Hikmet Kızıl
Benin kendi özünden uzaklaşmasıyla, kendisine ve eylemlerine nesnel bir biçimde, sanki bir ustanın elinden çıkmış bir nesneye bakarcasına yaklaşımıyla belirlenen bilinç halidir. Kişinin kendi benliğiyle ya da zihin halleriyle, kendisi arasına duygusal bakımdan mesafe bırakması durumu, kişinin gerçek beniyle olan içsel temasını yitirdiğini anlamasının sonucu olan kendisinden kopması hali olarak tanımlanır alinasyon yani yabancılaşmau2026
Sözlüklerde; Özgün anlamı içinde, bir şeyi ya da kimseyi başka bir şeyden ya da kimseden uzaklaştıran, başka bir şeye ya da kimseye yabancı hale getiren eylem ya da gelişme. Psikiyatride, normalden sapma durumu. Çağdaş psikoloji ya da sosyolojide, kişinin kendisine, içinde yaşadığı topluma, doğaya ve başka insanlara karşı duyduğu yabancılık hissi. Felsefede, şeylerin, nesnelerin bilinç için yabancı, uzak ve ilgisiz görünmesi, daha önceden ilgi duyulan şeylere, dostluk ilişkisi içinde bulunulan insanlara karşı kayıtsız kalma, ilgi duymama, hatta bıkkınlık ya da tiksinti hissetme.
Psikolog Rollo May'ın ifadesiyle : "Bir çağ ölürken yenisinin henüz doğmadığı bir zamanda yaşıyoruz. Tanık olduğumuz bu kadar güçlü ve köklü bir değişim rüzgarı karşısında nasıl etkilendiğimizi, hangi değerleri kazanıp ya da kaybettiğimizi anlamaya çalışmak gerekiyor. Yabancılaşma kavramı Redhouse sözlüğünde "Alien" Yabancı uyruklu, yabancı özellikleri olan, yerleşmiş, uyumamış intibak etmemiş anlamlarına gelmektedir. Çağdaş psikoloji ve sosyolojide daha ziyade bireyin toplumda diğer insanlara veya bizzat kendisine karşı aşırı yabancılık hissetmesi halini anlatmak için kullanılır. İnsanı makineleştiren, metalaştıran ve sonunda köleleştiren rasyonalist ve teknolojik bir uygarlık biçimine karşı oluşan tepkinin bir simgesi haline gelmiştir. Bu bir anlamda batı uygarlığının ve teknolojisinin sebep olduğu sosyal bir olgudur.
Yabancılaşma kavramı ilk defa Hegel tarafından kullanılmıştır. Hegel'in düşüncesinde yabancılaşma konusunu araştırmaya iten önemli neden, "insanın birliğini" yeniden kazanması düşüncesidir. O bütünlüğü sevgi kavramında bulur. Dolayısıyla Hegel felsefesinde sevgi, yabancılaşmanın alternatifi olarak sunulur. Hegel'e göre yabancılaşmadan kurtulabilmenin yolu, insanın kendini gerçekleştirmesi ve karşılıksız olarak başkasını sevebilmesidir. Günümüz Amerikan sosyologlarından Melvin Seeman ise yabancılaşmayı beş ayrı kategoride ortaya çıkan; güçsüzlük, anlamsızlık, kuralsızlık, soyutlanma ve kendine yabancılaşma gibi yapılar olarak tanımlar. Seeman'ın yabancılaşma formları daha ziyade toplum bireylerinin psikolojik dünyalarıyla yakından ilgilidir. Onun düşüncesinde yabancılaşma" toplumsal bir doyumsuzluğun" neden olduğu düzensiz bir yapıdır.
Yabancılaşma konusunda, İslam dünyasında da çeşitli ilim ve fikir adamları farklı kavramlarla, daha çok tasavvufi düşünce içerisinde de gündeme gelir. Bu alanda önemli kişilerden biri olan Cüneyd Bağdadi'ye göre insanın Allah'tan ayrılması ve birçok engelin arkasına düşmesi onu yabancılaştırmıştır. Büyük İslam tasavvufu Mevlana da insan nasıl yabancılaşmıştır? Sorusuna "Allah'tan ayrıldığı için" cevabını veriştir. Mevlana bunu Mesnevi'nin hemen başlangıcında anlattığı ney kamışının haliyle açıklar. Mevlana'ya göre neyin feryadı aslında dostundan (Allah'tan) ayrılan insanın hasretli iniltisidir. O gerçek müslümanı, bir anlamda da yabancılaşmalardan kurtulmuş insanı, içerisinde Allah nefesinin nağmelendiği ney kamışına benzetir. İslam tasavvufu yabancılaşma problemini dünyada çözmeyi amaçlar. Bunun için de Nefs-i Emmare denilen süfli tabiatımızdan kurtulmayı gerekli görür. Cüneyd-i Bağdadi bunu "Heykele Bağlı Hayattan Kurtulmak" olarak tanımlar.
Yabancılaşma kavramı Kuran'da direkt olarak kullanılan bir kavram değildir. Kuran birçok ayetinde insanın her zaman karşı karşıya bulunduğu yabancılaşma hastalığına karşı uyarılarla doludur. Kuran'ın genel anlamda yabancılaşmış insan tipine en uygun tasvirlerinden biri şu şekildedir. " İnsanların kimi de vardır ki Allah'a ve ahiret gününe inandık derler. Oysa inanmamışlardır. Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki yalnız kendilerini aldatırlar da farkında olmazlar. Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemelerinden ötürü onlara acı bir azap vardır." İnsanın yabancılaşma eğilimi taşıyan bir fıtrata sahip olup olmadığı sorusunu da sormak gerekir. Bu noktada Kuran'ın birçok ayetinde insanın fıtrat özelliklerine dikkat çekilmektedir. Özellikle onun nankör, cimri, zalim ve cahil hayvanlardan daha aşağı olma eğilimi gaflet gibi özelliklere sahip olduğu görülür. Ama Kuran bunların aşılabilecek özellikler olduğunu da beyan eder. Bunun yanı sıra insan hakkında fevkalade yüksek düzeyli olumlu özelliklerden de bahsetmektedir. Özellikle insanın en güzel şekilde yaratılan bir varlık olduğuna dikkat çekilir. Yine insanın yeryüzünde Allah'ın halifesi ve kainattaki bütün varlığın hizmetine sunulduğu değerli bir varlıktır. Bu minvalde düşünüldüğünde insan temelde yabancılaşmış bir varlık değil aksine yabancılaşma problemini aşabilecek bir potansiyele sahip yetkin bir varlıktır.
Yine Kuran'ın yabancılaşmış bir tavır olarak ortaya koyduğu kavramlardan ikisi gurur ve kibir kavramlarıdır. " Andolsun ki Musa'ya kitabı verdik, arkasından peygamberler gönderdik. Meryemoğlu İsa'ya da açık deliller verdik ve Onu ruhu'l Kudüs ile destekledik. Ne zaman ki peygamber size canınızın istemediği bir şeyi getirdiyse büyüklük taslamadınız mı? Kimini yalanlıyor kimini de öldürüyordunuz." İnsanın en olumsuz yanlarından biri olan kendi kendini yeterli ve büyük görme eğilimi çoğu zaman Onun hakikati ve doğru olanı yakalayabilmesinde engel teşkil etmiştir. Allah büyüklük taslayıp kulluktan çekinenler için ahiret gününde hiçbir dost ve yardımcı bulamayacaklarını da söylemektedir.
Kuran'ın bu uyarıları insanın mutlaka yabancılaşacağına dair bir anlam taşımamalı aksine her zaman yabancılaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğine dair uyarılar olarak anlaşılmalıdır. Kuran bu yönüyle insan için umutsuz bir dünya görüşü çizmez, ona düşebileceği bütün olumsuzlukları hatırlatarak yardımcı olmaya çalışır ve hayatını güzelleştirme konusunda Onu destekler. Maun Suresi'nde yabancılaşmış insanı vasıflarıyla şu şekilde anlatır: " Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o öksüzü iter kakar. Yoksulu doyurmaya ön ayak olmaz. Şu namaz kılanların vay haline ki onlar kıldıkları namazın değerini bilmezler. Onlar gösteriş için ibadet ederler. En ufak bir yardımı esirgerler."
İşte insan paylaşmayan, karşılıksız harcamayan ve merhametli olmayan bir yapıya büründüğü zaman ilahi mesajla bağını koparır. Çünkü O, hayata ve yaşadığı topluma karşı yabancılaşmıştır. Bu çerçeveden bakılınca insanın yabancılaşmasını ilahi mesaj toplumdaki ilişkileriyle irtibatlandırmaktadır.
Yarın:İnsanın Yabancılaşması Alinasyon (2)