İnsan suresi Medine'de döneminde nazil olmuştur. İnsan suresi adını birinci ayette geçen insan kelimesinden almıştır. İnsan suresinde ahiret hayatından bahsedilmektedir. İşte İnsan suresi okunuşu, anlamı, tefsiri ve ayet sayısı...
İnsan suresi anlamı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. İnsan anılmaya değer bir şey olana kadar, üzerinden uzun bir zaman geçmemiş midir?
2. Biz insanı imtihan etmek için, erkek ve dişi suları ile karışık bir nutfeden yarattık. Onu işitici ve görücü kıldık.
3. Biz ona hidayet yolunu gösterdik. İster şükredici olsun, isterse nankör olsun.
4. Doğrusu biz kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.
5. Ebrar (iyiler), kâfur katılmış dolu bir kâseden içerler.
6. Bu öyle bir pınardır ki, ondan Allah'ın kulları içer, (istedikleri yere) onu kolayca akıtırlar.
7. O kullar adakları yerine getirirler ve kötülüğü yaygın olan bir günden korkarlar.
8. Kendi canları çektiği halde; yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.
9. "Biz sizi sadece Allah rızâsı için yediriyoruz, sizlerden ne bir karşılık ne de bir teşekkür beklemiyoruz."
10. "Biz sert ve belâlı bir günde Rabbimizden korkarız."
11. Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur, onların yüzüne parlaklık ve sevinç verir.
12. Sabretmelerine karşılık onları cennet ve ipekle mükâfatlandırmıştır.
13. Orada koltuklara yaslanırlar. Ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.
14. Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış, meyveleri de aşağıya eğdirildikçe eğdirilmiştir.
15. Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kâseler dolaştırılır.
16. Billurları gümüş gibi parlaktır. Onları türlü türlü biçimlere koymuşlardır.
17. Onlara orada bir kâseden içirilir ki, karışımında zencefil vardır.
18. O pınara Selsebil adı verilir.
19. Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır. Sen onları gördüğün zaman, saçılmış birer inci sanırsın.
20. Orada her nereye baksan, bir nimet ve pek büyük bir saltanat görürsün.
21. Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.
22. Bu sizin için bir mükâfattır, çalışmalarınız mükâfata lâyık görülmüştür.
23. Resulüm! Kur'an'ı sana biz, evet biz indirdik.
24. Öyleyse Rabbinin hükmüne sabret ve onlardan hiçbir günahkâra yahut hiçbir nanköre itaat etme.
25. Sabah akşam Rabbinin ismini zikret!
26. Gecenin bir kısmında O'na secde et ve O'nu geceleri uzun uzun tesbih et!
27. Doğrusu onlar çabuk geçeni (dünyayı) seviyorlar da önlerindeki o çetin günü (ahireti) bırakıyorlar.
28. Onları biz yarattık, mafsallarını biz pekiştirdik. Dilediğimiz zaman yerlerine başka benzerlerini getiririz.
29. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine varan bir yol tutar.
30. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
31. Dilediğini rahmetinin içine sokar. Zâlimlere ise elem verici bir azab hazırlamıştır.
İnsan suresi okunuşu Bismillâhirrahmânirrahîm 1. Hel eta alel’insani hıynüm mined dehri lem yekun şey’en mezkura. 2. İnna halaknel’insane min nutfetin emşacin nebteliyhi fece’alnahu semiy’an basıyra. 3. İnna hedeynahussebiyle imma şakirav ve imma kefura. 4. İnna a’tedna lilkafiriyne selasile ve ağlalen ve se’ıyren. 5. İnnel’ebrare yeşrebune min ke’sin kane mizacuha kafura 6. Aynen yeşrebu biha ‘ıbadullahi yufecciruneha tefciyra. 7. Yufune binnezri ve yehafune yevmen kane şerruhu mustetıyren. 8. Ve yut’ımunetta’ame ‘ala hubbihi miskiynen ve yetiymen ve esiyren. 9. İnnema nut’ımukum livechillahi la nuriydu minkum cezaen ve la şukuren. 10. İnna nehafu min rabbina yevmen ‘abusen kamtariyren. 11. Fevekahumullahu şerre zalikelyevmi ve lakkahum nadreten ve sururen. 12. Ve cezahum bima saberu cenneten ve hariyren. 13. Muttekiiyne fiyha ‘alel’eraiki la yerevne fiyha şemsen ve la zemheriyren. 14. Ve daniyeten ‘aleyhim zılaluha ve zullilet kutufuha tezliylen. 15. Ve yutafu ‘aleyhim bianiyetin min fıddatin ve ekvabin kanet kavariyle. 16. Kavariyle min fıddatin kadderuha takdiyren. 17. Ve yuskavne fiyha ke’sen kane mizacuha zencebiylen. 18. ‘Aynen fiyha tusemma selsebiylen. 19. Ve yetufu ‘aleyhim vildanun muhalledune iza reeytehum hasibtehum lu’luen mensuren. 20. Ve iza reeyte semme reeyte ne’ıymen ve mulken kebiyren. 21. ‘Aliyehum siyabu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullu esavire min fıddatin ve sekahum rabbuhum şeraben tahuren. 22. İnne haza kane lekum cezaen ve kane sa’yukum meşkuren. 23. İnna nahnu nezzelna ‘aleykelkur’ane tenziylen. 24. Fasbir lihukmi rabbike ve la tutı’ minhum asimen ev kefuren. 25. Veskurisme rabbike bukreten ve asıylen. 26. Ve minelleyli fescud lehu ve sebbıhhu leylen taviylen. 27. İnne haulai yuhıbbunel’acilete ve yezerune veraehum yevmen sekıylen. 28. Nahnu halaknahum ve şededna esrehum ve iza şi’na beddelna emsalehum tebdiylen. 29. İnne hazihi tezkiretun femen şaettehaze ila rabbihi sebiylen. 30. Ve ma teşaune illa en yeşaallahu innallahe kane ‘aliymen hakiymen. 31. Yudhılu men yeşau fiv rahmetihi vezzalimiyne e’adde lehum ‘azaben eliymen.
İnsan suresi tefsiri
1. İnsan yokluk âleminde iken üzerinden uzun zaman geçti ki onun ne varlığı vardı ne de adı geçmişti. İbn Kesîr şöyle der: Yüce Allah, insanın, zayıflığı ve basitliği sebebiyle anılacak bir şey değilken onu yarattığını haber veriyor. Tefsirciler şöyle der: "geldi" manasınadır. Nitekim sen, "falanın yaptığını gördün mü" dersin. Oysa onun gördüğünü biliyorsun. Aynı şekilde "sana ikram ettim mi, sana nasihat ettim mi?" dersin. Senin bundan maksadın ona ikram ve nasihat ettiğini itiraf ettirmektir. Burada insandan maksat cinstir. Zamandan maksat da anne karnında kaldığı süredir. Âyetten maksat, insana meydana geldiği şeyin aslını hatırlatmaktır. Çünkü o, dikkate alınmayacak derecede basit ve terkedilmiş bir şeydi. Yok olduğu dönemde babasının sulbünde bir hücre ve onu yaratmak isteyen Allah'dan başkasının bilemediği adî bir su idi. Üzerinden belli bir zaman geçti ki o zaman o, yer küresi üzerinde yoktu. Sonra Allah onu yarattı, daha önce hiç kimsenin tanımadığı, terkedilmiş ve tanınmayan bir şey iken Allah onu güzel bir şekilde yarattı...
Yüce Allah, insanın üzerinden, kendisinin mevcut olmadığı bir zamanın geçtiğini açıkladıktan sonra ona varlık nimetini nasıl cömertçe lütfettiğini açıklamaya başladı ve akıl ve duyu organları nimetini verdikten sonra şer'î yükümlülüklerle onu imtihan etti
2. Şüphesiz biz, kudretimizle o insanı hakîr bir damla sudan yarattık. O su, erkeğin sulbünden akıp gelen ve kadının menisi (dişilik yumurtacığı) ile birleşen menidir. İşte o iki sudan bu harikulade mahluk meydana gelir. İbn Abbâs şöyle der: Karışımlar demektir. Erkeğin menisi ile kadının menisi bir araya gelip de birbirine karıştığında bu adı alır. Bundan sonra bu karışım, tavırdan, tav ıra ve halden hale geçer" İnsanı bu şekilde yarattık ki onu ilahî emirler ve şer'î yükümlülüklerle imtihan edelim de şükür mü edecek yoksa nankörlük mü edecek görelim!? Yaşayışında dosdoğru mu olacak, yoksa doğru yoldan sapacak mı? bilelim, Bunun için insanı akıllı ve iyiyi kötüden ayıracak özellikte yarattık; onu görür ve işitir kıldık ki, inen âyetleri işitsin ve hikmet sahibi yaratıcının varlığını gösteren kevnî delilleri görsün. Fah-reddin Râzî şöyle der: Yüce Allah, insana, kendisiyle imtihan edilebilecek şeyleri yani görme ve işitme özelliğini verdi. Bu ikisi anlamak ve iyi ile kötüyü birbirinden ayırmaktan kinayedir. Nitekim Yüce Allah, İbrahim (a.s.)'in, babasına şöyle dediğini beyan eder. "Babacığım, işitmeyen ve görmeyen şeye niçin taparsın?!"Âyette geçen kelimelerinden bazen, bilinen iki duyu organı yani kulak ve göz kastedilir. Bunlar duyu organlarının en önemlisi ve en şereflisi olduğu için Yüce Allah bunları özellikle zikretti.
3. Şüphesiz biz, Peygamberler göndererek ve kitaplar indirerek, insana iyilik ve kötülüğü, hidâyet ve sapıklığı açıklayıp tanıttık.
9. Biz size sadece Allah rızasını istediğimiz ve sevabını dilediğimiz için iyilik ediyoruz. Bu iyilikten dolayı sizden ne bir miikâfaat istiyoruz, ne de övgü ve sena bekliyoruz, derler. Mücâhid şöyle der: Vallahi onlar bunu dilleriyle söylemediler, fakat Allah, bunu onların kalbinden biliyordu. Bu sebeple onları övdü ki özenen buna özensin!
10. Biz bunu sadece Allah'ın, bizi, şiddetli günün korkusundan koruması ümidiyle yapıyoruz. İşlerinin kötülüğü ve şiddetli korkunçluğundan dolayı o gün yüzler buruşur. O gün çetin ve zor bir gündür.
11. Allah onları korur ve o günün şerrini ve sıkıntısını onlardan savar. Onların yüzlerine parlaklık ve kalplerine sevinç verdi, Kelimesinin nekre (belirsiz) olarak getirilmesi sevincin büyüklüğünü ifade eder.
12. İtaatin acılığına sabr etmeleri ve mal hususunda ihtiyaç sahiplerini kendilerine tercih etmeleri sebebiyle Allah onlara geniş bir cennet verecek ve ipek elbiseler giydirecektir. Nitekim Yüce Allah meâlen şöyle buyurmuştur: "Orada giyecekleri ipektir" Bu âyette îcâz olup i'cazın bütün yönlerini kapsamaktadır. Şöyleki Yüce Allah " cennet" kelimesiyle itaatkârların ikram yurdunda yararlanacağı her şeye işaret etmiştir. Bunlar, her türlü meyveler, hoşa giden yiyecek ve içeceklerdir. Çünkü içinde rahatı sağlayacak her türlü sebep bulunmadıkça oraya cennet denmez. Nitekim Yüce Allah meâlen şöyle buyurmuştur: "Orada canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey vardır" Yüce Allah "İpek" kelimesiyle de yararlanacakları elbise ve zînet eşyalarına işaret etti ki Araplarca bunların en değerlisi ve en pahalısı ipektir. Yüce Allah, onlar için yiyecek, içecek ve giyecek türlerini bir araya topladı ki bu da insanların akıllarının erebileceği en son noktadır.
Yüce Allah mü'minlerin yiyecek ve giyeceklerini anlattıktan sonra onların nimetlerini ve meskenlerini tanıtmak üzere şöyle buyurdu:
13. Takva sahibi mü'minler, cennette, kıymetli kumaş ve örtülerle süslenmiş koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar. Tefsir-ciler der ki: dteljî , kelimesinin çoğuludur. Erîke, üzerine kıymetli kumaştan örtüler serilip yanlarından aşağı sarkıtılarak süslenen karyoladır. Bu, nimet ve refah içinde yaşayanların en iyi durumunu ifade ettiği için, Yüce Allah onların özellikle bu hallerini zikretti, Orada ne bir sıcak görürler, ne de soğuk. Çünkü cennetin havası ıhman olup ne sıcak olur ne de soğuk. Onların gördükleri ancak, Arş tarafından hafif hafif esen ve nefeslere canlılık veren rüzgârlardır.
14. Cennet ağaçlarının gölgeleri, itaatkâr mü'minlere yakındır. Bu ağaçların meyveleri onlara yaklaştırılmıştır. Onları kolayca alabilirler. İbn Abbâs der ki: Mü'min bu ağaçların meyvelerinden almak istediği zaman ağaç ona doğru sarkar ve ağaçtan dilediğini alır
Yüce Allah, takva sahibi mü'minlerin yiyeceklerini, giyeceklerini ve oturacakları yerleri anlattıktan sonra, içeceklerini anlatmak üzere şöyle buyurdu:
15. Bunların etrafında, dünyada refah ve bolluk içerisinde yaşayanların âdetine uygun olarak, içinde yiyecek ve içecek bulunan gümüş kaplarla hizmetçiler dolaşır. Her biri ihtiyacını alır. Bu kaplar, bazısı gümüş bazısı altın olan tepsilerdir. Nitekim Yüce Allah, meâlen, "Altın tepsi ve kadehlerle etraflarında dolaşılır"[buyurmuştur. Fahreddin Râzî şöyle der: Bu iki âyet arasında zıtlık yoktur. Bazan gümüş kaplardan, bazan da altın kaplardan içerler. Cam gibi parlak, ince, billur kadehlerle etraflarında dolaşılır. Ebû Hayyân şöyle der: Âyetteki kelimesinin mânâsı şudur: Allah o kadehleri kendi gücüyle vücuda getirmiştir. Bu, O enteresan ve gümüş beyazlık ve parlaklığı ile billur şeffaflık ve duruluğunu kapsayan yaratılışın büyüklüğünü gösterir.
16. O kadehler, hem cam gibi parlak hem de gümüş güzelliğindedir. İbn Abbâs der ki: Dünyada, cennette olan şeylerin sadece isimleri vardır. Yani cennettekiler daha üstün ve değerlidir. Dünyadaki gümüşlerden bir gümüş alsan, sonra onu, sinek kanadı gibi oluncaya kadar kalıba döksen, öbür tarafındaki su görülmez. Fakat cennetteki kadehler, gümüş beyazlığında ve billur duruluğundadrr. Sakiler bunları, cennet ehlinin ihtiyaçları miktarına göre tayin ve takdir ederler. İhtiyaçtan ne fazla olur, ne de az olur. Bu durum, daha çok lezzet verici ve iştah açıcıdır. İbn Abbâs der ki: Onları ihtiyaç duyulduğu kadar getirirler. Hiçbir şey artırmazlar ve ondan sonra hiçbir şey de istemezler.
17. Cennette iyi kullara, Zencebîl karışımı bir şarap, kâsesinden içirilir. Araplar, güzel kokusundan dolayı, zencebîl karıştırılan içecekten hoşlanırlar. Kurtubî der ki: Son derece hoş ve yumuşak olduğuna inandıkları için, âhiret nimetlerine heves ettiler.Katâde de şöyle der: Zencebîl, cennette bir pınarın ismidir ki, ondan sadece Allah'a yakın kullar içer. Diğer cennet ehli için, bu, diğer şeylere karıştırılarak verilir.
18. O iyi kullar cennette, kolayca yudumlandığı ve boğazdan rahat geçtiği için "Selsebîl" adı verilen bir pınardan içerler. Tefsirciler der ki: Selsebîl; tatlı sudur. Tatlılığından ve duruluğundan dolayı kolayca boğazdan geçer. Bu içki, Zencebîl tadında olduğu için, Yüce Allah onu "Selsebîl" diye niteledi. Fakat bunda zencebîl yakıcılığı yoktur. Onu içenler zencebîl tadını hisseder ama acılığım hissetmezler. Böylece, rahatça yudumlanan selsebîl içkisi kalır.
Bundan sonra Yüce Allah, cennet ehlinin hizmetçilerini anlatarak şöyle buyurdu:
19. O itaatkâr iyi kulların etrafında, Allah'ın, müminlere hizmet için yarattığı genç hizmetçiler dolaşır." Daima körpe ve zarif olun" demektir. Kurtubî şöyle der: Muhalledûn, daime genç, taze, parlak ve güzel kalan, ihtiyarlamayan ve değişmeyen demektir. Bu hizmetçiler zaman geçmesine rağmen hep aynı yaşta kalırlar. Onları cennette, cennet ehline hizmet için dağılmış olarak gördüğün vakit, güzellikleri, renklerin hoşluğu ve yüzlerinin parlaklığından dolayı onları saçılmış inci gibi hayal edersin. Fahreddin Râzî şöyle der: Bu, çok enteresan bir teşbihtir. Çünkü inci, saçılmış olduğu zaman, birinin ışık ve parıltısı diğerine vurduğu için, göze daha güzel görünür. Böylece daha parlak ve eşsiz olur.
20. Orada, cennetteki bu beraberlik ve neşe görüntülerine baktığın zaman, anlatılamayacak kadar büyük bir nimet ve sonsuz derecede geniş ve ulu bir saltanat görürsün. Nitekim hadis-i kudsîde şöyle buyrulmuştur: "Salih kullarım için, hiçbir insanın aklından geçmeyen şeyler hazırladım" îbn Kesîr şöyle der: Sahih hadiste şöyle buyrulmuştur: "Cennet ehlinden en düşük derecede olan, dünya ve dünyanın on katı kadar nimete sahiptir" Yüce Allah'ın, cennette en düşük dereceye sahip olana lütuf ve ihsanı bu olunca, Allah katında daha yüksek makama sahip olanı bir düşün!
Bundan sonra Yüce Allah, cennetteki bu iyi kulların sahip oldukları nimeti daha çok anlatmak üzere şöyle buyurdu:
21. Üzerlerinde yeşil, türlü süslerle süslenmiş, ince ve kalın ipekten giyisiler vardır. Cennette onların giyisileri ipektir. Nitekim Yüce Allah, meâlen, "Orada giyecekleri ipektir" buyurmuştur. Tefsirciler şöyle der: Sündüs, ince ipek; istebrak, kalın ipektir. İşte, cennette iyi kulların giyecekleri budur. Yüce Allah, Onların birçok elbisesi olduğuna, fakat bunların üstünde ipek elbiseler bulunduğuna ve böylece ipek elbiselerin hepsinden üstün olduğuna dikkat çekmek için "onların üzerlerinde..." buyurdu. Süs ve zînet için gümüş bilezikler takınmışlardır. Bunun kesinlikle vuku bulacağına işaret etmek için Yüce Allah, bunu geçmiş zaman fiili ile ifade etti. Sâvî şöyle der: Eğer denilirse ki: Yüce Allah, burada "Gümüş bilezikler takınmışlardır", Kehf sûresinde "Orada altın bileziklerle bezenecekler" Fâtır sûresinde de, "Orada altın bileziklerle bezenir ve incilerle süslenirler" buyurmuştur. Bu nasıl olur? Bu soruya şöyle cevap veririz: Onlar isteklerine göre bazan sadece altın, bazan sadece gümüş bazan da sadece inci takınırlar. Birisinin bileğinde altın, gümüş ve inci bileziklerin birlikte bulunması da mümkündür. Bütün bu nimetlerden ayrı olarak Rableri onlara, dünyadaki içkiler gibi pis olmayan, ellerin kirletmediği tertemiz bir içki içirir. Taberî şöyle der: O itaatkâr iyi kullara, tertemiz içki içirilir. Onun temiz olduğunu gösteren özelliklerden biri de pis sidik haline dönüşmemesidir. Aksine bu, onların bedenlerinden misk sızıntısı gibi bir ter halinde çıkar. Rivayete göre cennet ehlinden olan bir erkeğe, düny adak ilerden yüz erkeğin şehvet ve iştahı verilir. Yiyince, tertemiz içki içirilir. Bu içki, onun derisinden çıkan bir ter haline dönüşür. Keskin kokulu miskten daha güzel bir kokusu vardır.
22. Mü'minler cennete girip ondaki nimetleri gördükten sonra onlara şöyle denir: Bu, dünyadaki iyi amellerinizin karşılığıdır. Ameliniz kabul edilmiş, yaptıklarınızdan razı olunmuştur. Size karşılık olarak, teşekkür ve övgü ile birlikte, yaptıklarınızdan daha güzeli verilmiştir.
Önceki âyetlerde, Yüce Allah'ın kâfirler için zincir ve bukağılar, mü'minler için ise, üzerine yaslanacakları koltuklar hazırladığı anlatıldı. Ayrıca mü'minlerin üzerinde, ince ve kalın ipekten giyisiler ve bileklerinde gümüş bilezikler olduğu, yanlarında, saçılmış inciler gibi, daima aynı yaşta kalan hizmetçiler bulunduğu ve bunların, o iyi kulların etrafında gümüş tepsiler ve tertemiz kadehlerle dolaştığı ve bu kadehlerin zencebîl ve kâfurla karışık içkilerle dolu olduğu anlatıldı. Bütün bunlar, Kur'ân'm, iyilerle kötülerin durumlarını beraber anlatma metoduna göre, teşvik ve sakındırma için anlatılmıştır.
Bu açık ve parlak ifadelere rağmen, müşrikler bu âyetlere engelleme ve yüz çevirme ile karşılık veriyor, Kur'ân ve Hz. Peygamber (a.s.) ile alay ediyorlardı. Hz. Peygamber (a.s.) inatçıların bu tutumlarından elem duyuyor ve çok üzülüyordu. Bunun üzerine onun azmini kuvvetlendirmek ve teselli ederek mübarek kalplerinden keder ve üzüntü izlerini hafifletmek üzere şu âyetler indi
23. Bu Kur'ân'ı sana peyderpey biz indirdik. Onu indirdik ki, içinde bulunan vaad ve tehdit, teşvik ve sakındırma ile onlara öğüt veresin. Üzülme, mahzun olma, canını sıkma. Bu Kur'ân hak ve onun vadettiği şeyler doğrudur.
24. Ey Peygamber! Artık sabret ve Rabbinin hüküm ve kazasını bekle. Rabbin onlardan kesinlikle intikam alacak ve hemen veya mühlet vererek, eninde sonunda onları yok etmek suretiyle senin gözünü aydın edecektir. O günahkârlardan, şehevî arzularına boyun eğerek onların içine dalan ve büyük günahlar içinde boğulan hiçbir günahkâra itaat etme. Aşırı derecede küfür ve sapıklık içinde bulunan ve bundan vaz geçmeyen kâfire de uyma. Kipi, mübalağa ifade eden kiplerdendir. Küfür ve inkârda aşırı giden demektir. Tefsirciler der ki: Bu âyet, Utbe-b. Râbia ile Velid b. Muğîre hakkında inmiştdir. Bu ikisi Hz. Peygamber (a.s.)'e şöyle demişlerdi: Eğer kadın ve mal peşinde isen bu işten vaz geç. Bu konuda biz senin ihtiyaçlarını gideririz. Utbe: "Kızımı sana nikâhlar ve mehirsiz gönderirim" dedi. Velid de, "Sen razı oluncaya kadar, istediğin malı sana veririm" dedi. Bunun üzerine bu âyet indi. En güzeli, âyeti genel mânâda düşünmektir. Çünkü bu âyetin lafzı genel olup her fâsık ve kâfiri kapsar.
25. Gündüzün evvelinde ve sonunda, sabah-akşam Rabbin için namaz kıl ve ona çokça ibadet ve itaat et.
26. Gecenin bir kısmında Rabbine münâcaata dalıp gece ibadeti yaparak O'nun İçin namaz kıl. Gece karanlı- ğında, insanlar uyurken, sen Rabbin için uykusuz kalarak geceyi çokça ibadetle geçir. Nitekim Yüce Allah meâlen şöyle buyurmuştur: "Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir fazlalık olmak üzere namaz kıl. Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndermesi umulur".[41] Maksat, Hz. Peygamber (a.s.)'in, her zaman, gece gündüz, sabah akşam kalbi ve lisanı ile Allah'ı anması veO'na ibadet etmesi ve böylece düşmanlarına karşı koymak için kuvvetlenmesİdİr.
Yüce Allah, değerli Peygamberini teselli ettikten sonra, suçlu kâfirlerin hallerini açıklamaya dönerek şöyle buyurdu
27. O müşrikler dünyayı âhirete tercih ederek, dünyanın geçici lezzetlerine dalarlar. Önlerindeki zor ve çok korkunç, çok dehşetli olaylarla dolu bir günü yani kıyamet gününü bırakırlar, ihmal ederler.
28. Onları gücümüzle, yoktan biz yarattık ve eklemlerini sinir ve damarlarla iyice bağladık ki, güçlü kuvvetli olsunlar. Dilersek onlan yok eder, yerlerine, Allah'a daha çok ibadet ve itaat eden, onlardan daha hayırlılarını getiririz. Âyette tehdit ve korkutma vardır
29. Taşıdıkları ince mânâlar ve hoş lafızlarla bu âyet-i kerimeler bir öğüt ve hatırlatmadır. Akıllı olan onlardan öğüt alır; cahil ise onlardan uzak durur. Onlardan yararlanmak, ibret almak ve mutluluğa götüren yola girmek isteyen, Kur'ân âyetlerinden ibret alsın, onun nuru ve ışığı ile aydınlansın; itaat ve rızasını talep etmek suretiyle, Rabbine götüren yolu tutsun. Mutluluk sebepleri ve kurtuluşa giden yollar, kolaylaştırılmış ve hazırlanmıştır.
30, 31. Siz herhangi bir şeyi ancak Rabbinizin dilemesi ve takdiri sayesinde dileyebilirsiniz. Yüce Allah'ın izni ve iradesi olmadıkça, itaat ve istikamet gibi, herhangi bir şey hasıl olmaz. İbn Kesîr şöyle der: Yani, Yüce Allah'ın dilemesi olmadan hiç kimse ne kendisini hidayete erdirebilir, ne iman ettirebilir, ne de kendisi için herhangi bir yarar elde edebilir. Kuşkusuz Allah, yarattıklarının hallerini bilici, idare ve yaratmasında hikmet sahibidir. Hidayete hak kazananı bilir ve hidayete ermeyi ona kolaylaştırır. Sapıklığa düşmeyi hak edeni de bilir, ona da sapıklığa götüren sebepleri kolaylaştırır. Üstün hikmet ve ezici delil onundur. Dilemesi ve hikmetine göre, istediği kulunu cennetine sokar ve ondan razı olur. Bu kullar, O'na inananlardır. Zâlim müşriklere gelince, Yüce Allah onlar için, cehennemde elem verici şiddetli bir azap hazırlamıştır.
Yüce Allah bu mübarek sûreyi, takva sahibi mü'minlerle suçlu kâfirlerin akıbetlerini açıklayarak sona erdirdi.