Ömer Faruk UYSAL-Araştırmacı
Seçimle geleni gömmek, aslında seçenleri, yani milleti gömmektir! Böyle bir hürriyet ve demokrasi olabilir mi?
1908 ‘de hürriyet ilan edilir, ikinci Meşrutiyet yürürlüğe girer. Ancak ne hürriyet ne de meşrutiyet gelir ülkeye! Dahası hürriyetler iyice kısıtlanır, koyu bir istibdat, siyasi cinayetler ve kargaşa ile her şey çok daha kötü olur. Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet diyen İttihatçı muhterisler, koca cihan imparatorluğunu 10 yılda çökertirler! Osmanlı’ya müstebit diyenler, Yunan, Sırp, Bulgar vs. şedit istibdatlarına boyun eğerler!
TEK ADAM, TEK PARTİ REJİMİ28 Ekim 1923’te bir akşam yemeği sırasında Mustafa Kemal yemektekilere; Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz” der. Cumhuriyet bir halk rejimidir, serbest seçimlerle halk iradesi hâkim kılınmalıdır. Ancak realite öyle olmaz, tam tersi olur. Bütün egemenlik Mustafa Kemal’in elindedir ve o ne derse o olur! Kimse itiraz edemez, Cumhuriyet bu değil diyemez. Koyu bir istibdat hâkim olur. Hatta denebilir ki, tarihimizde bundan daha şedit bir istibdat yoktur. Siyasi cinayetler, haksız idamlar, gırla gider. İslam zorla tasfiye edilmek istenir. Bir halk rejimi değil, mutlak bir tek adam rejimi kurulur! Zaten terslik şöyle başlar; Bir kişi içkili bir akşam yemeğinde, yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz der ve öbürsü gün edilir. Büyük bir milletin mukadderatını ilgilendiren pek mühim bir husus, köklü bir rejim değişikliği, hiç istişare edilmeden, hazırlık yapmadan, izah edilmeden mi ilan edilir? Bu nasıl bir Cumhuriyet olacaktır, nitelikleri nedir, belli değildir. Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı vardır da, cumhuru neredeyse yoktur, esemesi okunmamaktadır. Cumhursuz bir cumhuriyet, halksız bir rejim! Nitekim ilk serbest seçim 1950’ye kadar da tam bir tek adam, tek parti, rejimi hâkim olacaktır.
DEMOKRASİNİN İLANI!Tarihimizde ilk defa resmî bir belgede, 1961 Anayasasında, “demokrasi” kavramı kullanılır. Mutlak monarşiden meşruti monarşiye geçtik, hürriyet ilan ettik olmadı. Hürriyet falan gelmedi, olan da tamamen elden gitti. Peşinden Cumhuriyet ilan ettik, en koyu tek adam istibdadını yaşadık. Öncekiler gibi demokrasi ilanı da demokrasi getirmedi. Getirmediği gibi olanı da götürdü. 1961 Anayasası ve tatbikatına dikkat edilirse demokrasi ile devletin, derin devletin, ceberut rejimin değil, meşru hükümetlerin sınırlandığı ve elinin kolunun bağlandığı görülür! Anayasa ve bağlı yasalarla sivil hükümetler üzerinde kurulan vesayet mekanizmalarının gerekçesi demokrasidir. Sanki cuntalar kuran, darbeler yapan, muhtıralar veren, vesayet tesis edenler halkın seçtikleriymiş gibi!
DEMOKRASİ TARİHİNİN KARA LEKESİ1961 Anayasasını yapan irade, 1960 darbesini yapan, zorba mahkeme başkanına , “Sizi buraya tıkan güç öyle istiyor” dedirten, Başbakan ve bakanları zulmen idam eden, Başbakan’ı başçavuşa tokatlattırıp, idam öncesi prostat muayenesi alçaklığını yapanlardan gerçek bir demokrasi adımı beklenebilir mi? Ellerine geçirdikleri iktidarı, kendi rızalarıyla Menderes gibi halkın seçtiklerine bırakmaları olacak iş midir? Darbeyi yapan Milli Birlik (yani ayrılık) Komitesi kendi kendilerini, tabii senatör sıfatıyla ömür boyu TBMM üyesi yaparak ödüllendirdiler!
YENİ DEMOKRATİK ANAYASAL DÜZENİ BÖYLE KURDULARTıpkı Yüksek Adalet Divanı zalimlerinin yeni kurulan en üst mahkeme, Anayasa Mahkemesi üyelikleriyle ödüllendirildikleri gibi! Hâlbuki onlar tabii senatör değil, gayritabii, anormal senatörler idi. TBMM seçimle gelenlerden oluşurdu, ama bunların seçilmeye ihtiyacı yoktu. İşte yeni demokratik anayasal düzeni böyle kurdular. Bu ilanlar, neden ilan edileni getirmiyor, geliştirmiyor da daha da kötüleştiriyor? Burada bir terslik yok mu? Bu ne yaman çelişki, paradoks! Çünkü bu ilanları yapanlar gerçekte bunların peşinde olmadılar! İktidarı ele geçirmenin veya mevcut iktidarlarını konsolitede etmenin peşindeler. Onlar icin Hürriyet, Cumhuriyet ve demokrasi bir tür göz boyama, illüzyon!
MİLLİ İRADENİN TEZAHÜRÜTürkiye’de hürriyet, cumhuriyet ve demokrasinin tatmin edici olmasa da mevcut gelişmesi, hürriyetçi, cumhuriyetçi ve demokrat olmamakla suçlanan seçilmiş meşru hükümetlerin icraatları, hatta icraatsız pozisyonları sayesinde başarılıyordu! Çünkü iktidara gelerek, atanmışların haksız ve antidemokratik iktidarlarına mani olurlar! Zira demokrasinin ön şartı, temel mekanizması ve esas ilkesi, yönetimin meşru bir seçimle belirlenmesi ve seçimle gelenin seçimle gitmesidir! Sırf şu mekanizma ve işleyiş bile demokrasidir, demokratik bir tezahürdür. Milli iradenin tezahürüdür çünkü. Atanmışlar yerine seçilmişlerin hâkimiyetidir. Atanmışlar, kurtarıcılar, kurtuluş vadedenler, hürriyet, cumhuriyet ve demokrasi isterken, meşru hükümeti, seçimle gelenleri, gömmekle işe başlıyorlar. Seçimle geleni gömmek, aslında seçenleri, yani milleti gömmektir! Böyle bir hürriyet ve demokrasi olabilir mi?
KURUCU İRADE DEMOKRATİK DEĞİL FAŞİZANSeçim mekanizması tam bir demokrasi için elbette yeterli değildir. Ancak bu yetersizlik en temel mekanizmayı, en esaslı ilkeyi yok ederek, zedeleyerek, telafi edilemez. Hâlbuki yapılan ve yapılmak istenen tamda budur. Bu hükümet yeterince demokrat değil veya kurucu iradeye yeterince sadık değil, darbeyle veya başka bir illegal yolla devirelim! Hep bu yapıldı. Hâlbuki kurucu irade demokratik değil, hatta faşizan.
KÖTÜYÜ ABARTIR İYİ OLANI GÖRMEZLERDemokratik bir hükümetin şeffaflığı, denetimi ve adalet ilkeleriyle sınırlanması da çok önemlidir. Bunun çeşitli mekanizmaları vardır. Ama en önemlisi bir sonraki seçimlerdir. Seçimler iktidarın süresini zaten sınırlar, icraatlarının başarı ve isabeti de bu icraatlardan etkilenen halk tarafından her zaman değerlendirilir. Alkışlar veya protesto eder. Nihai olarak seçimde gereğini yapar. Muhalefet partileri, basın, aydınlar, baskı grupları da, halkın devamlı dikkatini çekerler, çoğu zaman da aşırı giderler, kötüyü görür abartır, iyi olanı görmezler veya kulp takarlar.(Togg, Milli harp sanayinin harikaları, köprüler, havalimanları, şehir hastaneleri, tüneller, otoyollar, vs. Alevi, Kürt, Roman vs açılımları, PKK ve FETÖ’nün tasfiyesi, Ayasofya’nın açılması vs.) Milli Görüş ve bazı dini cemaatler bile bu işlere kulp taktılar. Herkes her şeyi bariz yalanları, iftiraları, bile rahatlıkla söyleyebildiği bir ülkeyiz sonuçta.
BİZDEKİ ÇARPIK DEMOKRASİEşeğini dövemeyen semerini döver, Nasreddin hoca yüzüğünü karanlıkta kaybetse de aydınlık başka bir yerde ararmış! Bizdeki çarpık demokrasi seçilmiş sivilleri üniformalılara dövdürme demokrasisidir. ABD‘nin ihtiyaçlarına göre on yılda bir, sivil hükümetlere darbe yapılır ve dövdürülür. Bunlar antidemokratik sayılmaz da, meşru sivil hükümetler ABD, Batı, rağmına muktedir olmaya kalkarsa hemen antidemokratik olurlar. En antidemokratik hükümetler ise, darbe ve muhtıralarla devrilemeyen, demokrasi mucidi ABD’ye boyun eğmeyen, milletin emanetine sahip çıkıp, seçim kaybedene kadar emaneti koruyanlardır. Anayasayı çiğneyerek darbe yapan faşistler, sivil hükümetin Anayasayı ve demokrasiyi ihlal ettiği gerekçesine sarılırlar. 27 Mayıs 1960 darbesinden beri bu mekanizma işler. Batı, ABD, sahte aydınlar, ahlaksız bir çifte standardı bize demokrasi diye yuttururlar. 15 Temmuz’da hiçbirisi katliam yapan darbeci hainleri suçlamadı, darbeye maruz kalan sivil hükümeti ve kahramanca iradesine sahip çıkan vatansever, fedakâr, milyonları suçladı. Zira darbe siparişini kendileri vermişti. Nitekim ülkelerdeki hain, katil, darbecileri el üstünde tutuyorlar.
DEMOKRASİ’NİN İLANINI HEP DARBECİLER YAPTIHürriyet’in, Meşruiyet’in, Cumhuriyet’in ve Demokrasi’nin ilanını hep darbeciler yaptılar. Hiç siviller yapmadı, yapamadılar. Hadleri de değildi. Ellerinde sivil asker bürokratik bir güç ve Batı desteği yoktu. Onlara düşen kurucu iradenin tanımladığı ve asla sapamayacakları faşizme, Batılı efendilere teslim olmaktı. Hürriyet, Cumhuriyet ve demokrasi onların tekelindedir. Milletin iradesi ve rızasıyla hiç ilgisi yoktur. Hatta dayattıkları millet iradesinin tam tersidir! Mesela PKK, FETÖ, demokrasi güçleridir de, milyonların oyunu alan sivil hükümetler değildir!
MİLLET İRADESİNİ TANIMAMAK, İLLEGALİTEYİ DAVETTİRMuhalefet partileri ve bazı siyasi ve sosyal baskı gruplarının aşırı, tek taraflı ve haksız eleştirileri hatta ithamları, yalanları anlaşılabilir elbet, bu doğalarının gereği denebilir! Fakat aydınların daha sağduyulu, objektif, hakperest ve insaflı olmaları gerekmez mi? Fanatik bir parti militanı gibi ana muhalefet partisiyle aynı dili kullanıyorlar. İktidarın hiç bir iyiliğini, muhalefetin, ana muhalefetin, hiçbir kötülüğünü görmüyorlar! Defalarca açık ara seçim kazanmış, milletin güven ve sevgisini kazanmış, pek çok yasağı tarihe gömüp, pek çok hürriyeti sağlamış, vesayeti bitirmiş bir meşru cumhurbaşkanını “ diktatör” , “diktatör bozuntusu”, İlan etmek hukuk dışı ve antidemokratik bir iftiradır! İftiradır çünkü diktatörlüklerde diktatöre diktatör diyemezsiniz! Atatürk’e, İnönü’ye, Gürsel ve Evren’e kimse diktatör diyememiştir! Menderes, Demirel ve Özal’a rahatlıkla denmiştir ama! Bu seçim sonuçlarını reddetmek, millet iradesini tanımamak, illegaliteyi davettir. Meşru bir hükümeti diktatör diyerek gayrimeşru ilan etmek, darbe çağrısı, demokrasi karşıtlığıdır! Bu başta Abdülhamit han olmak üzere Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan’a yapılagelmektedir! Bu iflah olmaz bir aydın kibridir, milleti ve seçtiklerini aşağılamaktır. Kendini milletten üstün görmektir. Denize düştüğünü zannederek yılana sarılmaktır, gözündeki merteği görmemektir. Ey aydınlar, bu kaçıncı yanılgınız, bu nasıl bir kuru inat, ayaklarınız yere basmaz mı sizin? Halk için halka rağmen keyfiliği ne zaman bitecek? Halka rağmen halkın iyiliğine karar verme hakkını nerden alıyorsunuz? Diyelim ki haklısınız, Erdoğan kötü ve bir diktatör! Çözüm adresiniz diktatörlüğün mucidi ve uygulayıcısı CHP mi? Halen resmî ideolojisi Anayasa ve onlarca yasa ile aşırı bir eğitim mevzuatı ve endoktrinasyonla tahkim edilmiş, kendisine seçimlerden etkilenmeyen ebedi, resmî, mutlak bir iktidar bahşedilmiş, ebedi ve milli şeflerin partisi mi? Hürriyetçi Demokratik bir hukuk devletinde her yerde bu kadar heykel, poster, ilahlaştırma da nedir? Ölümsüz liderin yarı tanrının, tasarrufunun, iktidarının, bitmediği bir ülkede demokrasi ve özgürlük olur mu! Türkiye’de olduğu kadarıyla demokrasi, hukuk ve özgürlük CHP ve şeflerine rağmen sağlanmıştır, görmüyor musunuz? Bir seks kasetiyle başa gelmiş, geçmişinde ve halen hiçbir başarısı olmayan, hiçbir seçimi kazanamamış, yalancılığı ayyuka çıkmış, mezhepsel tarafgirlik dayanışmasıyla bitimsiz bir genel başkanlığı garantilemiş bir kifayetsiz muhteris midir kurtarıcınız? Kahraman kurtarıcınız daha partisini kurtaramıyor görmüyor musunuz? Partisine demokrasi getiremeyen bir kişi mi Türkiye’ye demokrasi ve özgürlük getirecek? Siz gerçekten Aliyi mi seviyorsunuz, yoksa Ömer düşmanlığından mı bu sefaletiniz, savurmalarınız?
Defalarca seçim kaybetmiş bir adam, genel başkanlığı asla bırakmıyor, ama defalarca seçim ve halkın sevgi ve güvenini kazanan adam gitmeli, o bir diktatör diyor! Türkiye’de tüm Anayasa ve birçok yasa ile sağlanan antidemokratik, gayrimeşru, CHP’nin Kemalist resmî ve fiili iktidarı üzerinde oturan adam, anasının ak sütü gibi helal oyları ve seçmenlerini, gömmeye kalkıp durdu. Yerine lütfen gelen Özel de aynını tekrar ediyor!