IŞİD'i anlamak

Başta Amerika olmak üzere tüm batılı ülkeler bu örgütü terörist ilan ederek, kendilerini haklı çıkarmaya çalışıyorlar. Çünkü kendi vatandaşlarının da bu örgütte yer almaları onları endişeye sevk ediyor.

Birkaç aydan beri İşid denilen örgüt dünyanın gündemine oturdu. Siyasetçiler, yazarlar, aydınlar, halk nerede ise her yerde İşid'i konuşuyor. Dünyanın bir çok büyük devletleri tarafından İşid'e karşı yapılacak koordineli askeri bir hareketin planları yapılıyor, acilen bir araya gelerek toplantılar tertip ediliyor. Daha dün İşid'in adı sanı çok az bilinirken, şimdi ise modern silahlarla mücehhez organizeli bir örgütten bahsediliyor. Geçmişte yazdığım bir makalede İşid'in örgütten ziyade bir orduya benzediğini ifade etmiştim.

Başta Amerika olmak üzere tüm batılı ülkeler bu örgütü terörist ilan ederek, kendilerini haklı çıkarmaya çalışıyorlar. Çünkü kendi vatandaşlarının da bu örgütte yer almaları onları endişeye sevk ediyor.

Amerika, İşid'e havadan saldırı düzenleyecek, askerlerinin burnunu bile kanatmamak için kara harekatında bulunmayacak. Kara harekatını yapmak üzere başta Kürt kardeşlerimiz olan Peşmergeler ve Şiilerle birlikte hareket edilecek.

Amerika'ya şöyle bir teklif götürseler hava harekatını biz yapalım karayı da sizler yapın, çünkü yukardan aşağıdakiler bombalanır, yukarıdakilere fazla bir şey olmaz. Amma kara harekatına katılanların yüzlerce, belki binlercesi öldürülebilir. Amerika aslında şunu çok açık bir şekilde dile getirmektedir. Ölmek sizin işiniz. Sonrasında başarı elde edilirse petrol ve su kaynaklarını kontrol etmekte bizim işimiz.

Türkiye de 1980 yılında bir askeri darbe daha olmuştu, bu darbenin darbelerini yemeyen kalmadı. Dindarlar, Kürtler, aydınlar, zulme ve vahşete başkaldıranlar; mahkemelerde süründüler. Cezaevlerinde envai türlü işkencelere tabi tutuldular. Sağdan soldan birçok insan idam edildi. Binlerce insan köylerini terk etti.

Bu feci olaylardan sonra her şeyini kaybeden bazı insanlar Türkiye'ye karşı mücadele yapmak üzere dağa çıktılar ve bu durumdan en fazla nemalanan PKK de hazır elemanlar buldu. İntikam almak için dağa çıkanların bazıları olmaması gereken yöntemlere başvurdular. . Malum dur ki örgütler devletler gibi değildir. Örgütlerin kuralları bir devletin kuralları gibi işlemez. Çünkü örgütlerin içersinde çeşitli görüşlere sahip ve hatta onun ilkelerini bozacak birçok insanda bulunabilir. Hatta bazen devletlerde gayrimeşru yollara sapmaktan çekinmiyorlar.

İşid'in çok kısa bir zamanda palazlanması PKK nin çıkışından çok daha derin ve temel bazı sebeplere dayandığını anlıyoruz.. Bu fikir bana aittir, bu fikirlere katılıp katılmamak elbette okuyucuların takdiridir..

2003 yılında Amerika devlet başkanı George Bush ve İngiltere Başbakanı Tony Blair Irakta nükleer silahların bulunduğunu bütün dünyaya birlikte ilan ettiler. Bu iki büyük sahtekar ve yalancı hala bulunmayan bu silahlar üzerinden propaganda yaparak Irak'ı ateş altında bırakıp bir milyon dan fazla masum insanı öldürdüler. Irak ordusu yenilmiş ve ortalıkta görünmezken, Amerika ve müttefikleri asla vahşetten vazgeçmediler. Bağdat bir harabeye çevrildi. Yüz binlerce masum sivil acımasızca katledildi evleri başlarına yıkıldı.

Yalancı sahtekar ve zalim George Bush o zaman şunu söylüyordu. "Tanrı beni Saddam'ı yıkmak üzere görevlendirmiştir." Diyerek Haçlı zihniyetine anlamlı bir vurgu yapıyordu. Yani Irak 'a yapılacak bu harekat hem onların inandığı Tanrının bir buyruğu ve hem de dur durak bilmeyen haçlı ordusunun yapması gerekeni kast ediyordu.

Amerika ve müttefikleri acımasızca Irakta katlettikleri yüz binlerce masum insanların kanı üzerinden siyaset üretiyorlardı. Ayrıca Amerikan askerleri binlerce Müslüman kadının namusunu kirletti. Belki bazılarının gözleri önünde annelerinin, bacılarının, eşlerinin, kızlarının veya başka kadınların ırzına geçtikten sonra onları öldürüp, üzerlerine işedikten sonra bu görüntüleri bütün dünyaya pervasızca servis yapmaktan da geri kalmadılar.

Bizler bu olayları bir filmi seyreder gibi seyrettik, belki çoğumuz bunları unutmuştur bile. Ama Iraklılar dünyanın en rezil ve hunharca hadiselerini bizzat yaşadı. Irak ta öldürülen ve namusları kirletilen insanların çocukları veya torunları veya yandaşları her fırsatta Amerika'ya ve müttefiklerine zarar vermek için elinden gelen her şeyi yapacaklardır ve hatta cinnete dönüşen bazı tavırlarını görüyoruz.

Irak'ta yaşanan bu dehşet verici olaylar göz ardı edilemez. Ancak şartlar ne olursa olsun Müslüman'ların İslam'a göre yanlış yapma hakkı yoktur. Meşru daire de kalmak şartıyla her türlü hak ve hukuk talep edilmelidir. Haklı iken haksız duruma düşmemek için haktan ayrılmamak gerekir.

Bilhassa Kürt kardeşlerimiz Diyarbakır ve başka cezaevlerinde yaşadıkları zulümden daha belki binlerce kat daha dehşetli bir zulmü Iraklıların yaşadığını göz ardı etmemeleri lazım. Irak halkının maruz kaldığı vahşet ve zulüm tartışılamaz.

Afrika'da milyonlarca insan birbirini öldürdü, orada Hıristiyanların Müslümanlara yaptığı zulmün haddi hesabı yoktu. Batılı vahşiler bu zulme karşı kıllarını bile kıpırdatmadılar.

Cezayir de seçimler yapıldı, kazananlar alaşağı edildi. Mısırda da durum aynı. Bu elleri kanlı batılı katillerin demokrasi umurlarında bile değil. Libya'da petrol var diye leş kargaları gibi üşüştüler. Çünkü bunlar Müslümanların mallarını ya hırsızlayarak veya gasp ederek en vahşi yöntemlerle almaktan asla geri kalmamışlardır.

Başta Amerika ve batılılar olmak üzere, Filistin de katledilen binlerce insan onları hiç ilgilendirmemiş bilakis katil İsrail'i desteklemişlerdir.

İşitin elinde rehin bulunan İngiliz vatandaşı David Hainnes İşid'in meydana çıkmasının en büyük sebeplerinden biri olarak bu işin asıl faillerinden biride eski İngiltere Başbakanı Tony Blair ve halen İngiliz Başbakanı David Cameron un Amerika'ya hayır demediklerinden, Irakta yaşanan vahşetin meydana geldiğini bütün dünyaya bildirmiştir.

Onun içindir ki sicilleri son derece kirli Amerika ve yandaşlarının yaptığı rezilliklerle göz yummamalı ve beraber olmamalıyız. Katillerin kanlı elini sıkmamak gerekir.. Bunlara karşı daha ciddi tedbirler alınmalıdır. Müslümanlar bu azılı katillerden imkan elverdiğinde hesap sormalı, hatta bir kurtuluş savaşı vermeyi dahi göze almalıdırlar. Zilletle yaşamaktansa izzetle ölmek Allaha giden en güzel yollardan biridir.

Türkiye İşid konusunda Amerika ya tam destek vermiş olsaydı., Türkiye için yere göğe sığmayan övgüler yağdırırlar dı. Askeri harekata katılmama kararı alan Türkiye yi: Amerika Dış İşleri bakanı Kerry başta olmak üzere basın yoluyla adeta düşman gibi ilan etmesi, şeytani bir ahlakın açık bir tezahürüdür.

Bütün bu şartlar göz önünde bulundurularak, gerekirse başta Türkiye v Suriye ve diğer komşu ülkelerle ihtilafları muvakkatten de olsa erteleyip, bir birlik haline gelmenin zarureti vardır. Şayet böyle bir siyaset geliştirilebilirse batılıların Ortadoğu üzerinde ki siyasi planları suya düşecektir Hiç kimse, Amerika ve İngiliz ve İsrail kadar zalim olmamıştır. Bizim iç ve dış ihtilafımız onları güçlü kılıyor, bu ihtilafların önündeki engelleri tümüyle ortadan kaldırmak İslami bir vecibedir.

Bu durum da İslam alimlerine de büyük görevler düşüyor, birlikte çalışma yaparak İslamiyyeti anlatmaları yanlışlar üzerinde ittifak edip bunların izalesi için bildiri neşretmeleri halinde problemlerin çözümüne büyük ölçüde yardımcı olabilirler. Zor zamanlarda alimlerin ittifak ve nasihati halk üzerinde çok etkili olur.

Dün Apo'ya bebek katili diyen zihniyet artık bu söylemi rafa kaldırmış, İmralı'ya barış süreci için görüşmeler yapmak üzere heyetlerin gönderilmesi olumlu ve sevinçle karşılanmıştır . Bu organize siyasi bir milattır. Aynı örneği Ortadoğu da görmemiz halinde, alem-i İslam'ın birliği için belki bir nüve teşkil edecektir.

Aslında Müslüman olarak hiçbir zaman birbirimizin düşmanı olmadık, bu gün ise bizleri düşman haline getirmek için akıl almaz oyunların içindeyiz. Bu oyunların bozulması Müslümanları idare eden siyasetçiler bozabilir. Halkın kendi arasında konuşması farklı bir şeydir, siyasi kararların hükümetler tarafından alınması tamamen farklıdır ve geçerli olan irade hükümetlerin ortaya koyduğu iradedir.

İslam düşmanlarına karşı dahili adaveti terk etmek ve ittihadı İslam için çalışma yapmak büyük bir farzı eda etmektir.

Abdulkadir İkbal