Sahabe, Efendimiz (SAV)'in yol arkadaşları sırdaşları olan ''sahabeler'' İslam'ın ilerlemesinde büyük rol oynamış ve İslam tarihinde de önemli yere sahip olan insanlardır. Günümüz Müslümanları onların hayatlarını, Allah ve resulüne olan taat ve bağlılıklarını örnek alarak yol çizmeye çalışırlar. Müslümanlar hatta Müslüman olmayanlar bile ''sahabeler''deki büyük aşkı ve bağlılığı araştırıp kendi inanışlarınca hayatlarında uygulamaya çalışmışlardır. Sahabelerin hayatları merak ediliyor. Ne yapmışlarda tarihe nam salmışlar günümüz Müslümanlarına ayna olmayı başarmışlar diye kaynak yayınlardan okuyup öğrenmeye çalışıyorlar. Peki bu sahabeler kimler? Sahabe nedir? Kimlere sahabe denir? Âmir bin Ebî Vakkas (r.a.) kimdir? Sorularının cevabı merak konusu oldu. Yeni başladığımız ve hayatlarını sizlere aktarmaya çalışacağımız bu seriyi okumayı, ömürleri büyük mücadelelerle geçmiş, sistemden beslenmeyip sistem değiştiren ''sahabeler''in şanlı hayatlarını beraber öğrenelim.
Sahabe nedir? Sahabenin tarifi
Sahabe, sahabî kelimesinin çoğuludur ve dostlar, arkadaşlar, beraber bulunanlar manalarına gelir. Aynı manada kullanılan ashab kelimesi ise, “sâhib” (dost, arkadaş) kelimesinin çoğuludur.
Sahabe, terim olarak Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i, peygamberliği sırasında gören, Onunla konuşup görüşen, O’na iman eden ve müslüman olarak ölen kimselere verilen isimdir.
İslam âlimlerinin çoğu sahabeyi böyle tarif etmişlerdir. Buna göre sahabe olmak için;
Hazreti Peygamberle görüşmek, Onunla sohbet etmek, O’na iman etmek, Müslüman olarak ölmek şarttır.
Sahabî olabilmenin ilk ve gerekli şartı Müslüman olmak olduğuna göre, O’nu mü’min olarak görüp de sonradan dinden çıkan kimse (mürted), sahabî sayılmaz. Aynı şekilde kâfirken Hazreti Peygamber’i görüp o öldükten sonra müslüman olan kimse de sahabî olarak kabul edilmez.
İslamiyet’ten önce de Kâbe’ye hizmet kutsi bir vazife kabul edilirdi. Bu mukaddes vazifeyi Kureyş’in asil ailelerinden olan Hz. Abbas’ın ailesi yerine getirirdi. Kâbe’yi tamir eder, ziyaret edenlere su dağıtırlardı. Kâbe’ye hizmet, bu ailenin bir geleneğiydi.
Amr bin Cümûh (r.a.) kimdir?
Medine’de İslam nuruyla şereflenenler günden güne çoğalıyordu. İkinci Akabe Biatı’ndan dönen Müslümanlar, şevkleri daha da artmış bir vaziyette İslam’ı tebliğ etmeye ve halkayı günden güne genişletmeye devam ediyorlardı.
Biata katılmış olan genç Müslümanlardan birisi de Muâz bin Amr (r.a.) idi. Hazreç kabilesinin Benî Seleme koluna mensuptu. Kendisiyle birlikte, aynı kabileye mensup ve aralarında Muâz bin Cebel’in de bulunduğu birkaç genç daha vardı. Gece gündüz demeden, şevkle İslam’ı tebliğ için çalışıyorlardı. Sık sık bir araya geliyorlar, başkalarını hidayete erdirmek için yeni yeni planlar yapıyorlar, sonra da o planları hemen tatbike koyuyorlardı. Muâz bin Amr’ın bütün arzusu, Benî Seleme’nin reisi olan babası Amr bin Cümûh’un Müslüman olmasıydı.
Amr, cömertliğiyle meşhur bir kimseydi. Kabilesi için bir puthane yaptırmış, oraya büyükçe bir put yerleştirmişti. “Menât” adını verdiği bu puthaneyle bizzat kendisi alakadar oluyor, temizlik ve bakım işlerini bizzat kendisi yapıyordu.
Muâz ve arkadaşları, Amr bin Cümûh’u İslam’a girmeye teşvik için, önce onu putlardan soğutmak gerektiğine inandılar ve şöyle bir plan tatbik etmeye karar verdiler:
Her akşam, el ayak çekildikten sonra gizlice puthaneye girerek, puta çeşitli şeyler yapacaklar ve kendisini korumaktan âciz olan bir putun, ona tapanlara bir şey veremeyeceğini, Amr ve oraya devam edenlere anlatmış olacaklardı.
Her akşam gizlice puthaneye giriyor, kâh putu yere deviriyor, kâh putun üzerine bazı pislikler sürüyor, kâh bir tarafını kırıyorlardı. Sabahları puthaneye gelen Amr da, putu temizliyor, kokular sürüyor, kızgın ve şaşkın vaziyette bu işi kimin yaptığını araştırmaya koyuluyordu. Ancak bir türlü bu işi kimin yaptığını tespit edemiyordu.
Neticede büyük putun boynuna bir kılıç asarak şöyle dedi:
“Eğer sende bir kuvvet varsa, bu kılıçla sana bu hakareti yapanlara karşı koyarsın.”
Gece vakti puthaneye gelen Muâz ve arkadaşları, üzerindeki kılıcı alıp, putu bir köpek leşiyle birlikte bağladılar, sürükleyerek götürüp, Benî Seleme kuyularından birisinin içine attılar.
Ertesi gün büyük putu yerinde göremeyen Amr, hemen aramaya koyuldu. Bu arada halk da kuyuda bulunan köpek leşinin kokusundan rahatsız olmuş, leşi çıkarmaya çalışıyorlardı. Amr kuyu kenarına vardığında bir de ne görsün? Büyük put, köpek leşiyle birlikte kuyudan çıkarılmış, ortada durmuyor mu! Amr bin Cümûh o esnada putlarda bir güç ve kudret bulunmadığına kanaat getirdi ve Müslüman oldu. Muâz ve arkadaşlarının planı netice vermiş, Benî Seleme’nin reisi Müslüman olmuştu. Artık sevinçlerine diyecek yoktu.[1]
Amr bin Cümûh, başından geçen bu hadiseden sonra Müslüman oluşunu bir şiirle anlatmış ve kendisine hidayet bahşettiği için Cenâb-ı Hakk’a şükretmişti.
Amr bin Cümûh’un bir ayağı sakattı. Ama bütün kalbiyle Bedir Savaşı’na katılmak istiyordu. Resûlullah, sakat olması sebebiyle, ısrarına rağmen, Bedir’e katılmasına izin vermedi.
Aradan bir müddet geçti. Uhud hazırlıkları başlamıştı. Amr artık kesin kararlıydı. Harbe mutlaka katılacaktı. Ancak kendisi gibi fedakâr ve kahraman birer Müslüman olan dört oğlu da onun harbe katılmasına müsaade etmiyorlardı. Amr, Resûlullah’a gidip, oğullarını şikâyet etti:
“Yâ Resûlallah! Oğullarım beni seninle Uhud’a göndermek istemiyorlar. Allah’a yemin ederim ki, bu topal ayağımla cennetin yolunda gitmek istiyorum!”
Resûl-i Ekrem, “Sana cihat farz değildir. Allah seni mazur kabul etmiştir.” dediyse de, Amr mutlaka Uhud’a katılmak istiyordu. Daha sonra Amr’ın çocuklarını çağıran Resûlullah onlara şöyle dedi:
“Ona mâni olmaya çalışmayın. Herhâlde Allah ona şehadet şerbetini içirecek.”[2]
Resûlullah’a ısrarlı müracaatları neticesinde müsaadeyi alan Amr, sevinçle Uhud’a iştirak etti. Harp başladığında oğullarıyla birlikte düşmana öyle dehşetli hücumlar yapıyordu ki, görenler şaşkın vaziyette seyrediyorlardı. Bir zamanlar kavmine puthane yapan Amr bin Cümûh, şimdi Allah yolunda savaşıyor ve bütün ruh u canıyla şehit olmayı arzuluyordu. Düşmanın içlerine kadar dalıp epeyce zayiat verdikten sonra arzusuna nail oldu. İki oğlu da kendisiyle birlikte şehit olmuştu. Hz. Ömer (r.a.), Amr’ın ve oğullarının cesetlerini düşmanların arasından çıkarıp getirdi.
Onların şehit olduğunu öğrenen Resûlullah şöyle müjde vermişti:
“Arar ve oğlulları şimdi cennete ayak basmıştır.”
Resûlullah, Amr bin Cümûh’un oğullarıyla beraber aynı kabre defnedilmelerini emretti.[3]Bu manzaradan, belki herkesten ziyade, Amr’ın oğlu Muâz hislenmişti. Bir zamanlar puthane yaptıran babasının hidayete gelmesi için gayretler gösteren Muâz, şimdi iki kardeşiyle birlikte onu şehit olarak görüyordu.
Allah hepsine rahmet eylesin!
[1]Üsdü’l-Gàbe, 4: 93-94. [2]İsâbe, 4: 291. [3]age., 4: 93-94; Tabakât, 3: 562.
Sahabe - Hazreti Ebubekir kimdir? Sahabe - Hazreti Ömer kimdir? Sahabe- Hazreti Osman kimdir? Sahabe – Hazreti Ali kimdir? Sahabe – Abdullah Bin Cübeyr kimdir?Beşşar Esed rejimi ve Rusya'nın saldırıları nedeniyle İdlib kırsalına göç eden ailelerin çocukları, soğuk ve çamurun esir aldığı kamplarda yaşıtlarıyla oyun oynayıp vakit geçirmeye çalışırken, çadırlarına döndüklerinde ısınabilmeyi arzuluyor.
Yanlarına aldıkları birkaç parça eşyayla araçlara doluşan Suriyeliler, güvenli gördükleri bir alana çadır kurarak yeni hayatlarına başlıyor.
İdlib'in kuzeyinde, Hatay sınırı yakınlarındaki Sarmada ilçesi ve çevresi, bu şekilde gelen yüzlerce aileye ev sahipliği yapan bölgelerden biri.
Büyük kısmı zeytin bahçeleri ya da kayalıklarla dolu bölgede, hemen her noktada bir çadır kamp görmek mümkün.
Çadırlarını genellikle yol kenarındaki tarla ve bahçelere kuran Suriyeliler, soba, gıda ve su gibi birçok temel yaşam malzemesine ulaşmakta güçlük çekiyor.
Soğuk ve yağışın hakim olduğu bölgedeki hüzünlü sessizliği ise kampın minik bedenleri bozuyor.
İnsanlar hava şartları nedeniyle çadırlarından çıkmamaya çalışırken, her şeyden habersiz çocuklar ise ailelerinin ikazlarına rağmen, çamurlu sokaklarda zaman geçiriyor.
Çamur boyaları, çadır ise tuvalleri oluyor Kimi montsuz, kimi çorapsız, kimisi de çamura bulanmış kıyafetleriyle çadır sokaklarında dolaşan çocuklar sopa, balon, taş ve çamurla çeşitli oyunlar oynuyor.
Göç nedeniyle eğitimleri yarıda kalan çocuklar, okullarına kavuşacakları günü beklerken, bilye ve balonla oynuyor, ya da çadırlara çamurla, çeşitli resimler çiziyor.
Güney Sarut kampı sakinlerinden 9 yaşındaki Omar Affar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kamplarında her yerin çamur olduğunu söyledi.
Okula gidemedikleri için üzgün olduğunu anlatan Affar, "Arkadaşlarımın bazılarını burada tanıdım. Beraber oynuyoruz. Burası çok soğuk ve yardım gelmiyor. Çadır, battaniye ve soba istiyoruz." dedi.
Arkadaşlarıyla çamurdan resimler yapan Hüsam El Ali de kamplarında ihtiyaç duydukları hiçbir şeyin olmadığını belirtti.
Çamur dolayısıyla yürümekte zorlandıklarını dile getiren Ali, "Oyun oynayacak topumuz, oyuncağımız, hiçbir şeyimiz yok. Çadırımızda hiçbir şeyimiz yok. Ama yine de iyiyiz. Üşüdüğümüzde ısınsak yeter." ifadelerini kullandı.
İdlib'de durum Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib ili neredeyse iç savaşın başından bu yana muhaliflerin ve rejim karşıtı silahlı grupların kalesi niteliğinde bulunuyor. İç göçle nüfusu 4 milyona ulaşan İdlib'in merkezi, 2015'te muhaliflerin kontrolüne geçti. İdlib, rejimin en yoğun hedef aldığı bölgelerin başında geliyor.
Türkiye, Rusya ve İran’ın katıldığı, 4-5 Mayıs 2017'deki Astana toplantısında, İdlib ili ve komşu illerin (Lazkiye, Hama ve Halep vilayetleri) bazı bölgeleri, Humus ilinin kuzeyi, başkent Şam'daki Doğu Guta ile ülkenin güney bölgeleri (Dera ve Kuneytra vilayetleri) olmak üzere 4 gerginliği azaltma bölgesi oluşturuldu.
Ancak rejim ve İran destekli teröristler, ateşkes ilan edilerek durumun muhafaza edilmesinin kararlaştırıldığı 4 bölgeden İdlib hariç kalanları, Rusya’nın hava desteği sayesinde ele geçirdi. Saldırılardan kaçan yüz binlerce sivil, kuzeyde Türkiye sınırına yakın kesimlere göç etti.
Rusya’nın, Türkiye'yle 17 Eylül 2018'de vardığı Soçi mutabakatından bir süre sonra da saldırılar devam etti. İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'ni hedef alan Rusya, rejim ve İran destekli teröristler, yalnızca 2019 başından bu yana Türkiye sınırı yakınlarına, yaklaşık 1 milyon 300 bin sivilin göç etmesine sebep oldu. Bombardımanlarda bin 600'den fazla sivil can verdi. Sahabe - Abbas bin Abdülmattalip Sahabe- Ayyaş Bin Ebi Rabia kimdir? Sahabe - Âsım bin Sâbit (r.a.) kimdir? Sahabe- Âmir bin Füheyre (r.a.) kimdir? Sahabe - Âmir bin Ebî Vakkas (r.a.) kimdir? Sahabe - Amr bin Ümeyye (r.a.) kimdir? Sahabe - Amr bin Sâbit Uhayrim (r.a.) kimdir?