"İslam" ve "Sosyoloji" ilişkileri, farklı zamanlarda yoğunluğu artan bir tartışma konusudur. Bu ilişki ve tartışmalar, eşzamanlı olarak daha çok Batı tandanslı bir sosyolojinin konuşulması, İslam dünyası-Batı ilişkileri ve "İslami düşünce içerisinden batılı argümanlara yapılan kimi itirazlarla da yakın bağlantılar taşımaktadır. Dolayısıyla tartışma konusu, sosyolojinin "bilim" niteliğinin ötesine de taşan daha derin tarihsel, entelektüel, kültürel ve siyasal karakteristikler de göstermektedir. Hiç şüphesiz tartışmaların yoğunlaşması ve giderek daha derin içerikler kazanması, ilim dünyası açısından bir kazanç olacaktır.
Diğer yandan "İslam" ve "Sosyoloji" tartışmaları, ilerleyen süreçte hem İslam dünyasındaki ilmi ve akademik çevrelerin "kendi" tarihleri ve müktesebatına gözlerin çevrilmesine vesile olmuş, hem de İslam'ın temel referanslarındaki kavramların yeniden ele alınmasını beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda Batı'dan esen çok kuvvetli rüzgarların etkisiyle paranteze alınan bir mirasın varlığı yeniden farkındalık düzeyine çıkmaya başlamıştır. Nitekim Farabi, Gazali, İbn Haldun, Katip Çelebi, Naima gibi birçok isimler bu mirasın parçası olarak görülmeye başlanmıştır. Yine İslam'ın temel referanslarının yoğun anlamları içkin kavramlar bagajı, tüm insanlığı ihatalı "söz"ler söyleyerek bir biçimde içeriklendirilmeyi beklemektedir. Doğrusu bundan sonraki süreçte bu görev müslüman sosyologları beklemektedir.
Bu kitap, hem İslam ve Onunla bağlantılı olarak Sünnet, Fıkıh ve Sosyoloji arasındaki ilişkileri teorik ve kavramsal düzeyde tartışmakta, hem bu konuda İslam dünyasında öne sürülen tezlere cevaplar vermekte, hem de bazı başlıklar eşliğinde bizim dünyamızda varolan kavramları yeni bir bakışla okumaya çalışmaktadır.