Haber: Fatma Gülşen Koçak
Geçtiğimiz günlerde vefat eden ilim ve kültür dünyamızın önde gelen şahsiyetlerinden Prof Dr Ersin Nazif Gürdoğan’ı hakkında kitap çalışması olan Mehmet Akif İnan Vakfı Başkanı Hıdır Yıldırım ile konuştuk.
Ersin Nazif Gündoğan’ın hayatı hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Nazif Gürdoğan Hoca’mız, Eskişehir’in Mihalıççık ilçesinin Gürleyik köyünde 1945 yılında doğmuş, ilkokulu öğretmen olan ağabeyinin yanında Obruk köyünde, ortaokulu Mihalıççık ortaokulunda, liseyi Eskişehir’de tamamlamış, İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümünden mezun olmuş, çalışma hayatına 1968 yılında Devlet Planlama Teşkilatında başlamış, daha sonra akademiye intisap etmiş, Erzurum Üniversitesinde, Ankara Üniversitesinde, Melik Abdülaziz Üniversitesinde hocalık yapmış, ardından özel sektörde yöneticiliklerde bulunmuş, 1994 yılında profesör olmuş, 1996 yılında kamudan emekli olmuş, vefatına kadar da özel üniversitelerde hocalık yapmaya devam etmiştir.
DERİN BİR DÜŞÜNCE DÜNYASI VARDI!Bir mühendis olmasına rağmen edebiyat dünyasının sürekli içinde olmuş değil mi?
Nazif Gürdoğan Hoca’mız, 1969 yılında Edebiyat dergisinin kuruluşuna manen destek olmuş, 1976 yılında Mavera dergisinin kurucuları arasında yer almış, ayrıca maddeten de Mavera dergisi ve Akabe Yayınları’nın kuruluşuna katkı sağlamıştır. Bir yazar olarak Mavera dergisi ile birlikte temayüz etmiş, 1994 yılından 2016 yılına kadar da Yeni Şafak’ta köşe yazarı olarak görüş ve düşüncelerini paylaşmıştır.
Üniversitede mühendislik eğitimi almasına rağmen, Gürdoğan’ın edebiyatla, üretimle, yönetimle, düşünceyle iç içe, değişik alanları altın oranda harmanlayan, kitaplarına da açıkça yansıyan, derin bir düşünce ve zengin bir eylem dünyası vardır. Yalnızca teknik konularla yetinmez, edebiyatla ilgilenir, kültürle ilgilenir, sanatla ilgilenir, sosyolojiyle ilgilenir, ekonomiyle ilgilenir. Çok yönlü düşünmeye çalışan, çok yönlü okumaya çalışan bir öncüdür. Gürdoğan bu yönüyle, her alanda çığır açan Sezai Karakoç’a benzer. Yazdıkları kitaplar, hayatı bütün boyutlarıyla kucaklayan, çok yönlü düşünce kitaplarıdır.
Derviş yanında da bahseder misiniz?
Nazif Gürdoğan Eskişehir Mihalıççıklıdır. Mihalıççık Yunusludur. Nazif Gürdoğan Yunusçadır. Nazif Gürdoğan, Anadolu’nun merkezinde Mihalıççık’ta doğmuş, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını anne göğsünden süt emer gibi Anadolu ve Yunus kültürünü özümlediği Mihalıççık ve Eskişehir’de geçirmiştir. Nazif Gürdoğan’ın yüzü, Mihalıççık’ın bir yüzü, Eskişehir’in bir yüzü, Anadolu’nun bir yüzüdür.
Anadolu’nun ortasında, Yunus Emre, Mevlana, Nasrettin Hoca, Hacı Bektaş-ı Veli, Şeyh Edebalı gibi Anadolu medeniyetini inşa eden medeniyet büyüklerinin huy ve karakterlerinin güzelliği Nazif Gürdoğan’ın şahsında bir araya gelmiş gibidir. Nazif Gürdoğan yumuşak huylu bir karaktere sahiptir. Kavgadan, gerilimden yana değil, iletişimden yanadır; savaştan yana değil, barıştan yanadır. Nefretten değil, sevgiden yanadır. Arkadaşlıktan, dostluktan, kardeşlikten yanadır. Gürdoğan, daima iyilikten, güzellikten, doğruluktan yanadır. Yazılarında, literatürde “emri bil maruf nehyi anil münker” olarak geçen; iyilikleri özendirmeye, kötülüklerden sakındırmaya; insanların güzellik peşinde koşmasını, doğru düşünmeyi öğrenmesini sağlamaya çabalar. Çirkinliğin güzelliğe, yanlışlığın doğruluğa, kötülüğün iyiliğe üstün geldiği bir dünyanın ancak gönüllerin evrilmesiyle mümkün olacağına inanır, gönüllere hitap eder. Gönül dünyasının zenginliğinin akıl dünyasının zenginliğinden çok da büyük ve çok daha derin olduğuna inanır.
İzini sürdüğü şahsiyetler kimlerdi?
Gürdoğan’ın dilinden hiç düşürmediği isimler, Yunus, Mevlana, Hacı Bayram-ı Veli, Gazali, İbn-i Haldun, Mimar Sinan’dır. Gürdoğan bu isimlerin kültür ve medeniyetimizdeki karşılıklarının bir ortalamasıdır, denilebilir. Gürdoğan, bir ilim adamıdır, eser vermiştir, bir düşünce adamıdır, tesir oluşturmuştur, bir gönül adamıdır, gönüllere girmiştir, bir hocadır, binlerce öğrenci yetiştirmiştir.
MAVERA İÇİN HİSSESİNİ YOK PAHASINA SATTIMavera ekibi içindeki fonksiyonu neydi?
Nazif Gürdoğan Mavera’nın kuruluşuna, yazıları yanında, İzmir’de Süleyman Karagülle’nin öncülüğünü yaptığı Akevler Yapı Kooperatifindeki hissesini devrederek, günün şartlarında çok önemli sayılabilecek bir parasal katkıda bulunmuştur. Rasim Özdenören bir söyleşisinde Nazif Gürdoğan’ın hissesini yok pahasına telefonla sattığını söylemektedir. Mavera; Büyük Doğu, Diriliş ve Edebiyat dergilerinin bir devamıdır. Ancak Mavera bir takım dergisidir, bir takım çalışmasıdır, takım çalışmasına yatkın aydınların kurduğu bir dergidir. Mavera’nın kurucularının hepsi, eşitler arasında birincidir. Mavera dergisinin kurucusu, sahibi, denemecisi, şairi, yazarı, yoktur; kurucuları, sahipleri, denemecileri, şairleri, yazarları vardır. Mavera dergisi yedi kurucusu olan bir girişimdir.
Gürdoğan yazarlığını Mavera dergisiyle birlikte göstermeye başlamıştır. Ersin Gürdoğan adıyla yayımladığı yazıları, tercümeleri, röportajları, yönettiği kapalı oturumlar, Mavera’nın değişik sayılarında yer almıştır. Doğu’yu ve Batı’yı kucaklayan geniş birikimiyle, Mavera’nın bir düşünce geleneği oluşturması yolunda büyük katkı sağlar. Mavera ile Batılı ve Batı’daki Müslüman düşünürler arasında bağlar kurmuştur.
YÜZLERCE GENÇ YETİŞTİRDİGürdoğan ülkemize hangi hizmetlerde bulundu?
Nazif Gürdoğan bir üniversite hocası olarak yüzlerce gencin nitelikli bir akademisyen olarak ülkemizin düşünce hayatına katkı sunmasına vesile olmuş bir hocadır. Bunun yanında bir aydın olarak yönetenlere ve yönetilenlere vizyon kazandırmaya çalışmıştır. Yönetimde, ekonomide, kültürde farklı bir paradigmanın egemen olduğu bir dünyada kendi medeniyet değerlerimizden güç alarak varlık ortaya konulabileceğine dönük bir paradigmayı ısrarla işlemiştir.
SİYASET AYDINLARIN İŞİ DEĞİLDİRSiyasette bulundu mu?
Gürdoğan, Cumhuriyet’in çok partili dönemindeki, bütün darbeleri yaşayan bir aydın ve akademisyen kimliğiyle, Anadolu’nun bin yıllık tarihinin bütünlüğüne ve sürekliliğine dayanan, darbesiz katılımcı demokratik yönetimleri savunan Necmettin Erbakan’la başlayan siyasal hareketlerin yanında olmuştur. Yöneticilerine danışmanlık yapmıştır. Ancak “Siyaset aydınların işi değildir” diyerek, kurucuları arasında yer aldığı AK Parti’de de günlük siyasetin dışında kalmaya büyük özen göstermiştir. İzlenmesi gereken yolun, kalabalıkların yolu olmadığını düşünmüştür.
Gürdoğan Hoca’nın kültüre bakışı neydi?
Nazif Gürdoğan kültürü iki ana başlıkta ele alır: Seküler kültür, kutsal kültür. Seküler kültür tek dünya, kutsal kültür iki dünya medeniyetidir. Seküler kültürün kaynakları Batı’da, kutsal kültürün kaynakları ise Doğu’dadır. Son iki yüzyılda seküler kültür, kutlu kenti Paris’ten, bütün dünyaya ihraç edilmiştir. Gürdoğan, “Seküler kültür, kutsalın siyasal alandan bütünüyle çekilmesi” ve “Din ile devletin birbirinden ayrılmasıdır.” der. İslam dünyasının da seküler kültürün demokrasisini değil, kutsal kültürün demokrasisini aradığını belirtir. “İslam dünyasının ana sorunu sekülerleşmeden demokratikleşmektir.” diye vurgular.
Gürdoğan, kutsal kültürün karşısında sekiler kültürün bulunuşunu bir zenginlik olarak görür. “Hayatın her alanında, nasıl her şey karşıtlarıyla bir arada bulunursa, kültürler de zıtlarıyla bir arada bulunurlar. Dünyanın güneşe muhtaç olması gibi, seküler kültür kutsal kültüre, kutsal kültür de seküler kültüre muhtaçtır. Farklı kültürlerin yan yana bulunmadığı toplumlarda, hayatın hiçbir alanında gelişme olmaz. Kültürler birbirleriyle yarışarak zenginleşir, zenginleşerek yarışırlar. Kapılarını başka kültürlere kapayan kültürler, yeni açılımların, yeni atılımların öncüsü olamazlar.” der.
İSLAMIN ÖZÜ TASAVVUFTUR!Görünmeyen üniversite kitabıyla arif şahsiyetlerin önemini bize hatırlattı. Tasavvufa bakışından bahseder misiniz?
Nazif Gürdoğan, çok genç yaşta tasavvufi Seyr ü Süluk içerisinde yer almaya başlamış, bu süreçte karşılaştığı tasavvufi birikimi ve davranışları kendi iş hayatının temel prensipleriyle kaynaştırmış ve bundan da çeşitli sonuçlara ulaşmıştır. Gürdoğan, tasavvufu, insanın içindeki güzellikleri ortaya çıkarmanın yolu ve yöntemi olarak değerlendirir. Bu süreç aynı zamanda insanın eğitilmesi ve olgunlaştırılması sürecidir. Gürdoğan “İslam’ın özü Tasavvuftur, Tasavvufun özü sohbettir, sohbetin özü şiirdir” der.
Gürdoğan’ın tasavvuf tanımı şöyledir: “Tasavvuf, kutsal kültürün önerdiği hayat tarzını, yalın ancak kişilikli, gösterişten uzak, en yoğun biçimiyle, Allah dışında hiçbir şey önünde eğilmeden yaşama gayretidir. Daha öz bir ifadeyle, Peygamber ahlakıyla ahlaklanmaktır.”
Tasavvufun özü; Müslümanın gösteriş harcamalarına karşı çıkarak, az yemesini, az uyumasını, az konuşmasını, maddi karşılık beklemeden yardıma koşmasını öğrenmesidir. Ayrıca derviş, davranışlarının Allah tarafından görüldüğünün bilincinde olmalıdır. Ve böyle bir yaşantı, ruhun, günün kirlerinden arıtılmasında ve gönlün zenginleştirilmesinde atılacak ilk adımdır. Ve tasavvufta nihai gaye; Peygamberi ve O'nu sevenleri severek Allah'ın sevgisini kazanmaktır. Gürdoğan, “Tasavvufla biçimlenen yaşama biçimi, yalınlığın ilkelerini üretimden tüketime her alana yansıtmada en kolay sonuç alabilecek bir girişimdir.” der.
Tasavvufu girişimcilik yönünden nasıl değerlendirirdi?
Gürdoğan, tasavvufun insanları girişimcilik yönünden de geliştirdiğini ifade eder. Tasavvuf kültürü hayatın içinde bir kültürdür. Tasavvuf, veren el olma kültürüdür, insanları el açmaktan kurtaran bir kültürdür. Gürdoğan tasavvufun insanın ekonomiye ilişkin yönünü “Tüketirken bir lokma bir hırka üretirken bin lokma bin hırka” mottosuyla özetler.
AYDIN KİMLİĞİYLE YOL GÖSTERDİNasıl bir çizgide hayat sürdü?
Biz başka bir 68 kuşağı idik” derdi. Gürdoğan’a göre bu sıra dışı kuşak, 68 kuşağıyla aynı olayları yaşamakla birlikte, olayların akıntısına kapılmamıştır. Sıra dışı kuşağın öncüleri, savaşlarla sarsılan dünyaya barış getirmenin yol haritasını, birbirleriyle kıran kırana büyük bir çatışmaya giren Sağ ve Sol düşünce akımlarında aramayı hiç düşünmemiştir. Sıra dışı kuşak Ortadoğu, Büyük Türkistan, Anadolu ve Balkanlarda, binlerce yıl içinde oluşan zengin bir kültürün mirasçısı olduklarını hiçbir zaman unutmamıştır.
Nazif Gürdoğan ilk gençlik yıllarında intisap ettiği bu farklı kuşağa ilişkin aidiyetini bir ömür sürdürmüş, ülkemizin ekonomide ve kültürde birlikte gelişmesi için bir aydın kimliğiyle yol göstermiştir.
Nasıl bir Türkiye özlemi vardı?
Nazif Gürdoğan Hocamız, kendi içerisindeki sorunlarını kendi medeniyet değerlerimiz ortak paydasında birleşerek çözmüş, kargaşadan, anarşiden, sen-ben kavgasından kurtulmuş, üreten bir Türkiye özlemi içerisinde olmuştur. Çağın gerekleriyle donanmış, dünyada ekonomi ve kültürde sınırların kalktığının bilincinde, dışa dönük, güçlü temeller üzerinde yükselmiş bir Türkiye hayali içerisindeydi.