İran''ın çift başlı askeri sisteminde çatlak işaretleri

Tuğamiral Seyyari ve Eski Deniz Albay Samedi’nin açıklamaları, devletin Devrim Muhafızları’na ayrıcalık tanıyan yaklaşımından ve orduya karşı sergilediği ayrımcılıktan doğan rahatsızlığın ordu saflarında kritik biçimde artışının önemli bir belirtisi. Hâdi Khodabandeh Loui değerlendirdi...

İran Ordusu Koordinasyon Yardımcısı ve eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Tuğamiral Habibullah Seyyari daha önce benzeri görülmemiş açıklamalarda bulunarak ülkenin siyasi ve ekonomik meselelerine müdahalesi dolayısıyla Devrim Muhafızları Ordusu’nu (DMO) üstü kapalı şekilde hedef aldı. Tuğamiral Seyyari yayınlarında orduyla alakalı menfi bir imaj çizdiği gerekçesiyle İran Radyo Televizyon Kurumu’nu (IRIB) ağır ifadelerle eleştirdi. Seyyari kamuya ait bir yayıncı kuruluşun “Ordunun İran kara sularını savunmada gösterdiği ihmalkârlık” şeklindeki yorumlarının “kasıtlı” olabileceğini ileri sürdü. IRIB’in Devrim Muhafızları’nın propaganda organına dönüştüğünü ima eden Tuğamiral Seyyari’nin açıklamalarına bir destek de Emekli Deniz Kurmay Albay Huşeng Samedi’den geldi. Samedi kamuya ait yayıncı kuruluşlarda ordu aleyhinde yayınlanan dizilerin ve programların ordunun imajını zedeleyerek bu durumun milli menfaatlere zarar verdiğini ifade etti.

Ortaya çıkan çatlak, 1979 Devrimi’nden sonra seküler subayları tasfiye etmesine ve Velayet-i Fakih rejiminin ideolojisini ordu personeline aşılama çabalarına rağmen, rejimin “güvenilir” bir ordu oluşturmakta başarısız olduğunu da gösteriyor.

İran resmi haber ajansı İRNA, Tuğamiral Seyyari’yle yaptığı mülakatın kısa bir videosunu yayımladı. “General Seyyari’den orduya dair daha önce konuşulmamış şeyler” başlıklı video 31 Mayıs Pazar günü, yayımlandıktan birkaç saat sonra İRNA’nın internet sitesinden kaldırıldı. Tuğamiral Seyyari'nin Devrim Muhafızları aleyhinde açıklama yapmasından bir hafta sonra, İRNA Haber Ajansı Genel Müdürü Ziya Haşimi görevden alındı.

Sosyal medyada yer alan iddialara göre röportaj, Düzenin Yararını Teşhis Konseyi Sekreteri Muhsin Rızai’nin isteği ve İran Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Serdar Bakıri’nin emri üzerine yayından kaldırılmıştı. Devrim Muhafızları yaptığı açıklamada, Devrim Muhafızları ile Ordu arasında bir çatlak olduğu konusunda uyarıda bulundu. Silahlı kuvvetlerin “birlik ruhuna ve kardeşliğine” vurgu yapılan açıklamada “düşmanların Devrim Muhafızları ile Ordu arasında ihtilaf oluşturma çabalarına karşı uyanık olunması gerektiği” vurgulandı.

Tuğamiral Seyyari Kimdir?

Tuğamiral Seyyari’nin birçok yönüyle kendine özgü bir ağırlığı olduğu biliniyor. Medyada sık sık gündeme gelen Seyyari, İran-Irak Savaşı’nın başladığı ilk günlerde Irak ordusuna karşı sergilediği “kahramanca” direnişiyle bilinen Buşehr Deniz Komando Tugayı’nda görev yapmıştı. İran Ordusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevini yürütmüş olan Tuğamiral Seyyari, İran donanmasının açık denizlerde misyon üstlenmesi fikrini ortaya koymuştu. Ekim 2017’de Venedik’te gerçekleştirilen Akdeniz ve Karadeniz Ülkeleri Bölgesel Deniz Kuvvetleri Sempozyumu’na katılan Tuğamiral Seyyari Devrim’in ardından bir Batı ülkesini ziyaret eden ilk İranlı komutan oldu. Ayrıca Seyyari’nin girişimiyle Hint Okyanusuna Kıyıdaş Ülkelerin Deniz Kuvvetleri Toplantısı’nın altıncısı Tahran’da düzenlendi.

Savaş döneminde Devrim Muhafızları’nın ideolojik yaklaşımının getirdiği yenilgileri yakından gören ordu, ülkenin dümeninin tamamen onların kontrolüne geçmesini kaygıyla izliyor.

Tuğamiral Seyyari orduya karşı yapılan bütçe ayrımcılığını da gündeme getirerek ordunun itirazlarını dillendiren komutan olarak öne çıktı. ABD’nin azami baskı politikası sonrasında ekonomik darboğaza giren İran devleti, birçok kurumun bütçesinde kesintiye gitse de, Devrim Muhafızları bu uygulama dışında tutulmuştu. Ordunun askeri personel sayısı Devrim Muhafızları’ndan fazla olmasına ve eski silah envanterini modernize etme ihtiyaçlarına rağmen, Devrim Muhafızları’nın bütçesi ordu bütçesinin neredeyse 2,5 katına ulaştı.

Anayasal farklılıklar

İran Anayasasına baktığımızda ordu ile Devrim Muhafızları’nın ana farkını coğrafi faaliyet alanları oluşturuyor. Resmi unvanı “İslam Devrimi Muhafızları Ordusu” olan bu kurumun misyon sahası İran sınırlarını aşıyor. Nitekim İran ordusu, istisnai örnekler dışında, ülke dışındaki askeri faaliyetlere müdahil olmazken Devrim Muhafızları’nın dış operasyonlarını yürütmek için bağımsız bir kuvvet olan Kudüs Gücü, diğer ülkelerdeki siyasi süreçlere yoğun bir şekilde müdahil olmaktadır. İran anayasasının 145. maddesi yabancıların orduya katılamayacağını belirtirken Kudüs Gücü yabancı ülke vatandaşlarını milis olarak kadrolarına alıp özellikle Suriye iç savaşında çatışma alanına sürmüştür.

“Güvenilmeyen” ordu ve silahlı kuvvetlerde 40 yıllık çatlak

1979 Devrimi sürecinde tarafsızlığını ilan etse de ordu devrimci güçlerin güvenini kazanamadı. İçindeki birçok generalin idam edilmesine ve seküler kadroların işten çıkarılmasına rağmen, ordunun Velayet-i Fakih rejimine karşı darbe girişiminde bulanabileceği kaygısı, ulema eksenli iktidarın Devrim Muhafızları’nı kurmasının ana nedenleri arasında yer alıyor. Ayetullah Humeyni iktidarını ortadan kaldırmayı hedefleyen ve Hava Kuvvetleri komutanlarının başını çektiği 9 Temmuz 1980 Noje darbe girişimi, bu kaygıların kısmen gerçekçi olduğunu gösterdi. Darbenin engellenmesinde oynadığı rolden dolayı Devrim Muhafızları, yeni kurulan ulema eksenli düzenin koruyucusu olduğunu kanıtladı ve bu şekilde “ulema-asker ittifakının” temelleri atılmış oldu.

İran-Irak Savaşı’nda İran’ın savunma konsepti Ordu Kara Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Veliyullah Fellahi tarafından dizayn edilmişti. Ordu savaş yönetiminden harekât düzenleme şekline kadar konvansiyonel metotları izleyerek zayiatı minimuma düşürmeye çalışırken, Devrim Muhafızları’nın deneyimsiz kadroları adeta deneme yanılma yöntemiyle operasyonlar düzenlemişti. Ordunun kilit operasyonlarda sergilediği başarılara rağmen, devlet destekli medya zaferleri Devrim Muhafızları’nın adına yazarken hezimetlerden orduyu sorumlu göstermişti. Ordunun profesyonel tutumu “korkaklık” olarak resmedilirken Devrim Muhafızları’nın intiharvarî insan dalgası saldırıları “Kerbela şehadet kültünün” tecellisi olarak resmedilmiş ve yüceltilmişti.

İran-Irak Savaşı’nın ardından Devrim Muhafızları ve ordunun tek bir çatı altında birleştirilmesi teklifi Ayetullah Humeyni tarafından onaylansa da, Humeyni’nin ölümü ve Ali Hamaney’in liderlik makamına gelmesiyle birlikte, Devrim Muhafızları’nın orduya entegre edilme çalışmaları iptal edildi. Bu dönemde Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani devrimci uygulamalara son vererek İran-Irak Savaşı'nın akabinde ekonomik kalkınma sürecini başlattı. Rafsancani'nin bu bağlamdaki kapsamlı icraatları, teknokratların iktidara gelmesine ve Devrim Muhafızları’nın güç kaybetmesine neden oldu. Rafsancani bu reformcu uygulamalarını güvenlik bürokrasisi ve özellikle İran Gizli Servisi VEVAK’ın desteğiyle ilerletti ve birçok istihbaratçıyı yönetici olarak kilit görevlere atadı. Bu durumu devrimci idealleri ve kendi liderliği için bir tehlike olarak gören Hameney, Devrim Muhafızları’nın durumdan rahatsız olan komutanlarını işbirliğine çağırdı ve Devrim Muhafızları bünyesinde paralel bir istihbarat aygıtı oluşturmaya başladı. İşte bu noktadan itibaren, Muhafızların istihbarat, ekonomi ve siyaset alanlarına girmesiyle birlikte, ordunun konumu daha da zayıfladı.

İlerleyen süreçte Devrim Muhafızları’nın siyaseti dizayn etme girişimleri, bu gücü sürekli olarak reformcu ve ılımlı kanatla karşı karşıya getirdi. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani 2017 yılında üst düzey ordu komutanlarıyla görüşmesinde, silahlı kuvvetlerin siyaset üstü bir tutum izlemesi gerektiğini ifade ederek askerin siyasete müdahalesinden rahatsız olduğunu dile getirmişti. “Ordu’nun en büyük sermayesi halkın güveni ve siyasi hiziplerden bağımsızlığıdır” diyen Ruhani, zımni olarak Devrim Muhafızları’nın halk nezdinde destek görmediğini ima etmişti. Cumhurbaşkanı Ruhani “Ordu siyaseti iyi anlıyor fakat İmam Humeyni’nin (silahlı kuvvetlerin siyasete müdahil olmamasına dair) vasiyetine uyarak hiçbir zaman siyasi oyunlara karışmamıştır” ve “Şah rejimi döneminde ordu komutanlarının adı birçok yolsuzluğa karışmış; fakat bugün ülkemizdeki herhangi bir yolsuzlukta ordunun adı geçmemektedir” şeklindeki ifadeleriyle Devrim Muhafızları’na göndermede bulunmuştu. Anayasaya göre silahlı kuvvetler üzerinde herhangi bir yetkiye sahip olmayan Cumhurbaşkanı Ruhani “silahlı kuvvetleri desteklemeye devam edeceğim” demişti. Bu görüşmeden iki gün sonra, Ali Hamaney üç üst düzey ordu komutanını görevden almıştı. Anayasaya göre başkomutanlık yetkilerine sahip olan Hamaney, ordu komutanlarına kırmızı çizgileri geçtikleri takdirde elenip gideceklerini göstermişti.

Değerlendirme ve projeksiyon

Devrim Muhafızları görev tanımını genişleterek siyaset, ekonomi, güvenlik ve istihbarat alanlarında faaliyet gösterirken, ordunun tek misyonu ulusal sınırları korumaktan ibarettir. Bu durumda toplumsal, ekonomik, siyasi ve askeri güçlerle sürekli yarışma halinde olduğunu hissettiren Devrim Muhafızları ile alakalı olarak toplumda “çatışmacı ve müdahaleci” bir imaj oluşmuş durumda. Bu yüzden Seyyari’nin Devrim Muhafızları’nı eleştirmesi, ülkenin konvansiyonel ordusuna duyulan sempatiyi de artırdı. Ayrıca Devrim Muhafızları’na karşı yeni bir eleştiri dalgasını da beraberinde getirdi.

Tuğamiral Seyyari ve Eski Deniz Albay Samedi’nin açıklamaları, devletin Devrim Muhafızları’na ayrıcalık tanıyan yaklaşımından ve orduya karşı sergilediği ayrımcılıktan doğan rahatsızlığın ordu saflarında kritik biçimde artışının bir belirtisi. Ordu komutanları, alışılageldiği üzere, ülkenin siyasi ve ekonomik meselelerine dair yorum yapmamaya geleneksel olarak dikkat etmişler ve bilhassa Devrim Muhafızları’nı eleştirmekten kaçınma hususunda özenli davranmışlardır. Seyyari’nin daha önce benzeri görülmemiş eleştirileri, İran silahlı kuvvetlerinin ikili yapısıyla ilgili krizin boyutlarını ortaya koyuyor. Ayrıca ortaya çıkan bu çatlak, 1979 Devrimi’nden sonra seküler subayları tasfiye etmesine ve Velayet-i Fakih rejiminin ideolojisini ordu personeline aşılama çabalarına rağmen, rejimin “güvenilir” bir ordu oluşturmakta başarısız olduğunu da gösteriyor.

Ordunun geçmişi, devrim sonrasında uğradığı ayrımcılık ve gündelik siyasetten uzak duruşu, kendisine milli bir kurum gözüyle bakılmasını sağladı. İslam Cumhuriyeti karşıtı muhalefet, halk nezdinde saygın bir imaja sahip olan ordunun “olası bir geçiş sürecinde” tarafsız tutum sergileyeceğini ve Devrim Muhafızları’nın Suriye benzeri olası şiddetli bastırma uygulamalarını engelleyeceğini umuyor. Milliyetçi Fars muhalefeti de Devrim Muhafızları’nı ana düşmanı olarak görürken orduyu “geçiş sürecinde” İran’ın toprak bütünlüğünü koruyacak güç olarak görüyor.

Devrim Muhafızları’nın yeni meclisin başkanlığı ve kritik komisyonlarını ele geçirmiş olması, bu iki silahlı güç arasındaki dengeyi tamamen ortadan kaldırmakta. 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yürütme erkini de kontrolü altına almak için hazırlıklarını yapan Devrim Muhafızları’nın siyasetin merkezine yürüyüşü ve iç politikadan dış politikaya kadar belirleyici ana aktör haline gelmesi orduyu daha da kaygılandırıyor. Sonuç olarak, savaş döneminde Devrim Muhafızları’nın ideolojik yaklaşımının getirdiği yenilgileri yakından gören ordu, ülkenin dümeninin tamamen onların kontrolüne geçmesini kaygıyla izliyor.

[Hâdi Khodabandeh Loui İran Araştırmaları Merkezi’nde (İRAM) Güvenlik Çalışmaları Koordinatörü olarak görev yapmaktadır]