Hesabı sorulacak

Firavunların kölelerine tepki gösteren Vahdet Vakfı Kurucular Kurulu Başkanı Hüsnü Aktaş, "Halkına silah çeken zorbalara itaat etmek şerefsizliktir" dedi. Darbeyi bir yenilgi olarak görmediğini vurgulayan Aktaş, "Müslüman Mısır halkı, mutlaka bunun hesabını soracaktır" diye konuştu.

SEMA BAYRAM / ANKARA

Vahdet Vakfı Kurucular Kurulu Başkanı Hüsnü Aktaş, Milat'ın sorularını cevaplandırdı.

Mısır ordusunun darbe yapması ve Mursi'ye karşı oluşturulan cephe hakkında neler söylemek istersiniz?

Mısır'da General Abdulfettah El Sisi ve çetesinin; son bir yıldır devleti ele geçirmek ve darbe şartlarını oluşturmak için, bütün imkanlarını seferber ettiklerini söylemek mümkündür. İki gün önce bütün taraflara, uzlaşmaları için 48 saat süre tanıdıklarını ifade eden muhtırada "Yemin ederiz ki, Mısır ve onun halkını teröristlere, radikallere ve ahmaklara karşı savunmak için kanımızı çekinmeden feda ederiz." diyerek, seçimle işbaşına gelen Cumhurbaşkanı'na meydan okudular. Askeri bürokratların, Hıristiyan Kıptilerin ve keyiflerini kanun haline getirmekten zevk alan seküler aydınların koalisyonu; Mısır'ı karanlık bir tünele sürüklemekle kalmamış, tarihte görülmemiş bir ihanete de imza atmışlardır.

Hesabı mutlaka sorulacak

- Mısır'da Adil Mansur'un Cumhurbaşkanı ilan edilmesi ile verilen mesaj nedir?

General Abdulfettah El Sisi ve çetesi; mutaassıp bir Hırıstıyan olduğu bilinen Adil Mansur'u geçici cumhurbaşkanı ilan ederek ABD ve müttefiklerinin desteğini sağlamışlardır. Başta Suudi Arabistan olmak üzere, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün gibi krallıkla yönetilen ülkelerin, Hıristiyan cumhurbaşkanı Adil Mansur'u tebrik etmeleri, yapılan ihanetin boyutunu ortaya koymaktadır. Halkına silah çeken zorbaları destekleyen ve Selefilik iddiasında bulunan Nur Partisi'nin yöneticileri, hangi efendilere bağlı olduklarını bütün dünyaya ilan etmişlerdir. General Abdulfettah El Sisi ve çetesi'nin yönetime el koyma bildirisi de, tıpkı bizde 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül'de kalıp halinde tekrarlanan "kardeş kavgasına son vermek ve düzeni sağlamak" gibi bir gerekçeye dayandırıldığı malu00fbmdur. Bugünden itibaren Mısır'ı generallerden oluşan bir askeru00ee konseyin; Anayasa'yı askıya aldıkları için, keyiflerine göre yöneteceklerini söylemek mümkündür. Yönetimini ele geçirir geçirmez, mutaassıp bir Hıristiyanı geçici Cumhurbaşkanı ilan eden silahlı zorbalar, halkının yüzde doksanı Müslüman olan Mısır halkına, önemli bir mesaj vermişlerdir. Ancak unutulmamalıdır ki hiçbir savaş bir günde kazanılmaz veya kaybedilmez. Müslüman Mısır halkı, kendilerine ihanet eden silahlı zorbalara boyun eğecek kadar şerefsiz değildir. Mutlaka bunun hesabını soracaklardır.

Fitne ve fesada dikkat

- Türkiye'nin gündeminde Reyhanlı var. Reyhanlı ile kaos oluşturmaya çalışan ve Suriyeli Mültecilerin bu vesile ile Türkiye'den ayrılmalarına neden olan kesimlere karşı nasıl önlem alınmalıdır? Reyhanlı ile amaçlanan neydi?

Hatay'ın Reyhanlı İlçesi'nde, 11 Mayıs Cumartesi günü gerçekleştirilen katliam ve bu katliamdan sonra Türkiye'ye sığınmış olan mültecilere karşı ulusalcı çevrelerin ve Nusayri solcuların yaptıkları eylemleri, değişik açılardan tahlil etmekte fayda vardır. Ülke tarihinin en kanlı "terör" eylemlerinden birisi olarak kayda geçen saldırılardan sonra; başta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, değişik siyasi-ideolojik gruplardan sadır olan sözler ve tavırlar, zalim politikanın nelere sebep olabileceğinin en güzel delilidir. Ayrıca saldırı öncesinde ve sonrasında yaşananlar Türkiye'nin birileri tarafından çatışma ve kargaşa ortamına sürüklenmeye çalışıldığı izlenimini vermektedir.

Küresel tezgah

- Dünya Bankasının Raporunu da düşünerek gelişme çabasında olan Türkiye ve Ortadoğu'da oluşan karışıklıklar bir tesadüf müdür?

İslam topraklarında yaşanan ve Müslümanları derinden sarsan hiçbir politik-ideolojik hadisenin, tesadüfen ortaya çıktığını söylemek doğru değildir. Reyhanlı katliamı veya Taksim-Gezi Parkı direnişi gibi bir hadise vuku00fb buluyorsa; bunun bir değil, birden fazla belirleyici unsurunun bulunduğunu unutmamak gerekir. Bazı siyaset uzmanlarının; Taksim-Gezi Parkı'nda meydana gelen terör hadisesini tahlil ederken, yıllarca biriken öfkenin kendiliğinden ortaya çıktığını ifade etmeleri doğru değildir. Amerika-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi'nin (AIPAC) geçtiğimiz Şubat ayında yaptığı bir toplantıda, muhtemel bir 'İstanbul İsyanı'nı masaya yatırdığı bilinmektedir. Bu toplantıda, farklı kimliklere sahip olan gençlerin sokağa döküldüğü 'İstanbul İsyanı' senaryosunun muhtemel neticeleri üzerinde durulmuştur.Siyasi bir hedefe ulaşmak için örgütlü bir şekilde, birilerine karşı şiddete başvurarak isteklerini kabul ettirmek veya birilerini cezalandırmak için yapılan terör eylemleri, beynelmilel bir keyfiyet kazanmıştır.

D-8 korkusu

-Ulusal Güvenlik adı altında gelişmiş devletlerin az gelişmiş devletlerin krizlerinde oynadığı politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Soğuk Savaş Dönemi'nden sonra uluslararası hukuk ve ulusal güvenlik siyaset belgelerinde; din, etnik kimlik, ideoloji ve yeni dünya düzeninin getirdiği siyasi değerler ön plana çıkarılmıştır. Tehdit algılamalarının din, etnik kimlik ve kültüre göre tesbiti, önemli problemleri beraberinde getirmiştir. Mesela: Halkı Müslüman olan herhangi bir ülkenin nükleer silaha ulaşma potansiyeli; ABD ve müttefikleri için "öncelikli tehdit" unsurudur. Buna mukabil İsrail'in sahip olduğu nükleer ve kimyasal silahların (öncelikli tehdit açısından) hiç önemi yoktur. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin alacağı kararları 'veto etme' hakkına haiz olan beş devlet,(ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin) dünya siyasetini tanzim etme imtiyazına sahip olan devletlerdir. Bu beş devlet içerisinde, vatandaşlarının kahir ekseriyeti Müslüman olan hiçbir devlet yoktur. İstilaya uğrayan veya terörle meşgul edilen devletlerin tamamı, halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan devletlerdir. Son bir ay içerisinde Türkiye, Endenozya ve Mısır gibi; D-8 organizasyonu içinde yer alan ülkeler, değişik yollarla 'vandalizm' belasına mübtela kılınmışlardır.