Gürkan DEMİR
Gürcistan'ın AB üyeliği için 2022 yılında yaptığı başvuru, halk arasında büyük bir umut yaratmıştı. Bu süreçte 2023 Aralık ayında "aday ülke" statüsü alması, ülkenin AB ile entegrasyon yolunda bir dönüm noktası olarak görülmüştü. Ancak 2024 yılına gelindiğinde, bu umutlar yerini büyük bir hayal kırıklığına bıraktı. Özellikle 29 Mayıs 2024’te yürürlüğe giren ve kamuoyunda "Rus yasası" olarak bilinen "Yabancı Etkinin Şeffaflığı Hakkında" yasa, AB ile olan ilişkilere ağır bir darbe vurdu. Bu yasanın ardından Temmuz 2024’te Gürcistan'ın AB’ye katılım sürecinin askıya alınması, ülkenin Batı ile ilişkilerinde ciddi bir gerilim yarattı.
BATIYA ENTEGRE OLMA ÇABASIAB müzakerelerinin 2028'e kadar ertelenmesi kararı, ülkede büyük çaplı protestolara yol açtı. Muhalefet ve sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde başlayan protestolar, kısa sürede ülke geneline yayıldı. Protestolar sırasında yaşanan şiddet olaylarında 113 polis memuru yaralanırken, 224 kişi gözaltına alındı. Hükümet, protestoların arkasında muhalefetin olduğunu öne sürerek, toplumsal tepkileri siyasi bir komplo olarak nitelendirdi. Ancak, sokaklardaki öfke yalnızca hükümet politikalarına değil, aynı zamanda Gürcistan'ın Rusya'ya daha fazla yakınlaştığı algısına yönelik.
RUSYA TEHDİDİGürcistan, tarih boyunca Avrupa ile Asya arasında bir köprü görevi görmüş, coğrafi ve kültürel olarak her iki kıtanın etkilerini taşıyan bir ülke olmuştur. Ancak son yıllarda, hükümetin Batı'dan uzaklaşan politikaları ve Moskova ile yakınlaşan ilişkileri, Gürcistan'ın Avrupa ile olan bağlarını zayıflatıyor. Bu durum, Gürcistan'ın AB üyeliği hayalini savunan kesimlerde büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Öte yandan, hükümet kanadı, bu kararı "ulusal çıkarlar" doğrultusunda aldığını savunuyor.
HALK ‘BATI’ DİYORRusya ile olan ilişkisi, sadece Gürcistan’ın değil, tüm Güney Kafkasya’nın geleceğini etkileyen bir unsur. Moskova’nın 2008 yılında Abhazya ve Güney Osetya bölgelerini işgal etmesi, bu ilişkiyi daha da karmaşık bir hâle getirdi. Bu iki bölgedeki bağımsızlık arayışları, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tehdit ederken, Rusya'nın askeri müdahalesiyle bir tür “dondurulmuş çatışma” yaratıldı. Bu durum, Gürcistan’ın egemenlik mücadelesini bir güvenlik sorunsalı hâline getirdi.
Rusya’nın müdahaleleri, Gürcistan’ı Batı ile daha sıkı bağlar kurmaya iten bir faktör oldu. NATO ve Avrupa Birliği, Tiflis için yalnızca birer müttefik değil, aynı zamanda bir güvence mekanizması olarak algılanıyor. Gürcistan halkı arasında da bu entegrasyon hayli popüler. Öyle ki, başkent Tiflis’in sokaklarında Avrupa Birliği bayraklarını görmek oldukça sıradan bir manzara. Bunun yanı sıra, şehirdeki duvarlarda sıkça rastlanan Rusya karşıtı grafitiler ve Ukrayna bayrakları, Batı yanlısı halk hareketinin birer sembolü hâline gelmiş durumda.
Gürcistan’da sokaklar, halkın Batı yanlısı duruşunun en açık yansıması. Tiflis’te gezerken, Avrupa Birliği ve NATO’ya duyulan sempatiyi ifade eden sayısız sembol görmek mümkün. Ancak bu görünüm, Gürcistan toplumundaki bölünmüşlüğü tamamen silmiyor. Kırsal bölgelerde ve yaşlı nüfus arasında, Rusya ile bağların koparılmaması gerektiğine inanan bir kesim varlığını sürdürüyor. Özellikle ekonomik bağlar, bu kesimin Moskova’ya daha ılımlı yaklaşmasına neden oluyor.
SİYASETTE İKİLİKGürcistan siyasetindeki temel ayrım, ülkenin dış politika yönelimine ilişkin iki farklı vizyon arasında şekilleniyor. Bir yanda, Başbakan İrakli Kobakhidze’nin liderliğindeki hükümetin Rusya’ya yakınlık politikası dikkat çekerken, diğer yanda Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili’nin Batı yanlısı duruşu göze çarpıyor. Kobakhidze, son seçimlerde birinci gelerek hükümetin başına geçse de, muhalefet tarafından sıklıkla Moskova ile iş birliği yapmakla suçlanıyor. Buna karşın, Cumhurbaşkanı Zurabişvili, Gürcistan’ın NATO ve AB ile entegrasyonunu savunan bir lider olarak, özellikle genç nüfusun desteğini almış durumda.
Gürcistan’ın dış politika tercihleri ne kadar Batı’ya yönelmiş olsa da Rusya ile olan ilişkiler tamamen göz ardı edilemeyecek bir gerçeklik. Gürcistan, enerji ve ticaret bağlamında hâlâ Rusya ile ekonomik bir bağımlılık içinde. Özellikle tarım ürünleri ihracatı ve enerji nakil hatları, Moskova-Tiflis hattındaki karşılıklı zorunluluğun önemli unsurları arasında. Bununla birlikte, Rusya’nın Gürcistan’a yönelik müdahaleci politikaları, Tiflis’in Batı’ya daha fazla yakınlaşması için gerekçe oluşturuyor.
UKRAYNA ÖRNEĞİ ORTADAGürcistan’ın NATO ve Avrupa Birliği yönelimleri, bize son yılların en acı jeopolitik krizlerinden birini yaşayan Ukrayna’yı hatırlatıyor. Hem Gürcistan hem de Ukrayna, tarihsel ve coğrafi olarak Rusya ile karmaşık bağlara sahip ülkeler. Her iki ülke de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanmış, ardından Batı’ya yönelerek kendilerini Moskova’nın etkisinden kurtarmaya çalışmışlardır. Ancak bu yönelim, her iki ülkenin de aynı kaderi paylaşmasına yol açtı: Rusya tarafından askeri müdahaleye maruz kalmak.
Ukrayna, 24 Şubat 2022’de başlayan Rus işgaliyle tarihindeki en büyük krizlerden birini yaşarken, bu sürecin temelinde NATO ve AB ile entegrasyon arayışları yatıyordu. Gürcistan da benzer bir şekilde, 2008 yılında Rusya’nın askeri müdahalesiyle karşı karşıya kaldı. Her iki ülkenin de Batı kampına katılma isteği, Moskova tarafından bir tehdit olarak algılandı ve sert bir karşılık buldu. Bu bağlamda, Gürcistan’ın mevcut durumu, Ukrayna’nın yaşadığı tecrübeyi hatırlatıyor.
Gürcistan için de benzer bir risk söz konusu. NATO’ya üyelik hayali ve AB ile entegrasyon çabaları, Batı’dan gelen vaatlere dayanıyor. Ancak, Rusya’nın Gürcistan üzerindeki stratejik ve askeri baskısı düşünüldüğünde, bu vaatlerin gerçekçi bir koruma sağlayıp sağlamayacağı konusunda derin bir belirsizlik var. Tiflis, NATO ve AB’ye yaklaşarak Moskova’yı provoke etme riskini taşırken, aynı zamanda Batı’dan beklediği desteği tam anlamıyla alıp alamayacağından emin değil.
GÜRCİSTAN DA KIŞKIRTILMIŞUkrayna'nın ardından Gürcistan’ın da Rusya karşısında benzer bir kışkırtma ile karşı karşıya kaldığı iddiaları gündeme geldi. Basına yansıyan bir habere göre, Gürcistan’ın siyasi elitlerinden önemli bir isim olan Gürcü Rüyası Partisi’nin kurucusu Bidzina İvanişvili, bu konuda dikkat çekici açıklamalarda bulundu.
İvanişvili, eski Başbakan İrakli Garibaşvili’nin kendisiyle yaptığı bir görüşmeyi aktardı. Garibaşvili’nin ifadesine göre, Batılı ülkelerden üst düzey bir yetkiliyle yapılan bir görüşmede Gürcistan’ın Rusya’ya karşı bir savaş başlatması önerilmiş. Bu öneriye şaşkınlıkla yaklaşan Garibaşvili, Batılı yetkiliye şu soruyu yöneltmiş: “Kaç gün savaşabileceğimizi tahmin ediyorsunuz? Kaç gün dayanabiliriz?” Batılı yetkiliden gelen cevap ise oldukça çarpıcı: “Üç ya da dört gün.” Bu yanıtın ardından Garibaşvili’nin tepkisi ise oldukça sert olmuş: “Bu 3-4 gün uğruna mı bizi yok ediyorsunuz?”
Ancak bu noktada Batılı yetkilinin verdiği cevap, Batı’nın Gürcistan’daki olası bir çatışmaya bakış açısını gözler önüne seriyor. Yetkili, Garibaşvili’ye, “3-4 milyonsunuz. 3-4 günde hepinizi öldürmeleri mümkün değil. Sonra ormanda bir gerilla hareketi başlatırsınız. Biz size yardım ederiz, siz de oradan savaşmaya devam edersiniz” ifadelerini kullanmış.