(ÖZLEM DOĞAN / İSTANBUL)
Şehir hatları vapuru sıcak bir Mayıs gününde dalgaları yara yara ilerlerken martılar selam verircesine bize eşlik etti. Vapurun ilk durağı Kınalı Ada'dan sonra Burgaz Adası ve ardından da adanın kuzeybatısında Ümit Tepesi'nde bulunan, Atina Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden sonra kurulan ilk akademik okul olan ve şu an hizmet vermeyen Heybeliada Ruhban Okulu'nun da bulunduğu Heybeliada'ya vardık. Gezi alanımız olan bu ada İstanbul Prens adaların en yeşili.
Öğrendiğimize göre, eskiden rıhtım yerine çakıllı sahil bulunan düzlüğün arkası adanın ilk yerleşim bölgesiymiş. Bazı yapılar deniz üstünde olup mendireğe yakın bölgede deniz hamamları varmış. Sahilden içerlere doğru gidince, tek katlı iki katlı ahşap evlerden oluşan bir köy gelip burada genellikle balıkçılar otururmuş. Antik devirlerde burada bakır madeni işleten Dimonision'un adına atfen ve Rumca bakır anlamına gelen "Halkos" bozma olarak halki diye anılırmış.
Her taraf cıvıl cıvıl
İskeleden inildiğinde solda eski adıyla Bahriye Mektebi olan Deniz Lisesi ve ona bağlı binalar bulunuyor. Bu binaların arasından geçilerek arkada, Çam Limanı tarafında, şu an faaliyeti olmayan Sanatoryum'a gidiliyor. Deniz Kuvvetleri'nin elinde bulunan arazide tarihten kalan iki ilginç eser var. Birincisi Türklerin fethinden önce yapılmış son ve Adalar'daki tek Bizans Kilisesi'dir. İstanbul'da Fener'deki Aya Maria dışında, dört yapraklı yonca modeline göre yapılmış tek kilise budur. Bu kıyıda Aya Yorgi Manastırı, Çam Limanı'nın batı ucunda Tarik-i Dünya Manastırı vardır. Bu tarihi eserler askeri arazide olduğu için özel izin alınmadan görülemiyor. İskelenin sağında çarşı, meyhane ve kahveler yer alıyor. Büyük Rum Kilisesi Aya Nikola'da burada bulunuyor. Adalar'da kışın da açık kalan otelin yanından geçerek yürüyünce, çamlık piknik yerlerine geliniyor. Piknik alanlarının hemen ilerisinde Değirmen Burnu denilen bölgeye ulaşılıyor. Bölgeye adını veren değirmen kalıntıları hala ayakta. Ada çiçek bakımından oldukça renkli. Çoğu iki katlı evlerin pencerelerinden sarkan rengarenk çiçekler, İstanbul'un karmaşasından Ege ve Akdeniz'in coşkulu ve pırıltılı sahillerinin süslediği küçük bir kasabadaymış izlenimi uyandırıyor.
Asırlık konaklar hala ayakta
Oysa şehrin kalabalığı bir vapur mesabesi kadar yakın. Adalar İstanbul'a bağlı ve bir o kadar da şehrin akıl almaz derecede hızlı yaşantısından uzak bir görünüm sergiliyor. Cuma namazı için okunan sela ile kilise çanının sesi, birbirine duydukları saygı çerçevesinde, kendi zaman dilimlerinde ada sakinlerine ibadet saatinin uyarısını yapmakta. Şehirde talan edilen ormanlara karşın adada bulunan ağaç toplulukları birbirine sımsıkı sarılmış dostlar gibi adanın topraklarını örtmeye devam ediyor. Kızılçam ormanlarının süslediği yolda faytonlarla çıkılan ada turunda at nalının sesine kuş cıvıltıları karışıyor. Çam ağaçlarının hayat dolu kokusu ise bir nefes sıhhat misali insanı mest ediyor. Adanın kuzey kıyısında da Hidiv ailesinden Sait Halim'in kardeşi Abbas Halim Paşa'nın konağı halen ayakta. Aynı zamanda burası Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın da yaşadığı yer.
Ünlü bestekar Yesaru00ee Asım Arsoy'un Sultanu00eeyegah makamında bestelediği;
Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık,
Sandallarımız neşe dolar zevke dalardık.
Saz seslerinin sahile aksettiği demler,
Etrafı bütün şarkı gazellerle yakardık.
Adada yaşanan yaz gecelerini oldukça güzel tarif ediyor. Zamanın su gibi akıp geçtiği ve aynı ölçüde de saatlerin yarışa küstüğü bu şirin ada, İstanbul'un yoğun temposundan fırsat bulup bir nebze nefes almak isteyenler için güzel bir fırsat.