bir çeşitlilik sağlanmış olacak.

MİLLETVEKİLİNE AYRICALIK YOK

Önemli konulardan biri de milletvekili olan kişinin 2 yıl görevi yapmasının ardından emekli olup milletvekili maaşı alacak gibi anlatılıyor. Bir kısım vatandaş da buna inanıyor. Böyle bir konu söz konusu olamaz. Bu gelecekte de olamaz. Bu kanunlarımızda da tanımlanmıştır. Belli bir hizmet süresi ve belli bir yaşa gelmesi gerekir. Milletvekili olmasından kaynaklı bir ayrıcalık tanınamaz. Emeklilik için öngörülen koşullar açısından hiçbir ayrıcalık yok. Bazıları şunu karıştırıyor. Emekli olan bir kişinin herhangi bir kurumda yada sosyal güvenlik kurumunda milletvekili olması halinde milletvekili statüsünde emekli maaşı alabilmesi için 2 yıl milletvekilliği yapması şart. En az iki yıl milletvekiliği yapacak ki milletvekili statüsünde emekli olabilsin. Bunu karıştırıyorlar. Kimisi bunu insanların kafasını karıştırmak için söylüyor. Kimisi de bilgi yetersizliğinden bu tür söylemleri ifade ediyor.

Muhalefetin diğer bir söylemi de milletvekili sayısı 600'e çıkarılmasına ilişkin. "Siz asgari ücretle çalışıyorsunuz. 50 tane milletvekilinin Türkiye'ye maliyeti şudur. Bu maliyet sizin cebinizden çıkacak" diyorlar. Avrupa ve Türkiye'deki milletvekili sayısını kıyasladığımızda ortaya nasıl bir tablo çıkıyor? Bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyuldu?

94 BİN KİŞİYE 1 MİLLETVEKİLİ

Milletvekili sayıları ülke nüfusuna göre belirlenir. Dünyadaki uygulamalar bu yöndedir. Dolayısıyla Avrupa Birliği üyesi ülkeleri ile Türkiye'yi nüfus kriteri ve milletvekili sayılarını göz önüne alarak kıyasladığımızda ülkemizdeki milletvekili sayısı Avrupa Birliği ülkelerinin gerisine düşüyor. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde 1 milletvekiline karşılık 40 bin seçmen var. Bizde ise bugün itibariyle 1 milletvekiline tekabül eden seçmen sayısı ortalama 103 bindir. 50 milletvekili artmış olursa Türkiye'de 1 milletvekiline düşen seçmen sayısı 94 bine düşecek. Bu bile ortalama için yetmiyor. 9 bin azalma oluyor ama hala Avrupa Birliği üyesi ülkelerinin çok önünde gözüküyoruz. Kaldı ki Meclis'in görev alanları genişliyor. Meclis'de yasama-yürütme ayrılığı daha da güçlü bir hale geliyor. Yürütme tamamen ayrı. Bu hem yürütmeyi, hem de yasamayı millet seçimle oluşturuyor. Dolayısıyla millet adına hükümeti denetleyecek, eksik kalan alanları incelemede araştırma konusu yapıp hem kamuoyu ile paylaşmak, hem de hükümeti buna yönlendirmek üzere çalışmalar yapacak daha fazla milletvekiline ihtiyacı var. Yoksa bizim 550 milletvekilini 600'e çıkarmamızın başka bir anlamı olamaz. Bu sebeplerden ötürü sayıyı 600 olarak öngördük. Şuan nüfusumuz 80 milyon. Meclis'te 50 milletvekili artırmak istiyoruz. Bunu dillerine dolayarak anayasa değişikliğini eleştirmek için kullanıyorlar. Bunun da çok isabetli olmadığını düşünüyorum.

"Tayyip Erdoğan'dan sonra bu sistem sıkıntı yaratırsa ne olacak?" diye kaygılanan bir kesim var. Bazı kesimler de bunu bir fısıltı şeklinde yaymaya çalışıyor. Bu kaygıyı taşıyan seçmenlere neler söylemek istersiniz?

MİLLETİMİZE GÜVENMİYORLAR

Bu vesayetçi bir söylemdir. Vesayetçi zihniyetin dışa vurumudur. Bu, milleti tanımayan, millete güvenmeyen kişinin söylemidir. Bu millet, 15 Temmuz'da tarihi tekerrür ettirmemiştir. Bizim tarihimiz, özellikle çok partili demokratik hayatımız darbelerle doludur. Darbeciler sıkı yönetim dediği zaman sokakta olan millet eve koşmuş, evdeki de sokağa çıkmamıştır. Ama 15 Temmuz'de evinde olanlar, ne bulduysa eline alarak, pijamasıyla sokağa fırlamıştır. Vatanına, bayrağına, egemenlik hakkına göğsünü siper ederek, topa, tüfeğe karşı darbecilerle mücadele etmiştir. Bu millet, akşam başlayan darbeyi sabah olmadan sonlandırmıştır. Böyle bir milletin Sayın Erdoğan'dan sonra yeteneksiz bir Cumhurbaşkanı seçeceğini düşünmek millete hakarettir. Bunu söylemeye kimsenin hakkı yoktur. Kimsenin haddine de değildir. Millet doğruyu bulur. Millet basiretlidir, milletimiz doğruyu bulur. Birisi yanlış ikame edilse, onu orada tutmaz. Bu ülkenin demokratik organları, kurumları var. Türkiye, büyük bir ülkedir. Bu söylem kimseye yakışmaz.