Hava Durumu İklim Değişikliği ve İnsan Sağlığı

İnsan sağlığı bir çok şeyden etkilenebilir. Bu etkilerin arasında hava durumu ve hava durumunun yarattığı etkiler de dahildir. Ayrıca değişen iklim koşulları ve hava durumunun birbirine bağlantılı olarak insan yaşamına oldukça etkisi vardır. Ekonomiden karakteristik yapıya değişik psikolojik rahatsızlıklardan hastalıklara kadar bir çok ciddi etkileri vardır.

İnsan sağlığı bir çok şeyden etkilenebilir. Bu etkilerin arasında hava durumu ve hava durumunun yarattığı etkiler de dahildir. Ayrıca değişen iklim koşulları ve hava durumunun birbirine bağlantılı olarak insan yaşamına oldukça etkisi vardır. Ekonomiden karakteristik yapıya değişik psikolojik rahatsızlıklardan hastalıklara kadar bir çok ciddi etkileri vardır.

İnsanoğlu, uzun zamandan beri, hava ve iklimin sağlıklarını etkilendiğinin farkındadır. Yaklaşık ikibinbeşyüz yıl önce, Hipokrat, iklimde varolan bölgesel farklılıklar ve bunların sağlık durumları ile olan ilişkileri üzerinde kitaplar yazmıştır. Mevsimsel değişimler ve hava olaylarının insan sağlığı üzerindeki etkisi konusunda her yörede belli inanç ve kanılar geleneksel olarak vardır. "Ateş" olarak tanımlanan,genelde malarya (sıtma) olarak isimlendirilen enfeksiyon asırlar boyu değişim göstermiş, huy, değişik psikolojik rahatsızlıklar, kışın gözlenen ağrı ve sızılar veya sıcak dalgaları çok genç veya çok yaşlı insanlarda ölümlere neden olmuştur.

İklim, yaşamın gereklerinin yerine getiren bir kaynaktır. Yıllar boyunca bu kaynağa, barınak yaparak, yiyecek üreterek, enerji elde ederek çevre koşullarıyla birlikte uyum sağlamaya çalışmıştır. Bizim gereksinim ve üretimlerimiz doğrudan iklim ve mevsimlere bağlıdır.

Gezegen üzerinde yaşayan tüm canlılar, çevrenin bir parçası olarak biyolojik olarak iklime uyum sağlarlar. Bu insanoğlu içinde geçerlidir. İnsanoğlunun diğer canlılardan farkı ise görülür şekilde çevresini kendine uydurabilmesi, şekillendirebilmesidir. Davranışlarımız, inşaat/bina şekilleri ve toplumlar yerel iklime uygun şekilde gelişir.

Yakın geçmişte, düzenli olarak oluşan hava olayları ve iklim değişikliklerinin dünya genel iklimini etkilediği yönünde bir düşünce ortaya çıkmıştır. 1997-98 El Nino olayı küresel boyutta en etkili hava olayı olarak kayıtlara geçmiştir. El Nino kuraklık, sel, yağmur ve hesapta olmayan sağlık sorunlarına neden olmuştur.

Tartışmasız, insanoğlunun küresel iklim ve doğal denge üzerindeki etkisi büyüktür. Gelecek yüzyıl ve daha ileri yıllardaki belirgin iklim değişmeleri şimdiden tahmin edilmeye başlanmış ve olası sonuçları hakkında senaryolar üretilmiştir. Bu bağlamda bu değişimlerin yani hava ve iklimin sağlık sorunları üzerindeki etkileri de dikkate diğer konular arasında yer almaya başlamıştır. Hala, hangi canlı türünün iklim değişmelerine nasıl tepki gösterdiği konusunda belirginsizlikler sürmektedir.

HAVA VE İKLİMİN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Sık kullanılan bir deyimle, hava gün be gün ne yaşadığımızdır. İklimin anlamı ise hava olaylarının ortalamasıdır ki ay, mevsim, yıl veya yıllar olarak uzun dönemde değişebilirliğe sahiptir.

Genelde biz hava olaylarının ya çok soğuk, ya çok sıcak veya çok nemli ya da çok kuru olduğu zamanda farkına varırız. Bu durumlar uç değerlerdir ve insan sağlığı üzerindeki etkileri diğer zamanlardan fazladır. Her yıl, fırtınalar, tropik siklonlar ve seller binlerce insanın ölümüne neden olur. Fazla kuvvetli olmayan hava olaylarının insan sağlığı üzerindeki etkisi ise çok belirgin değildir. Örneğin; hava koşulları nedeniyle bir yerde hava kirliliği artabilir veya yağış sıtma sivrisineklerinin yerel sayısını bir anda artmasına neden olabilir.

Hava durumu ve hastalıklar arasındaki bağ, birçok hastalığın mevsimsel olarak ortaya çıkmasıyla kolayca anlaşılabilinir. Bu yüzyılın başlarına kadar, Avrupa'da çocuk ishali çocuk ölümlerinde temel nedendi. Şimdi ise, mikrobik ishalden ölümler yalnız fakir ülkelerde kalmıştır. Tropik bölgelerdeki bazı toplumların tarımı, üretimi, gıda elde etmesi tamamen mevsimlere ve mevsimsel yağışlara bağlıdır. Yağışlı mevsim "aç mevsim"dir çünkü hasat yapılamaz. Yağışlı mevsim aynı zamanda "hastalık mevsimi"dir çünkü eksik veya zayıf beslenme başta tropikal hastalıklar olmak üzere birçok hastalığa davetiye demektir.

Günümüzde epidemiyolojik araştırmalar toplumlarda hastalıkların oluşum ve dağılım çalışmaları- hava ve iklim ile hastalıkların nasıl ilişkili olduğunla ilgilenen temel disiplindir. Halbuki, bu ilişkinin varlığı yıllar öncesinden kanıtlanmıştır. Roma döneminde, Vitruvius Pollio, mimar olarak, yeni yerleşim yerlerinin seçimi, hayvanların nerede yerleştirileceği konusunda hava durumu referans almıştır. Bir başka ölçüde, eğer o yörede yaşayan hayvanların ciğerleri yeşilimsi sarı ise o yöre yerleşime uygundur, ölçeği kullanılmıştır. Günümüzde bu tür ölçülere yer verilmemektedir.

Epidemiyolojistler geleneksel olarak, yaşamın bir parçası görüp, hava, iklim ve sağlık üçlüsü arasındaki ilişkiyi gözlemişlerdir. Tüm toplumlarda bu gözlem zaten doğal olarak yapılmaktadır. Modern epidemiyolojik araştırmalar ise sadece bunlarla yetinmeyip, sigara, alkol, yiyecek, iş tipi gibi bireysel risk faktörlerini de konuya dahil etmişlerdir. Epidemiyolojistlerde, hava ve iklim ile sağlık arasındaki ilişkiyi incelemek için dürtü oldukça azdır. Geçen yıllarda oluşan küresel iklim değişiklikleri tehdidi bu ilişkiyi incelemeye yönelik dikkatleri birazcık fazlalaştırmıştır.

YEREL İKLİMİNE UYUM SAĞLAYAN İNSAN İnsanlar, diğer canlılarda olduğu gibi yaşadığı iklime uyum sağlarlar. Yalnız diğer canlılardan farklı olarak, varolduklarından bu yana orijinal iklimleri dışında da yaşamayı becerebilmiş, yabancı oldukları iklimlerle kültür ve teknolojiyi kullanarak başedebilmeyi bilmişlerdir.

İnsanların değişik çevre ve iklime uyum sağlayabilmeleri oldukça önemlidir Kültürler arası davranış ve fizyolojik farklılıklar,insanların iklimlerle içiçe yaşaması sonucu milyonlarca yılda oluşmuş özelliklerdir. Örneğin; Artik bölgelerde yaşayan Inuit'ler, beslenme, barınma ve giyinme tarzlarıyla çok soğuk olan iklime uyum sağlamışlardır. 14. yy.'da, Grönland'da oluşan yerleşim birimi Norse'de ise; sıcak yüzyılların bitmesiyle uyum sağlanamadığı için yerleşim başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Çünkü, buraya yerleşenler komşuları Inuit'ler gibi yeni iklimlerine uyum sağlayamamış ve iklimden çevreden çok fazla etkilenmişlerdir. Bu duyarlılık 14. yy.'da Avrupa'nın soğuma dönemi olan Küçük Buz Çağı döneminin başlamasıyla daha da artmıştır.

Birçok evin iç sıcaklığı 17 ila 31°C arasındadır. İnsanların bu sıcaklık değerleri arasında dışarıda rahat edebilmeleri mümkün değildir. Bir bireyin sıcaklığa gösterebileceği tolerans bu değerlerden daha fazla, yaşı ile bulunduğu ortama bağlıdır. İnsanın etrafını saran havanın sahip olduğu sıcaklık, rahatı için çok önemlidir. Rahat ve huzur aynı zamanda, nem, rüzgar, gün ışığı (kısa-uzun dalga radyasyonlar) gibi faktörlere de bağlıdır. Havanın sıcak olması durumunda nemin insan tarafından algılanışı ile sıcak veya soğuk havada rüzgarın algılanışı birbirinden farklıdır.

Güneş radyasyonu, atmosferik nem ve hava kirliliği gibi değişik atmosferik olaylara insanlar fizyolojik olarak tepki gösterirler ve bu da vücutta belli bir stres yaratır. Saygın araştırmalar, havaya karşı insan vücudunun gösterdiği tepkileri belirlemeye çalışmaktadır. Bir kısım yaklaşımlar ise kış koşullarının insanda yarattığı rahatsızlıkları belirlemeye, nem ve sıcaklık ile sadece sıcaklığın insanda yarattığı stresi ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu çalışmalarda hesaba alınmayan konu birey ile çevresi arasındaki ısı alışverişidir. Bu ısı alışverişi, giyime, giyimin yalıtkan veya iletkenliğine, bireyin metabolizma oranına, kısa-uzun dalga radyasyona, rüzgar hızına, nem ve hava sıcaklığına bağlıdır. Isı alışverişi sayesinde vücut alarak veya vererek sıcaklığını 37°C'de dengede tutmak zorundadır. Isı bütçesi modeline göre, ısı değişiminin tüm mekanizması, insan rahatının tahmini ve belirlenmesinde en sağlıklı model/araçtır.

SICAK DALGALARI İnsanın tolere edebileceği, rahat edebileceği dış hava sıcaklığının artması durumunda oluşan termal stres çok büyük rahatsızlık, fizyolojik stres, hastalık ve hatta ölüme bile yol açabilir. Sıcaklık, birçok klinik sendroma neden olur. Sıcak vurgunları, vücutta sıcaklığın 40.6°C'yi aşması durumunda ölümle sonuçlanan olaylara neden olurken, bu değere vücudun yaklaşması durumunda ölümcül olmayan ama vücutta tuz ve su kaybıyla ortaya çıkan ağır zararlar gözlenebilir.

Gelişigüzel bir yılda bile, aşırı sıcaklardan birkaç kişi ölür. Oysa, aşırı sıcakların fazla olması durumunda, diğer faktörlerle birleşen aşırı sıcak ölüm oranını kat kat artırır. ABD ve Avrupa'da sıcak dalgalarından ve diğer nedenlerle olan ölümler artar. Alışılmış sıcak dönemlerde, tüm nedenlerle oluşan ölümler normal ölüm oranının yüzde ellisi kadar bir artış gösterir. Bir kısım ölümler aşırı yaşlılık ve hastalıktan olsa da, bir çoğu sıcak dalgasının olmaması durumunda olabilecek ölümlerden değildir.

Büyük şehirlerde, sıcak havalarda artan ölümler çok belirgindir, birkaç gün içinde ölüm sayısı yüzlerceyi geçebilir. 1995'de, ABD, Şikago'da yazın sıcak dalgası yüzünden beş yüzden fazla ölüm olayının kaydedilmesi buna bir örnektir. 1995-98 yılları arasında Hindistan'da yaşanan aralıklı sıcak dalgalarında ise ölüm binlerceyi aşmıştır. Haziran 1998'de, Orta Rusya'da yaşanan sıcak dalgasında ise ölü sayısı yüzü aşmıştır.

Yaşlı insanlar, termal stresin etkilerine diğerlerine göre daha duyarlıdırlar. Çalışmalar, sıcak dalgalarında aşırı ölümün 65 yaş üzerinde olduğunu ortaya koyar. Zaten bu yaşlar birçok sağlık probleminin gündeme geldiği yaşlardır ve bu dönemde sıcağa olan duyarlılık artar. Fizyolojik faktörlerde sıcaktan kaynaklanan stresin artmasına neden olur. Örneğin; kalp ve beyin damarlarına bağlı kronik hastalıklar, cilt hastalıkları, öğrenme zorlukları, bunamalar ile vücut sıcaklık dengesini bozan alkol, anti-depresanlar ve uyuşturucu kullanımı bu etkiyi daha da artırır.

Belli şehirdeki insanlar, diğerlerine göre sıcağa daha da duyarlıdırlar. Bazı topluluklarda, kritik sıcaklıklar aşıldığında daha fazla ölüm yaşanır. Tüm şehirlerde yaşayan insanlarda aynı tepkiyi görmek mümkün değildir. Ekvatordaki bir şehre göre, daha kuzey ve daha güneydeki bir şehrin insanlarının sıcağa tepkisi farklı olacaktır. Kentsel toplum, kırsal topluma göre daha duyarlıdır, çünkü kentsel toplum genelde kentsel ısı adası etkisini yaşar. Daha da öte, eğer insanın yaşadığı ev havalandırmalı değilse, kötü dizayn edilmişse ve sağlıklı değilse, sıcağa duyarlılığı daha fazla olacaktır. Ayrıca risk faktörleri kentsel alanda daha fazladır. Hasta olan insan sağlıklı olana göre daha fazla sıcaktan etkilenir. İleride, sağlıklı adımlar atıldığı sürece bu ölümler azaltılabilir. Belli tip hava kütleleri belli bölgelerde daha fazla etkili olabilir. Bu koşullar bilinirse sıcaklık gözlem uyarı sistemi ile ki bu sistem bazı ülkelerde halizhazırda kullanılmaktadır, yerel halk sıcak dalgalarına karşı uyarılabilinir.

HAVA KİRLİLİĞİ VE HAVA Etrafımızdaki hava, sağlığımızı etkileyen, evlerden, bürolardan, fabrikalardan, taşıtlardan çıkan artık maddeler, petrol yanmalarından çıkan zehirli gazlar, bitki sporları ve polen gibi parçacıklar ile çeşitli zararlı gazlarla doludur. Şehirlerimizde, temel hava kirleticileri ozon, nitrojen dioksit, parçacıklar, karbon monoksit ve sülfür dioksittir. Bütün bu sayılan gazların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri çok açıktır.

Bu parçacık ve gazların konsantrasyonu yani yoğunluğu üzerinde iklim ve havanın oldukça büyük etkisi vardır. Bazı allerji yapan polenlerin oluşumu doğrudan yılın mevsimine bağlıdır. Yağış, nem, sıcaklık değişimi, hava akımları, halihazır hava durumu bu parçacık ve gazların yoğunluğu ile dağılım/yayılmalarını doğrudan etkiler. Kuvvetli ve yavaş hareket eden antisiklonlar bir bölge üzerinde birkaç gün, birkaç hafta veya daha fazla kalabilir. Dikine faaliyeti engelleyen, statik/durağan yapıdaki bu sistem nedeniyle parçacık ve gazların birikimi bir anda fazlalaşabilir.

Geçen yıllarda birçok ülkede astım olayının arttığı gözlenmiş ama nedeni tam olarak belirlenememiştir. Bilinen şudur ki; astım ataklarının oluşabilmesi için havada belli kirleticilerin, polenin, hayvan tüycüklerinin, ozonun veya diğer kirleticilerin olması gerekmektedir. Orajın İngiltere ve Avustralya'da astım ataklarını artırdığı araştırmalarla saptanmıştır. Haziran 1994'de İngiltere, Londra'da fırtına öncesinde sıcaklığın birkaç saat içinde hızla düşmesi ve havada polenlerin fazla olması nedeniyle astım ataklarında gözle görülür bir artış izlenmiştir.

İspanya, Barselona'da, limanda soya fasulyesinin yüklendiği günlerde astımlılarda belirgin bir rahatsızlık ve hastanelere başvuru gözlenmiştir. Bu yükleme yaklaşık yüz gün sürmesine rağmen astımlıların rahatsızlandığı beş gün incelendiğinde, o dönemde yüksek basıncın olduğu, hakim rüzgarın şehre doğru olduğu ve rüzgarla soya fasulye tozlarının şehre taşındığı gözlenmiştir. Aynı olay 1950 ve 1960'da ABD'de New Orleans'ta soya fasulyesi yüklenmesi sırasında yaşanmış ama o zaman gerekçeleri açıklanamamıştı. Böylelikle bu olayın nedenleri de anlaşılmış olur.

İKLİM DEĞİŞKENLİĞİ, EL NİNO/GÜNEY SALINIMLARI VE HASTALIKLAR El Nino, tropik Doğu Pasifik'te, okyanusun üst seviyem sularının aşırı ısınması sonucunda oluşan ve üç veya daha fazla ay süren etkili bir hava olayıdır. El Nino olayı Pasifik Okyanusunun Batı ve Orta bölgelerindeki basınç değişimine bağlıdır (Güney Salınımları olarak da bilinir), aşırı yağışları batıdan Doğu Pasifik Okyanusa doğru taşır, Pasifik ticaret rüzgarlarının zayıflamasına neden olur ve deniz seviyesi değişir. Okyanus ve hava/atmosferik değişimler birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğundan El Nino/Güney Salınımları veya ENSO olarak isimlendirilir.

ENSO, günümüzde havanın yıldan yıla değişimindeki ana neden olarak tanımlanır. Örneğin, Güney Afrika, Avustralya ve Brezilya'da El Nino döneminin hemen arkasından sık sık kuraklık yaşanır. Toprak kaymaları, sel, yiyecek sıkıntısı ve insan yaşamını etkileyen aşırı yağışlar da El Nino'ya bağlanır. El Nino yıllarında, diğer yıllara göre doğal felaketler daha sık ve fazla yaşanır. Bu ilişki kuraklık ve dünyayı yiyecek krizine sokabilecek yiyecek üretimiyle de yakından bağlıdır. Çünkü, El Nino, birçok ülkeyi aynı zamanda etkiler.

El Nino'nun etkileri, başta Peru olmak üzere Güney Amerika'nın batı kıyılarında oldukça fazladır. Hemen hemen her El Nino'da -ister zayıf olsun ister kuvvetli- bu bölge etkilenir. 1983'de Peru'da El Nino ile yaşanan sellerden sonra başta ishal ve solunum rahatsızlıkları olmak üzere birçok sağlık sorunu ortaya çıkmıştır. Ek olarak, kötü hava koşulları sağlık yardımlarının iletilmesini de engellemiştir. 1997-98 El Nino'nun peşinden, Peru'da sağlık birimlerinin yüzde onu hasar görmüş, ulaşım, enerji ve su taşıma kanalları da tahrip olmuştur.

Yakın geçmişte yapılan çalışmalar, El Nino ile hastalıklar ve ortaya çıkmaları arasında yakın bir bağ olduğunu göstermiştir. Etkilenen bölgelerin bir çoğunda yeniden malarya (sıtma) başgöstermiştir. El Nino dolaşımının etkisinde kalan Kolombiya, Venezuella, Sri Lanka, Batı Hindistan ve Pakistan'da bu hastalıklar büyük sağlık sorunları doğurmuştur. Bu vakalarda, olayların arkasında yatan meteorolojik faktörler daha tam olarak anlaşılamamış/belirlenememiştir. El Nino'nun çevre-iklim ve hastalık arasındaki bağı güçlendirici bir diğer özelliği de sivrisineklerden oluşan hastalıkların yayılmasındadır.

Rift Vadidi Ateşi (RVR) mikrobik bir hastalıktır, sivrisineklerle taşınarak yayılır ve doğrudan böbrekleri etkiler. Kenya'da ortaya çıkışı, kuru çayırlıklı yerlerde aşırı yağış olduğu zamandır. Bu da şunu açıklar, çayırlarda var olan sivrisinek yumurtaları yağışla can bulur ve zaten sahip olduğu RVR virüsünü yaymaya başlar. Seller ise bu tür virüsleri taşıyıcı görevi yapan canlıların bir bölgeden bir diğerine taşınmasını sağlar 1997-98 El Nino olayı, Kuzey-Doğu Kenya ile Güney Somali'de, 1997 Ekiminden 1998 Ocağına kadar çok kuvvetli yağışlara neden olmuştur. Buna bağlı olarak ortaya çıkan RVR, binlerce ineğin ölmesine neden olduğu gibi o yöredeki nüfusu da etkilemiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Güney Somali ve Kuzey-Doğu Kenya'da yaklaşık 89.000 vaka belirlemiş ve bu hastalıktan da 200-250 kişi yaşamını yitirmiştir. Bunlar sadece kaydedilebilen değerlerdir ki RVR'nin bundan daha fazla etkili olduğu sanılmaktadır.

KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE İNSAN SAĞLIĞI İnsan toplulukları yıllar boyu hem çevreyi mahvetmiş, hem de doğal kaynakları tüketmiştir. Toplumlar aynı zamanda, ormanları yok ederek veya binalar inşa ederek yaşadıkları yerin iklimlerini da şekillendirmişlerdir. Sonuçta insanlar, hastalık ve mikroplara daha duyarlı hale gelmişlerdir. Günümüzde, insanlar büyük kentleri çabucak oluşturmakta ve enerji tüketimine dayalı toplumlar yaratmaktadır. Dünya Meteoroloji Teşkilatı Birleşmiş Milletler Çevre Programı (WMO-UNEP), İklim Değişikliği üzerine Hükümetlerarası Panel (IPCC) in İkinci Oturum Raporunun (1995) sonuç bildirgesi "küresel iklim dengesi bozulmasında insan etkisi tartışmasız vardır." cümlesiyle önem kazanır. Fosil yakıtlarının kullanılması, ormanların tahrip edilmesi geçen 100 yılda küresel sıcaklığın yaklaşık 0.6°C artmasına neden olmuştur. Gelecek 100 yılda ise beklenen sıcaklık 1 ila 3°C'dir. Beklenen bu artış, insanoğlunun yerleşik düzene geçişinden beri yani 10000 yıllık artıştan daha fazladır.

İnsan kaynaklı iklim değişiklikleri bilimi, insanoğlunun etkilerinin giderek ivmeli bir şekilde arttığını gösterir. İnsanların yerleşimi, kıyı bölgeler, tarımsal alanlar, ormanlar ve balıkçılık için ekolojik denge çok önemlidir. Belirlemelere göre, iklim değişiklikleri bütün bu özellikleri etkilediği gibi insan topluluklarının sağlıklarını da etkilemektedir. İklim, hava ve sağlık arasındaki ilişkiyi anlamamız, bu ilişkinin etkilerini tahmin edebilmemiz açısından büyün önem taşımaktadır. İklim Değişikliği üzerine Birleşmiş Milletler Sözleşme Çerçevesinde ne kadar anlaşma varsa bütün bunlarla elde edilen sonuç dünya da belli bir ısınmanın var olduğu ve bu değişmenin sonuçlarının ne olacağının belirsizliğidir.

İklimin potansiyel sağlık etkisi, uç sıcaklık değerlerinin oluşması durumunda çok kolayca gözlenebilir. Örneğin, bazen bir bölgedeki sıcak dalgası veya bir soğuk çekirdek o yörede yeni hastalıkların oluşmasını sağlayabilir. Kışın yaza göre daha fazla insan öldüğünden bazı bölgelerde kış mevsiminin sıcak geçmesi yararlıdır.

İklim değişikliğinin boyutu, diğer ekstrem hava olaylarının kuvvetini olduğu kadar sıklığını da (fırtına, sel gibi) etkiler. Yerel etkisi fazla belirgin olmasa da bölgesel etkileri çok nettir. Ortalama iklim değerinden olabilecek en ufak bir sapma bile ekstrem olayların şiddeti ve sıklığını değiştirebilir. IPPC'ye katkıda bulunan bilim adamlarının İkinci Oturum Raporu'nda (1995) vurguladığı konular arasında sel ve kuraklık olayının artışı da vardır. Kıyı bölgelerinde sel riskinin artması, artan deniz seviyesi nedeniyle daha fazla sorun yaratacaktır.

İklim değişikliğinden kaynaklanan potansiyel sağlık sorunları alışılmamış, hiç görülmeyen şekillerde de yaşanabilir. Klimatolojistlere göre sera gazının yoğunluğunun ne zaman, nerede ve ne boyutta olacağını kestirmeleri, iklim değişikliğinin boyutlarını belirlemede yardımcı olur. Diğer bilim dalları da,iklim değişikliğinin neden olabileceği, dünyayı etkileyeceği, biyolojik ve fizyolojik sistemleri, örneğin; sivrisinek gelişimini, taze su kaynakları arzını ve ürün/gıda üretimini incelemelidir.

STRATOSFERİK OZON AZALMASI VE İNSAN SAĞLIĞI Stratosferik ozon azalması ve sera gazı birikimi küresel iklimin değişmesine neden olur. Gaz emisyonu, birçok yerel kaynaktan, -tüm kıtalarda- olabilir. Yerel gaz emisyonları insan sağlığını ciddi şekilde tehdit eden küresel boyuta değişme neden olabilir.

Stratosferik ozon, yeryüzü üzerinde yaşayan canlı hayvan ve bitkilere, ultraviyole ışınlarına (UVR) karşı barınak oluşturur, onları UVR'dan korur. Belirgin bir stratosferik ozon kaybı, orta ve yüksek enlemlerde, insan aktivitelerden dolayı vardır. Halo karbonlar yani ozon emisyonu azaltıcı maddelerin kullanımı. Kopenhag 1992 Sözleşmesi, Londra (1990) Ozon Tabakasını Azaltıcı Maddeler Montreel Protokolüne göre kısıtlanmıştır. Buna rağmen son yıllarda stratosferik ozonda belli bir azalma gözlenmekte, alınan tedbirlere karşın bu seviyenin ancak gelecek yüzyılın ikinci yarısından itibaren normale döneceği tahmin edilmektedir.

Yeryüzünde artan UVR, yüksek enlemlerde daha fazla etkili olmaktadır. Bu artışın ne zamandan beri devam ettiği bilinmemektedir, çünkü ölçümler henüz yeni yapılmaya başlanmıştır. Bunlara ek olarak, bulutluluk, aerosollar ve ozon kirliliği gibi yerel faktörlerde RVR'nun yeryüzüne ulaşmadan önce emilmesine veya yansıtılmasına neden olan etkenlerdir.

Birçok epidemiyolojik çalışma, açık tenli insanlarda güneş radyasyonunun deri kanserine yol açtığını ortaya koymuştur. Deri kanseri oranının günden güne artmasının bir nedeni de doğal olarak ozon azalması olacaktır. Birleşmiş Milletler Çevre Programı Ozon Sekreteryası, Avrupa'da 45° Kuzey enleminin kuzeyinde yaşayanlarda deri kanseri görülme oranının arttığını, 2070'li yıllarda bu oranın yüzde beş artış ile maksimum seviyeye çıkacağını tahmin etmektedir. Bunun anlamı da, her bir milyon nüfusta, yılda 100 vaka artışı demektir. Halihazır oranlar yılda, bir milyon nüfusta yaklaşık 200 deri kanseridir. İnsanlar UVR ışınlarına maruz kaldığı sürece bu oran daha da artar. İnsan kaynaklı, stratosferik ozon azalmasının varlığı insan sağlığını bozmada ek bir kaynak oluşturmaktadır. Bu nedenle insanların sürdürdüğü/sahip olduğu davranışları ve yaşam tarzları da değişmektedir.

Ultraviyole radyasyonun insan sağlığını birçok yönden etkilediği bilinir. Belli tip kataraktlara neden olan ve kar körlüğü olarak isimlendirilen birçok göz hasarı da UVR'nun sonuçlarındandır. Son yıllarda ortaya çıkarılan bir zararda, UVR'nun bağışıklık sistemi üzerindeki olumsuz etkisidir.

SU VE YİYECEK ARZI Dünya iklimindeki uzun dönem değişiklikleri kamu sağlığı kurumlarını da etkiler. Yeterli yiyecek ve temiz su bulmak sorun olmaya başlayabilir.

Tüm bitki ve hayvan türleri, insanlar gibi iklim değişikliğine duyarlılık gösterirler. Bu nedenle ekosistemin bozulması ve tarımsal yapının değişmesi doğal olacaktır. IPCC'ye katılan bilim adamlarının tahminlerine göre; dünya üzerinde bulunan bitki türlerinden üçte biri, hatta yarısı değişime uğramış ve uğramaya devam etmektedir. Hatta, bazı bitkilerin bu çabuk değişime ayak uyduramadıkları için nesiller yok olmuştur.

Araştırmalarda, küresel iklim değişikliklerinin su kaynakları ve yiyecek/gıda üzerindeki etkilerine de değinilmiştir. Tam olarak insan sağlığı üzerindeki etkisi belirlenememiş olsa da varsayımlar yerel ve bölgesel duyarlılık açısından önemlidir.

İklimsel değişim, bölgesel tarım ürünleri üzerinde de olumsuz etkilere sahiptir. Afrika'nın Sahara bölgesinde, Güney, Doğu ve Güney-Doğu Asya ile Batı Pasifik adalarında bulunan bitki toplulukları risk altındadır. Tarımsal ürünlerde, iklim değişikliği olduğu kadar yer ve zaman da önemlidir. İklim değişikliğinden kaynaklanan kuraklık ve sel gibi diğer faktörlerde yerel düzeyde ve kısa sürede gıda arzını etkileyen faktörlerdendir. Ayrıca, iklim değişikliğine bağlı olarak gelişen, bitki haşereleri ve patojenlerde hasar yaratıcı risk faktörleri arasındadır.

İklimsel değişikliğin bir diğer etkisi de taze su kaynakları üzerinde görülür. Bu etki hem suyu elde etmede, hem de su kalitesinde gözlenir. Yağışın zamanı ve yoğunluğu, toprak kayması, sel, yeraltı suları ve erozyonu belirleyen en önemli faktörüdür. Sel, içme suyunun kirlenmesine yol açar. Selle birlikte insan ve hayvan artıkları ile tarımsal kimya ürünleri temiz suya karışır. Kaynaklarda su seviyesinin azalması, kirleticiler ve mikropların su yüzüne çıkmasına neden olur. Yiyecek arzı ve su kaynaklarının azalması, yiyecek sıkıntısı ve hijyen eksikliği nedeniyle sağlık sorunları yaratır. Günümüz iklim koşullarıyla taze su birçok yönden kirlenmekte, tuzlu su ile karışmaktadır. Bunun nedeni de deniz seviyesinin yükseliyor olmasıdır.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TAŞIYICILARLA BULAŞAN HASTALIKLAR Birçok mikrobik hastalıklar böcekler vasıtasıyla taşınırlar. Malarya yani sıtma mikrobu bilindiği gibi sivrisinekler tarafından taşınır. Taşınmalı bu hastalıklar yani bulaşıcılar, gelişmekte olan ülkelerde çok büyük bir sorundur. Her yılda yaklaşık bir milyondan fazla çocuk sıtmadan ölür. Böcekler, özellikle de sivrisinekler soğuk kanlı olduklarından, diğer canlılar gibi hem iklime hem de meteorolojik olaylara duyarlıdırlar. Sivrisinekler yumurtalarını sulak yerlere bıraktıklarından, sivrisinek sürülerinin oluşma yoğunluğu bir anlamda yağışa bağlıdır.

Taşımacılarla yayılan hastalıkların kısıtlanması ancak taşıyıcıların iklim tolerans limitiyle mümkündür. Bir diğer sınırlama da taşıyıcıların yaşam sürelerine bağlıdır. Örneğin; sıtma için, yayılması için belli bir sıcaklık aralığı vardır. Birçok ülkede bu tür hastalıklar, önceden bilinme, ilaçlama veya parazitleri oluşturucu ortamları ortadan kaldırma yoluyla engellenebilmektedir.

Böceklerde yayılma doğrudan iklime bağlı olduğuna göre, iklim değişikliği de doğrudan veya dolaylı böcek türlerini etkilediğinden, hem böceklerin hem de hastalıkların coğrafi dağılımı iklime bağlı olacaktır.

Böceklerin paleoklimatik kayıtları, böceklerin hareketlerinin sıcaklık dağılımına bağlı olduğunu ve bitki örtüsüyle ilişkili olduğunu gösterir. Bu da uydu verileri ile böcekler ve sivrisineklerin göç/seyir yollarını belirlemede, alışkanlıklarını, hareket yönlerini ortaya koymada kolaylık sağlar. Coğrafi Bilgi sistemlerinin analizleri ile de nüfus ve diğer bilgileri biraraya getirerek insanlar için enfeksiyon risk coğrafi haritasını elde etmek mümkün olacaktır.

Daha önceden yok edilen veya azaltılan sıtma birçok ülkede yeniden ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni de nüfusun artması, arazi kullanımının değişmesi, kamu sağlığı savunmasının bozulması ve ilaç kullanımına olan direncin artmasıdır. Bu artışta, büyük bir olasılıkla dünya iklim ortalama değerlerindeki değişmenin de payı büyüktür. Malaryadaki artış genelde sıcak ve nemli mevsimlerde gözlenir. Yöresel ısınmaya bağlı olarak, sıtma Doğu Afrika'da yüksek enlemlere doğru kaymaya başlamıştır. Günümüzde araştırmacılar değişik olasılıklar üzerinde durmaktadır.

Sıtma olayı -yapılan arazi çalışmalarında- yağış ve sıcaklığın mevsimsel ve yıllık yerel değişimine çok duyarlıdır. Sıtma mikrobunun yaşam süresi, sıtmayı taşıyan sivrisineğin yaşam süresiyle hemen hemen aynıdır. Sıcaklığın çok düşük ve yüksek olması durumunda yaşam süreleri kısalır. Bu tür bir bilginin elde olması, hastalıkların yayılım dinamiği ile iklim değişikliği arasındaki ilişkiyi kurmaya yarar. Entegre Matematik Modelleri, küresel iklim modellerinden üretilen iklim değişimi senaryolarına göre gelecekte sıtma riski değişim ve gelişimlerini tahmin edebilmektedir. Bu modellerden birisinin çıktısına göre sıtma riski olan bölgelerin haritalarını oluşturmak mümkündür. Bu modelde eksik olan girdiler, toplumların sosyo-ekonomik durumları ve sıcak ülkelerde taşınma sınırlarıdır. İklime bağlı sıtma olayının artışı, sıcak, taşınmaya uygun endemik alanlara yakın bölgelerdir.

İKLİM VE HAVA İLE UYUMLU PLANLAMA VE UYGULAMA Hava ve iklim tahmini bilimi hızla ilerleyen bir bilim dalıdır. Bu daldaki gelişme, geçen on yıl içinde yaptığı tropikal siklon, sel ve kuvvetli hava olayları ihbarıyla milyonlarca hayat kurtarmıştır. Planlamada, eski iklim verilerini, iklim ve hava tahminlerini kullanma ise, gıda üretiminde etkinliği sağlamada en temel kaynaktır. Tayland ve Endonezya'da El Nino'nun yarattığı kuraklık sonucunda oluşan meyva, sebze ve tahıl üretimindeki azalma, alınan tedbirlerle 2.5 ila 6.7 oranında yeniden artırılmıştır.

Uzun vadeli tahminlerin artık hazırlanabiliyor olması ve bu sürenin bazı alanlarda önümüzdeki beş yılda daha da uzun süreyi içermesi Dünya İklim Programı çerçevesinde WMO Programı altında yürütülen önemli gelişmelerdendir. Halihazırda üretilen orta vadeli veya mevsimsel tahminler gelecek on yıl içinde daha güvenilir bir hale gelecektir. ENSO olaylarının ve anormal iklim koşullarının tahmin edilebiliniyor olması sağlık problemlerinin sonuçlarının biraz olsun hafifletilmesinde/azaltılmasında yardımcı olmaktadır. Dünyanın birçok bölgesini etkileyen 1997-98 El Nino olayının mevsimsel olarak önceden tahmin edilmesi hem bu bilim dalının insanlar üzerindeki güvenini sağlaması hem de kamunun ve yetkili makamların önceden tedbir alabilmelerini sağlamıştır.

Mevsimsel tahminler, hava ile ilişkin hastalıkların potansiyel etkisini tahmin edilenden daha fazla hafifletecektir. İlerideki birkaç aya ait genel hava durumunun bilinmesi, hastalığın her aşamasıyla başedebilme, tedbir alma olanağı sağlar. Halk eğitilir, bilinçlendirilir, önleme hazırlıkları yapılır. Belki böyle tahminler sayesinde bazı yayılmacı/bulaşıcı hastalıkları tamamen ortadan kaldırmak mümkün bile olabilir. Herşeyden öte iklim tahminleri insanları havaya bağlı hastalıklar konusunda her yönden hazırlıklı olmalarını sağlar.