İbrahim Suresi Latin ve Arapça okunuşu ile mana ve faziletleri

İbrahim Suresi genel olarak, Hz.İbrahim''in Mekke''deki hayatından, Araplarla ve İsmail (as) ile ilişkilerinden bahseder. İbrahim Suresi Hz. İbrahim''in kıssasını konu aldığı için İbrahim adını almıştır. Kur''an-ı Kerim''in 14. suresi olan İbrahim Suresi 52 ayeti kerimeden oluşmaktadır. Peki İbrahim Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu nasıldır? Tefsiri ve Türkçe meali nasıl okunur? İbrahim Suresi''nin konusu nedir? Nerede ve ne zaman indirilmiştir? Bu soruların yanı haberimizde...

Bu sure, genel olarak, Hz.İbrahim'in Mekke'deki hayatından, Araplarla ve İsmail (as) ile ilişkilerinden bahseder. Hidayet rehberi Kur'an-ı Kerim'in 14. suresi olan İbrahim Suresi, Hz İbrahim'i konu aldığı için bu adı almıştır. İbrahim Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu nasıldır? Tefsiri ve Türkçe meali nasıl okunur? İbrahim Suresi'nin konusu nedir? Nerede ve ne zaman indirilmiştir? Bu soruların yanı haberimizde...

Surenin temel konuları Bu sure, genel olarak, Hz.İbrahim'in Mekke'deki hayatından, Araplarla ve İsmail (as) ile ilişkilerinden bahseder. Bilindiği gibi İbrahim ve İsmail, Kabe'yi bina etmiş, hidayet etmesi için Allah'a dua etmişlerdi. İbrahim (as), Rabbine dua ederek kendisini ve çocuklarını putlara tapmaktan uzak tutmasını, Mekke'ye yerleştirdiği hanımı ve oğlu İsmail'i çeşitli mahsullerle rızıklandırmasını ve kendisinin ve zürriyetinin namaz kılanlardan olmasını istemiştir. Bunun dışında aşağıdaki konulara da surede temas edilmiştir: İslam'ın Allah'a, peygamberlere, öldükten sonra dirilmeye ve hesaba çekilmeye imanla ilgili iman esasları, Allah'ın varlığı, birliği ve kudretiyle ilgili deliller, Kuran-ı Kerim'in indirilmesindeki amaç, Peygamberlerin özellikleri, gönderiliş amaçları ve görevleri, İnsanlara verilen nimetler, Küfrün ve imanın hükmü, İnkarcıların karşılaşacakları durumlar, İnsanlara gönderilen mesajların nitelikleri, Bazı peygamberlerin kıssalarından özetler, İnsanların peygamberlere karşı tutumları ve bu tutumlarından dolayı başlarına gelenler, Helak edilen kavimler, Hesap gününde şeytanla ona tabi olanlar arasında yaşanacak olanlar, Cehennem tasvirleri, İman ve küfürle ilgili benzetmeler, Azabın kıyamet gününe kadar geciktirilmesinin hikmeti.

İbrahim Suresinin Sırları Hakkında Rivayetler

Ahlakın güzelleşmesi için 10 defa okunur. Düşmana karşı 7 kere okunursa, şerrinden korunur. Anne ve babasının rızasını kazanmak için her gün okunmalıdır. Her kim içme suyuna İbrahim suresinin 1-4 ayetlerini okuyup o suyu yemeğin içine katmaya devam ederse, o yemekten yiyen kişilerin dilleri fasihleşir, zekası keskinleşir. Her kim El ve Ayak ağrılarından kurtulmak istiyorsa, tavsiye edilen ilaçları kullanmak ile beraber şifanın Allah'u Teala'dcan geleceğini umarak İbrahim Suresinin 12. ayetini üzerinde taşımalıdır. Her kim bir kapta biriktirilmiş yağmur suyuna 21 kere İbrahim suresinin 24. ayetini okuyup, meyve veya sebze ağaçlarının üzerine sepse, bi-iznillah bolluk ve bereket olur. Her kim sabah, akşam ve yatarken, kalkarken, bir yere giderken ve gelirken, birşeyi satınalırken veya satarken, İbrahim Suresinin 32-34. ayeti kerimelerini okumaya devam ederse, o kişi bütün davranışlarında Allah'u Teala'nın koruması altına girer, her türlü tehlikeden korunur.

İBRAHİM SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU

1.

Elif lam ra kitabün enzelnahü ileyke li tuhricen nase minez zulümati ilen nuri bi izni rabbihim ila sıratıl azızil hamıd

2.

Allahillezı lehu ma fis semavati ve ma fil ard ve veylül lil kafirıne min azabin şedıd

3.

Ellezıne yestehıbbunel hayated dünya alel ahırati ve yesuddune an sebılillahi ve yebğuneha ıveca' ülaike fı dalalim beıyd

4.

Ve ma erselna mir rasulin illa bi lisani kavmihı li yübeyyine lehüm fe yüdıllüllahü mey yeşaü ve yehdı mey yeşa' ve hüvel azızül hakım

5.

Ve le kad erselna musa bi ayatina en ahric kavmeke minez zulümati ilen nuri ve zekkirhüm bi eyyamillah inne fı zalike le ayatil li külli sabbarin şekur

6.

Ve iz kale musa li kavmihizkuru nı'metellahi aleyküm iz encaküm min ali fir'avne yesumuneküm suel azabi ve yüzebbihune ebnaeküm ve yestahyune nisaeküm ve fı zaliküm belaüm mir rabbiküm azıym

7.

Ve iz teezzene rabbüküm le in şekertüm le ezıdenneküm ve le in kefertüm inne azabı leşedıd

8.

Ve kale musa in tekfüru entüm ve men fil erdı cemıan fe innellahe le ğaniyyün hamıd

9.

E lem ye'tiküm nebeüllezıne min kabliküm kavmi nuhıv ve adiv ve semude vellezıne mim ba'dihim la ya'lemühüm ilellah caethüm rusülühüm bil beyyinati fe raddu eydiyehüm fı efvahihim ve kalu inna kefarna bima ürsiltüm bihı ve inna le fı şekkim mimma ted'unena ileyhi mürıb

10.

Kalet rusülühüm e fillahi şekkün fatıris semavati vel ard yed'uküm li yağfira leküm min zünubiküm ve yüehhıraküm ila ecelim müsemma kalu in entüm illa beşerum mislüna türıdune en tesudduna amma kane ya'büdü abaüna fe'tuna bi sültanim mübın

11.

Kalet lehüm rusülühüm in nahnü illa beşerum mislüküm ve lakinnellahe yemünnü ala mey yeşaü min ıbadih ve ma kane lena en ne'tiyeküm bi sültanin illa bi iznillah ve alellahi fel yetevekkelil mü'minun

12.

Ve ma lena ella netevekkele alellahi ve kad hedana sübülena ve lenasbiranne ala ma azeytümuna ve alellahi fel yetevekkelil müteveklkilun

13.

Ve kalellezıne keferu li rusülihim le nuhricenneküm min erdına ev leteudünne fı milletina fe evha ileyhim rabbühüm le nühlikennez zalimın

14.

Ve le nüskinennekümül erda mim ba'dihim zalike li men hafe mekamı ve hafe veıyd

15.

Vesteftehu ve habe küllü cebbarin anıd

16.

Miv veraihı cehennemü ve yüska mim main sadıd

17.

Yetecerrauhu ve la yekadü yüsığuhu ve ye'tıhil mevtü min külli mekaniv ve ma hüve bi meyyit ve miv veraihı azabün ğalıyz

18.

Meselüllezıne keferu bi rabbihim a'malühüm keramadinişteddet bihir rıhu fı yevmin asıf le yakdirune mimma kesebu ala şey' zalike hüved dalalül beıyd

19.

E lem tera ennellahe halekas semavati vel erda bil hakk iy yeşe' yüzhibküm ve ye'ti bi halkın cedıd

20.

Ve ma zalike alellahi bi azız

21.

Ve berazu lillahi cemıan fe kaled duafaü lillezınestekberu inna künna leküm tebean fe hel entüm muğnune anna min azabillahi min şey' kalu lev hedanellahü le hedeynaküm sevaün aleyna ecezı'na em saberna ma lena mim mehıys

22.

Ve kaleş şeytanü lemma kudıyel emru innellahe veadeküm va'del hakkı ve veadtüküm fe ahleftüküm ve ma kane liye aleyküm min sültanin illa en deavtüküm festecebtüm lı fe la telumunı ve lumu enfüseküm ma ene bi musrihıküm ve ma entüm ib musrihıyy innı kefertü bima eşraktümuni min kabl innez zalimıne lehüm azabün elım

23.

Ve üdhılellezıne amenu ve amilus salihati cennatin tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha bi izni rabbihim tehıyyetühüm fıha selam

24.

E lem tera keyfe darabellahü meselen kelimeten ttttayyibeten ke şeceratin tayyibetin aslüha sabitüv ve fer'uha fis sema'

25.

Tü'tı üküleha külle hıynim bi izni rabbiha ve yadribüllahül emsale lin nasi leallehüm yetezekkerun

26.

Ve meselü kelimetin habısetin ke şeceratin habısetinictüsset min fevkıl erdı ma leha min karar

27.

Yüsebbitüllahüllezıne amenu bil kavlis sabiti fil hayatid dünya ve fil ahırah ve yüdılüllahüz zalimıne ve yef'alüllahü ma yeşa'

28.

E lem tera ilellezıne beddelu nı'metellahi küfrav ve ehallu kavmehüm daral bevar

29.

Cehennem yaslevneha ve bi'sel karar

30.

Ve cealu lillahi endadel li yüdıllu an sebılih kul temetteu fe inne mesıyraküm ilen nar

31.

Kul li ıbadiyellezıne amenu yükıymus salate ve yünfiku mimma razaknahüm sirrav ve alaniyetem min kabli ey ye'tiye yevmül la bey'un fıhi ve la hılal

32.

Allahüllezı halekas semavati vel erda ve enzele mines semai maen fe ahrace bihı mines semerati rizkal leküm ve sehhara lekümül fülke li tecriye fil bahri bi emrih ve sehhara lekümül enha

33.

Ve sehha lekümüş şemse vel kamera daibeyn ve sehhara lekümül leyle ven nehar

34.

Ve ataküm min külli ma seeltümuh ve in teudu nı'metellahi la tuhsuha innel insane le zalumün keffar

35.

Ve iz kale ibrahımü rabbic'al hazel belede aminev vecnübnı ve beniyye en na'büdel asnam

36.

Rabbi innehünne adlelne kesıram minen nas fe men tebianı fe innehu minnı ve men asanı fe inneke ğafurur rahıym

37.

Rabbena innı eskentü min zürriyyetı bi vadin ğayri zı zer'ın ınde beytikel muharrami rabbena li yükıymus salate fec'al ef'idetem minen nasi tehvı ileyhim verzukhüm mines semerati leallehüm yeşkürun

38.

Rabbena inneke ta'lemü ma nuhfı ve ma nı'lin ve ma yahfa alellahi min şey'in fil erdı ve la fis sema'

39.

Elhamdü lillahillezı vehebe lı alel kiberi ismaıyle ve ishak inne rabbı le semıud düa'

40.

Rabbic'alnı mükıymes salati ve imn zürriyyetı rabbena ve tekabbel düa'

41.

Rabbenağfir lı ve li valideyye ve lil mü'minıne yevme yekumül hısab

42.

Ve la tahsebennellahe ğafilen amma ya'melüz zalimun innema yüehhıruhüm li yevmin teşhasu fıhil ebsar

43.

Mühtııyne mükniıy ruusihim la yerteddü ileyhim tarfühüm ve ef'idetühüm heva'

44.

Ve enzirin nase yevme ye'tıhimül azabü fe yekulüllezıne zalemu rabbena ahhırna ila ecelin karıbin nücib da'veteke ve nettebiır rusül e ve lem tekunu aksemtüm min kablü ma leküm min zeval

45.

Ve sekentüm fı mesakinillezıne zalemu enfüsehüm ve tebeyyene leküm keyfe fealna bihim ve darabna lekümül emsal

46.

Ve kad mekeru mekrahüm ve ındellahi mekruhüm ve in kane mekruhüm li tezule minhül cibal

47.

Fe la tahsebennellahe muhlife va'dihı rusüleh innellahe azızün züntikam

48.

Yevme tübeddelül erdu ğayral erdı ve semavatü ve berazu lillahil vahıdil kahhar

49.

Ve teral mücrimıne yevmeizim mükarranıne fil asfad

50.

Serabilühüm min katıraniv ve tağşa vücuhehümün nar

51.

Li yecziyellahü külle nefsim ma kesebet innellahe serıul hısab

52.

Haza belağul lin nasi ve li yünzeru bihı ve liya'lemu ennema hüve ilahüv vahıdüv ve liyezzekkera ülül elbab

İBRAHİM SURESİNİN TÜRKÇE MEALİ

1, 2.

Elif Lam Ra. Bu Kur'an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, mutlak güç sahibi ve övgüye layık, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisine ait olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. Şiddetli azaptan dolayı vay kafirlerin haline.

3.

Dünya hayatını ahirete tercih edenler, (insanları) Allah yolundan çevirip onu eğri ve çelişkili göstermek isteyenler var ya, işte onlar derin bir sapıklık içindedirler.

4.

Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah'ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

5.

Andolsun, Musa'yı da, "Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş milletleri cezalandırdığı) günlerini hatırlat" diye ayetlerimizle gönderdik. Şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.

6.

Hani Musa kavmine, "Allah'ın size olan nimetini anın. Hani O sizi, Firavun ailesinden kurtarmıştı. Onlar sizi işkencenin en ağırına uğratıyorlar, oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. İşte bunda size Rabbinizden büyük bir imtihan vardır" demişti.

7.

Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir."

8.

Musa şöyle dedi: "Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de gerçek şu ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övgüye layık olandır."

9.

Sizden önceki Nuh, Lud, ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin u0096ki onları Allah'tan başkası bilmez- haberi size gelmedi mi? Onlara peygamberleri mucizeler getirdiler de onlar (öfkeden parmaklarını ısırmak için) ellerini ağızlarına götürüp, "Biz sizinle gönderileni inkar ediyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de derin bir şüphe içindeyiz" dediler.

10.

Peygamberleri dedi ki: "Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? (Halbuki) O, günahlarınızı bağışlamak ve sizi belli bir zamana kadar ertelemek için sizi (imana) çağırıyor. Onlar, "Siz de bizim gibi sadece birer insansınız. Bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirin" dediler.

11.

Peygamberleri onlara dedi ki: "Biz ancak sizin gibi birer insanız. Fakat Allah kullarından dilediğine (peygamberlik) nimetini bahşeder. Allah'ın izni olmadıkça bizim size bir delil getirmemiz haddimize değil. Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler."

12.

"Allah bize yollarımızı dosdoğru göstermişken, biz ne diye ona tevekkül etmeyelim? Bize yaptığınız eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkül etsinler."

13.

İnkar edenler peygamberlerine, "Andolsun, ya sizi yurdumuzdan çıkaracağız, ya da bizim dinimize dönersiniz" dediler. Rableri de onlara şöyle vahyetti: "Biz zalimleri mutlaka yok edeceğiz."

14.

"Onlardan sonra sizi elbette o yere yerleştireceğiz. Bu, makamımdan korkan ve tehdidimden sakınan kimseler içindir."

15.

Peygamberler Allah'tan yardım istediler ve her inatçı zorba hüsrana uğradı.

16.

Hüsranın ardından da cehennem vardır. Orada kendisine irinli su içirilecektir.

17.

Onu yudumlamaya çalışacak fakat boğazından geçiremeyecektir. Ona her yönden ölüm gelecek fakat ölmeyecek, arkasından da şiddetli bir azap gelecektir.

18.

Rablerini inkar edenlerin durumu şudur: Onların işleri, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer. (Dünyada) kazandıkları hiçbir şeyin (ahirette) yararını görmezler. İşte bu derin sapıklıktır.

19.

Allah'ın gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir.

20.

Bu Allah'a hiç de güç gelmez.

21.

İnsanların hepsi Allah'ın huzuruna çıkacak ve güçsüzler büyüklük taslayanlara diyecek ki: "Şüphesiz bizler size uymuştuk, şimdi siz az bir şey olsun Allah'ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?" Onlar da, "Eğer Allah bizi doğru yola eriştirseydi biz de sizi doğru yola eriştirirdik. Şimdi sızlansak da, sabretsek de bizim için birdir. Artık bizim için hiçbir kurtuluş yoktur" derler.

22.

İş bitirilince şeytan da diyecek ki: "Şüphesiz Allah size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah'a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır."

23.

İnanan ve salih ameller işleyenler, Rablerinin izniyle, ebedi kalacakları ve içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır. Oradaki esenlik dilekleri "selam" dır.

24.

Görmedin mi Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir.

25.

Bu ağaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.

26.

Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkanı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir.

27.

Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır2, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.

28, 29.

Allah'ın nimetini küfre değişenleri ve kavimlerini helak yurduna, yaslanacakları cehenneme sürükleyenleri görmedin mi? O ne kötü duraktır!

30.

Allah'ın yolundan saptırmak için ona ortaklar koştular. De ki: "Bir süre daha faydalanın. Çünkü varışınız ateşedir."

31.

İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar.

32.

Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hizmetinize sunandır.

33.

O, adetleri üzere hareket eden güneşi ve ayı sizin hizmetinize sunan, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verendir.

34.

O, İstediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.

35.

Hani İbrahim demişti ki: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut."

36.

"Rabbim! Çünkü o putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse şüphesiz sen çok bağışlayan, çok merhamet edensin."

37.

"Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kabe'nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler."

38.

"Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."

39.

"Hamd, iyice yaşlanmış iken bana İsmail'i ve İshak'ı veren Allah'a mahsustur. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir."

40.

"Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle."

41.

"Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla."

42.

Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah onları ancak, gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.

43.

O gün başlarını dikerek (çağırıldıkları yere doğru) koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönmez, kalpleri de bomboştur.

44.

(Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o gün zalimler, "Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve peygamberlerin izinden gidelim" diyecekler. Onlara şöyle denilecek: "Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?"

45.

"Kendilerine zulmedenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara ne yaptığımız ise size belli olmuştu. Size misaller de vermiştik."

46.

Onlar gerçekten tuzaklarını kurmuşlardı. Tuzakları yüzünden dağlar yerinden oynayacak olsa bile, tuzakları Allah katındadır (Allah onu bilir).

47.

Sakın Allah'ın, peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.

48.

O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve kahhar (her şeyin üzerinde yegane hakim) olan Allah'ın huzuruna çıkarlar.

49.

O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün.

50.

Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini de ateş bürüyecektir.

51.

Allah herkese kazandığının karşılığını vermek için böyle yapar. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

52.

Bu Kur'an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.

İBRAHİM SURESİ TEFSİRİ

İBRAHİM SURESİ

Mushaf'taki sıralamaya göre kitabımızın 14, nüzul sıralamasına göre 72, birinci miun grubunun 5, ve son suresi olan İbrahim suresi Mekke'de nazil olmuş olup ayetlerinin sayısı 52 dir.

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla"

Hamd yalnız ve yalnız alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam Allah'ın Rasulüne ve Onun pak aile halkına ve ashabına olsun. Rabbi-miz bizden kabul buyur. Çünkü sen her şeyi işitensin, her şeyi bilensin.

Sureye Rabbimiz kitabın indiriliş sebebinin gündemiyle başlar. Kitabın ve peygamberin gönderiliş hikmeti vurgulanır. Daha önceki peygamberlerin toplumlarıyla ilişkisi, toplumların peygamberlerine karşı tavırları ortaya konarak son elçiye karşı benzer tutumlarından ötürü Mekke müşrikleri uyarılır. Peygamberlerle çatışma içine giren toplumların akıbetlerinin cehennem olduğu anlatılır. Mus'taz'af ve müstekbirlerin cehennemdeki karşılıklı atışmaları, birbirlerini suçlamaları gündeme getirilir. Şeytanın azdırıp, saptırıp cehennemin kapısının ağzına kadar getirdiği zavallılar karşısında okuyacağı hutbe anlatılır.

Kelime-i Tayyibe ve kelime-i Habise açıklanarak sonuçları ortaya konulur. Yani iman ve küfrün, iman taraftarlarıyla küfür taraftar-larının akıbetleri net bir şekilde ortaya konur. Göklerin, yerin, ayın, güneşin, gecenin, gündüzün yaratılışı, Rabbimizin sayısız nimetleri gündeme getirilerek insanlar tek Rab, tek İlah olan Allah'a kulluğa davet edilir. Sonra İbrahim (a.s) in duası, tevhidi, kulluğu, teslimiyeti, müslümanlığı ortaya konularak kendilerini İbrahim (a.s)'a izafe etmeye çalışan müşriklerin bu iddiaları yargılanır.

1,2. "Elif, Lam, Ra; Ey Muhammed! Bu, Allah'ın izniyle, insanları karanlıklardan aydınlığa, güçlü ve övülmeğe layık, göklerde ve yerde olanların sahibi Allah'ın yoluna çıkarman için, sana indirdiğimiz Kitaptır. Uğrayacakları çetin azaptan dolayı vay kafirlerin haline!"

Elif, Lam, Ra. Bunlar Allah sözüdür. Bunlar Allah yasalarıdır. Dinleyin şu anda Allah konuşuyor. Ey peygamberim, bir kitap ki Biz onu sana indirdik. Bir kitap ki onun sözleri tamamen Allah'a aittir. Peki ne için indirmiş Rabbimiz bu kitabı? Onunla yeryüzü insanlığını, kullarını karanlıklardan nura çıkarmak için. Kullarını küfür, şirk, cehalet karanlıklarından iman, hidayet, tevhid, ilim aydınlığına çıkarmak için. İnsanları Rablerinin izniyle övülmeye, hamd edilmeye, kulluk yapılmaya, sözü dinlenmeye, yasaları uygulanmaya layık olan, göklerin ve yerin sahibi olan, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin maliki olan Allah'ın yoluna çıkarman için. Evet işte bu kitabın geliş gayesi budur. Tabii kitabını gönderiş sebebini açıklamakla birlikte Rabbimiz bu kitabın kendisine gönderildiği peygamber (a.s) ın misyonunu da ortaya koyuyor.

Peygamberin görevi Rabbinden gelen bu kitapla bütün insanları karanlıklardan, küfür, şirk, zulüm karanlıklarından, cehalet karanlıklarından hidayet aydınlığına, vahiy bilgisi aydınlığına, İslam'ın aydınlığına, aydınlık bir dünyaya ulaştırmak. Tabii peygamberin bir beşer olarak tek başına bunu becermesi mümkün değildir. O Allah'ın izniyle, Allah'ın yardımıyla ve Allah'tan gelen bu kitapla bunu gerçekleştirecektir. O insanlığı Allah yoluna, Allah'ın kitabına davet edecek. Aziz ve şerefli olan, düşmanlarına karşı intikamı şedit olan, göklerde ve yerde kimsenin kendisine kafa tutması mümkün olmayan, mutlak galip, mutlak egemen olan Allah'ın apaydınlık yoluna davet edecek.

O Allah ki göklerde ve yerde ne varsa hepsinin sahibidir. Tüm varlıkları var eden ve onların boyunlarındaki kulluk iplerinin ucu elinde olandır. Hamde layık olandır. Övülmeye, sözü dinlenmeye, kendisine kulluk edilmeye layık olandır. Evet işte böyle yüce bir Allah rahmeti gereği kullarını karanlıklardan aydınlığı çıkarmak üzere yeryüzünde kullarından birisine kendi bilgisini, kendi vahyini, kendi kitabını gönderiyor.

Sen sadece Benim kitabımla, Benim iznimle insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarabilirsin buyuruyor. Senin bunun dışında başka bir gücün, başka bir yetkin yoktur buyuruyor. Kitabı ve peygamberi rehberliğinde yoluna tabi olanların da aziz ve şerefli bir yola girdiklerini haber veriyor. Bunun karşısında ise uğrayacakları çetin azaptan dolayı vay kafirlerin haline! Yazıklar olsun o kafirlere ki onlar bu aydınlık yola tabi olmadıkları için, kitabın ve peygamberin gösterdiği aydınlık bir dünyaya talip olmadıkları için şiddetli bir azabın mahkumu olmuşlardır. Cehennem azabı vardır onlar için. Sebep ne? Çünkü onlar Aziz ve Hamid olan Allah'ın aydınlık yoluna, İslam yoluna girmemişlerdir. Allah karşıtı yollara girmişler ve:

3. "Onlar dünya hayatını ahirete tercih ederler, Allah'ın yolundan alıkoyup onun eğriliğini isterler. İşte onlar uzak bir sapıklık içindedirler."

Onlar dünya hayatını ahirete tercih etmişlerdir. Luhiretin gü-zelliğini, mutluluğunu bırakıp dünyayı kıble edinmişlerdir. Faniyi bakiye tercih etmişlerdir. Gelip geçici olan dünya zevklerini, dünya mutluluklarını kalıcı olan ahiret hayatına tercih etmişlerdir. Dünya peşinde, mal mülk peşinde, ev bark peşinde, para pul peşinde, makam koltuk peşinde, diploma doktora peşinde koşacağız derken Allah'ı razı edecek, Allah'a kulluk yapacak ve ahireti düşünecek, ahireti kazanacak zamanları kalmamıştır. Dünyayı dert edindikleri kadar ahiretteki hesabı kitabı dert edinmemişlerdir. Burada kalacak olan üç kuruşluk dünya menfaati için kalıcı olan ahiretlerini öldürmüşlerdir.

Halbuki ahiret ise daha bakidir. Dünya göz açıp yumacak kadar kısa iken ahiret sonsuzdur. Dünyadakilerin hepsi burada kalacak, ama ahiret için yapılanlar kalıcıdır. Bunu hiç düşünmüyorlar da hep ileriye doğru bir hırs ve doyumsuzluğun içinde, önlerindeki ölümü, kabri, hesabı, kitabı, haşr'i, neşri görememişlerdir. Hayatı sadece bu dünyadan ibaret zannetmişler, bu dünyanın mamur edilmesinden başka, bu dünyanın zenginliğinden, bu dünyanın rahatından, bu dünyanın zevk ve sefasından başka bir şey düşünmemişlerdir. Ölüm ötesi hayata inanmamışlar, ahiret, hesap kitap endişesi taşımamışlardır.

Allah yoluna tabi olmadıkları gibi bir de üstelik insanları da Allah yolundan alıkoyabilmek için, insanların Allah'a kulluk yollarına engeller koyabilmek için ellerinden geleni de yapmaya çalışıyorlar. Allah'ın dinini, Allah'ın yolunu eğriltmeye, eğip bükmeye, yamultmaya çalışıyorlar. Allah'ın dinini bozmaya çalışıyorlar. İnsanların karşısına Allah'ın diniyle uzak ve yakından hiçbir ilgisi olmayan, hayata karışmayan, hayatta hiçbir etkinliği olmayan, vicdanlara hapsedilmiş resmi bir din çıkarıyorlar, işte Allah'ın dini budur diyorlar ve böylece hem kafirlerin, müşriklerin bu dine girmelerine engel olmaya, hem de müs-lüman olanları kafir ve müşrik yapmaya çalışıyorlar. Kendi heva ve heveslerini İslam budur diye insanlara sunarak hem kendi hayatlarını, hem de insanların hayatlarını öldürmeye sa'y ediyorlar. İşte Musa (a.s) nın yolu, İşte u00cesa (a.s) nın yolu, işte Muhammed (a.s) in yolu di-yorlar, peygamberlerin ismi var ama yolları ortada yok. Gösterdikleri yol ne Tevrat'ın, ne İncil'in, ne de Kur'an'ın yolu değil. Böylece Allah kullarını saptırıyorlar.

Bunlar bazen din adamlarıdır, bazen yöneticilerdir, bazen başkalarıdır. Bunu yapanlar kim olurlarsa olsunlar bilsinler ki acıklı bir azap, dayanılmaz bir azap onları beklemektedir. Kim böyle insanları Allah yolundan saptırabilmek için Allah'ın dinini tahrif etmeye çalışırsa, İslam budur diye kendi heva ve heveslerini insanlara takdim etme yoluna girerse, kendi yasalarını Allah yasalarıymış gibi insanlığa sun-ma çabası içine girerse kesinlikle bilsinler ki onlar Allah'ın lanetine uğramışlardır. Allah'ın azabından ötürü yazıklar olsun onlara diyor Rab-bimiz. İşte böyleleri Allah'tan, Allah'ın rahmetinden çok uzak, İslam-dan çok uzak bir yanılgı, bir sapıklığın içindedirler.

4. "Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de doğru yola eriştirir; güçlü olan, Hakim olan O'dur."

Biz her bir peygamberi kendilerine gönderilen vahyimizi onlara apaçık anlatsın diye, onları apaçık bir şekilde yolumuza davet etsinler diye o kavmin diliyle konuşur olarak gönderdik. Evet her bir peygamberi kendilerine gönderilen kavimlerin diliyle konuşur olarak gönderdik ki gönderileni onlara açıklasın, beyan etsin, onları Benim apaydınlık yoluma, İslam yoluma davet etsin. Bütün peygamberler kavimlerinin lisanıyla gönderilmiştir.

İşte Rabbimiz önceki ayetlerinde Rasulullah efendimizin de gönderiliş gayesini açıklamıştı. İnsanlığı bu kitapla, Allah'ın izni ve yardımıyla karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için görevlendirildiğini ortaya koymuştu. Peki şimdi bu iş bu ayetle birlikte düşünüldüğü zaman nasıl olacak? Tüm insanlık için gönderilmiş, tüm insanlığı davet göreviyle görevlendirilmiş bir peygamber, ama gerek onun gönderildiği dönemde, gerekse şu anda insanlar bir tek dil konuşmuyorlar. Yeryüzünde insanlar çok farklı diller konuşuyorlar. Rasulullah efendimizin gönderildiği toplum ise Arapça konuşuyordu. Rasulullah efendimiz de Arapça bir dille konuşuyordu. Ona gönderilen bu kitabın dili de Arapça idi. Peki acaba kıyamete kadar bu dil problemi nasıl çözümlenecek?

Evet şu anda dünyada Arapça konuşan bir kitap ve Arapça konuşan bir peygamber Sünneti, bir peygamber örneği, bir peygamber yolu ve uygulamaları var. Allah'ın izniyle doğusundan batısına tüm dünyaya bu kitabın ve bu peygamberin mesajı ulaştırılacaktır. Tüm insanlar bu iki temel kaynağı, bu iki kulluk yasasını kendilerine aktaracaklar, kendi dillerine kazandıracaklar, çeviride bulunacaklar. Kendi dilleriyle kitabı ve Sünneti anlamaya çalışacaklar. Kendi dillerinin anlatımıyla bu mesajı toplumlarına sunacaklar. Bu mesajla toplumlarını uyaracaklar. Hem Arapça hem de kendi dilleriyle bunun eğitimini yapacaklar. Müslümanlar kitaplarının ve peygamberlerinin dili olan Arapça'yı da öğrenmeye çalışacaklar. Böylece bu kitabın ve kitabın pratiği olan peygamberin mesajını güzel bir şekilde anlayabilmenin yoluna girecekler.

Bu çok zor da değildir. İşte şu anda bizler Türkçe konuşan bir anadan babadan dünyaya geldiğimiz halde kitabımızın dilini anlıyoruz. Allah'ın bir lütfu olarak her dilde bu kitabın ve peygamberin an-laşıldığını görüyoruz. Fransızca konuşan bir Fransız'ın, Almanca ko-nuşan bir Almanın, İngilizce konuşan bir Amerikalının bu kitabın dilini anladığını görüyoruz. Ve gayet güzel bir şekilde kendi dillerinde top-lumlarına bu kitabın ayetlerini anlattıklarını görüyoruz.

Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de doğru yola eriştirir. Güçlü olan, Aziz olan ve Hakim olan O'dur. Evet işte böyle yeryüzünde herkesin ulaşabileceği, herkesin anlayabileceği bir Kur'an'la, bir peygamberle karşı karşıya kalan insanları kendi tercihlerine göre, kendi seçimlerine göre Rabbimiz hidayete ve dalalete sevk ediyor. Hür iradeleriyle hidayeti tercih edenleri hidayete sevk ederken, dalaleti, sapıklığı tercih edenlerin de dalaletlerini onaylamaktadır. Hidayet konusunda da, dalalet konusunda da büyük irade sahibi Allah'tır. Güç kuvvet sahibi, yetki sahibi O'dur. Hidayet isteyenler için hidayet onayı da, dalalet isteyenler için de dalalet onayı O'na aittir. Hidayet isteyenler de, dalaleti tercih edenler de Allah'ın onayı olmadan ne hidayeti ne de sapıklığı bulamazlar. Allah Azizdir, intikam sahibidir, izzet ve şeref sahibidir. Kendi dinini, kendi yolunu tercih edenleri de izzet ve şerefe ulaştırandır, yaptığı her şeyi belli bir hikmetle yapandır. İşte Rabbimi-zin hikmetlerinde biri:

5. "Andolsun ki Musa'yı ayetlerimizle, "Milletini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve Allah'ın günlerini onlara hatırlat" diye göndermiştik. Bunlarda, çokça sabreden ve şükreden herkes için dersler vardır."

Andolsun ki Musa'yı ayetlerimizle gönderdik. Ne için göndermiş Rabbimiz? Önceki ayetlerinde beyan buyurduğu gibi toplumunu, kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye. Evet Rasulullah efendimizin görevi evrenseldi. O kıyamete kadar gelecek tüm insanlığı karanlıklardan aydınlık bir dünyaya çıkaracaktı, ama Hz. Musa (a.s) ise sadece gönderildiği kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkaracaktı. İsrail oğullarını ve birlikte yaşadıkları Firavun oğullarını aydınlık bir hayata kavuşturacaktı. Tüm elçilerin görevleri, misyonları aynı, ama Rasulul-lah efendimizden öncekiler kendi toplumları için görevlendirilmişlerken Rasulullah efendimiz tüm insanlık için görevlendirilmiştir. Ama şu anda bizler her iki elçiden de sorumluyuz. Musa (a.s)'a iman etmekle de, Rasulullah efendimize iman etmekle de mükellefiz. Musa (a.s) nın hayatını da pratikte örnek almakla sorumluyuz, Muhammed (a.s) in hayatını da. Çünkü her ikisi de bizim kitabımızda anlatılmıştır.

Musa (a.s) toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilmiş bir, bir de kavmine Allah'ın günlerini hatırlatmak için gön-derilmiş. Allah'ın günleriyle insanları uyarmak için görevlendirilmiş. Allah'ın toplumları helak günleriyle onları korkutmak için. Kendilerinden önce Nuh kavminin, Hud kavminin, Lut kavminin, Şuayb (a.s) ın kavminin helak günlerini onlara hatırlatarak onları Allah'tan, Allah'ın azabından korkmaya, Allah'a kulluğa yönelmeye davet etmek için görevlendirilmiştir.

Tabii hem Allah'la savaşa tutuşan, Allah'la çatışma içinde bir hayatı tercih eden o toplumların zalimlerinin helak edildikleri günler, hem de o toplumlar içinde Allah ve elçileri safında yer alarak, tercihlerini Allah ve elçilerinden yana kullanarak kurtuluşa eren mü'minlerin kurtuluş günlerini onlara haber vermekle görevlendirilmiştir. Rabbimiz elçisi Musa (a.s)'a işte bu görevi veriyordu. Musa (a.s) toplumuna bu helak ve kurtuluş günlerini haber verecekti.

İşte bunlarda, bu hatırlatmalarda şükreden, Allah için bir ha-yat yaşamak isteyen kimseler için çok büyük dersler, ibretler vardır. İşte bakın bu görevlerle kavmine gönderilen Musa (a.s) onlara dedi ki:

6. "Musa milletine dedi ki: "Allah'ın size olan nimetlerini anın; size işkence eden, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden sizi kurtardı; bütün bunlarda Rabbinizden size büyük bir imtihan vardır."

Hatırlasanıza bundan önceki durumunuzu. Ne çabuk unutuyorsunuz dünü? Dün ne haldeydiniz? Sizi Rabbiniz Firavun ve ailesinin, avenesinin zulmünden kurtarmıştı. Gerçekten çok zalim olan Firavun size karşı çok zalimane davranıyordu. Sizleri köleleştirmiş ezim ezim eziyordu. Sömürüyordu sizin alın terlerinizi. Size hayat hakkı tanımıyordu. Her şeyinizi kaybetmiştiniz. Namusunuz, iffetiniz, kimliğiniz, şahsiyetiniz kalmamıştı. Sizin doğan erkek çocuklarınızı öldürüyor, kadınlarınızı da sağ bırakıyordu. Kadınlarınızdan istifade etmeye çalışıyordu. Erkeklerinizi boğazlıyor, kadınlarınızı da hayasızlaştırıyordu. İşlerini gördürecek, sırtlarına binecek adamlara, kölelere ihtiyacı olmasaydı hiçbir erkeğinizi sağ bırakmayacaktı. Kendi zulmüne, kendi saltanatına son erecek Musa gelmesin diye, köleleri özgürlük savaşına girişmesinler diye, köleler palazlanıp kendisine kafa tutacak sayısal güce ulaşmasınlar diye bu tedbiri alıyordu.

Erkek çocuklarınızı bitiriyor, kadınlarınızı da Musa'yı doğuracak özellikleri kalmasın diye hayasızlaştırdıkça hayasızlaştırıyorlardı. Sefil bir hayatın içine atıyordu kadınlarınızı. İffetlerine, namuslarına el atıyordu. Onların dinsizleştirmek, iffetsizleştirmek için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Zorla baş örtülerini açtırıyordu. Her şeyinizi kaybetmiştiniz. Hiçbir kurtuluş ümidiniz de yoktu, çabanız da yoktu. Ama Allah hiçbir kurtuluş ümidiniz yokken Beni göndererek sizi o zulümlerden kurtardı.

Bunu hiç düşünmez misiniz? Musa (a.s) bunları İsrail oğullarının Firavunun zulmünden kurtulup Sina çölünde özgürce bir hayata kavuştukları bir dönemde söylüyordu. Bir düşünsenize. Gerçekten bunda sizin için Rabbinizden büyük bir bela, büyük bir imtihan gelmiştir. Rabbiniz sizi bu durumdan kurtarmıştır. Firavunların verdikleri kararlarını, planlarını, komplolarını bozmuştur Rabbiniz. Onlar istiyor-lardı ki sizler hep onların kölesi olarak kalın. Hep onların yasalarına itaat edin. Hep onları sırtınızda taşıyın. Özgürlüğe kavuşacak bir yola girmeyin. Böyle bir güce ulaşmayın. Ama Rabbiniz ise bunun tamamen tersini istemiş, tersine karar vermişti. Allah'ın hükmü, Allah'ın kararı yeryüzünde ezilmiş, köleleştirilmiş, horlanmış, zulme maruz kalmış insanlar, toplumlar kesinlikle özgürlüğe kavuşacaklar. Zalimler kesinlikle ezilecekler, helak edilecekler ve mazlumlar dirilecekler. Zalimler kesinlikle mazlumlar karşısında bir gün diz çökecekler.

Evet Allah'ın iradesi böyleydi, yasası böyleydi, takdiri böyleydi yeryüzünde. Zalimler ne yaparlarsa yapsınlar, nasıl yasa koyarlarsa koysunlar, nasıl tedbir alırlarsa alsınlar asla büyük iradenin yasasına engel olamayacaklardır. Yeryüzünde devletlerin, milletlerin, insanların kaderleri Allah'ın elindedir.

7. "Rabbiniz: "Şükrederseniz andolsun ki, size karşılığını artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki azabım çetindir" diye bildirmişti."

Evet İbrahim suresinin 7. ayetinde Rabbimizin bir bildirisiyle, bir talimatıyla, bir yasasıyla karşı karşıya geliyoruz. Eğer şükrederseniz, eğer şu anda sahip olduklarınızın tamamını Benden bilir, Benim yolumda harcamaya, Bana kulluk yolunda değerlendirmeye çalışırsanız kesinlikle bilesiniz ki Ben de size artıracağım. Eğer nankörlük ederseniz kesinlikle bilesiniz ki Benim azabım çok çetindir.

Rabbimiz biz kullarından şükür istiyor. Şükür az evvel de ifa-de ettiğimiz gibi verileni verenin yolunda kullanmaktır. Şükür hayatı o hayatın sahibinin istediği şekilde yaşamaktır. Şükür dünyayı, hayatı, canı, malı, zamanı, imkanları, fırsatları onu verenin yolunda harcamaktır. Allah'ın verdiği nimetler cinsinden Allah hatırına Allah kullarına harcamada bulunmaktır şükür. Tüm sahip olduğumuz imkanlarımızı, geceyi, gündüzü, aklı, fikri, bilgiyi, zamanı, malı, mülkü sahibinin razı olduğu yolda kullanmaktır.

Evet eğer böyle yaparsanız, Beni tüm nimetlerin sahibi bilir, nimet sahibi olarak Benim kadr-u kıymetimi bilir, Benim size sunduğum bunca nimetlerime karşılık Benim istediğim bir hayata yönelirseniz, sahip olduklarınızı Bana kullukta kullanırsanız kesinlikle bilesiniz ki Ben de size artıracağım buyuruyor Rabbimiz. O zaman Beni de Şakir bulacaksınız diyor. Beni kendinize şükreder, teşekkür eder bulacaksınız. Yaptıklarınızı karşılıksız bırakan değil, bilakis yaptıklarınızdan ötürü size artıran olarak bulacaksınız.

Ama yok eğer Bana karşı nankörlük edecek olursanız, Benim mülkümde, Benim nimetlerimle bir hayat yaşadığınız halde o hayatınızın programını Bana sormadan yaşamaya kalkışacak olursanız, Beni diskalifiye edecek olursanız, zamanınızı benim istediğim gibi değil de kendi bildiğiniz gibi doldurmaya, mallarınızı o malların sahibi olan Benim razı olmadığım yerlerden kazanıp, Benim istemediğim yerlerde harcamaya, elinizi ayağınızı, gözünüzü kulağınızı, aklınızı fikrinizi, gecenizi gündüzünüzü Benim istemediğim yerlerde kullanmaya, hayatınızı Benim yolumda değil de onu size vermeyenlerin yolunda tüketmeye kalkışacak olursanız kesinlikle bilesiniz ki o zaman Benim azabım çok çetindir.

8. "Musa: "Siz ve yeryüzünde olanlar, hepiniz nankörlük etseniz, Allah yine de müstağni ve övülmeye layık olandır" demişti. "

Musa (a.s) İsrail oğullarına dedi ki. Tabii dün Musa (a.s) nın diliyle bu söz İsrail oğullarına söylenmişti, bugün de bizlere söyleniyor. Ey İsrail oğulları, ve ey şu andaki müslümanlar, siz hepiniz, yeryüzündeki insanların tamamı eğer Rabbinize karşı nankörlük etseniz, Rabbinizi tanımayarak, O'na karşı zalimce bir tavır alsanız, hayatınıza O'nu karıştırmayıp O'nunla çatışma içine girseniz bilesiniz ki Allah'a hiçbir şekilde bir zarar veremezsiniz. Allah sizlerden müstağnidir. Allah zengindir. O'nun mülkü çok geniştir. Hamd edilmeye, kulluk edilmeye, övülmeye layık tek varlık Allah'tır. Hiçbiriniz Allah'ı övmese, hiçbiriniz Allah'a hamd etmese, hiçbiriniz Allah'a kulluk etmese de O kendi kendini hamdedendir.

Yani sadece sizler değil ey İsrail oğulları. Sadece sizler değil ey Mekkeliler. Sadece sizler değil ey Türkiyeliler. Bugün yeryüzünde olanların tamamı, yarın olacakların tamamı, kıyamete kadar geleceklerin tamamı Allah'a karşı kafirce, nankörce bir tavır alsalar, Onu red-detseler, O'na düşmanlık etseler bile bilesiniz ki Allah zengindir. O'-nun sizin yapacağınız kulluklara zerre kadar bir ihtiyacı yoktur. O kendisi hamde layıktır, kimsenin hamdine muhtaç değildir. Kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur O'nun. O'nun katında O'nun yarattığı sayıları akla hayale gelmedik öyle varlıklar var ki, sizlerden güçlü, dünyanızdan çok daha büyük öyle kulları var ki, öyle melekleri var ki hepsi de Allah'a hamd ederler, hepsi de Allah'ı tesbih edip yüceltirler.

Evet işte bu ayetleriyle Rabbimiz kulu ve elçisi Musa (a.s)'a seslenmiş. Ey Musa, kullarımı, toplumunu bu ayetlerimle uyar, onları Benim helak günlerimle tehdit et buyurmuştu. Allah'ın elçisi Musa (a.s) da aynen Rabbimizin istediği şekilde işte bu ayetlerle toplumunu uyarmış ve aynı ayetler, aynı uyarılar bizim kitabımızda Rasulullah efendimize de emredilmiş, O da aynen Musa (a.s) gibi bu ayetlerle toplumunu, ümmetini uyarmıştır. Ve işte şimdi de aynı ayetlerle ben de kendimi ve sizleri uyarıyorum. Ve kıyamete bu Kur'an'ı okuyan insanlar kendilerini ve çevrelerini bu ayetlerle uyarmaya devam edecekler.

Ama ne gariptir ki insanlardan kimileri Allah'ın bu tür ayetlerinin üzerini örttükleri için, işaret levhalarını kamufle ettikleri için, Allah'ın ayetlerinden habersiz bir hayat yaşadıkları için, haktan hakikatten, hidayetten, dosdoğru yoldan, şükürden, hayatı Allah için yaşamaktan yüz çeviriyorlar. Allah'tan yüz çevirip başkalarına yöneliyorlar. Nimetlerin sahibi olan Allah'a değil de başkalarına teşekküre yöneliyorlar. Allah'a kulluk yapmaları gerekirken, Allah'ı razı etmeleri gerekirken, Allah'a teşekkür etmeleri gerekirken başkalarına teşekkür etmeye, başkalarına kulluk etmeye, başkalarını razı etmeye çalışıyorlar. Hayat programlarını hayatın sahibi olan Allah'tan almaları gerekirken başkalarının hayat programlarını alıp uygulamaya yöneliyorlar.

9. "Sizden önce geçen Nuh, Lud, Semud milletlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri ki; onları Allah'tan başkası bilmez, size ulaşmadı mı? Onlara peygamberleri ayetlerle geldiler, fakat ellerini ağızlarına götürüp: "Biz, gönderilene inanmıyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindedeyiz" dediler."

Ey kavmim, ey milletim, söylesenize size sizden öncekilerin haberleri gelmedi mi? Sizden önce yaşamış Nuh kavminin, Lud kav-minin, Semud'un ve onlardan sonra gelenlerin haberleri size gelmedi mi? Allah onların haberleriyle, onların başlarına gelenlerle sizi bil-gilendirip uyarmadı mı? Tabii kendilerinden daha önce yaşamış, Allah ve elçileriyle çatışma içine girmiş, Allah karşıtı bir hayata yöneldikleri için her bireri değişik bir helak yasasıyla helak edilmiş olan bu toplumların başlarına gelenleri Allah'ın bildirmesiyle Musa (a.s) toplumuna anlatmıştır anlıyoruz.

Evet siz bunları bilmiyor musunuz? Ki onları, o toplumların durumlarını, yaşadıkları coğrafyaları, Rablerine ve Rablerinin elçilerine karşı takındıkları tavırları ve başlarına gelenleri Allah'tan başka hiç kimse bilemez. Nerede kim yaşadı? Nasıl yaşadı? Ne dedi? Nasıl bir hayat yaşadı? Hangi kavimlere hangi peygamberler gönderildi? Bu toplumlar peygamberlerine karşı nasıl bir tavır aldılar? Hangi topumlar ne kadar yaşadılar? Ne kadar egemen oldular? Bütün bunları en iyi bilen, tek bilen Allah'tır. Ve bakın başka hiçbir kaynaktan öğrenme imkanımızın olmadığı o toplumların anlatımlarını her şeyi en iyi bilen Allah bilgisiyle şöylece öğrenmeye devam ediyoruz.

Onlara peygamberleri apaçık ayetlerle, apaçık delillerle, Bey-yine'lerle geldiler. Onları Allah'ın apaçık ayetleriyle karşı karşıya getirdiler. Fakat onlar bu apaçık elçilerin getirdikleri apaçık ayetler karşısında ellerini ağızlarına götürüp dediler ki, biz sizinle gönderilene inanmıyoruz. Biz sizin getirdiklerinize de, size de iman etmiyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de ciddi bir şüphe ve endişe içindedeyiz. Sizden ve bizi kendisine davet ettiğiniz şeyden kuşkulanıyoruz diyerek Allah'ın elçilerini reddettiler. Halbuki Rableri tarafından kendilerine açılmış bu rahmet kapılarından istifade ederek Allah'ın elçilerini kabul etseler di elbette kendileri için çok daha hayırlı olacaktı. Çünkü nasıl olsa bu dünya, bu hayat, bu saltanat bir gün bitecekti. Eğer bu hayatı Allah'ın ve elçilerinin istediği gibi yaşasalardı elbette hayatları da güzel olacaktı ahiretleri de güzel olacaktı.

Hani şimdi kim kalmış onlardan? Hepsi de Allah'ın ölüm yasasına teslim olup kabre girmediler mi? Hepsi de mecburen bu hayata veda edip gitmediler mi? Keşke Allah'ın ve elçilerinin yoluna tabi olarak, müslümanca bir hayat yaşayarak bu dünyayı tamamlamış olsalardı. Keşke keyiflerini, arzularını, nefislerini putlaştırıp Allah'a ve elçilerine tercih etmemiş olsalardı. Keşke kendi bilgilerini Allah bilgisine tercih etmemiş olsalardı. O zaman ebediyen kazanmış olacaklardı. Ebediyen cehennemden kurtulmuş ve cenneti hak etmiş olacaklardır. Ama heyhat ki

Evet o gün Musa (a.s), daha sonra döneminde Muhammed (a.s) onlara böyle deyince, bakın karşısındakiler diyorlardı ki, hayır biz sizlerden şüphe ediyoruz ve sizi kabul etmiyoruz. Bunun üzerine Allah'ın elçileri de dediler ki:

10. "Onların peygamberleri: "Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamaya çağıran ve bir süreye kadar sizi erteleyen Allah'tan mı şüphe ediyorsunuz? "dediler. Onlar da: "Siz de sadece bizim gibi birer insansınız; bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyley-se bize apaçık bir delil getirmelisiniz" dediler."

Nuh kavminin, Lud kavminin, Semud kavminin ve diğerlerinin kendilerine gönderilen elçileri de onlara dediler ki, söyleyin bakalım, gökleri ve yerleri yaratan, sizleri var eden, yaşatan, rızıklandıran, günahlarınızı ba