İnsanın Yabancılaşması: Alinasyon (2)

Kültürel yabancılaşmayı anlamak için sanatın her boyutundan tutun da mimari yapılara kadar, edebi ürünlerden, moda ve estetik anlayışına kadar değişim çizgisine bakmak yeterli olacaktır. Bu konuda müzik anlayışının sanat müziğinden arabesk ve pop tarzına yönelimi, şehirleşme planlarında estetik unsurların ikinci plana itilmesi gibi olgular sayılabilir.

Hikmet Kızıl

hikmetkizil@gmail.com

Son yıllarda dünyada silahlanmaya ve tüketim çılgınlığını körükleyen reklam giderlerinin sağlık, eğitim ve doğal yaşama harcanan miktarlardan fazla olması insan emeğinin ve ürününün ne denli akıl dışı ve müsrif şekilde kullanıldığının da açık işaretidir. Bu değerlendirmelerden yabancılaşmanın geniş bir yelpazede ortaya çıktığını görmekteyiz. Batıda "sanayi devrimi" ile birlikte "yabancılaşma" kavramı belirgin bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Sanayileşme olgusu ile batı insanının evlilik biçiminden aile yapısına, eğitiminden din anlayışına kadar uzanan çok geniş bir bölümünü etkilemiştir. Bu etkileşim sırasında, kültürel, ekonomik siyasal ve dini anlayış formları farklılaşmış ve hızla değişmiştir. Hayatın bu denli hızla değişmesi karşısında insanların geleneksel yaşam ilişkileri fazla bir direnç göstermemiştir.Eric Fromm'un ifadesiyle: " Daha çok şeye sahip olma, daha çok şey kazanma ve daha çok şey tüketme üçgeni ile sınırlanan insan hayatı için, yaşamın bütün şiirsel anlamını yitirmiştiru2026"

Bir anlamda toplumların modernizasyon süreci, bir nevi insanın yabancılaşma sürecidir. George Orwell'in, meşhur 1984'ünde anlattığı türden standartlaştırılmış, kişiliksizleştirilmiş her biri tornadan çıkmış fertlerden oluşan insanımsı toplum, yabancılaşmayı bütün boyutlarıyla yaşayan bir uç toplum örneğidir. Bu toplumsal çözülüşle birlikte, birbirlerinden beklentisi olmayan ve birbirlerine sorumluluk duymayan insanlar, kuşatıcı ve koruyucu insan ilişkilerinden uzaklaştıkça, yitik bir hayatın içine yuvarlanmaktadırlar. Modernizasyonun payandası teknoloji, bir yerde, İnsanin maddeye meyyal tarafını dürtmektedir. "Bir açgözlülük saplantısı içindesiniz, mezarlarınıza girinceye dek süren" (Tekasür/1-2) ilahi hakikatin vurguladığı yansıma bugünün kapitalist, modernist dünyası içinde insanlardaki tüketim ihtirası şeklinde olmaktadır.

Girişte, insanla bağlantılı her ilişki biçiminde kendini gösterebileceğini belirttiğimiz yabancılaşma fenomeni öz itibariyle insanin ruhundan, yaradılış gerçeğinden uzaklaşmasıyla ilintilidir. Odak noktasındaki bu gerçeklik bozulduğu takdirde, bir anafor gibi etrafındaki halkaları da yutmakta, bozguna uğratmaktadır. Merkez, insanın gerçekliği, yaradılışıyla ve Yaratıcıyla uyumludur. Çevredeki halkalar da insanla ilişkili olan her şeydir; toplumsal ilişkiler, değer ve normlar, dünyayı algılayış, teknolojiye bakış. ... Bu durumu dıştan içe şöyle de sıralayabiliriz: Modernizm, kapitalizm, toplumsal çözülme ve anomi, bireyin çözülmesi ve topluma yabancılaşması ve nihayet bireyin kendine yabancılaşması.

İlahi mesaja mazhar olmuş ve bu mesajı yaşam olarak alan insanlar için yabancılaşma söz konusu değildir. Çünkü İslam; toplumun bütün sahalarını kuşatan bir hayat nizamı olarak, maddeye kendi ruhunu vermektedir. İnsanin bütün benliğini kuşatan bir güç olarak, insanın bütün yapıp etmelerine kendi ilahi manasını vermektedir. Hayatın ve ölümün Alemlerin Rabbi için olduğu bir varoluş düsturunda, en maddeci görüntü bile bir soyutluk, bir içsel mana kazanır. Bütün bunlardan sonra, bilinç üzere inşa edilmiş bir İslam ümmetinin, insanlık üzerinde nasıl dönüştürücü rol oynayabileceği apaçık ortaya çıkmaktadır.