İnşikak suresinde kıyametin kopuşu tasvir edilir. Bu korkunç hadiseler ve mahşer günü hakkında detaylı bilgilere ulaşmak için haberimizde göz atın. İşte İnşikak suresinin tefsiri...
İnşikak Sûresi Tefsiri
1. Gök yarılıp parçalandığı,
2. Kendisine devamlı yaraştığı şekilde Rabbinin emrini dinleyip boyun eğdiği zaman,
3. Yer uzatılıp dümdüz edildiği,
4. İçindekileri dışarı atıp boşaldığı,
5. Kendisine devamlı yaraştığı şekilde Rabbinin emrini dinleyip boyun eğdiği zaman her insan yaptığı ile karşılaşacaktır!
Kıyâmet öylesine dehşetli ve korkunç bir gündür ki, o koptuğunda göklerde ve yerde büyük hâdiseler olur. O günün heybetinden gök yarılıp parçalanır. Rabbi ne buyurursa onu dinler ve tam bir inkıyatla O’na boyun eğer. Yeryüzünde de müthiş değişiklikler olur. Üzerindeki dağlar toz duman haline getirilip yok edilerek yeryüzü, derinin gerilip düzeltildiği gibi dümdüz hale getirilir. (bk. Tâhâ 20/105-107) Yerin içindekiler dışarı atılır. Ölüler, madenler, hazineler ne varsa hepsi boşaltılır. Gök gibi yer de Rabbinin emrine kulak verir, dinler ve boyun eğer. Zaten, yarattığı mahluklar olarak onlara yakışan da budur. İşte böylece kıyamet kopmuş, ebedi âhiret günü başlamış olur. O gün insan dünyada ne yapıp ettiğini öğrenir, hesaba çekilir ve hak ettiği karşılığı görür. Bu sebeple şimdi hitap insana çevrilmekte, Rabbine doğru devam eden yolculuğuna dikkat çekilerek, o karşılaşacağı âkıbeti hususunda uyarılmaktadır:
6. Ey insan! Her ne kadar dünya için çalışıyor gözüksen de sen aslında adım adım Rabbine doğru yol almaktasın. Sonunda O’nun huzuruna varacak, hayır veya şer amelinin karşılığını bulacaksın!
اَلْقَدْحُ (kadh), tırmalamak, çabalamak, kendisine tesir edecek şekilde hayır veya şer bir işe emek vererek büyük bir gayret ile çalışıp uğraşmak” demektir. Dolayısıyla bu kelime, insanın dünyadaki hâlini çok iyi izah etmektedir. İnsan değişik maksatlarla bu dünyada çabalar durur. Çalışır, didinir, tırmalanır. Hayır veya şer pek çok işin peşine koşturur. Fakat o, bunlarla uğraşırken bir taraftan da adım adım Rabbine doğru yol alır. Rabbe dönüş hiçbir zaman kesintiye uğramaz; bir ırmağın akışı gibi yolculuk gece gündüz devam eder. Nihâyet ölümle insan Rabbinin huzuruna kavuşur. O halde insan, dünyada hangi işle meşgul olursa olsun, her an Rabbin huzuruna doğru gittiğinin farkında olmalı ve orada hesabını kolaylıkla vereceği işler yapmaya çalışmalı, hesabını veremeyeceği işlerden uzak durmalıdır. Çünkü:
7. Kimin amel defteri sağ tarafından verilirse,
8. Onun hesâbı kolay bir şekilde görülecek,
9. Sevinç içinde âilesinin yanına dönecektir.
Rabbine hesap vereceği inancıyla ömrünü güzel amellerle geçiren kişiye o gün amel defteri sağından verilir. Sevapları günahından çok olduğu için hesabı kolayca görülür. Kurtulanlardan olur. O zor günde başarılı olmanın mutluluk ve sevinci içinde ailesinin yanına döner. “Ailesi”nden maksat, birlikte cennete girecekleri eşleri, çocukları, akrabaları, arkadaş ve dostlarıdır.
Resûlullah (s.a.s.), bir defasında:
“Kıyamet gününde sıkı sıkıya hesaba çekilen kimseye azab edilir” buyurmuştu. Hz. Aişe (r.a.):
“- Ey Allah’ın Rasûlü! Yüce Allah:
«Kimin amel defteri sağ tarafından verilirse, onun hesâbı kolay bir şekilde görülecek» (İnşikâk 84/7-8) diye buyurmamış mıdır?” diye sordu. Bunun üzerine Peygamber-i Zîşân (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“- Bu hesab o değildir. O sadece hesabın arz edilmesidir. Kıyamet gününde hesaba inceden inceye çekilen bir kimse azaba uğratılır.” (Buhârî, Tefsir 84)
O gün amel defterinin arkadan veya soldan verilmesi bedbahtlığın alametidir:
10. Kimin de amel defteri arka tarafından verilirse,
11. O, derhal ölümü, yok olmayı isteyecek,
12. Yanıp kavrulmak üzere alevli ateşe girecektir.
13. Halbuki o, dünyada âilesi arasında pek keyifli ve sevinç içinde idi.
14. Çünkü o, hiçbir şekilde Rabbine dönmeyeceğini sanıyordu.
15. Oysa gerçek sandığı gibi değildi. Çünkü Rabbi onu çok iyi görmekteydi.
Bu feci âkıbetle karşılaşan bedbahtlar, ölüp yok olmayı isteyecek, şöyle âh vâh edeceklerdir:
“Keşke bana kitâbım hiç verilmeseydi! Keşke hesâbımın ne olduğunu öğrenmeseydim! Ah, keşke ölüm her şeyi bitirmiş olsaydı! Malım bana hiçbir fayda vermedi! Bütün gücüm, saltanatım yok olup gitti!” (Hâkka 69/25-29)
Bu hazin âkıbete uğramanın sebebi, bu kimselerin dünyada Allah’a ve âhirete inanmayıp, O’nun rızâsına uygun hareket etmemeleri, Allah’ın huzuruna hiç dönmeyecekmiş gibi, en küçük bir mesuliyet hissi taşımadan hayvanlar gibi yaşamaları ve kısacık ömürlerini zevk ve eğlence içinde hebâ etmeleridir. Halbuki Allah onları çok iyi görmektedir. Ne yapıp ettiklerini takip etmektedir. Öyleyse:
16. Yemin ederim akşamın alaca karanlığına,
17. Geceye ve bağrında topladığı şeylere,
18. Dolunay hâlini aldığı zaman aya ki:
19. Ey insanlar siz, tabakadan tabakaya binecek, biri diğeriyle bağlantılı halden hâle geçeceksiniz.
Allah Teâlâ burada şafağa, gece ve içindekilere, dolunay halindeki aya yemin eder. Şafak, güneş battıktan sonra ufuktaki kızıllığın adıdır. Bu kelimenin gündüz mânası da vardır. “Gecenin içindekiler”den maksat, “karanlık, gecede yapılan iyi veya kötü tüm işler, gecede meydana gelen olaylar”dır.
Şafak, gece ve dolunay, bu üç kelime aydınlıkla karanlığın bir arada bulunduğu zamanları ve kolay veya zor, iyi veya kötü çeşitli halleri ifade eder. Bunlara yemin edilerek, insanların gerek dünya hayatında gerekse kıyamet gününde birçok değişimler geçirecekleri, halden hale geçecekleri vurgulanır. Görüldüğü gibi üzerine yemin edilen varlık ve olaylarla insanın geçireceği değişim arasında sağlam bir irtibat bulunmaktadır.
İnsanların tabakadan tabakaya binmesi, halden hale geçmesi hakkında şu izahlar yapılabilir:
Öncelikle insanın topraktan başlayıp devam eden yaratılışı tabaka tabaka, yani safha safhadır: Toprak, çamur, çamurdan bir öz, menî, nutfe, alaka, mudğa, kemik, et, ruhun üflenmesi, şekilsizlikten güzel bir şekle bürünüş ve bambaşka mükemmelikte bir yaratılış, bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik, olgunluk, yaşlılık ve ölüm. (bk. Hac 22/5; Mü’minûn 23 12-14; Rûm 30/54; Mü’min 40/67) Dolayısıyla o hep gelişim ve değişim halindedir. Bir an bile aynı kararda durmamaktadır. Ölüm sonrası hayatı da böyledir. Kabir hayatı, dirilme, hesap, ceza, cennet ya da cehennem. Orada da tekâmül yani cennette haz ve zevklerin derinleşmesi, nimetlerin daha da güzelleşmesi, Allah’a yakınlaşmanın artması veya tedenni yani cehenemde azabın gün geçtikçe daha acı ve çekilmez hale gelmesi devam eder. Mamafîh âyette insanlığın tarih boyunca geçirdiği medenî, kültürel, siyasî farklılaşmalara ve değişik safhalara da bir işaret bulunduğu söylenebilir. Bütün bunları yapan üstün kudret, şüphesiz Cenâb-ı Hakk’ın kudretidir. Dolayısıyla hem üzerine yemin edilen varlık ve olaylar, hem de insanın fert ve toplum olarak maddeten ve mânen geçirdiği safhalar, öldükten sonra dirilmenin olabileceğini ispatlayan açık delillerdir.
Durum bu kadar açık ve ortada olduğu halde, hâla bir kısım insanlar âhirete inanmamakta direnmektedirler:
20. Böyleyken onlara ne oluyor ki inanmıyorlar?
21. Kendilerine Kur’an okunduğu zaman secdeye kapanmıyorlar?
22. Aksine o kâfirler, dini yalanlamaya devam ediyorlar.
23. Oysa Allah, onların içlerinde ne gizlediklerini çok iyi bilmektedir.
24. Sen de onlara can yakıcı bir azabı müjdele!
Onlar, kendilerini hakka davet eden Kur’an’a inanıp itaat etmemektedirler. Halbuki onlardan beklenen iman ve itaattir. Bunu yapmadıkları takdirde onları bekleyen can yakıcı bir azaptır. Çünkü, ancak iman edip sâlih amel işleyenler azaptan kurtulup, kesintisi olmayan, bitip tükenmek bilmeyen bir mükâfata erişebileceklerdir.
21. âyette, Kur’an okunurken secde etmeyen kâfirler kınandığı için bir kısım fakihler, bu âyet okunduğunda secde edilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Ebû Hanîfe (r.h.) burada secde etmenin vacip olduğu kanaatindedir.
Şimdi gelmekte olan Burûc sûresi, bilhassa İnşikak sûresindeki “Oysa Allah, onların içlerinde ne gizlediklerini çok iyi bilmektedir” (İnşikâk 84/23) âyetiyle işaret buyrulduğu üzere kâfirlerin mü’minlere karşı besledikleri öfkeye ve mü’minlerin onlardan gördükleri mihnete katlanarak Allah yolunda şehadet ile büyük bir feyze ereceklerine ve Kur’ân’ın şanına dikkat çekiyor: