Şayet modern Filistin’in 19.yy.dan itibaren tarihini özetlemek isterseniz, başlıktaki iskân, nekbe (büyük felâket), nekse (gerileme) ve ilhak kelimeleri yeterli olacaktır sanırım. Bugünlerde Nekbe’nin (1948 işgali) 72. ve 1967 Altıgün Savaşları’nda Doğu Kudüs’ün kaybının (Nekse [kayıp, gerileme]) 53. sene-i devriyesini yaşamaktayız. İsrail Temmuz ayında söz konusu işgalleri ilhak ile tescilleyip resmileştirmenin, ABD’nin “Yüzyılın Projesi”nin önemli adımlarından biri olan, Batı Şeria’daki Filistin toprakları üzerinde kurulmuş yasadışı Yahudi yerleşimlerini ve Ürdün vadisinin Filistin tarafında kalan kısmını da İsrail toprağı ilan etmenin ve böylece Filistin’i tamamen buharlaştırmanın peşinde.
İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak planı gerçekleşirse, Gazze şeridini hariç tutacak olursak Filistin diye bir devlet ve Filistin meselesi diye de bir mesele kalmayacak.Dünya bir taraftan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla uğraşırken, diğer taraftan Araplar Suriye, Yemen ve Libya’da birbirlerini boğazlarken, Mısır ve Irak’ta istikrar bir türlü sağlanamazken, öte yandan bazı Körfez ülkeleriyle Mısır İsrail’le ilişkileri normalleştirip Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı ittifak peşindeyken, fırsattan istifade eden İsrail de her zaman olduğu gibi işgali tamamlamak ve Filistin meselesini kökünden “çözmek” için planlarını adım adım uyguluyor. Zaten kurulacak yeni İsrail hükümetinin seçim vaatlerinden biri de buydu.
İsrail bu planını gerçekleştirirse ve yerleşim birimleri İsrail toprağı olarak kabul edilirse, zor durumda kalan Filistinliler, bir müddet sonra Filistin’in başka bölgelerinde olduğu gibi, büyük şehirlere göçmek etmek zorunda kalacak ve böylece demografik “arındırma” da gerçekleştirilmiş olacak.İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu konuyla ilgili geçtiğimiz ay yaptığı bir açıklamada “bugünlerde yemin edecek yeni hükümetin ilk görevi olarak Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerinde İsrail hükümranlığının uygulanmasıyla Siyonizm tarihinin son faslının yazılmış olacağını” ifade ederken bizim başlıkta ifade ettiğimiz “ilhak” kelimesine işaret ediyor. Böylece 19. yüzyılda Yahudilerin bölgeye iskânı ile başlayan ve Nekbe ve Nekse ile devam eden Filistin topraklarının işgali tamamlanmış olacak. Şayet bu da planlandığı üzere Temmuz ayında gerçekleşirse, Filistin tarihinde her yıl Mayıs ayında Nekbe, Haziranda Nekse ve Temmuz ayında İlhak’ı telin ederek tartışmaya devam edeceğiz; eğer Orta Doğu ve İslâm dünyasındaki mevcut hercümerci daha da kaotik hâle getirecek bu plan için şimdiden bir şeyler yapılmazsa…
Nitekim Ürdün vadisinin ilhakından en çok etkilenecek olan vadinin diğer yarısının hâkimi olan Ürdün Kralı II. Abdullah “İsrail Temmuz ayında Ürdün vadisini gerçekten ilhak ederse, bu Ürdün Haşimi Krallığı ile büyük bir ihtilafa yol açar” uyarısında bulundu. Tek devletli çözümü destekleyenlerin bunun ne manaya geldiğini bilmediklerini ifade eden Kral II. Abdullah, bu tür girişimlerin bölgede daha fazla aşırıcılık ve kaosa, Ürdün Haşimi Krallığı ile de büyük bir ihtilafa yol açacağını, iki devletli planın tek çözüm olduğunu kaydetti. Hamas da bu açıklamayı memnuniyetle karşıladı. Maalesef bu adıma gelen cılız tepkiler İsrail’i bu adımları atmaktan vazgeçirecek düzeyde değil. Netenyahu bu adımı ABD’deki Kasım seçimlerinden önce, Trump döneminde atarak kendisini garantiye almak istiyor. Böylece şahsıyla ilgili yolsuzluk suçlamalarını da unutturmak çabasında.
Peki Batı Şeria’da Filistin topraklarında kurulmuş Yahudi yerleşimleriyle Ürdün vadisinin nehrin batısında, Filistin tarafında kalan kısmının ilhakı ne anlama geliyor?
Trump hariç, Birleşmiş Milletler (BM) ve uluslararası kamuoyu tarafından yasadışı olarak kabul edilen Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimleri, 1967’deki işgalden bu yana geçen elli yılı aşkın sürede, mantar gibi bütün Batı Şeria’ya yayılmış durumda. Batı Şeria’da yaşayan 3 milyon nüfusun yaklaşık 500 binini bu Yahudi yerleşimciler oluşturuyor. Bu yerleşim yerleri, etrafı çevrili adacıklar ve birbirine bağlanmış yollarla, adeta Batı Şeria’yı bir yerleşim adacıkları denizine ve yollar şebekesine dönüştürmüş durumda. Böylece Filistin’in köy ve şehirlerinin birbiriyle bağlantısı kesilmekte. Mevcut Yahudi yerleşim birimlerindeki doğum oranı da hem İsrail ortalamasının hem de Filistin ortalamasının çok üzerinde olduğundan, Filistinliler aleyhine bir demografik değişim vuku bulmakta.
İkinci husus, Taberiye ile Ölü Deniz arasındaki Ürdün vadisinin (Gûr), Ürdün-Filistin sınırında, Ürdün nehrinin batı yakasındaki Filistin topraklarını içeriyor olması. Son sayımlara göre, bu bölgede 60 bin Filistinliye karşılık 10 bin civarında Yahudi yerleşimci yaşıyor. Nüfusun az olması bu bölgenin önemini azaltmıyor. İsrail tarafından iki belediyeye bölünmüş olan bu bölge, nehrin doğu yakasındaki Ürdün hâkimiyetindeki Gûr vadisinin doğu kısmı gibi, deniz seviyesinin 200 ilâ 400 metre altında ve böylece dünyanın en alçak bölgesi olduğundan, doğal sera etkisi gösteren en verimli bölgelerden biri. Ayrıca su kaynağı açısından da tıpkı işgal edilen Suriye’nin Golan tepeleri gibi oldukça verimli. Deniz seviyesinin altındaki konumu nedeniyle yaz kış sıcak bir iklime sahip olması, toprağının verimliliği ve Lübnan dağlarından gelen su kaynakları nedeniyle yıl boyunca mahsul alınabiliyor. Üzerinde 10 bin yıldır tarım yapılan ve M.Ö. 3000’lerden itibaren çevre bölgelere tarım ürünleri ihraç eden Ürdün vadisi hem Filistin’in hem de Ürdün’ün en verimli bölgesi. Bizlerin Kudüs hurması diye bildiği “mecdul” türü hurmalar da bu bölgede, Eriha’da yetişiyor.
Şayet İsrail bu planını gerçekleştirirse ve yerleşim birimleri İsrail toprağı olarak kabul edilirse, zor durumda kalan Filistinliler, bir müddet sonra Filistin’in başka bölgelerinde olduğu gibi, büyük şehirlere göçmek etmek zorunda kalacak ve böylece demografik “arındırma” da gerçekleştirilmiş olacak. Nüfusu nispeten az olan Ürdün vadisinde ise Filistinlilerin en önemli tarım bölgesi ve su kaynakları tamamıyla İsrail’in kontrolüne geçmiş olacak.
Özetle İsrail’in ilhak projesiyle iki devletli çözümün tabutuna son çivi çakılmış oluyor. Sözün özü: Şayet bu gerçekleşirse, Gazze şeridini hariç tutacak olursak Filistin diye bir devlet ve Filistin meselesi diye de bir mesele kalmayacak.
Yazımızı her zaman olduğu gibi bir son sözle bitirelim: “Sü (ordu) uyur, düşman uyumaz”.
[Prof. Dr. Cengiz Tomar Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili olarak görev yapmaktadır]