Hümeze insanları arkadan çekiştiren, ayıplayan anlamına gelmektedir. Hümeze suresinde insanları çekiştirme ve kusur arama gibi davranışlar eleştirilmektedir. Peki Mekke döneminde inene Hümeze suresi kaç ayettir? İşte Hümeze suresi Arapça ve Türkçe okunuşu ile manası ve ayet sayısı...
Hümeze suresi hakkında bilgiler
Hümeze suresinin nüzûlü
Hümeze Sûresi, Mushaftaki sıralamada yüz dördüncü, iniş sırasına göre otuz ikinci sûredir. Kıyâmet Sûresi’nden sonra, Mürselât Sûresi’nden önce Mekke’de inmiştir.
Hümeze suresinin adı/ayet sayısı
Sûre adını 1. âyette geçen ve “arkadan çekiştirme” anlamına gelen hümeze kelimesinden almıştır.
Hümeze suresinin konusu
Sûrede insanları küçümseme, kusur arama gibi davranışlar eleştirilmekte; servete güvenme ve onu yanlış yolda kullanmanın kişiye ne büyük zararlar getireceği anlatılmaktadır.
Hümeze suresinin Tükçe okunuşu
Bismillâhirrahmanirrahim. ﴾1-2﴿ Veylun li kulli humezetin lumezetin. Ellezî cemea mâlen ve addedehu. ﴾3﴿ Yahsebu enne mâlehû ahledehu. ﴾4﴿ Kellâ le yunbezenne fîl hutameti. ﴾5﴿ Ve mâ edrâke mâl hutametu. ﴾6-7﴿ Nârullâhil mûkadetu. Elletî tettaliu alâl ef’ideti. ﴾8-9﴿ İnnehâ aleyhim mu’sadetun. Fî amedin mumeddedetin.
Hümeze suresinin anlamı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. ﴾1-2﴿ Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline! O ki, mal toplamış ve onu sayıp durmuştur. ﴾3﴿ (O), malının kendisini ebedî kılacağını zanneder. ﴾4﴿ Hayır! Andolsun ki o, Hutame’ye atılacaktır. ﴾5﴿ Hutame’nin ne olduğunu bilir misin? ﴾6-7﴿ Allah’ın, tutuşturulmuş, (yandıkça) tırmanıp kalplerin ta üstüne çıkan ateşidir. ﴾8-9﴿ Onlar (bu ateşin içinde) uzatılmış sütunlara bağlanmışlar ve o vaziyette o (ateş) üzerlerine kapatılmıştır.
Hümeze suresinin tefsiri
1. İnsanları diliyle ve kaş ve göz işaretleri ile alay eden, gönüllerini kıranların vay haline!
Hümeze: Çekiştirici, dürtücü, ayıplayıcı, çimdikleyici, kakıcı, istihza eden ve gıybet edici ve arkadan konuşan demektir. Yine “Hümeze” dil ile zarar veren, gıybet, dedikodu, ayıplama ve gammazlık yapan kimse demektir. Velid b. Mugire ve benzerleri kötü lakaplar takarak insanlarla alay ederdi. Lümeze: Herkese bir ayıp ve kusur bularak azarlamayı ifade eder. El ile ve işaretlerle, kaş ve göz işaretleri ile alay eden anlamına gelir. Buna insanları güldürmek için davranışlarını taklit edenler buna dâhildir.
Yüce Allah bir ayetinde “Kendi nefsinizi ayıplamayın” (Hucurat, 49:11) buyurur. Yüce Allah bu ayette başkasını ayıplamayı yasakladığı gibi, kendi nefsini ayıplamayı da yasaklamıştır. Çünkü insanın kendisini günahından dolayı kınaması ayrıdır, kendini devamlı olarak suçluluk psikolojisi ile öz güvenini kaybetmesi ayrıdır. Kendine olan özgüvenini kaybeden kimse hayatta hiçbir şeye cesaret edemez.
İbn-i Abbas (ra) “Hümeze, gıybetçi, lümeze ayıplayıcı anlamına gelir” demiştir. Bu gerçekten ahlâkî bir problemi ve kişinin düşük seviyesini gösteren bir davranış şeklidir. Başkalarını onların bulunmadığı yerde gıybetini yaparak, hazır bulundukları yerde de ayıplayarak incitmek kişinin düşük ve basit ruh halini ve düşük ahlakî durumunu gösterir.
2. O insan ki malı yığar ve sayar.
Dünyada ebedî kalacak gibi dünya sevgisini kalbinde taşımak, bunu da malı yığarak sayma ve her şeyden çok paraya ve mala değer vermekle göstermek de düşük bir ahlakî durumdur. Bir kimsenin ölümü düşünmemesi ve dünyada ebedi kalacak gibi davranması cehalet olarak ona kâfidir. Malını biriktirerek cimrilik edip kimseyi faydalandırmaması da günah olarak kendisine kâfidir. Hukemâ “Bir insana şeref olarak cömertlik, düşkünlük olarak da cimrilik yeterlidir. Cömerdin malında bereket vardır. Cimrinin malı ise insana fayda sağlamaz. Cömerdin ekmeği şifa, cimrinin malı insana sıkıntı ve zarar verir” demişlerdir.
3. Malı da kendisi de dünyada ebedi kalacağını zanneder.
Dinin her şeyden önce insan “Allah’ın baki, Allah’tan başka her şeyin fani” olduğunu öğretir. Topladığı malına güvenir ve malı olmayanı ayıplar, malının kendisini her yönden koruyacağını zanneder. Hâlbuki iman, sıhhat, huzur, şifa ve mutluluk gibi güzel nimetlerin hiçbiri mal ile alınan şeyler değildir. Aynı şekilde Allah’ın rızası ve cennet de malı insanların hizmetine ve faydasına kullananlar içindir.
Yüce Allah gözleri malda, işleri güçleri gammazlıkta olanların durumunu açıklamaktadır. Biriktirdiği malın başına ne belalar açacağını düşünmezler de kendilerini her türlü tehlikeden mallarının koruyacağını zannederler. Böylece hayal dünyalarında kendi kuruntuları ile yaşarlar.
4. Hayır! Yemin olsun ki o, Hutameye atılacaktır.
Hayır! İş bildiğiniz gibi değildir. Kesinlikle gıybetçi ve ayıplayıcının yeri cehennemdir. “Leyünbezenne” kelimesindeki “Lam” kasem, yani yemin içindir. “Nun” ise te’kid içindir. İman etmeyen, inananlarla alay eden, dünyayı ebedi, malını ve kendisini de ebedî kalacak gibi düşünen, maldan başka bir şeye değer vermeyenler kesinlikle Hutameye atılacaklardır.
5. Hutame’nin ne olduğunu nasıl anlayacak ve nereden bileceksin.
Hutame, içine atılan her şeyi hor ve hakir bir hale sokarak parçalayan ve yakan ateş anlamına gelmektedir. O ateşin ne olduğunu bilir misin? O içine atılan her şeyi yakıp yok eden ateştir. Akıllar onu idrak edemez ve başa gelmeyince de korkunçluğu tasavvur edilemez. Hutame, dilcilerin ifadelerine göre “önüne geleni yalayıp yutan dehşetli ateş” anlamına geldiğini ifade etmektedirler.
6. O Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir.
Yüce Allah “Hutame”nin bilinen bir ateş olmadığını ifade etmek için “onu nereden bileceksin” ifadesi ile belirterek dikkatimizi çekmiştir. “Derileri piştikçe azabı iyice tatsınlar diye onlara yeniden deri giydiririz” (Nisa, 4:56) ayeti azabın devamlı olduğunu ifade etmektedir. Yüce Allah onların bu durumunu “Ne yaşarlar ve ne de ölürler ki kurtulsunlar” (A’lâ, 87:13) ayeti ile açıklamaktadır.
7. Gönüllere ve kalplere işler.
Bütün bozuk inançlar, kötü düşünceler ve fikirler kalplerden çıktığı ve kalplerde yerleştiği için yüce Allah bu ateşin kalbe işleyeceğini özellikle belirtmiştir. Kalbe işleyen ateş ise normal ateşe benzemez, maddi ateşin ötesinde manevi kalbi yakan manevi yönüne de dikkatimizi çeker ki bu “pişmanlık ve hasret ateşi” gibi kalbi yakan yönünü de ifade eder.
Ittıla: Bir şeyin tam olarak idrak edilmesi anlamını ifade eder. Bu ise maddi azabın yanında bunu hissettiren kalbe işleyen ruhâni azabın şiddetini ifade etmektedir. (Âlûsi, 20:296) Gerçekten de kalb ateşi daha şiddetlidir.
Her türlü günah önce kalbde yeşerdiği ve kalbin kabulü ile yapıldığı için yüce Allah kalbin de azap çekeceğini belirterek beden ve kalp, ruh ve bedenin beraber azap çekeceklerini ve her birinin azabının da kendisine göre olduğunu belirtmiştir.
8. O ateş dolu cehennem üzerlerine kapanıp kilitlenecektir. Ateşin onları kuşattığı gibi bütün her yeri sardığını ve bu ateşten kurtuluşun mümkün olmadığını da ifade için kapıların üzerlerine sım sıkı kapatılarak içinden çıkılamayan bir ateş olduğunu belirtir. Başka ayetlerde yüce Allah “Üzerlerine kapıları kapatılmış bir ateş” (Beled, 90:20) ve “Ne zaman oradan çıkmak isterlerse yine içerisine sokulurlar” (Hac, 22:22) ayetleri ile açıklık getirmiştir. Veya kuyu gibi derin bir çukurda olup üzeri kapatılmıştır ki bundan çıkıp kurtulma ümidi ve imkânı yoktur. Ne de herhangi bir rüzgâr ile serinlemek de mümkün değildir.
Hz. Ali (ra) “Ne aciptir ki insan yer altında ateş kaynayıp dururken üzerinde Allah’a isyan eder” buyurarak hem cehennemin bize yakın olduğunu, hem de dünyanın ateş üzerinde bulunduğunu ifade ederek yer altında bulunan “Mağma”ya işaret etmiştir.
Nasıl ki yerin altında bulunan mağma tabakasında 200. Bin derece ısı vardır ve içinde bütün madenler erimiş bir şekildedir, yer kabuğu ile sarılı olduğu için de içindekilerin dışarıya kaçıp kurtulma gibi bir imkânı yoktur; cehennem dahi bundan daha dehşetli olmak gerektir.
9. Uzatılmış sütunlarla...
Hutame’nin ateşinden kurtuluş mümkün değildir. Çünkü cehennem kuyusu içindeki bu ateşin üzerine yine ateşten sütunlarla kapatılmış kapılar vardır. Çıkmak ve kurtulmak mümkün olmadığı gibi, ateşin azaltılması ve azabın hafiflemesi de mümkün görülmemektedir.
Amed: Ateşten yapılan sütunlardır. Cehennemin etrafını ve kapılarını kuşatmış, sarıp sarmalamıştır; içindekilerin daha kurtuluş ümidi kalmamıştır.
Rivayetlerde cehennemin yedi tabakası bulunmaktadır. Bunlar: Cehennem, Lezâ, Saîr, Sakar, Hâviye, Hutame, Cahîm isimlerinde birbirinin altında yedi tabakadır. En üst tabakanın adı Cehennem olup Kur’ân-ı kerimde 77 ayette geçmektedir. Bu cehennem azabı en hafif olan tabakasıdır ki mü’minlerin günahkârları buraya girerler. Sonuçta peygamberimizin (sav) şefaati ile kalbinde zerre kadar imanı bulunanlar buradan çıkarılır ve cehennem boş kalır. Yüce Allah burayı ateşle doldurarak ehl-i cehennem olan kâfiler üzerine kapatılır ve kilitlenir. Bundan sonra kâfirlerin cehennemden kurtulma ümidi kalmaz. Allah onları terk eder gibi bırakacaktır. (Tirmizi, Nevadiru’l-Usul, s. 139)