Hicr suresi hidayet rehberimiz son mukaddes kitap Kuranı Kerim'in 15. suresidir. Hicr suresinde Allah'ın kudretini gösteren yaratıklardan bahsedilmektedir. Peki Hicr suresi kaç ayettir? Hicr suresi okunuşu ve anlamı nasıldır Hicr suresi Arapça ve Türkçe okunuşu nasıldır? Son mukaddes kitap Kuranın 15. suresi olan Hicr suresine dair detaylı bilgiler haberimizde...
Surenin temel konuları
Hz. Nuh'dan başlayarak peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (s.a.)'e kadar peygamberleri ve peygamberlerin getirdiği mucizeleri yalanlayan müşrik ve kafirlerle yapılan münakaşalar, Yer ve göklerin yaratılması, insanın yaratılışı, aşı yapan rüzgarların durumu, hayat ve ölüm, haşir (mahşer yerinde toplanma) ve amel defterlerinin dağıtılması gibi konular, Varlıkların yaratılış hikmeti olan Allah'a kulluk, adalet ilkesinin yerine getirilmesi gibi temel konular, Kur'an'ın nitelikleri, İblisin ve meleklerin Hz. Adem'in yaratılışı karşısındaki tutumları, İblisin insanların açık bir düşmanı olduğu, Cennetliklerin ve cehennemliklerin durumlarının tasviri, Hz. İbrahim ve Hz. Lut'un hayatından kesitler, Lut kavminin bozuk ahlak yapısı ve bu bozuk ahlak yapısından dolayı helak edilişi, Eyke halkının başına gelenler, Hicr halkının yaşadığı felaketlerin tasviri, Hz. Muhammed'e görevi konusunda Allah'ın öğütleri ve uyarıları. Özet olarak Hicr suresi; tevhidin delilleri, kıyamet halleri, mutlu ve mutsuzlau00acrın sıfatları, bazı peygamberlerin kıssaları, Allah'ın peygamberi Hz. Muhammed (s.a.)'e lütufları konularını ihtiva etmektedir.
Hicr Suresinin Sırları Hakkında Rivayetler
Ticaretin Kazançlı olması için 3 defa okunur. Her kim bu sureyi yazıp muska şeklinde yaptıktan sonra üzerinde taşımaya devam ederse, hayır ve bereketi artar. Her kim Hicr Suresinin 9. ayetini yazar ve 40 defa okuduktan sonra üzerinde taşırsa, Allah'ın koruması altına girer. Allah'u Teala onu her türlü kaza ve belalardan korur. Her kim makam ve mevki sahipleri tarafından kabul görmek ve herkes tarafından sevilip sayılmak için Hicr suresinin 16. ayetini bir kağıda yazıp asmalı veya üzerinde taşımalıdır.
HİCR SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU
HİCR SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
1.
Elif lam ra tilke ayatül kitabi ve kur'anim mübın
2.
Rubema yeveddüllezıne keferu lev kanu müslimın
3.
Zerhüm ye'külu ve yetemetteu ve yülhihimül emelü fe sevfe ya'lemun
4.
Ve ma ehlekna min karyetin illa veleha kitabüm ma'lum
5.
Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste'hırun
6.
Ve kalu ya eyyühellezi nüzzile aleyhiz zikru inneke le mecnun
7.
Lev ma te'tına bilmelaiketi in künte mines sadikıyn
8.
Ma nünezzilül melaikete illa bil hakkı ve ma kanu izem münzarin
9.
İnna nahnü nezzelnez zikra ve inna lehu le hafizun
10.
Ve le kad erselna min kablike şiyeıl evvelin
11.
Ve ma ye'tıhim mir rasulin illa kanu bihı yestehziun
12.
Kezalike neslükühu fı kulubil mücrimin
13.
La yü'minune bihı ve kad halet sünnetül evvelin
14.
Ve lev fetahna aleyhim babem mines semai fe zallu fıhi ya'rucun
15.
Le kalu innema sükkirat ebsaruna bel nahnü kavmün meshurun
16.
Ve le kad cealna fis semai bürucev ve zeyyennaha lin nazırın
17.
Ve hafıznaha min külli şeytanir racım
18.
İlla menisterekas sem'a fe etbeahu şihabüm mübın
19.
Vel erda medednaha ve elkayna fıha ravasiye ve embetna fıha min külli şey'im mevzun
20.
Ve cealna leküm fıha meayişe ve mel lestüm lehu bi razikıyn
21.
Ve im min şey'in illa ındena hazinühu ve ma nünezzilühu illa bi kaderim ma'lum
22.
Ve erselner riyaha levakıha fe enzelna mines semai maen fe eskaynakümuh ve ma entüm lehu bi hazinın
23.
Ve inna le nahnü nuhyı ve nümıtü ve nahnül varisun
24.
Ve le kad alimnel müstakdimıne minküm ve le kad alimnel müste'hırın
25.
Ve inne rabbeke hüve yahşüruhüm innehu hakımün alım
26.
Ve le kad halaknel insane min salsalim min hameim mesnun
27.
Vel canne halaknahü min kablü min naris semum
28.
Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı haliküm beşeram min salsalim min hameim mesnun
29.
Fe iza sevveytühu ve nefahtü fıhi mir ruhıy fekau lehu sacidın
30.
Fe secedel melaiketü küllühüm ecmeun
31.
İlla iblıs eba ey yekune meas sacidın
32.
Kale ya iblısü ma leke ella tekune meas sacidın
33.
Kale lem ekül li escüde li beşerin halaktehu min salsalim min hameim mesnun
34.
Kale fahruc minha fe inneke racım
35.
Ve inne aleykel la'nete ila yevmid dın
36.
Kale rabbi fe enzırnı ila yevmi yüb'asun
37.
Kale fe inneke minel münzarın
38.
İla yevmil vaktil ma'lum
39.
Kale rabbi bima ağveytenı le üzeyyinenne lehüm fil erdı ve le uğviyennehüm ecmeıyn
40.
İlla ıbadeke minhümül muhlesıyn
41.
Kale haza sıratun aleyye müstekıym
42.
İnne ıbadı leyse leke aleyhim sültanün illa menittebeake minel ğavın
43.
Ve inne cehenneme le mev'ıdühüm ecmeıyn
44.
Leha seb'atü ebvab likülli babim minhüm cüz'üm maksum
45.
İnnel müttekıyne fı cennativ ve uyun
46.
Üdhuluha bi selamin aminın
47.
Ve neza'na ma fı sudurihim min ğıllin ıhvanen ala sürurim mütekabilın
48.
La yemessühüm fıha nesabüv ve ma hüm minha bi muhracın
49.
Nebbi' ıbadı ennı enel ğafurur rahıym
50.
Ve enne azabı hüvel azabül elım
51.
Ve nebbi'hüm an dayfi ibrahım
52.
İz dehalu aleyhi fe kalu selama kale inna minküm vecilun
53.
Kalu la tevcel inna nübeşşiruke bi ğulamin alım
54.
Kale e beşşertümunı ala em messeniyel kiberu fe bime tübeşşirun
55.
Kalu beşşernake bil hakkı fe la teküm minel kanitıyn
56.
Kale ve mey yaknetu mir rahmeti rabbihı illed dallun
57.
Kale fe ma hatbuküm eyyühel murselun
58.
Kalu inna ürsilna ila kavmim mücrimın
59.
İlla ale lut inna le müneccuhüm ecmeıyn
60.
İllemraetehu kadderna inneha le minel ğabirın
61.
Felemma cae ale lutnil murselun
62.
Kale inneküm kavmümü münkerun
63.
Kalu bel ci'nake bima kanu fıhi yemterun
64.
Ve eteynake bil hakkı ve inna le sadikun
65.
Fe esri bi ehlike bi kıt'ım minel leyli vettebı' edbarahüm ve la yeltefit minküm ehadüv vemdu haysü tü'merun
66.
Ve kadayna ileyhi zalikel emra enne dabira haülai maktuum musbihıyn
67.
Ve cae ehlül medıneti yestebşirun
68.
Kale inne haülai dayfı fe la tefdahun
69.
Vettekullahe ve la tuhzun
70.
Kalu e ve lem nenheke anil alemın
71.
Kale haülai benatı in küntüm faılın
72.
Le amruke innehüm le fı sekratihim ya'mehun
73.
Fe ehazethümüs sayhatü müşrikıyn
74.
Fe cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyhim hıcaratem min siccıl
75.
İnne fı zalike le ayatil lil mütevessimın
76.
Ve inneha le bisebılim mükıyn
77.
İnne fı zalike le ayatel lil mü'minın
78.
Ve in kane ashabül eyketi le zalimın
79.
Fentekamna minhüm ve innehüma le bi imamim mübın
80.
Ve le kad kezzebe ashabül hıcril murselın
81.
Ve ateynahüm ayatina fe kanu anha mu'ridıyn
82.
Ve kanu yenhıtune minel cibali büyuten aminın
83.
Fe ehazethümüs sayhatü musbihıyn
84.
Fe ma ağna anhüm ma kanu yeksibun
85.
Ve ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakk ve innes saate le atiyetün fasfehıs safhal cemıl
86.
İnne rabbeke hüvel hallakul alım
87.
Ve le kad ateynake seb'am minel mesanı vel kur'anel azıym
88.
La temüddenne ayneyke ila ma metta'na bihı ezvacem minhüm ve la tahzen aleyhim vahfıd cenahake lil mü'minın
89.
Ve kul innı enen nezırul mübın
90.
Kema enzelna alel muktesimın
91.
Ellezıne cealül kur'ane ıdıyn
92.
Fe ve rabbike le nes'elennehüm ecmeıyn
93.
Amma kanu ya'melun
94.
Fasdoa'bima tü'meru ve a'rıd anil müşrikın
95.
İnna kefeynakel müstehziın
96.
Ellezıne yec'alune meallahi ilahen ahar fe sevfe ya'lemun
97.
Ve le kad na'lemü enneke yedıyku sadruke bima yekulun
98.
Fe sebbıh bi hamdi rabbike ve küm mines sacidın
99.
Ve'büd rabbeke hatta ye'tiyekel yekıyn
HİCR SURESİ TÜRKÇE MEALİ
1.
Elif Lam Ra. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir.
2.
İnkar edenler, "Keşke müslüman olsaydık" diye çok arzu edeceklerdir.
3.
Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler.
4.
Helak ettiğimiz her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır.
5.
Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.
6.
Dediler ki: "Ey kendisine Zikir (Kur'an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!"
7.
"Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!"
8.
Biz melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez.
9.
Şüphesiz o zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.
10.
Ey Muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.
11.
Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.
12.
Aynı şekilde (onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız.
13.
Önceki milletlerin (helakine dair Allah'ın) kanunu geçmiş iken onlar buna (Kur'an'a) inanmazlar.
14, 15.
Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar yine "Gözlerimiz döndürüldü, biz herhalde büyülenmiş bir toplumuz" derlerdi.
16.
Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik.
17.
Onu kovulmuş her şeytandan koruduk.
18.
Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş takip etmektedir.
19.
Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.
20.
Orada hem sizin için, hem de sizin rızık vermediğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.
21.
Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.
22.
Rüzgarları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.
23.
Hiç şüphesiz biz diriltir, biz öldürürüz ve biz (her şeye gerçek) varisleriz
24.
Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları da.
25.
Şüphesiz senin Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
26.
Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.
27.
Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.
28, 29.
Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.
30.
Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler.
31.
Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.
32.
Allah, "Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?" dedi.
33.
İblis dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem."
34, 35.
Allah, "Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lanet senin üzerinedir" dedi.
36.
İblis: "Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver" dedi.
37, 38.
Allah da, "O halde sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.
39, 40.
İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlasa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım" dedi.
41, 42.
Allah, "İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur" dedi.
43.
Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir.
44.
Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.
45.
Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.
46.
Onlara, "Girin oraya esenlikle, güven içinde" denilir.
47.
Biz onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.
48.
Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.
49, 50.
Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.
51.
Onlara İbrahim'in misafirlerinden de haber ver.
52.
Hani misafirler İbrahim'in yanına girmiş ve "Selam" demişlerdi. O da, "Gerçekten biz sizden korkuyoruz" demişti.
53.
Onlar, "Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler.
54.
İbrahim, "Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?" dedi.
55.
"Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma" dediler.
56.
Dedi ki: "Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?"
57.
İbrahim, "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi.
58.
Şöyle dediler: "Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik.
59, 60.
Lut'un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lut'un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik."
61, 62.
Elçiler (melekler) Lut'un ailesine gelince Lut onlara, "Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.
63.
Dediler ki: "Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik."
64.
"Biz sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz."
65.
"Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Hiçbiriniz arkaya bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) geçin gidin."
66.
Ona şu durumu kesin olarak bildirdik: "Sabaha çıkarken onların sonu kesilmiş olacak."
67.
Şehir halkı sevinerek geldiler.
68.
Lut dedi ki: "Şüphesiz bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni rezil etmeyin."
69.
"Allah'a karşı gelmekten sakının, beni utandırmayın" dedi.
70.
Onlar, "Biz seni insanlarla ilgilenmekten menetmemiş miydik" dediler.
71.
Lut: "İşte kızlarım. Eğer yapacaksanız (onlarla evlenebilirsiniz)" dedi.
72.
(Melekler Lut'a:) "Ömrüne andolsun ki onlar (şehvetten) gözleri dönmüş halde sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar (Bu durumda asla seni dinlemezler)" dediler.
73.
Derken güneşin doğuşu sırasında o korkunç uğultulu ses onları yakalayıverdi.
74.
Hemen onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
75.
Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.
76.
O şehrin kalıntıları hala mevcut olan bir yol üstünde duruyor.
77.
Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.
78.
"Eyke" halkı da şüphesiz zalim idiler.
79.
Onlardan da intikam aldık. İkisi de (Lut kavminin yaşadığı Sodom ile Şuayb kavminin yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler.
80.
Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.
81.
Biz onlara ayetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.
82.
Onlar güven içinde dağlardan evler yontuyorlardı.
83.
Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç uğultulu ses yakalayıverdi.
84.
Kazanmakta oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.
85.
Biz gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü ile muamele et.
86.
Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın (ve herşeyi) bilenin ta kendisidir.
87.
Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve büyük Kur'an'ı verdik.
88.
Kafirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü'minlere (şefkat) kanadını indir.
89.
De ki: "Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım."
90.
Nitekim biz kendi kitaplarını parçalara ayıranlara da (kitap) indirmiştik.
91.
Ki onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar ederek) Kur'an'ı da parça parça edenlerdir.
92, 93.
Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.
94.
Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah'a ortak koşanlara aldırış etme.
95, 96.
Şüphesiz biz, Allah ile beraber başka ilah edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.
97.
Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz.
98.
O halde Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol.
99.
Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.
HİCR SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU
HİCR SURESİ TEFSİRİ
HİCR SURESİ
Mushaf'taki sıralamaya göre kitabımızın 15, nüzul sıralamasına göre 54, ikinci miun grubunun ilk suresi olan Hicr suresi Mekke'de nazil olmuş olup ayetlerinin sayısı 99 dur.
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla"
Hamd yalnız ve yalnız alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam Allah'ın Rasulüne ve Onun pak aile halkına ve ashabına olsun. Rabbi-miz bizden kabul buyur. Çünkü sen her şeyi işitensin, her şeyi bilensin.
Adını 80. ayetten almış Mekke'de kavminin Resulullah efendimizin mesajını kabule yanaşmadıkları, hatta yalanlama, dışlama, alay ve işkencelerini artırdıkları bir dönemde nazil olmuştur. Onların bu tavırlarından ötürü Resulullah Efendimizin çok üzüldüğü, yorgun düştüğü ve Rabbimizin bu surede onu teselli ettiğini görüyoruz. Sure şu iki ana konu etrafında oluşmaktadır:
1- Resulullah Efendimizin davetini reddeden, reddetmenin de ötesinde onun tebliğinin önünü tıkayabilmek için var güçleriyle saldırıya geçen müşrikler uyarılmaktadır.
2- Onların bu insanlık dışı tavırlarına karşı peygamber efendimiz teselli edilmektedir. Peygamberim, bu adamlar senin mesajına kulak vermiyorlar diye sakın üzülme, cesaretini, ümidini kaybetme. Onlar yakında; keşke bizler de müslüman olsaydık diye temennide bulunacaklar. Unutma ki, ilk defa sen değilsin yalanlanan. Senden önceki elçilerimiz de aynı şekilde karşılanmışlardır. Sen sabret ve görevini yerine getir. Benim onlara ne yapacağımı yakında göreceksin buyrulmaktadır. İşte bu minval üzere devam eden surenin ayetlerini tek tek tanımaya çalışalım inşallah.
Rabbimiz bu suresinde de sözlerine Huruf-ı Mukatta ayetiyle başlıyor:
1,2. "Elif, Lam, Ra. Bunlar Kitabın ve apaçık olan Kur'-an'ın ayetleridir. İnkar edenler, keşke müslüman olsaydık temennisinde bulunacaklardır."
İşte bunlar, bu ayetler, bu Allah sözleri, kitabın ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir. İşte bu ayetler Rabbiniz tarafından rahmet kapısı olarak size indirilen, size açılan apaçık, net bilgilerdir. Kapalılığı olmayan, herkesin anlayabileceği ayetlerdir. Her şeyi bilen, bilgisi tam olan, bilginin kaynağı olan, geçmişi ve geleceği bilen, geçmiştekilerin yapmamaları gerekirken neleri yaptıklarını, yapmaları gerekirken de neleri yapmadıklarını bilen, şu anda bizlerin neleri yapmamız, neleri yapmamamız konusunda bilgisi tam olan dünyanın ve ahiretin sahibi olan Allah'ın yasalarıdır bunlar. Rabbimiz rahmeti gereği bu ayetlerini, bu bilgilerini bize açıyor, bizi kendi bilgileriyle bilgilendiriyor ki yaşadığımız bu hayatı müslümanca değerlendirebilelim, imtihanı kazanabilelim ve yarın Rabbimizin huzuruna pişmanlık içinde çıkmayalım. Bize sonsuz merhametinden dolayı işte Rabbimiz bu ayetlerini bize gönderiyor.
Bu apaçık ayetinin sonunda da diyor ki Rabbimiz: Siz bilirsiniz. İsterseniz size açtığım bu rahmet kapılarından istifade etmeyin. İsterseniz bu kitabın ayetlerini örtüp bir hayat yaşayın. Ama unutmayın ki kafirler nice kereler müslüman olmayı temenni edip isteyecekler. Dünyada yaşadıkları bu hayatın bitiminde Rablerinin ölüm yasasına boyun büküp teslim olurlarken, melekler Allah'ın kendilerinde emaneti olan canlarını almaya geldiklerinde bütün çıplaklığıyla gerçeği anlayıp teslimiyet gösterecekler. Tamam, biz teslim olduk. Biz müslüman olduk diyecekler. Ama geçmiş olsun artık. Ölürken ortaya koydukları bu teslimiyetlerinin onlara hiç bir faydası olmayacaktır. Sonra yine mezara girdikleri anda teslimiyet arz edecekler. Biz teslim olduk Rabbimizin kitabına. Biz teslim olduk Rabbimizin yasalarına. Biz müslüman olduk diyecekler. Hesap kitap dönemi kabirlerinden yeniden dirildikleri zaman yine teslim olacaklar. Mahşerde teslimiyette bulunacaklar.
Evet ebedi azap mahalleri olan cehenneme yuvarlandıkların-da yine müslüman olmayı dileyecekler. Ya Rabbi, ne olur bizi dünyada bir daha geri çevir de müslüman olalım. Âyetlerini dilimizden düşürmeyelim. Âyetlerin istikametinde salih ameller işleyelim. Müslümanlardan olalım diyecekler. Ama artık geçmişler olsun. Bunu bu dünyada diyeceklerdi, bu dünyada müslüman olacaklar, müslüman-ca bir hayat yaşayacaklardı.
Bize merhametinden dolayı Rabbimiz yarın olacakları bugünden haber veriyor. Bize karşı rahmeti geleceği gözlerimizin önüne seriyor. Ve diyor ki: Ey insanlar! Ey kullarım! Gelin akıllarınızı başlarınıza alın! Gelin yarın pişmanlık duyacağınız bir hayatı bugünden yaşamayın! Yarın eyvah diyeceksiniz. Yarın pişman olacaksınız. Keşke müslüman olsaydım. Keşke Rabbimin çağrısına kulak verseydim. Keşke Rabbimin kitabına, Rabbimin elçisine teslim olup müslümanca bir hayat yaşamış olsaydım diyeceksiniz. Ben size bütün bunları bu dünyada anlatıyorum. Gelin bunları bugün dinleyin. Değilse yarın hiç bir itiraz hakkınız kalmayacak buyuruyor.
3. "Bırak onları yesinler, zevk alsınlar; ümit onları avundursun; ileride öğrenecekler."
Peygamberim, Rabbinin bu apaçık ayetlerini dinlemeyen, senin apaçık davetine icabet etmeyen bu zalimleri bırak, bu dünyada yiyip, içip eğlensinler. Bırak biraz demlensinler, faydalansınlar bakalım. Boş emeller peşine takılıp oyalansınlar bakalım. Allah vahyinden habersiz, Allah dininden habersiz kendi heva ve hevesleri istikametinde yaşadıkları bir dünya hayatının boşluğunda bocalayıp dursunlar. Yeme içme, giyim kuşam, at araba, çek senet, borç dert, güç saltanat, altın gümüş hesapları içine gömülüp ahiretten, hesaptan, kitaptan habersiz sarhoşça bir hayatın içine gömülüp kendilerini kaybetsinler. Onlar yakında bilecekler nasıl boş bir hayatın içinde olduklarını. Yaşadıkları bu boş hayatın kendilerini nereye götürdüğünü yakında anlayacaklar onlar. Bu hayatın boş bir hayat olmadığını, Allah'ın bu hayatı, bu varlığı laf olsun diye yaratmadığını, oyun eğlence olsun diye yaratmadığını yakında anlayacaklar.
4,5. "Yok ettiğimiz herhangi bir kasabanın elbette belli bir yazısı vardır. Hiç bir ümmet kendi süresini öne de alamaz, geciktiremez de."
Biz hiçbir ülkeyi, hiçbir kenti, hiçbir karyeyi helak etmedik ki onların belli bir yazısı, belli bir yazgısı, kaderi olmasın. İşte bakın tarihe. Bu kitabın sayfaları arasında bir gezinti yapın. Biz hiç bir kenti, hiçbir toplumu helak etmedik ki o toplumun bir yasası olmasın. Bir helak yasası olmasın. Hepsinin mutlaka bir ecel yasası olmasın. Hepsinin mutlaka bir eceli vardır ki Biz onu belli bir kitapta, Levh-i Mahfuz'da yazmışızdır. Biz onu bir kader olarak belirlemişizdir. Ve hiçbir toplumun, hiçbir ümmetin eceli öne alınmamıştır, geriye de bırakılmamış, tehir de edilmemiştir.
İşte Nuh (a.s)'dan buyana benimle savaşa tutuştukları için helak edilmiş, helak yasamın mahkumu olmuş tüm toplumlar gözünüzün önünde duruyor. Nuh kavmi, Âd kavmi, Semud kavmi, Lut kavmi, Firavunlar, diğerleri, diğerleri. Ne oldular? Onlar Bizim kendileri için takdir ettiğimiz ecelin mahkumu olmadılar mı? Bitmediler mi? Şimdi Rabbinizin bu yasaları üzerinde derin derin düşünüp O'na teslim olmaya, müslüman olmaya, O'nun istediği gibi bir hayat yaşamaya yönelmek dururken niye başka şeylerin peşine düşüyorsunuz? Niye tarihi değerlendirip akıllarınızı başlarınıza almıyorsunuz. Niye Allah'tan, Allah'ın ayetlerinden, Allah'ın elçilerinden, Allah'ın hayat programından habersiz boş bir hayata talip oluyorsunuz. Niye Allah'ın size bir şeref, bir zikir, bir gündem, bir örnek olarak gönderdiği elçisiyle ilgi-lenmiyorsunuz? Niye onun gibi olmaya çalışmıyorsunuz? Niye ona karşı acımasız bir tavır takınıyorsunuz?
6,7. "Onlar: "Ey kendisine Kitap indirilen kimse! Sen mutlaka delisin. Doğrulardan isen melekleri bize getirsene" dediler."
Dediler ki ey kendisine şeref indirilen kişi. Ey kendisine gündem indirilen, hayat programı, zikir indirilen kişi. Ey kendisine Kur'an indirilen, kendisine şan ve şeref verilen, elçilik verilen kimse, muhakkak ki sen delisin. Eğer deli sen değilsen, eğer sen ne dediğini bilmez birisi değilsen, yalancı değilsen, doğrulardan isen haydi melekleri bize getir bakalım.
Allah'ın Resulüne böyle diyorlardı. Çok garip değil mi? Yani böyle şerefli bir elçiye denecek şey midir bu? Emin bir elçiye denecek şey midir bu? Toplumun en akıllısına, toplumun en güvenilir insanına söylenir mi bu? Onu çok iyi tanıyorlardı. Çocukluğu, gençliği aralarında geçmişti. Muhammed'ül Emin diyorlardı ona. Tüm emanetlerini ona teslim ediyorlardı. İyi bir dosttu, iyi bir eşti, iyi bir komşu idi o. Mekke'de herkese kucak açan, her kesin yardımına koşan bir kimseydi. Allah'ın sevdiği ahlakla ahlaklanmış bir kimse olduğu için Rabbimiz de onu seçip destekledi, ona elçilik verdi. Onu yeryüzünde sözcü seçti. Ona kelamını, vahyini indirdi. Kıyamete kadar gelecek tüm insanlığa onu rehber kıldı. Onunla yeryüzünde istediği adaleti, huzuru, dengeyi kuracaktı. Onunla kullarını cehennem yolundan engelleyip cennet yoluna kazandıracaktı. Onunla yeryüzünde her türlü zulmü, her türlü haksızlığı, her türlü kötülüğü, her türlü bozuk düzeni, hırsızlığı, soysuzluğu, ahlaksızlığı kaldıracak, kullarına en büyük rahmet kapılarını açacaktı.
Ama insanlar bunu anlayamadılar. Kendilerine açılan bu rahmet kapısının kadrini, kıymetini bilemediler. Pislik içinde bir hayattan yana olanlar baktılar ki bu ahlaklı, bu şerefli, şerefi üzerine Allah tarafından şeref katılan, ahlakı Allah tarafından güzelleştirilen, temizliği, eminliği, akıllılığı bizzat Allah tarafından tescil edilen Muhammed (a.s)'a karşı acımasız bir tavır takınıverdiler. Delilik suçlamasında bulunuverdiler. Sen ancak bir delisin, biz senin sözlerine itibar etmeyiz, seni kale alamayız deyiverdiler.
Tabii bunu söylediler ama söyledikleri bu söze kendileri de inanmadılar. Hem deli dediler, hem de tedbir üstüne tedbirler aldılar. Madem ki o bir delidir, öyleyse bırakın dilediği gibi konuşsun, dilediği gibi yaşasın. Bir delinin sözlerine kim itibar edecekti de? Kim gidecekti de böyle bir delinin arkasından? Bu korkunuz, bu telaşınız niye ya? Bugüne kadar hangi deliden bu kadar korktunuz? Hangi deli için bu kadar tedbir aldınız? Niye ona engel olmaya çalışıyorsunuz? Aman onun okuduğu Kur'an'ı insanlar duymasınlar, aman insanlar onu dinlemesinler diye niye ödünüz kopuyor? Niye Kabe'de namaz kılmasına engel oluyorsunuz? İşte pek çok deli var aranızda dolaşan. Bırakın o delilerden birisi olarak o da keyfine göre bir hayat yaşasın. İnsanları uyarmayacaksın, evinde sesli Kur'an okumayacaksın, toplumu Allah bilgisiyle karşı karşıya getirmeyeceksin diye niye yasaklar koyuyorsunuz ona? Doğrusu sormak lazım o günkü kafirlere ve kıyamete kadar aynı yolu izleyen kafirlere. Madem ki bu peygamber deli, madem ki bu din saçma o halde bu korkunuz niye? Bu yasaklamalarınız niye? Bu telaşınız niye?
Diyorlar ki bakın: Ey peygamber, eğer gerçekten sen içimizde doğrulardan isen haydi bize melekleri getir de görelim. Bize melekleri getirmen gerekmez miydi? Çok garip ve mantıksız bir istek. Yani nereden çıkarıyorlar bunu? Böyle bir şey mi vaadetmişti Allah'ın Resulü onlara? Yani eğer Allah'a iman ederseniz, benim elçiliğimi kabullenir ve benim gibi bir hayat yaşarsanız, ben size melekleri getireceğim. Sizi meleklerle tanıştıracağım, konuşturacağım. Sizi göklere çıkaracak, yeryüzüne indireceğim. Size bağlar, bahçeler, altınlar, gümüşler vereceğim. Sizi ekonomik refahlara ulaştıracağım mı demişti? Halbuki ne o, ne de ondan önceki Allah elçilerinden hiçbirisi insanlara böyle şeyler vaadetmemiştir. Nerden çıkarıyorlar bunu? Bakın böyle cahilce şeyler isteyen, cahilce tavırlar takınarak peygamberden onun gücünün yetmeyeceği şeyler isteyen kafirlere Rabbimiz şöyle cevap veriyor:
8. "Biz melekleri ancak gerekince indiririz. O takdirde de ceza görecekler asla geri bırakılmazlar."
Biz melekleri ancak hak olarak indiririz. Melekleri ancak Biz indiririz ve gerekince indiririz. Biz bir kere meleklerimizi gönderdik mi o zaman artık onların işleri biter, defterleri dürülür de kendilerine hiçbir mühlet de verilmez.
Halbuki meleklerini göndermemekle Rabbimiz rahmeti gereği onlara mühlet tanıyor. Belki adam olurlar diye onlara fırsat tanıyor. Melekler geldiği anda artık işleri bitmiş olacak onların. Bunu anla-mıyorlar mı? İşte okuduğumuz bu surenin ileriki ayetlerinde Rabbimiz Lut kavmine ve öteki kavimlere meleklerin gelmesiyle onların nasıl yerle bir edildiklerini anlatacak. Sizler de ey Mekkeliler, tıpkı onlar gibi sonunuzu mu bekliyorsunuz? Meleklerim geldiği andan itibaren artık size mühlet tanınmayacak, bunu anlamalısınız diyor Rabbimiz. Ya bu istedikleri melek kendi asli suretinde gelecek ve onlar buna tahammül edemeyerek helak olacaklar veya bu melek kendileri gibi bir insan suretinde gelecek, içlerinde doğup büyüyen tanıdıkları bir peygambere inanmayanlar tanımadıkları o Meleğe haydi haydi inanmayacaklar ve helaki hak edecekler, işleri bitirilecektir.
9. "Doğrusu Kitabı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz."
Evet muhakkak ki zikri, Kur'an'ı, gündemi, hayat programını Biz indirdik, onun koruyucusu da elbette Biziz. Onu Biz indirdik, onu koruyacak olan da elbette Biziz. Bu peygamberi Biz görevlendirdik ve elbette onu koruyacak, onu başarıya ulaştıracak olan da Biziz. Bu dini, bu İslam'ı, bu teslimiyet dinini son peygamberiyle birlikte gönderen Allah'tır. İlk insan, ilk peygamber Hz. Adem (a.s) dan bu yana tüm elçilerini aynı dinle, aynı teslimiyet diniyle gönderen Allah şimdi de aynı dini tüm insanlığa açıklamak, tüm insanlığa tebliğ etmek üzere son elçisine görev vermiştir.
Ve gönderdiği bu son elçisini, son elçisine gönderdiği bu kitabı, bu dini koruma işini de Rabbimiz bizzat kendi üzerine almıştır. Yani bu dinin, bu kitabın, bu peygamberin sahibi Allah'tır.
Evet zikir kitaptır, Kur'andır, zikir peygamberdir, zikir Allah'ın kitabı ve peygamberiyle yeryüzünde kullarından istemiş olduğu gündemdir, hayat tarzıdır. Ve kesinlikle bilesiniz ki bu dini koruyacak olan da Allah'tır. Kıyamete kadar bu dini, bu kitabı bu peygamber yolunu koruyacak ve insanları bu kitap ve bu peygamber bilgisiyle şereflen-direcektir Rabbimiz.
Gerçekten bu insanlık için en büyük bir lütuftur. Tüm dünya bu kitaba, bu dine ve bu peygambere düşman kesilse, bu dini, bu kitabı ve peygamberi ortadan kaldırmaya, ilga etmeye, bozmaya, saptırmaya, tahrif etmeye soyunsa kimsenin asla buna gücü yetmeyecektir. Allah bu dini, bu kitabı kıyamete kadar korumayı üzerine almıştır. Kimse bu kitabın bir tek harfini bile ortadan kaldıramayacak, değiştiremeyecektir. Kıyamete kadar bu Kur'an ve bu Kur'an'ın pratiği olan Rasulullah efendimizin Sünneti, örnek hayatı dimdik ayakta duracaktır. Tamam yeryüzünde bu dinin, bu kitabın, bu peygamberin düşmanı kafirler olabilecektir.
Zaten Adem (a.s) in İblisle kavgasından beri yeryüzünde iki grup hep olagelmiştir. Zaten Rabbimiz elçisini görevlendirirken yeryüzünde bir tek kafir kalmayacak şeklinde görevlendirmemiştir. Ve Rab-bimiz İblisin istediği izni de kendisine vermiştir. Bundan da anlıyoruz ki peygamber yolu da, İblis yolu da kıyamete kadar hiç bir zaman eksik olmadan yeryüzünde devam edecektir. İnsanlar ya şeytan tarafında yer alacaklar, ya peygamber safında. Mü'minler de olacak, kafirler de. İblis-peygamber kavgası, iman-küfür kavgası kıyamete kadar devam edip giderken Allah elçilerini gönderecek, onlara vahiyde bulunacak, desteğini gönderecek ve şeytanın hedefleri hep boşa çıkacak, ona tabi olanlar cehenneme akarlarken Allah ve Resulünün yolunu takip edenler de dünyada başarıdan başarıya koşarlarken öbür tarafta da cennete uçacaklar.
10,11. "Ey Muhammed! Andolsun ki, senden önce çeşitli ümmetlere peygamber göndermiştik. Onlara gelen her peygamberi alaya alıyorlardı."
Muhakkak ki peygamberim, Biz senden önceki ümmetlere, toplumlara da peygamberler gönderdik. Asla vahiysiz, peygambersiz bırakılmamış olan o toplumlar her ne zaman ki kendilerine bir elçimiz geldi, hemen onunla alay ettiler. Onu alaya aldılar. Ona iman etmediler.
Öyleyse bilesin ki ey peygamberim, sen ilk değilsin. İlk alaya alınan, ilk yalanlanan sen değilsin. Senden öncekilerin tamamının kaderidir bu. Senden önceki toplumlar da kendilerinin kurtuluşu için gelmiş, kendilerinin dünyada mutlu bir hayat yaşamaları, ahirette de cennete ulaşmaları adına gelmiş elçilerini yalanladılar, alaya aldılar, dinlemediler, değer vermediler, eğlenceye aldılar. Kendileri için açtı-ğımız rahmet kapılarından istifade etmek istemediler. Kendileri için takdir ettiğimiz şerefle ilgilenmediler. Zikirle yol bulmadılar.
12,13. "Aynı şekilde biz de Kitabı suçluların kalplerine sokarız, ama ona yine de inanmazlar. Oysa kendilerinden öncekilerin uğradıkları meydandadır."
İşte böyle. Onlar böyle yaparlar, böyle yaptılar, ama Biz de kitabı o günahkarların, o suçluların kalplerine sokarız. Biz bu kitabı onların kalplerine ilka ederiz de onlar yine iman etmezler. Evet Biz bu kitabın ayetlerini onların kalplerine işletiriz, duyururuz, gösteririz ama onlar yine de iman etmeyerek yanlışlarını sürdürmeye devam ederler. Biz Peygamber vasıtasıyla, peygamber yolunun yolcusu mü'minler vasıtasıyla bu kitabın ayetlerini onların kalplerine kadar ulaştırırız, gönüllerini bu ayetlerle ezeriz, orada operasyonlar gerçekleştiririz, oradaki küfür ve şirk hücrelerini öldürürüz, ama yine de o kafirlerden kimileri vardır ki iman etmezler.
Halbuki kendilerinden öncekilerin başlarına gelenler ortadadır. İşte eskilerin Sünneti ortadadır. Ben bu kitapta onu size anlattım. Siz biliyorsunuz ki onlar kendilerine gönderdiğim elçilerimi kabule yanaşmadılar. Bunca ayetlerime, bunca mucizelerime, bunca uyarılarıma rağmen kendi heva ve hevesleri istikametinde bir hayat yaşamaya devam ettiler de sonunda başlarına gelenler geldi. Şimdi de senden farklı ayetler isteyenler, meleklerin gelmesini isteyenler de tıpkı onlar gibi bir yasaya mahkum olacaklar.
14,15. "Onlara gökten bir kapı açsak da, oradan çıkmağa koyulsalar: "Gözlerimiz döndü, biz herhalde büyülendik" derler."
Evet kafirlerin iman etmeyişlerinin, hakkı kabule yanaşma-malarının sebebini anlatıyor Rabbimiz. Yani eğer onlara gökyüzünden bir kapı açmış olsak, açtığımız bu kapıdan onlar gökyüzüne çıksalar, semaya yükselseler, bundan daha büyük bir mucize olur mu? Tabii ki bunu bir beşer olan Rasulullah efendimiz yapmayacaktı. Onun böyle bir olmazı oldurması mümkün değildi. Önceki peygamberlerden hiçbirisinin de böyle bir şeye güçleri yetmezdi. Bunu her şeye güç yetiren Allah yapacaktı. Allah böyle bir şeyi yapıp onları gökyüzüne yükseltseydi yine de; bizim gözlerimiz döndü. Galiba bizim gözlerimiz sarhoş oldu. Herhalde bizim gözlerimiz bozuldu da biz bir sihrin mahkumu olmuş bir topluluğuz derlerdi.
Yani kendilerine böyle bir mucize göstermiş olsaydık bunu da anlamazlar, anlamaya yanaşmazlardı, iman etmezlerdi. Peygamber (a.s)'a verilen bu Allah desteği karşısında, bu Allah mucizesi karşısında da farklı bir yorumda bulunurlar, ya bizler sarhoş olmuşuz, yahut da ne yaptığımızı bildiğimiz yok derlerdi. Veya bu adam gerçekten çok büyük bir sihirbazdır derlerdi. Yani yine de peygambere iman etmezlerdi.
Evet bu muannit kafirlerin iman etmeyişlerinin sebebi işte bu kibir ve inatlarıdır. Kibirleri ve iğrenç inatları yüzünden onlar bu kitabı reddediyorlar, peygamberi reddediyorlar. Bu yüzden kitaba ve peygambere karşı ilgisiz davranıyorlar. Kitabımızın başka ayetlerinden öğreniyoruz ki bu kafirler bu inatları ve kibirleri yüzünden eğer Rab-bimiz bu kitabını peygamberine onların gözleriyle göremedikleri bir yolla, vahiy yoluyla değil de elleriyle dokunabilecekleri, gözleriyle gö-rebilecekleri kitaplar halinde indirmiş olsaydı yine de bu gerçeği ka-bul etmezler, bu apaçık bir büyüdür derlerdi. Kibirleri, inatları ve ce-haletleri galebe çalar yine de iman etmezlerdi.
Öyleyse ey peygamberim, ve ey peygamber yolunun yolcuları, sakın ha bu tip insanlar karşısında üzülmeyin. Bunlar karşısında sakın morallerinizi bozmayın. Çünkü bunların iman etmeyişlerinin sebebi ne ayetlerin, delillerin azlığıdır, ne de sizin onlar karşısında örnekliğinizin yetersiz olmasıdır. Değilse eğer ayet istiyorlarsa, delil istiyor-larsa işte bir ayet, işte bir delil:
16,18. "Andolsun ki, gökte burçlar meydana getirdik, onları bakanlar için donattık. Onları, kovulmuş her şeytandan koruduk. Fakat kulak hırsızlığı yapan olursa, parlak bir ateş onu kovalar."
Andolsun ki Biz gökyüzünde burçlar yarattık. Andolsun ki Biz göklerde milyarlarca yıldızlar, yıldız kümeleri var ettik. Onları onlara bakan kimseler için bir ziynet bir süs yaptık. Kullarımızın bedii zevkini okşasın diye semanın simasını yıldızlarla donatıp süsleyiverdik. İşte şu başınızın üzerindeki semayı güneşle, ayla, yıldızlarla, gezegenlerle tezyin ettik ki bütün bunlar Rabbinizin olarak Bizim size lütfettiğimiz en güzel görüntülerdir.
Ve üstelik o gökyüzünü de her bir taşlanmış, rahmetten kovulmuş şeytanlardan koruduk. Ama buna rağmen o şeytanlardan kim bir kulak hırsızlığı yaparsa, Levh-i Mahfuz'u, kaderi, kainatın hayat programını yazan bizim görevli meleklerimizin konuştuklarından, yaz-dıklarından bir şeyler çalmaya gayret ederse apaçık bir yıldız, bir ateş onu takip eder ve yakalar. Böylece o şeytanlar oradan alacakları bir bilgiyi de, bir bilgi kırıntısını da, kendilerini de yakıp kül ediverir.
Evet Rabbimiz bu ayetinde bize gökyüzünde yarattığı yıldızlarını tanıtıyor. Demek ki neymiş bu yıldızların fonksiyonu? Yani ne için var etmiş Rabbimiz onları? Bir, onlar semamızın süsüdürler. Bakan kulları zevk alsınlar, güzel bir görüntü görsünler diye yaratılmıştır onlar. İkincisi gökyüzünü şeytanlardan korumak için yaratmıştır Rab-bimiz onları. Kaderi yazan meleklerin konuşmalarından bir bilgi sızıntısı alamasınlar, yani gaybını kimseye ezdirip bozdurmamak için şeytanlara atma konusu olarak yaratmıştır onları. Yine kitabımızın bir başka ayetinin beyanıyla karanın ve denizin karanlıklarında onlarla yol bulalım, yolumuzu görelim diye yaratmıştır Rabbimiz onları. İşte yıldızlarla alakalı bunların dışında olur olmaz söz söylemek de caiz değildir. Şimdi de gözlerimizi yeryüzüne çeviriyor Rabbimiz:
19,21. "Yeri yaydık, oraya sabit dağlar yerleştirdik, orada her şeyi bir ölçüye göre bitirdik. Orada sizin ve rızık veremeyeceğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik. Hazinesi Bizim katımızda olmayan hiç bir şey yoktur. Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz."
Yeryüzünü de Biz yaydık. Yeryüzünü de sizin yaşamanıza müsait hale Biz getirdik. Yeryüzünün dengesini sağlamak için de orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her bir şeyi belli bir ölçüye göre bitirdik. Her şeyi sizin ihtiyacınıza göre bitirdik. Sizin için orada geçimlerinizi, maişetlerinizi temin ettik. Vefat edeceğiniz ana kadar orada ihtiyacınız olan her şeyi var edip hazırladık. Tüm hayat şartlarınızı hazırlayıverdik. Anladınız mı? Hazinesi bizim yanımızda olmayan hiç bir şey yoktur. Her şeyin hazinesi bizim katımızdadır. Her şeyin sahibi, maliki biziz. Her şey bizim elimizde, Bizim mülkümüzdedir. Mülk bizde, güç bizde, egemenlik bizde, yetki bizde, saltanat bizde, altın, gümüş bizde, ekmek su bizde, yerin hazineleri bizde, göğün hazineleri bizdedir...
Ama Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz. Sizin isteğinize göre değildir onun inmesi. Kimsenin bir yetkisi yoktur bu konuda. Hiç kimse Allah dilemedikçe hiçbir şeye malik olamaz. Yetki elinde olan Allah her şeyi belli bir ölçüde indirmektedir. Herkese ihtiyacı kadar indirir. Herkesi düşünür Rabbimiz. Azmayacağımız kadar verir. Şımarıp kendisini unutmayacağımız kadar verir. Aynı zamanda isyan etmeyeceğimiz kadar verir. Çok az verip de bizleri isyan edecek noktaya da getirmez Rabbimiz. Ne çok verip azdırır, ne de az verip isyan ettirir, her şeyi belli bir ölçüde bize rahmetinin eseri olarak gönderir.
Evlerimizi yıkacak, tarlalarımızı silip süpürecek kadar gönder-mez yağmurlarını. Hayatımızı felç edecek kadar göndermez rüzgarlarını. Bizi yakıp kavuracak kadar göndermez güneşinin ışınlarını. Donduracak kadar da kısıvermez onu. Tüm hazinelerin sahibi olan Rab-bimiz her şeyi belli bir ölçüyle gönderir. İnsanların ihtiyacına göre, ya da yeryüzündeki hayatın devamına gerekli olan kadar gönderir.
22. "Rüzgarı aşılayıcı olarak gönderdik; yukarıdan su indirdik de sizi onunla suladık. Yoksa siz onu toplayamazdınız."
Evet biz rüzgarları göndeririz ki bitkiler arasındaki ilkahı, tohumlaşmayı, tozlaşmayı sağlasın diye. Bitkiler arasındaki çoğalmayı, üremeyi sağlasın diye biz rüzgarları göndeririz. Bir de bulutlar arasında döllenmeyi sağlasın, izdivacı gerçekleştirsin de yağmuru yağdırsın diye. İşte böylece semadan suyu indirdik de onunla sizleri suladık. İşte sizin için gökyüzünden tatlı bir su indiriyoruz da en büyük nimetlerimizden birini tadıyorsunuz. Eğer biz size rahmetimizin gereği olarak sizin için böyle bir su indirmeseydik siz asla ona sahip olamazdınız, malik olamazdınız. Siz asla onu gökten indiremezdiniz. İndiremediğiniz gibi, ihtiyacınız anında kullanmak üzere onu yeryüzünde biriktiremezdiniz.
Öyle değil mi? İçtiğiniz sudan bir damla indirebilecek birileri var mı? Rabbiniz kesiverse sularınızı ne yaparsınız? Kime gidersiniz? Kimden yardım istersiniz? Kimin gücü yeter buna? İşte Rabbiniz sizi, sizin asla sahip olamayacağınız, güç yetiremeyeceğiniz rızıklarıyla rı-zıklandırmaktadır. Yetki O'nun elinde, güç O'nun elinde, hayat O'nun elinde, rüzgar onun elinde, yağmur O'nun elinde, bulut O'nun elinde, gökler ve yerler her şey O'nun elindedir. Hayat da, ölüm de O'nun elindedir.
23,24. &