NEŞAT GÜNDOĞDU/ANKARA
Vatandaşın cebine girecek paranın artması için öncelikle ekonomik büyümenin artırılması gerektiğini söyleyen OSTİM Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Yülek ile ekonomideki son gelişmelerin detaylarını konuştuk.
Milat’a özel açıklamalar yapan Rektör Yülek, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın son dönem açıklamalarını da ele alarak Türkiye’nin gelecek vizyonunu analiz etti. İhracatın ekonomideki toparlanmada önemli bir yeri olacağının altını çizen Yülek, “İhracatımızın artması için kur açısından çok elverişli bir dönemdeyiz. Çünkü kurlar yükseldi. İç piyasa ile büyümek için halkın borçlanması lazım. Bu durumda borçlanmalar artıyor. Borçluluklar arttığı zaman ABD, İtalya, Japonya, Güney Kore’deki gibi piyasa dengesizlikleri ortaya çıkıyor. Halkın çok fazla borçlanmasını istemiyoruz. Ayağını yorganına göre uzatmasını istiyoruz.” dedi.
Yüksek faiz oranları toparlanmayı etkiliyor
2018’in ikinci yarısından itibaren ekonominin ciddi bir yavaşlamaya girdiğini ve sonunda da Türkiye’nin ekonomik daralmanın içine düştüğünü kaydeden Prof. Dr. Yülek, “2019’un ilk yarısında da bu süreç devam etmiş gibi görünüyor. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıklamalarına da bakıldığı zaman ikinci yarı itibariyle büyümeye geçileceği öngörüsü taşındığı görülüyor. Yılsonunda da artı bir büyüme yaşayacağız şeklinde bir değerlendirme yaptı sayın Bakan. Büyümenin hangi kaynaklardan ortaya çıkacağı önemli bir soru. Büyüme ancak iç pazar ya da dış pazar üzerinde gerçekleşebilir. Ya ihracatımız artacak ya da iç piyasada insanlar daha çok tüketecek. İç piyasada insanların daha çok tüketeceği şeklinde bir emare yok. Bunun birçok sebebi olmasına rağmen öne çıkan faizlerin yüksekliği konusu.” diye konuştu.
Borçlanmaya dikkat
İnsanların tüketmek için ya ceplerindeki parayı kullandıklarına ya da borçlandıklarına vurgu yapan Yülek, “Faizler çok yüksekse çok fazla borçlanmak istemiyorlar. Türkiye’de ABD kadar olmasa da insanlar borçlanarak harcamalarını artırıyorlar. Şu andaki yüksek faizler sebebiyle hane halkı çok fazla harcama yapma eğiliminde değil. Dolayısıyla iç piyasanın büyümesi biraz zor görünüyor. Ama bu sağlıklı da bir şey. Çünkü iç piyasa ile büyümek bir ülke açısından iyi bir şey değil. İç piyasa ile büyümek için halkın borçlanması lazım. Bu durumda borçlanmalar artıyor. Borçluluklar arttığı zaman ABD, İtalya, Japonya, Güney Kore’deki gibi piyasa dengesizlikleri ortaya çıkıyor. Halkın çok fazla borçlanmasını istemiyoruz. Ayağını yorganına göre uzatmasını istiyoruz.” ifadelerini kullandı.
İhracat ile büyümeliyiz
Büyümenin asıl kaynağının ihracat olması gerektiğini dile getiren Prof. Yülek borçla yapılan harcamaların daha sonrasında büyük sorunların neden olduğunu vurgulayarak, “Birkaç sene insanlar çok borçlandığı için tüketim artıyor fakat arkasından ABD’de olduğu gibi ‘Eyvah bu borcu nasıl ödeyeceğiz’ diyerek bu sefer Avrupa’da da olduğu gibi bir durgunluğa veya yavaşlamaya giriyorsunuz. İhracatımızın artması için kur açısından çok elverişli bir dönemdeyiz. Çünkü kurlar yükseldi. Kurların yükselmesini iki etkisi oluyor. Biri ithalatı kısıyor çünkü ithal mallar pahalı hale geliyor. Bu bir ülke için iyi bir şey. Bir taraftan da sattığınız ihraç ürünleri daha elverişli daha rekabetçi hale gelerek pazarlardan daha fazla pay almasını sağlıyor. Bu sefer şirketler daha çok mal üretmeye ihracata göndermeye başlıyor.” diye konuştu.
Cari açık daralacak
Kurdaki değişikliklere göre toplam ihracattaki artışın daha da fazla olması gerektiğini vurgulayan Yülek, ithalattaki daralmaya da değinerek, “İthalatta önemli bir daralma var. Bu daralma nedeniyle dış ticaret açığımız pozitif bir şekilde kapanıyor. Hatta cari açığımız 3 milyar dolara kadar gerilmiş. Sayın Bakan’da yılsonu itibariyle artıya geçeceğimiz şeklinde devletin projeksiyonu olduğunu gösterdi. Bu büyük ihtimalle gerçekleşecek.” dedi.
Sanayiyi merkezli yapısal dönüşüm
Türkiye’nin son 40 senelik iktisat tarihine bakıldığında Türkiye’nin bu tip olumlu gelişmeleri genellikle ekonominin çok yavaşladığı dönemlerde hayata geçirebildiğini kaydeden Yülek, “Yani bu olumlu gelişmenin sebebi bizim ekonomimizin daralıyor olması ya da yavaşlıyor olması. Asıl mesele ekonomimiz canlanırken aynı zamanda cari fazlı verebilmemiz ya da en azından düşük cari açık verebilmemiz. Mesele bir Alman, bir Güney Kore, Japon ya da Çin ekonomisinin yaptığı şeyi yapmamızdan geçiyor. Oralarda cari fazla veriliyor. Mesela Çin yüzde7 büyürken aynı zamanda cari fazla veriyor çünkü deli gibi ihracat yapıyor. Güney Kore, Almanya aynı şeklide. Biz eğer sanayiye dayalı yapısal dönüşümümüzü gerçekleştirebilirsek o zaman biz de hızlı büyürken bir yandan da halkımız tüketimini artırır aynı zamanda cari fazla vermemizde mümkün olur.” şeklinde dile getirdi.
Sanayiyi petrol keşfine hazırlama
Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon arama çalışmalarından kısa zamana kadar güzel haberler geleceğine işaret eden Bakan Berat Albayrak’ın açıklamasını da değerlendiren Murat Yülek, “Hollanda hastalığını iktisatçılar çok iyi bilir. Hollanda küçük olmasına rağmen hem ticaret hem sanayi hem de bir tarım ülkesi olmasıyla çok başarılı bir ülke. Hollanda’da Kuzey Denizi’nde doğal gaz rezervleri bulunduktan sonra Hollanda ekonomisi sanayi gücünü kaybetti. Bunu Hollanda hastalığı adı verildi. Dışarıdan içeriye kaynak bazlı döviz girişi olduğu zaman ticarete konu olan sanayi ürünlerinin fiyatları içerideki üretim maliyetleri olarak yükseliyor ve ülkenin sanayi ürünlerinin uluslararası alandaki rekabetçilik gücü düşüyor. Norveç bu tür yeraltı kaynaklarını ekonominin içine sokmayıp ekonomiyi rekabetçi olarak devam ettirebilmek için hükümran devlet fonu denilen bir varlık fonu ile tamamıyla ekonominin dışında tutmaya çalışmıştır. Buna sterilizasyon deniliyor. Türkiye petrol bulursa ne kadar da güzel olur. Buna hiç şüphe yok. Türkiye şu anda Doğu Akdeniz’de uluslararası büyük güçlere karşı büyük bir mücadelenin içinde. Fakat bulunduktan sonra da sanayi politikalarıyla sanayinin önemi daha da artacak.” ifadelerini kullandı.
Büyük gelişmeler oluyor
Türkiye’nin ARGE konusunda başarılı olabileceğini kaydeden Yülek, “Arge meselesini biz sadece üniversitenin bir meselesi olarak düşünürsek yanlış yapmış oluruz. Bir alanda başarı kazanıp öteki alanda hiç de başarılı olamayabiliriz. Türkiye 80-90’lı yıllardan sonra üniversitelerine çekidüzen vermeye çalıştı. Akademik yayın anlamında dünya ile rekabet eden bir noktaya geldi. Üniversitelerimizde yapılan bu uluslararası yayınlar kesinlikle ülkemize ekonomik bir fayda getirmiyor. Belki dergilerde çok güzel makaleler basıyoruz ama insanımızın cebine para girmiyor. Dolayısıyla bu araştırmaları yapan beyinlerle sanayimizin iç içe olması lazım. Bu ayrılık hala devam ediyor. Şu anda da esasında bunun sonuçları çok fazla gözükmüyor ama TÜBİTAK’ta, özel statülü merkezlerde halkımızın bilgisi olmadığı büyük gurur duyacakları güzel gelişmeler oluyor. Bunu daha büyük noktalara getirerek o insanlarımızı şirketlerimizin içine sokmamız lazım. Çok zor değil ama çok elzem bir şey.” diye vurguladı.
Ortak zenginliğin sırrı
Ekonominin daha iyi hale gelmesi için vatandaşlara düşen görevlere de değinen Yülek, “Birey olarak en yetenekli olduğumuz alanda çalışmalıyız. Bir prensip var: ‘İnsanların en hayırlısı insanlara en çok faydalı olandır.’ Allah vergisi olan beceri kazanma, bilgi edinme kapasitemiz bizim ana sermayemiz. Ana sermayemizin bir boyutu da zamanımız. Belli süre hayatımızda kendimize çok yoğun yatırım yapmamız gerekiyor. Ondan sonra topluma katılarak üretmeye başlıyoruz. Bu aşamada kendimizi ne kadar doğru alanda yetiştirir, doğru eğitimi alır, doğru yatırımı kendimize yaparsak o zaman topluma bu sermayeden verdiğimiz fayda aratacak. Başarılı ve mutlu olabileceğimiz alanları seçerek bu alanda kendimize yatırım yapmalıyız. Kendimize yatırım yaptığımız ölçüde topluma faydalı olabiliriz. İkinci olarak da girişimci bir kafaya sahip olmalıyız. Devlet çalışanı olursunuz, akademisyen olursunuz, çiftçi olursunuz ama girişimci bir kafaya sahip olursunuz. Her zaman değişiklik arayışı ve bireysel olarak da dünyaya ne katabileceği düşüncesi içinde olunmalı. Tarihe baktığımız zaman son 400 sene içinde Batı Dünyası’nın çok ileri gittiğini görüyoruz. Bu başarının sırrını mikro seviyeye indirdiğimiz zaman hep bu bireysel arayışlar, bireysel dinamizmi sayesinde olduğunu görüyoruz.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Murat Yülek kimdir?
1968 yılında Ankara’da doğan Murat YÜLEK, ilk ve orta öğrenimini TED Ankara Koleji’nde tamamlamış, 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi''nden Makine Mühendisliği lisans derecesi almıştır. Yale ve Boston Üniversitelerinden işletme yüksek lisans derecelerine, Bilkent Üniversitesi''nden de iktisat dalında yüksek lisans ve doktora derecelerine sahiptir.