Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, TBMM Genel Kurulu'nda, Bakanlığının 2022 yılı bütçesine ilişkin yaptığı konuşma, küresel ve bölgesel düzeyde risk, tehdit ve tehlikelerin arttığı, güvenlik ortamının yeniden şekillendiği, güç dengelerinin sürekli değiştiği hassas bir dönemden geçildiğini belirtti.
"Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları ile emir komuta birliği içinde, Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı, en yoğun faaliyetlerini sürdürdüğümüz bu dönemde, doğal olarak Bakanlığımızın görev ve sorumlulukları da artmaktadır." ifadesini kullanan Akar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülkesinin egemenlik, bağımsızlık ve güvenliği için yurt içi ve sınır ötesinde terörle mücadeleye, mavi vatanda ve semalardaki hak, alaka ve menfaatleri korumaya azim ve kararlılıkla devam ettiğini anlattı.
'HUDUTLARIMIZ CUMHURİYET TARİHİMİZİN EN YOĞUN, EN ETKİLİ TEDBİRLERİYLE KORUNMAKTADIR'
Terör ve düzensiz göçün ülkeleri ve özellikle de Türkiye'yi tehdit ettiği bir dönemde Mehmetçiğin hudutları "Hudut namustur." anlayışıyla koruduğunu vurgulayan Akar, "Hudutlarımız Cumhuriyet tarihimizin en yoğun, en etkili tedbirleriyle korunmaktadır. Bu kapsamda 1 Ocak’tan itibaren 2 bin 949 kilometrekarelik hudutlarımızda 283 bin 16 göçmenin geçişi engellenmiş, yakalanan 99 bin 318 düzensiz göçmen ile 450 terörist kolluk kuvvetlerine teslim edilmiştir. Yüksek bir moral ve motivasyonla gerektiğinde canını ortaya koyarak hudutlarımızda görev yapan Mehmetçiğin kahramanlık ve fedakarlığı her türlü takdirin üzerindedir." diye konuştu.
15 Temmuz'daki hain darbe girişiminden bir ay sonra başlatılan Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatlarıyla terör koridorunun engellendiğini, parçalandığını ve hudutların güvenliğinin sağlandığını anımsatan Akar, bu harekatlar sonrası yaklaşık 470 bini İdlib’e olmak üzere 1 milyondan fazla Suriyelinin evlerine ve topraklarına gönüllü, güvenli ve saygın bir şekilde döndüğünü söyledi.
'TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İŞGALDEN KURTARILAN BÖLGELERDE FAALİYETLERİNİ SÜRDÜRMEKTEDİR'
Azerbaycan Türkü'nün, 44 gün süren ve zaferle sonuçlanan Tek Vatan Harekatı ile 30 yıllık işgale son verdiğini belirten Akar, "İmzalanan ateşkes anlaşması kapsamında kurulan Ortak Merkez'de Rus ve Türk Silahlı Kuvvetleri personeli birlikte görev yapmakta, ateşkesin kalıcı olması ve istikrar için gayret sarf etmektedir. Halihazırda Türk Silahlı Kuvvetleri, 'İki devlet, tek millet' anlayışıyla kederde ve kıvançta bir ve beraber olduğumuz Azerbaycan ordusunun modernizasyon, tatbikat ve eğitim faaliyetlerine destek sağlamakta, işgalden kurtarılan bölgelerde müştereken mayın/EYP arama ve imha faaliyetlerini sürdürmektedir." dedi.
Tüm Afgan halkı ve bölgenin istikrarı için önemli olan Kabil Havaalanının işletilmesine yönelik çalışmalara Katar ile koordineli bir şekilde devam edildiğini bildiren Akar, Ege ve Doğu Akdeniz’de ise Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yayılmacı bir anlayışa dayalı, uluslararası hukuka uygun olmayan taleplerinden, silahlanma ve sözde ittifak girişimleri dahil saldırgan eylem ve söylemlerinden kaynaklı sorunların yaşandığını ifade etti. Bu hususun aklıselim sahibi herkesin tepkisini çektiğini aktaran Akar, şöyle devam etti:
'EGE DENİZİ'NİN DOSTLUK DENİZİ OLMASI İÇİN HER TÜRLÜ GAYRETİ GÖSTERECEĞİZ'
"Tüm iyi niyetli diyalog çağrılarımıza gerekli karşılığı vermeyen Yunanistan’ın Lozan Antlaşması'nı dahi ihlal eden her türlü haksız hukuksuz eylemine, mütekabiliyet kapsamında masada ve sahada her türlü cevap verilmektedir. Biz ise aramızdaki sorunların uluslararası hukuka uygun, barışçıl yöntemlerle iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde ve diyalog ile çözülmesini samimi olarak istemekteyiz. Bunun için de örneğin tatbikatların azaltılmasını dahi değerlendirebileceğimizi söylüyoruz. Diğer taraftan Güven Arttırıcı Önlemler Çerçevesinde 4’üncü toplantı için davet ettiğimiz Yunan heyetini Ankara’ya bekliyoruz. Biz, Türk ve Yunan halklarının bölge zenginliklerinden adil bir şekilde istifade ederek barış, refah ve güven içinde yaşaması, Ege Denizi’nin Türkiye ve Yunanistan arasında bir dostluk denizi olması için her türlü gayreti göstermeye devam edeceğiz."
Kıbrıs’ta eşit, egemen, bağımsız iki devletin artık tek çözüm haline geldiğini vurgulayan Akar, "Kıbrıs bizim milli meselemizdir. Garanti ve ittifak antlaşmaları doğrultusunda geçmişte olduğu gibi bugün de Kıbrıslı kardeşlerimizin yanındayız. Sonuç olarak Kıbrıs'ta, Ege’de ve Doğu Akdeniz’de hem kendimizin hem de Kıbrıslı kardeşlerimizin hak, alaka ve menfaatlerini korumakta azimliyiz, kararlıyız ve buna muktediriz." diye konuştu.
'BAKANLIĞIMIZIN SADAT ADLI ŞİRKETLE HİÇBİR İLGİSİ YOKTUR'
Akar, personel ve askeri öğrenci alımlarının İŞKUR, ÖSYM ve ilgili kamu kurumları ile koordineli olarak anayasa, kanunlar ve ilgili mevzuata uygun olarak idari ve adli denetime açık, şeffaf ve denetlenebilir bir şekilde gerçekleştirildiğine işaret ederek "Bakanlığımızın SADAT adlı şirket ile hukuki, ticari, mali ve kurumsal yapı olarak hiçbir ilgisi yoktur, olmamıştır." dedi.
Savunma sanayisi ve modernizasyon konularına da değinen Akar, "Tarihte, parasını ödediğimiz halde ülkemize teslim edilmeyen gemiler de benzer şekilde Kıbrıs Barış Harekatı sürecinde maruz kaldığımız ambargo da hala hafızalarımızdadır." dedi.
Geçmişte karşılaşılan bu tutum ve yaklaşımın değişik şekil ve boyutlarda devam ettiğini ifade eden Akar, "Edindiğimiz tecrübeler devletimizin bekası, asil milletimizin güvenliği için yerli ve milli savunma sanayimizin geliştirilmesinin hayati öneme haiz olduğunu bizlere açıkça göstermiştir. Bu sebeple Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan silah sistemlerinin, zamanında ve maliyet etkin bir şekilde üretimi ve tedariki için savunma sanayi eko sistemindeki paydaşlarımız olan kamu kurum ve kuruluşları, vakıf şirketleri, özel sektör ve üniversitelerle yoğun bir şekilde çalışmaktayız." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliği, teşviki ve desteğiyle yüzde 80 seviyesine yaklaşan yerli ve millilik oranını daha ileri seviyelere taşımayı amaçladıklarını belirten Akar, "Savunma sanayisi şirketlerimizin yaptıkları özverili çalışmalar neticesinde füzeler için turbojet motor ve insansız hava araçları için yerli motorların seri üretimine başlanmıştır. Taktik tekerlekli zırhlı araçlar, Fırtına Obüsü, Altay tankı, Gökbey ve ATAK helikopteri ile Akıncı İnsansız Hava Aracı için de yerli motorlar üretilmiş olup test faaliyetleri sürmektedir. Bunların yanı sıra, Elektrikli Zırhlı Muharebe Aracı Projesi kapsamında, zırhlı M113 aracına hibrit tahrik sistemi entegrasyonu tamamlanmıştır. Sistemin Fırtına obüsü ve tanklara uygulanmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir." dedi.
'S-400 BİR TERCİH DEĞİL, ZORUNLULUKTUR'
İşletme hakkı 25 yıllığına devredilen Tank Paleti Fabrikası'na ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Akar, şunları söyledi:
"Fabrikanın veya arsasının satışı asla söz konusu değildir. Fikri ve sınai mülkiyet hakları dahil olmak üzere fabrikaya ait tüm varlıklar devlet mülkiyetindedir. Fabrikanın idamesine ve üretime yönelik tüm faaliyetler, Milli Savunma Bakanlığı denetiminde ve kontrolünde icra edilmektedir. İşletme hakkı devri sürecinde, fabrika personeli mağdur edilmemiş ve talepleri doğrultusunda Bakanlığımız şirketi ASFAT bünyesine alınmışlardır. Yapılan işlemlerin tamamı, Anayasa ve kanunlara uygun olarak gerçekleştirilmiş, işletme devri hakkında Danıştay’a açılan dört dava reddedilerek yapılan işlemlerin yasalara uygunluğu teyit edilmiştir. Fabrikada önceden olduğu gibi imalat, bakım, onarım ve yenileştirme işlemlerine aynen devam edilmektedir. Bu dönemde fabrikada, 6 adet Fırtına Obüsü ve bir adet Altay Tankı Prototipi, BMC Savunma AŞ tarafından üretilmiştir. Altay tankı güç grubu tedariki için yapılan ihracat lisansı başvurularından maalesef sonuç alınamamıştır. Savunma Sanayii Başkanlığı koordinesinde diğer ülkelerden güç grubu tedariki çalışmaları ile yerli güç grubunun üretilmesine yönelik faaliyetler devam etmektedir."
Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumunun, Meclis kararı ile sermayesinin tamamı Hazine'ye ait olmak üzere anonim şirkete dönüştürüldüğünü hatırlatan Akar, "Böylece yıllardır arzu edilen daha dinamik, daha etkin, daha güçlü ve rekabetçi bir yapıya kavuşturulmuştur. Şirketin yönetim, temsil, denetim gibi hak ve yetkileri tamamen Bakanlığımıza aittir. Bu süreçte çalışanlarımızın hiçbiri mağdur edilmemiştir" diye konuştu.
Savunma sanayisi alanında, dışa olan bağımlılığı azaltmak amacıyla çalışmaların tüm hızıyla devam ettiğini, bazı silah, mühimmat, araç-gereç ve malzeme ihtiyaçlarının yurt dışından tedarik çalışmalarının da zaruri olarak sürdürüldüğünü dile getiren Akar, şunları kaydetti:
"Ancak bazı müttefik ülkeler talep ettiğimiz silah sistemlerini, çeşitli bahanelerle ülkemize satmaktan imtina etmektedirler. Bilindiği üzere, ülkemizin Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi ihtiyacını karşılamak üzere yaptığımız birçok girişime rağmen NATO üyesi ülkelerden bu sistemlerin tedariki mümkün olmamıştır. Bu nedenle S-400 sistemi bir tercih olarak değil, bir zorunluluk olarak alınmıştır. İhtiyaç duyulması halinde, bu sistemin kullanılmasına yönelik tüm hazırlıklarımız planlandığı şekilde devam etmektedir. F-35 projesine gelince, tüm sorumluluklarımızı yerine getirmemize rağmen, S-400 alımları bahane edilerek F-35 tedarikimiz engellenmiştir.
Türk ve ABD heyetleri 27 Ekim 2021 tarihinde Ankara’da bir araya gelmiş, F-35 harcamalarımızın geri ödenmesine yönelik görüş ve taleplerimiz ABD’ye iletilmiş, konu ile ilgili müzakerelerde bulunmak üzere 2022 yılı başında ABD’de bir araya gelinmek üzere mutabık kalınmıştır. Bunun yanı sıra F-16 tedariki ve mevcut F-16 savaş uçaklarımızın modernize edilmesi için resmi talebimiz, Yabancı Askeri Satışlar çerçevesinde ABD’ye iletilmiştir. ABD yönetiminin konuya olumlu yaklaşacağını düşünüyoruz. Süreci ve gelişmeleri yakından takip ediyoruz. ABD’nin tavrının olumsuz olması durumunda Türkiye, içinde bulunduğu tehdit ortamında, güvenliğini sağlayabilmek için zorunlu ve tabii olarak başka seçenekleri değerlendirmek durumunda kalacaktır."