Dikkat etmenize rağmen bir türlü kilo veremiyor musunuz? Aman dikkat! İnsülin direnciniz olabilir. Peki insülin direncinin tek belirtisi bu mu? Tabi ki hayır. İnsülin direnci nasıl anlaşılır? İşte insülin direnci belirtileri..
İnsülin Direnci Nedir? İnsülin direncini tanımlamadan önce insülinden bahsedelim. Pankreastan salgılanan şeker metabolizmasını düzenleyen bir hormondur. İnsülin bu düzenlemeyi yaparken “insülin reseptörü” adı verilen bir yapıya bağlanır ve aktive olur. Bu reseptör, çeşitli nedenlerle insülinin bağlanmasına izin vermez ise; insülin kanda yeterli miktarda olduğu halde görev yapmıyormuş izlenimi verir.
İnsülin direnci, vücuttaki şekeri kontrol etmek için salgılanan insülinin etkisini göstermesindeki zorluk olarak tanımlanabilir. Normal şartlarda vücut şekeri 1 ünite insülin ile kontrol altına alabiliyorken insülin direnci olan hastalarda vücut 2-3 ünite insülin salgılamak durumunda kalır. İnsülin direnci arttıkça, şeker kontrolünü sağlamak için insülin de artmış olur. Bu da vücutta gereğinden fazla insülin salgılanması anlamına gelir.
Tüm dünyada ve ülkemizde giderek artan obezite ve diyabet görülme sıklığı, “insülin direnci” olarak adlandırılan metabolik sorunu da beraberinde getiriyor. Vücuttaki yağ oranının artması insülin direncine, insülin direnci de vücuttaki yağ oranının artmasına yani obeziteye neden oluyor. Protein metabolizması, üreme ve bağışıklık gibi birçok sistemi etkileyen insülin direncinin tedavi edilebilmesi için öncelikle beslenme ve egzersiz alışkanlıklarının gözden geçirilmesi gerekiyor.
İnsülin direnci insülinin vücutta depolanmasına neden olduğu için kilo alımına, karaciğer yağlanmasına, kalp ve damar hastalıklarına neden olabilir. İnsülin direnci sorunu olanlar spor yapıp dengeli beslenseler dahi kilo vermekte zorlanırlar. Çünkü fazlasıyla salgılanan insülin, alınan gıdaların yağ olarak depolanmasına neden olur. Giderek daha çok salgılanmak zorunda kalınan insülin zaman içinde pankreası yorar. İnsülin direnci zamanla pankreas yetmezliği ve diyabet hastalığına kadar gidebilen ciddi bir tablo karşımıza çıkabilir.
İnsülin direncinde beslenmenin yeri çok önemlidir. İlk çağlardan günümüze besine ulaşmamız her geçen yüzyıl daha kolaylaşmış ve buna ters orantılı olarak ulaşılan besinlerin kalori değerleri de her geçen yüzyıl artmıştır. Teknolojideki bu ilerleme çalışma şekillerinin daha çok ofis ortamında, bilgisayar odaklı olmasına neden olmuştur. Ofis ortamında hareketsizlik ve fast food tüketimi çalışanları obezite ile karşı karşıya getirmektedir. Bol kalorili besinleri hızla tüketme zorunluluğu, hareket azlığı ile birleşince bel çevresi yağlanmasını kaçınılmaz hale getirmekte; bu da insülin direnci sendromunun başlamasına neden olmaktadır.
İnsülin Direnci Belirtileri İnsülin direnci, insülinin dolaşımda bulunmasına rağmen glikoz, yağ ve protein metabolizmasındaki biyolojik etkilerini gösterememesidir. Dokularda insülinin aracı olduğu glikoz kullanımının azalması ve karaciğerde glukoz yapımının artması ile ortaya çıkan metabolik bozulma, insülin direncinin temelini oluşturmaktadır. İnsülin direnci, tip 2 diyabet, hipertansiyon, lipid yüksekliği, polikistik over sendromuna eşlik eder. İnsülin direnci ile ilişkili metabolik durumun değerlendirilmesinde, açlık ve tokluk kan şekeri, HbA1c değerleri bakılmalıdır. Gerekli durumlarda şeker yükleme testi (oral glikoz tolerans testi) yapılabilir.
İnsülin direncine sahip, metabolik sendrom taşıyan hastaların bel çevreleri önemlidir.
Bel çevresi kadınlarda 80cm, erkeklerde 94cm üzerinde olan bireylerde;
Açlık kan şekeri 100mg/dl’den yüksekliği Kan basıncı 130-85mmhg üzeri veya hipertansiyon tanısı ile antihipertansif ilaç kullanımı Trigliserid düzeyi 150mg/dl’nin üzeri veya HDL-kolesterol(iyi kolesterol) kadınlarda 50mg/dl erkeklerde 40mg/dl’den düşüklüğü gibi kriterlerinden en az ikisi mevcut ise insülin direnci varlığı kabul edilerek değerlendirme yapılmaktadır. İnsülin direnci veya tip 2 diyabeti olan kişilerin yakınlarında genetik faktörlerin etkisi ile insülin direnci daha sık görülmektedir. Ayrıca hareketsiz yaşam, fazla kalorili beslenme gibi faktörler de insülin direnci gelişimine yol açmaktadır. Kas, yağ doku ve karaciğer etkilenen dokulardır.
İnsülin direncinin belirtilerini;
Ağır bir yemek sonrası, şekerli bir gıda yedikten sonra gereğinden fazla bir ağırlık hissi, uyku hali oluşması; Yemekten sonra şekerin kontrolsüz olarak düşmeye başlamasıyla el titremesi, terleme, Mide kazınması şikayetleri; Kilo almanın kontrol edilememesi Sık tatlı yeme isteği Yorgunluk hissi Bel çevresinin giderek genişlemesi 'Akantozis Nigrikans' denilen özellikle koltuk altı, kasık, boyun bölgelerinde esmerleşme Karaciğerde yağlanma Kadınlarda adet düzensizlikleri olarak sıralanabilir. İnsülin direnci belirtilerini fark eder etmez mutlaka bir endokrinoloji ya da dahiliye uzmanına başvurulmalıdır. İnsülin Direnci Nasıl Hesaplanır? İnsülin direnci diyabet, kalp hastalıkları ve metabolik sendrom gibi pek çok önemli hastalığa neden olmaktadır. Metabolik sendrom, insülin direnci, kan insülin yüksekliği, şişmanlık, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ve koroner damarlarda tıkanıklık gibi çok ciddi problemlerle birlikte seyreder.
Aynı zamanda insülin direnci genç kadınlarda polikistik over sendromu gibi sağlık sorunlarına da neden olabilir. İnsülin direncinin kiloyla ilişkisi ise tam bir kısır döngü olarak tanımlanmaktadır. “Yağlanma ve kilo artışı = İnsülin direnci = Yağlanma”. Bu kısır döngüden kurtulmanın kolay bir yolu ise insülin direncinin tam donanımlı bir hastanede ölçtürülmesi ve uzmanlarca kontrol altına alınmasıdır.
Ülkemizde insülin direncinin neden olduğu metabolik sendrom ile ilgili “Metsar” adı altında bir çalışma yapılmıştır. 4 bin kişinin üstünde bir grup üzerinde yapılan araştırma sonucunda ülkemizde metabolik sendrom oranının %33 olduğu saptanmıştır. Bu çalışma sonucunda asıl önemli olan metabolik sendrom hastalığı olanların birçoğunun hastalığının farkında olmamasıdır.
Bu çalışmadaki ilginç verilerden bazıları ise şöyle;
Türk toplumu %31.3 oranında sigara kullanmaktadır. Toplumdaki 20 yaş üstü kişilerin %27.6 kadarının şekeri yüksek fakat maalesef bu kişiler bunun farkında değil. Bu kişiler diyabet riski altındalar ve bunların insülin direnci tedavisi almaları gereklidir. Türk kadınlarının %54.8 kadarı şişman ve bu nedenle kalp krizi ve diyabet açısından risk altındadır. Bu sonuçlar insülin direncinin ne derece önemli ve ilerleyici bir hastalık olduğunu göstermektedir. Ülkemizde insülin direnci ve buna bağlı olarak; şişmanlık, diyabet ve kalp krizleri gün geçtikçe artacaktır. Bize düşen görev iş işten geçmeden kontrollerimizi yaptırıp önlemleri önceden almaktır.
İnsülin Direnci Testi Kişi insülin direncinin olup olmadığını günlük rutinini sorgulayarak da anlayabilir. Buna göre bireyin kendinize sorması gereken sorular şunlar;
Abur cubur diye adlandırılan; çerez, cips, patlamış mısır besinleri tüketiyor muyum? Tansiyonum 140-90 üzerine çıkıyor mu? Düzenli spor veya egzersize rağmen kilo vermemde problem oluyor mu? Bel kalınlığım fazla mı? (Bel çevresinde yağ birikimi var mı?) Ailemde; diyabet veya kalp hastası, tansiyon yüksekliği, polikistik over hastası ve şişman birey var mı? Yemek sonra konsantrasyon güçlüğü, dengesizlik ve baş ağrısı yaşıyor uyum? Kolesterol yüksekliğim var mı? Ani olarak şeker ve hamur işi yeme ihtiyacım oluyor mu? Her yemekten sonra yorgunluk ve uyku hali hissediyor muyum? Açlık kan şekerimde yükseklik tespit edildi mi? Haftada 2 kereden az mı egzersiz yapıyorum?
Test Sonuçları
Yukarıdaki sorulara verilen EVET yanıtlarının sayısına göre kişideki insülin direnci riski konusunda değerlendirme yapılmaktadır.
İnsülin Direnci Tedavisi İnsülin direnci tedavisinde öncelikli adım, yaşam tarzı değişiklikleridir. Tıbbi beslenme tedavisi, egzersiz ve hareketin artırılması, uyku düzeninin sağlanması ve sürdürülebilir olması önemlidir. İnsülin direnci tedavisinde tıbbi beslenme tedavisi; bireyin yaşı, cinsiyeti, fiziksel aktivite ve yaşam şekline göre kişiye özgün olarak belirlenir.
İnsülin direnci diyeti tüm besin ögelerini yeterli ve dengeli bir şekilde içermelidir. Kısa dönem şok programlar uygulanmamalıdır. Vücut ağırlığının 6 ayda yaklaşık %5-10’unun azaltılması hedeflenmelidir. Bireyin günlük mevcut kalori alımı hesaplanmalı ve ortalama 400-600 kcal azaltılmalıdır. Haftalık 0.5-1kg ağırlık kaybı hedeflenmelidir. Sürdürülebilir, uygulanabilir ve lezzetli bir program hazırlanmalıdır. Dengeli beslenme programı 4-6 öğünden oluşmalıdır. Sık aralıklarla beslenme bir sonraki öğünde fazla yemeyi önler. Günlük protein alımı toplam kalorinin %20-35’ini oluşturmalıdır. Proteinin yeterli miktarda alınması tokluk hissi ve yağsız vücut kitlesini koruması açısından önemlidir. Günlük kalorinin %25-35’i de yağlardan alınmalıdır. Yağda eriyen vitaminlerin emilimi( A, D, E, K) olumsuz etkilenebileceğinden yağ oranı çok azaltılmamalıdır. Günlük kalorinin %50-65’i de karbonhidratlardan alınmalıdır. Basit karbonhidratlar yerine(şeker gibi), kompleks karbonhidratlar (tam tahıl ürünleri, baklagiller) tercih edilmelidir. Yaşam tarzı değişikliğini uygulayamayan veya yarar görmeyen hastalara bazı ilaçlarla tedavi önerilebilir. İştah ve hafif kilo kaybı etkisi gösterir. Metformin özellikle HbA1c % 5.7-6.4 arasındaki açlık ve/veya tokluk kan şekeri normal sınırın üzerinde olan, gebelik diyabeti öyküsü bulunan, vücut kitle indeksi 35’ten büyük hastalarda diyabet gelişme riskini %30 azaltmaktadır.
İnsülin direnci tedavisinde öncelikle bir kan testi yapılarak direnç seviyesi ölçülür. Direncin yüksek olduğu kişilerde 2-3 ay ya da en fazla 6 aylık tedavilerle seviye normale döndürülebilir.İnsülin direnci seviyesi normale döndüğünde de kilo vermenin önündeki engeller kalkmış olur. Dolayısıyla hastaların hızla iştahları kesilir ve kilo verir. Buna ek olarak da kalp hastalığı, kanser tiplerine yatkınlık ve şeker hastalığı da önlenmiş olur.
İnsülin direnci tedavisinde ilaçların da rolü büyüktür. Sağlıklı bir beslenme ve egzersiz programı ile birlikte gerekli ilaçlar kullanıldığı zaman kişi kilo vermeye başlar. İnsülin direncini önleyen ilaçlar şeker tedavisinde de kullanılan ilaçlardır ve 2-3 ay içinde insülin direnci kontrol altına alınıp, seviyesi tamamen normale getirildikten sonra ilaç tedavisi sonlandırılır. Böylece kilo alımı, aşırı yağlanma, damar yağlanmaları, ateroskleroz yani damar sertliği, kalp damar hastalığı riskleri, karaciğer yağlanması riski, özellikle risk altındaki insanlardaki diyabet hastalığına doğru gidişat tamamen engellenmiş olur. Özellikle şeker hastalığı riski taşıyan hastalarda insülin direnci tespit edilip, doğru tedavi uygulandığında hastalık hiç başlamadan önlenmiş olur. Bu nedenle insülin direnci zamanında tedavi edildiğinde şeker hastalığı riskini ortadan kaldırmak mümkündür.
İnsülin direnci tedavisinde bir başka yaklaşım da insülin fazlalığının sadece dışarıdan insülin verilmesi ile değil Tip 2 diyabetik hastaların tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar ile de teşvik edilmesidir. Bu nedenle tedavi tümüyle ele alınmalıdır.
İnsülin direnci tedavisi doğru ve yeterli beslenme planı, kişinin günlük yaşamı ile uyumlu hale getirilmelidir. Aksi takdirde tedavinin tümüyle kontrolsüz gitmesine neden olabilir. Mümkün olduğu kadar öğünlerde rafine karbonhidrat kısıtlanmalı, yeterli kalori alımı kilo kontrolü hedeflenerek sağlanmalıdır. Beslenmenin şekli ve gıdaların hazırlanması da çok önemlidir. Yemekler yavaş, çok çiğnenerek, doyma hedeflenmeden yenilmelidir.
İnsülin direnci ve diyabet tedavisinde egzersiz ve beslenme ile ilaç tedavisinin zamanlaması oldukça önemlidir. Her hastanın bir sporcu gibi davranmasını beklemek ve onu bu konuda zorlamak doğru değildir. Yeterli düzeyde egzersizi en uygun dönemde yapmaya teşvik etmek gerekir. Komplikasyonlar mutlaka değerlendirildikten sonra egzersiz planlaması yapılmalıdır. Yemeklerden sonraki ilk 30-60 dakika içinde oturma ve çay içme alışkanlığından vazgeçilmelidir. Bu dönemlerde 10-15 dakikalık yürüyüşler ya da sofra toplama gibi hareketler yapılması daha doğrudur.