Her caminin ayrı bir hikayesi var!

İstanbul'da yapılmış olan camilerin hiçbirisi sıradan camilerden değildir. Her birinin ayrı ayrı hikâyesi vardır. Hele camiye Mimar Sinan'ın eli değmişse kesinlikle o camide bir veya birkaç özelliği vardır.

Hazırlayan: Fahri Sarrafoğlu / İstanbul Seyyahı

CAMİLER sadece ibadet için değil eğitim için de kullanılmakta olup mü'minlerin huzur bulduğu Kâbe’nin şubelerindendir. Bundan dolayı İstanbul camilerinin her birinin farklı farklı hikâyeleri vardır. Size en ilginç hikayesi olan camilerimizden bazılarımı tanıtmak istiyoruz.

Yıldız Camii

Sultan 2. Abdülhamid’in el emeğinin bulunduğu cami... Yıldız Camii'nin, Türk ahşap sanatının en meşhur örneklerinden olan Bursa Ulu camii minberi tarzında yapılması istenir. Bu amaçla Bursa’ya bir fotoğrafçı gönderilip minberin resmi çektirilir. Ancak sultanın bu isteği bilinmeyen bir sebepten dolayı yerine getirilemez ve minber mermer olarak yapılır. 2. Abdülhamid’in ahşap işçiliğine ilgi duyduğu, Yıldız Sarayı’ndaki marangozhanesinde boş zamanlarında çalıştığı ve çeşitli eşyalar ürettiği bilinmektedir. Yıldız Camii’nin hünkâr mahfilinin sedir ağacından yapılan kafesleri 2. Abdülhamid’in el işçiliğidir. Yıldız Camii inşaat keşif kayıtlarına göre 16.890 lira harcanarak yapılmıştır. Caminin yapımında elektrik ve havagazı tesisatı yapıldığı halde havagazı tesisatı sonradan kapatılmıştır. Cami içerisinde muhafaza edilen bazı özel eşyalarda bulunmaktadır.

*Sultan Hamid’in elinden çıkmış Kur’an okuduğu rahle

*İmparatorluğun son “Sürre Alayı” ile getirilen Kâbe örtüsünün dörtte biri,

*Abdülhamid’in yaptığı bir kutu içinde saklanan “Sakalı-ıŞerif” mahfazası sedefli bir çekmece

*Sultanların namaz kıldığı yerde, 2 metre yüksekliğinde beyaz fayanstan yapılma süslemeli bir çini soba vardır. Sobanın girinti ve çıkıntıları altın yaldızla işlenmiştir ve Yıl¬dız Çini Fabrikası’nın bir ürünüdür.

*Yıldız Hamidiye Camii, mimari türünün son örneği olduğu gibi, Osmanlı selâtin camilerinin de sonuncusudur.

İsmail Ağa Camii

Fatih Çarşamba'da Kâbe ölçülerine göre yapılan camidir. İstanbul’da Kabe ölçülerine göre yapılan bir cami olduğunu biliyor muydunuz? Caminin ebatları Kâbe’nin ebatları şeklinde yapılmış. (Yani 9m ile 11 metre) Bu camiyi yaptıran kendi evini camiye çevirmiştir. Banisi 56. Şeyh-ül İslam İsmail Efendi’dir.

Defterdar İbrahim Paşa Camisi

Boğazın ilk camisidir: Ortaköy ile Kuruçeşme arasında, deniz kenarında bulunan bu camimiz giderek hüzünleniyor. Neden derseniz, tabi ki diğer camilerde de olduğu gibi cemaatinin azlığı. Hâlbuki bu camimize sabah namazı sonrası ziyaret ederseniz güzelim İstanbul Boğazının her iki yakasını da zevk-i selim ile görmüş olursunuz. Cami, bânisi Defterdar İbrahim Paşa’nın adıyla anıldığı gibi “Defterdarburnu Mescidi” ve “İhmal Paşa Camii” olarak da bilinmektedir. 1661’de inşaa edilmiştir. Fakat bu camiyi 1530 da yani Kanuni Sultan Süleyman döneminde ilk yaptıran yine başka bir defterdar olan Defterdar İskender Çelebidir. Bu camiyi yine başka bir defterdar olan Divriğili İbrahim Paşa yıktırıp kendi adıyla yeni camiyi yaptırmıştır.

Kırk kapılı cami

Fatih Hırka-i Şerif Cami İstanbul’da manevi öneme haiz camiler içerisinde en önde geleni diyebiliriz. Neden? Çünkü burada Resullah S.a.v mübarek hırkası bulunuyor. Bu cami bugünkü haliyle yapılana kadar 4 padişah özellikle yakından ilgilendi. Padişah 1. Sultan Ahmet ilk olarak Yemen’den Veysel Karani ailesinde bulunan Hırka-nın İstanbul’a gelmesini sağladı. Sonra 1. Abdülhamid ve Sultan Abdülmecid de bugünkü caminin yapılması için gayret gösterdiler. Sultan Abdülmecid Han tarafından yaptırılan bugünkü caminin içinde 40 kapısı olduğu anlatılır. Gerçekten de caminin içinde çok farklı odalar olduğu için kapı sayısı da çok fazladır.

Takkeci İbrahim Çavuş Camisi

Bu camide “tasavvufi” bir sır gizlidir... Topkapı’da bir cami var. Takkeci (Arakiyeci) İbrahim Çavuş Camisi. Burada “tasavvufi bir mesaj gizli”. Aslında bu hikâyede bize demek istiyor ki: “ Ey insan, Allah senin içine hazineyi koymuş. Her ne istiyorsan Allah’tan iste ve o hazine sende var. Eğer sen samimi dua edersen o gerçekleşir. Takkeci İbrahim Ağa, takke satarak geçimini sağlayan biridir. Tek emelibir cami yaptırmaktır. Ama az buz kazancıyla bu mümkün değildir. Bir gün rüyasında Bağdat'a gitmesi istenir. Bağdat'a ggider. Orada karşılaştığı Hancı ona, "Hiç bir rüya için buralara gelinir mi? Ben bile yıllardır, İstanbul'da yaşayan Takkeci İbrahim Ağa diye birinin evinde hazine olduğunugörüyorum ama gitmiyorum" der. İbrahim Ağa hikmeti anlar döner İstanbul'a ve evindeki hazineyi bulur. Ardından da camiyi yaptırır.

Çorlulu Ali Paşa Camisi

Çorlulu Ali Paşa Camiinin şadırvanında çok ünlü bir ABD gemisinin olduğunu biliyor muydunuz? Geminin ne işi var şadırvanın tepesinde demeyin. İkinci Dünya Savaşı’nın en korkunç ve ses getiren olayları arasında yer alan Pearl Harbor saldırısında 7 Aralık 1941 günü Amerikan güçleri: 12 savaş gemisi, 188 savaş uçağı kaybeder ve iki bin 400 Amerikan askeri ölür. Limman'da bulunan Amerikan savaş gemilerinin hepsi hasar görür. Yalnız bir gemi hasar görmez. Bu da hastane gemisi olarak kullanıldığı için Japonlar buraya saldırı yapmazlar. İşte bu gemi yıllar sonra Türkiye’ye gelir ve caminin kurşun ihtiyacı bu gemiden karşılanır.

Zeyrek Camii'nde Türk doktor vardı!

Fatih ilçesinin en güzel kültürel mirası arasında yerini alan Zeyrek Cami’nin belki de bilmediğimiz birçok sırrı olduğunu biliyor muydunuz? Ayasofya’dan sonra dünyanın ikinci Bizans yapısı olan Zeyrek Camii’nin, Bizans döneminde hastane olarak kullanıldığını ve sıkı durun bu hastanede çalışan başhekimin “TÜRK DOKTOR” olduğunu biliyor muydunuz?

Fâtih Külliyesi’nin yapımından önce burası 700 öğrencinin eğitim gördüğü bir medrese olarak kullanılıyormuş. Camiye ismini veren Molla Zeyrek, Akşemseddin ve birçok dönemin alimleri burada ders vermişlerdir. Zeyrek Caminin Batı duvarında Osmanlı döneminde açılan bir pencerenin üzerinde bulunan yedi satırlık mermer kitâbede Akşemseddin’in burada geçirdiği zamandan bahsedilmektedir. Fatih Sultan Mehmed tarafından şehrin alınışından sonra patrik seçilen ve parlak bir geleneksel törenle görevine getirilen Gennadios Sholarios son imparator 11. Konstantinos Dragases tarafından burada hapsedilmiş olarak bulunmuştu. 15. yüzyılın sonlarına doğru manastır onu camiye çevirecek Zeyrek Mehmed’e verildi. Cami olduğunda manastır çoktan eski fonksiyonlarını kaybetmişti. Molla Zeyrek Cami, 1986 senesinde UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine dahil edilmiştir.

Ahi Çelebi Camii

Eminönü’nde Zindanhan’ın hemen yanında bulunan ve bir zamanlar neredeyse yıkılmak üzere olan Ahi Çelebi Camii'nin iki ilginç hikayesi var. Birincisi camiyi yaptıranın hikayesi diğeri ise Evliya Çelebi’nin hikayesi. İstanbul’da birçok mimari eserde Mimar Sinan’ın imzası vardır. Ahi Çelebi de camiyi Mimar Sinan’a yaptırmıştır. Cami, muhtelif zamanlarda yangın ve depremlerden hasar görüp tamir edilmiştir. Evliya Çelebi ömür boyu sürdüreceği o meşhur seyahatine başlamasını bu camiye dayandırır. Kendisini rüyasında Ahi Çelebi caminde bulan Evliya Çelebi burada Hz. Peygamberle karşılaşır. O’ndan “şefaat” isteyeceği yerde heyecandan dili sürçüp “seyahat” isteyince Hz. Peygamber’in gülümseyerek “istediğin sana verilecektir” dediğini uzun uzun hikaye eder.

Kasapbaşı Hacı Evhad Camisi

Kedilere ciğer dağıtılan camidir. Bu caminin en büyük özelliği bânisinin yaptığı vasiyet. Kasapbaşı Hacı Evhad camiyi yaptırmış, ama demiş ki günde 20 takım ciğer alınıp kedilere dağıtılacak. Ayrıca kedilerin de kalacağı bir koruma alanı yapılacak. Cami, Yedikule’nin az yukarısında ve surların iç tarafında bulunmaktadır. Kasapbaşı Hacı Evhad (Hacı Evhadüddin) Camii, Mimar Sinan tarafından 1585 yılında inşa edilmiştir.

Nuru Osmaniye'nin sırları

İstanbul’un ikinci tepesi Nuruosmaniye Camii’nin bulunduğu tepedir. İkinci tepede. Fatih Sultan Mehmet zamanında inşa edilen Kapalıçarşı, Yeni Camii külliyesine bağlı Mısır Çarşısı, Çinili Han, Çemberlitaş Hamamı, Çorlulu Ali Paşa Medresesi de bu tepede bulunur. Osmanlı camilerinde kullanılan en büyük kubbelerden biridir. Şadırvanı olmayan camiinin avlusu 14 kubbelidir.

Camiye girerken sağ ve sol kapıların kollarında bize hayırlı kapıları aç anlamına gelen dua yer alır. Camide 174 adet pencere vardır. Bu sayı ile diğer camilerden yine farklıdır. At nalı seklindeki iç avlusu ise turunun tek örneği sayılır. Temelinden çıkan tonlarca toprak ile Yenikapı sahili doldurulmuştur. Ayrıca bu camide Fatih Camiinden sonra yangın havuzu olan ikinci camidir.

Caminin inşaatını ilk başlatan 1. Mahmud aslında kendisi için bir türbe yaptırmıştı. Ama ömrü vefa etmedi. Yerine geçen 3. Osman Camiyi tamamladı. Nuruosmaniye Camii’nin restorasyonunda iki önemli sır gün yüzüne çıktı. Caminin 8.5 metre derinine inilen çalışmalarda 255 yıllık tarihi caminin altında 825 metrekare kullanım alanlı, 2 bin 42 metrekare büyüklüğünde bir alana ulaşıldı. Caminin altında Türkiye’nin ilk fore kazık sistemine ulaşıldı. Caminin mihrabı diğer mihraplardan da farklıdır. Mihrap da üç boyutlu süsleme kullanılmıştır. Ayrıca mihraba baktığınız zaman mihrabın üst kısmında Mescid-i Aksa’yı andıran motifler bulunmaktadır.

Üsküdar'da kuşların konmadığı cami

Şemsi Paşa Cami ”Üsküdar Salacak tarafı ve sahilde olan, İstanbul Boğazı’nın Marmara’ya açıldığı bir noktadadır. Yaptıranı Vezir Şemsi Ahmed paşa. İnşa tarihi 1580. Mimarı Mimar Sinan’dır. Şemsi Paşa’nın Türbesi Cami’nin sol yanında bitişiktir ve denize bakar. Cami ile Medrese arasındaki avlu bölümünde bir su deşarj rögarı vardır.

Şemsi Ahmet Paşa, Sokullu Mehmet Paşa’nın yaptırdığı camilere kuşların pislediğini görür ve Sokullu Paşa’ya “Sokullu, yaptırdığın camilere kuşlar pislemiş” diye takılır. Daha sonra kendisi de cami yaptırmak isteyince Mimar Sinan’a, bana öyle bir yerde cami yap ki üzerine kuşlar pislemesin” der. Mimar Sinan da camiyi nereye yapacağını araştırır.

Sonunda camiyi Karadeniz ve Marmara'dan esen rüzgarların kesiştiği noktaya konumlandırır. Rüzgarın ters etkisi kuşların konmasını engellediği gibi minare içine girip çıkardığı uğultus da kuşları ürkütür ve buraya konmaları önlenir. Bu yüzden camiye Kuşkonmaz Camii de denilmiştir sonradan. Bu caminin kubbesinde Paşa'ya ithafen “güneş amblemi” vardır.

Kubbesi kiremitle örtülü tek cami

İmareti Atik Camii, fetihten sonra, Fatih Medreseleri yapılıncaya kadar manastırdı. Şeyhülislam İshak Efendizade Ahmet Efendi, mescide minber koydurarak camiye çevirtmiştir. Fatih Sultan Mehmet Hazretleri de burada eğitim almış, ders takip etmiş burada. Yine bu camide ne hocalar yetişti. İstanbul’da kubbesi kiremitle örtülü tek cami olma özelliğine sahiptir.

Mimar Sinan’ın bitiremediği cami

Nişancı Mehmet Paşa Camii; Fatih Nişanca Caddesine cepheli olarak 1594 yılında Mimar Sinan tarafından inşasına başlanmış bir cami. Başlanmış ama maalesef Mimar Sinan bu camiyi bitirmeye ömrü kâfi gelmemiştir. O, öldükten sonra cami kalfası Davut Ağa tarafından tamamlanmıştır. Bu camimizi diğer camilerden ayıran bir başka özelliği ise vaaz kürsüsüdür. Vaaz kürsüsü diğer camilerde olduğu gibi ahşap merdivenle çıkılan değil pencere boşluğu ve duvar içinden geçen taş merdivenlerle çıkılan iki adet vaaz kürsüsü vardır.

İstanbul’u Afrika’ya bağlayan cami

Ertuğrul Tekke Camisi... İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında Beşiktaş Barbaros Bulvarı’nın başlangıcında, Yıldız Mahallesinde, Serencebey Yokuşu Yıldız Caddesi üzerinde bulunur. 1887 tarihinde Sultan 2. Abdülhamid tarafından inşa ettirilmiştir. Caminin adı, Osmanlı Hanedanı’nın Ceddi Ertuğrul Gazi’nin hatırasını canlandırma arzusu ile Sultan 2. Abdülhamid’in yine bu maksatla Domaniç Türklerinden oluşturduğu Ertuğrul Alayının ibadetine tahsis edilmesinden kaynaklanır. Ertuğrul Tekkesi’nin bir özelliği burada bulunan Şazeli Tarikatı Şeyhi olan Zafir Efendi sayesinde İstanbul’u Afrika’ya manen bağlıyordu.

En eski Taht Kadı Camisi

İstanbul’un en eski “taht kadı” camisidir. Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’un Fethinden sonra şehri adeta gül bahçesi gibi İslami eserlerle bezenmesine büyük önem veriyordu. İstanbul’un içi kadar, Beyoğlu dediğimiz bugünkü İstanbul dışındaki yerlerin de Müslüman mahallesi haline gelmesi için gayret ediyordu. İşte bunlardan biri de 1460 tarihlerinde Fatih Sultan Mehmet’in Taht Kadısı olan Mehmet Efendi tarafından inşa ettirilmiştir. Taht Kadısı demek, İstanbul Kadılığı veya kendisine “İstanbul Mollası” da denirdi. Taht Kadılıklarının en yükseği idi. Bazen Divân toplantılarına da katılırdı. Cami Küçük Piyale Mahallesindedir.

Cabir Camii

İçinde sahabe makamı olan cami... İçinde Cabir r.a'ın makamı olan bir cami burası. Şunu hemen belirtelim ki caminin içinde sanduka varsa da içinde ceset yoktur. Bir rivayete göre Cabir (r.a.) İstanbul’un Fethine (yaklaşık Miladi 700. yıl) katıldığı sırada bu kiliseyi ziyaret etti ve burada namaz kıldı. Cabir Cami ya da Atik Mustafa Cami, diye bilinen caminin Koca Mustafa Paşa tarafından camiye çevrildiği kayıtlardan anlaşılmaktadır. Caminin dışında bulunan, yekpare mermerden oyulmuş bir vaftiz teknesi 1922’de Arkeoloji Müzesi’ne taşınmıştır.

Katip Muslihiddin Yazıcı Camisi

Fatih Camiinden artan malzeme ile yapılan cami... İstanbul’un Fethinden sonra yapımına 1467 yılında başlanan Fatih Camii, 1470 yılında tamamlanabildi. Cami tamamlandıktan sonra artan malzemeler o kadar bereketliydi ki birkaç küçük camiye yetecek kadar malzeme artmıştı. İşte bu artan malzeme ile yapılan camilerden biri de Kâtip Muslihiddin Yazıcı Camisidir. Caminin banisi Sultan Fatih’in yazıcısı Muslihiddin Çelebi’dir.

Bursa tipi cami

İstanbul’da bulunan “Bursa tipi” iki camiden biri Atik Ali Camisidir. Fatih’ten Fevzi Paşa Caddesi yoluyla Karagümrük-Edirnekapı istikametine doğru giderken sağda bulunan tarihi caminin en önemli özelliği İstanbul’da bulunan “Bursa tipi” iki camiden biri olmasıdır. Bursa tipi Camilerin en büyük özelliği çok kubbeli olmasıdır. İşte İstanbul’da Kasımpaşa’da bulunan Piyale Paşa Camide böyledir. Halk arasında halen Atik Ali Paşa Cami ya da Vasat Atik Ali Paşa Cami olarak bilinen bu caminin bir diğer adı da caminin bahçesinde bulunan su kuyusunun zincirinden dolayı bir zamanlar “Zincirli Kuyu Cami” olarak da bilinirdi. Cami 1502 tarihinde Sadrazam Atik Ali Paşa tarafından inşa ettirilmiştir.

Edirnekapı İvaz Efendi Camisi

Mimar Sinan’ı tanıyanlar onun sık sık tekrara düşmediğini bilirler. Edirnekapı Surlarında bulunan “İvaz Efendi Cami’nin “ inşasında da farklı bir üslup denemiştir. Bu camide son cemaat yeri yoktur. Minare de alışılmışın dışında girişte sağda değil, kıble duvarının köşesine ayrı bir yapı olarak eklenmiştir. İvaz Efendi Cami’nin en önemli özelliği ise büyük giriş kapısının ya da kapılarının olmayışıdır. Onun yerine sağda ve solda ikişer kapıdan dört kapı yer almaktadır.