ALİ RIZA DEMİRCAN
Bismillahirrahmanirrahim
Günahları için mazeret üretmeyip tövbe eden kullarına Cennetlerini vaat eden yüce Allah'ımıza ham ederim. Bütün insanları hata edebileceğini, ancak hata edicilerin de en hayırlılarının tövbe ediciler olacağı gerçeğini açıklayan aziz Peygamberimiz, biricik hayat önderimiz Hz. Muhammed'e salât ve selam ederim.
Sevgili kardeşlerim; Bilmemiz Gerekenler genel başlığı altında sunduğumuz sohbetlerimizi bildiğiniz üzere sürdürüyoruz. Bu sohbetimizde “Günahlarımız İçin Tövbe Etmeli, Mazeret Üretmemeliyiz” konusunu işlemeye çalışacağız.
Yüce Rabbimiz bizleri en güzel şekilde halk etti. Dağları, denizleri, bitkileri, ovaları, hayvanları, madenleri ile bütün yeryüzünü de bizler için yarattı. Rabbimiz yeryüzünü ve içindeki varlıkları bizler için yarattığı gibi ahiret hayatının Cennetlerini de bizler için var etti.
Asıl hayat, ebedî olan âhiret hayatıdır Biz müminler için ise inşaalah Cennet hayatı olacaktır. Hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir kalbin tasavvur edemeyeceği sınırsız nimetler ve sonsuz güzelliklerle dolu Cennetler bizleri beklemektedir.
Cennetliklerin Vasıfları
Sevgili Kardeşlerim! Yüce Mevla'mız nihai mesajlarını içeren Kur'an-ı Kerim'de Cehennem hayatı ve azapları gibi Cennet hayatı ve nimetlerini de bize açıklamaktadır. Rabbimiz Cennet hayatını bizlere açıkladığı gibi Cennete girecek mümin kullarını da, vasıflarını beyan ederek tanıtmaktadır. Öneminden ötürü çok kısa bir özet sunmak istiyorum.
Yüce Mevla'mız Kur'ân-ı Kerîm'in Müminûn sûresinin ilk ayetlerinde en yüksek Cennet olan Firdevs'e girecek kulları vasıflarıyla bizlere beyan ederken şöyle buyurmaktadır:
“Gerçekten müminler başarıya erecektir. Onlar iç huzuru ile namaz kılanlardır. Onlar dünya ve âhiret hayatları için fayda sağlamayacak /zarar üretecek sözler, davranışlar ve işlerden kaçınanlardır. (Cennete girecekler,) zekât verici güce ulaşıp toplumun sosyal yardım bekleyen kesimi için kazanma amacıyla çalışanlardır. Onlar zina gibi, lezbiyenlik gibi, eşcinsellik gibi cinsel nitelikli haramlardan korunanlardır. onlar, üstlendikleri görevleri gereğince yapanlar, sözleri ve sözleşmelerine bağlı kalanlardır ve onlar namazlarına da devam edenlerdir. ” (Müminûn 1-9.Tefsiri bir tercüme yapılmıştır.)
Sevgili kardeşlerim; Cennet’e gireceklerin bazı vasıfları da bizlere Ali İmran suresinin 134. ve 135. âyetiyle açıklanmaktadır. Bu vasıflar bollukta ve darlıkta vermek, öfkeyi yutmak, insanlara karşı daima affedici olmaktır.Bir de bilerek sürdürülmeyecek günahlardan mazeret üretmeksizin tövbe edip Allah’tan bağışlanma istemektir. 135. Âyette şöyle buyrulur:
“Onlar insanlara karşı çirkin nitelikli bir iş yaptıklarında ya da Rablerinin emirleri veya yasaklarını çiğneyerek nefislerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlarlar, (Mazeret üretmeksizin) günahlarının bağışlanmasın isterler. Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir? Onlar (günahları akabinde) Allah'ı anar bağışlanmalarını dilerler de bilerek günahları üzerinde ısrar etmezler.”
Meâlini verdiğimiz âyetten anlıyoruz ki onlar hata ederek günah işledikleri zaman, kendilerini mazur göstermek için mazeret üretmezler, günahlarına da israr etmeksizin tövbe ederler. Mazeret üretmek bunalımlara yol açmaktır. Erdemsizliğe kapı çalmaktır.
Günahkâr Müminler de Cennet’e Girebilir
Burada altını çizeceğimiz husus Rabbimizin cennetlerine girecek olan müminlerin, günah işleyen insanlar olabilecekleridir. Her insan hata yapabilir,. Günah da işleyebilir, mümkündür. Çünkü yüce Rabbimiz bizi yeryüzü hayatımızda denemeye uğratacağı için bizim varlığımıza bütün çirkinlikleri kodladığı gibi tüm güzellikleri de kodlamıştır. Yani güzellikler gibi günahlara da eğilimliyiz. Dolayısıyla mümin günah işleyebilir ama günah işlediğinde hemen Rabbini anar, kul olduğunu ve sorgulanacağını hatırlar da hemen bağışlanmasını ister. Mazeret üretip de bilerek günahında ısrar etmez.
Demek ki hatasız kul aramak boşunadır. Ben de hata edebilirim. Sizler de hata edebilirsiniz ama hatayı günahı küçümsemek, münafıklık alametidir. Mümin günahını önemser ve onu gidermeye çalışır. Yolu da tövbe etmektir. Tövbenin bir yolu da işlenen günahın zıddına işleri yapmaktır. Hata yanlış kararsa, zıddı da doğru karar olur.
Günah İşlenebilir Ama Israr Edilmemelidir
Sevgili kardeşlerim; bilgi yetersizliği, terbiye eksikliği, İslâm karşıtı yasaların baskısı, bir de seküler-laik yaşantı yani Allah ve ahiret hayatı yokmuş gibi özgür yaşama felsefesi…. Bütün bunlar insanları günahlara sürükler, hatalara düşürür. Yaşadığımız toplum, bizleri gerçekten günahlara iten bir toplum. Ülkemizde de yalnızca günahlara açılan bir özgürlük anlayışı var. Faiz meşru, vücudu teşhir meşru, zina meşru, lezbiyenlik meşru, çıkarlarımız için değişik ekonomik entrikalar meşru, amaca ulaşmak için gayrı meşrular meşru. Böylesi bir toplum hayatı içinde doğru kalmak elbette zordur.
Biz Müslümanız. Hata edebiliriz ama hatalarımızda ısrar etmemeliyiz. Bir daha hatırlatalım, aziz Peygamberimiz; “Âdemoğlunun her biri hata eder, günah işler ama günah işleyenlerin en hayırlıları günahlarından tövbe edenlerdir.” buyurur.
Mazeret Üretmek Tehlikeye Atılmaktır
Şimdi sevgili kardeşlerim; yaşadığımız toplumda bizi bekleyen en büyük tehlike günahlarımız için mazeret üretmektir. Bu öylesine büyük bir tehlikedir ki, Allah korusun, giderek insanı günahlara batırır, çok yönlü bunalımlara iter ve ebedi hayatı mahveder, Cehennemliklerden kılar. Bu sebeple bildiğiniz konuları gündemimize taşıyarak mevzuumuza açıklık getirmeye çalışalım. Toplumumuzda sık sık şöylece konuşulduğuna tanık oluyoruz.
a. “Önemli olan kalp temizliğidir, sen oraya bak.”
Hatırlıyorum, zinayı konu alan bir tv programında zinayı ahlâksızlık olarak nitelendirdiğim için konuşmacılar ayaklandılar. “Ahlaksızlık farklı bir şeydir kalbe bakmak gerek.” dediler
Bir insan hatalar içine düştüğü, günahlar işlediği zaman kalp temizliğini muhafaza edemez.
Kalple, vücudumuzda yer alan ve kan dolaşımını düzenleyen organı kastetmiyoruz. Bu organın temsil ettiği manevi organı algılatmaya çalışıyoruz. Kalp tertemiz bir varlıktır. Hristiyanlıktaki inancın zıddına, her insan tertemiz doğar. Ergenlik çağına kadar da günahsızdır. Yani kalp tertemizdir.
Kalp Günahlarla Lekelenir Kişi bir günah işlediği zaman, mesela namaz kılmadığı, yalan söylediği, sözünü yerine getirmediği zaman; örneğin annesine babasına karşı saygısız bir dil kullandığı, işine zamanında gitmediği zaman günah işlemiş olur.
Her günah da kalpte bir siyah leke/nokta oluşturur. Peygamberimiz bu gerçeği şöylece açıklar:
“ Kişi bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir leke oluşur, bir günah daha işlediği zaman bir leke daha oluşur. Üçüncü bir günah işlediği zaman bir leke daha oluşur. Günahlar çoğaldıkça siyah lekeler/noktalar çoğalır ve bu siyah noktalar gelir bütün kalbi kuşatır. Kalp simsiyah olur, pas bağlar, artık bu adam erdemlere kapalıdır.”
Kalp simsiyah olunca hangi öğüdü verirsen ver, hangi uyarıyı yaparsan yap, hangi yasayı gösterirsen göster, kalp artık kapalıdır.
Ama kişi hatalarına mazeret üretmez de tövbe ederse, “Allah'ım! Ben senin emirlerini ve yasaklarını çiğneyerek hata ettim, insanlara da zarar verdim,” derse mesela "Ya Rabbi! Ben anneme karşı nasıl böyle bir saygısızca laf edebildim, nasıl babamın gönlünü kırdım. Ya Rab! beni bağışla” der de duasının ardından gider anne babasından helâllik alır, onlara karşı tavırlarını güzelleştirirse, kalbindeki o günahla ilgili siyah nokta silinir, beyazlık avdet eder.
Tövbe edildikçe bütün siyah noktalar tek tek silinir. Kalp cilalanır, tekrar alıcı gücüne ulaşır.
Sevgili kardeşlerim; hem günahlara batıp da hem kalp temizliğinden bahsetmek tek kelimeyle ahmaklıktır.
Yönetim Merkezi Kalptir
İnsanın yönetim merkezi beyin değil kalptir. Kur'an'ın "Onların kalpleri var fakat anlamazlar, idrak etmezler, kavramazlar," diyerek anlamayı, kavramayı, duymayı kendisine bağladığı kalptir. Onun için Peygamberimiz; “Allah sizin görüntülerinize/suretlerinize bakmaz, Allah sizin kalplerinize bakar,” buyururve "Kalb, iyi olduğu zaman, insanın da iyi olacağını” açıklar . Yani bütün organlar iyiliklere açılır.
Hulasa günahlardan korunmayan veya günahlarından tövbe etmeyen kişilerin mazeret üretmekle kalpleri temiz olamaz. Bu benim için de böyledir, sizin için de böyledir, onların için de böyledir. Bu sebeple yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de Necm suresinin 32. ayetinde; “Nefislerinizi temize çıkarmayın” buyurur. Yani ben şöyle temizim, böyle falanım diye kendinizi Rabbiniz katında arındırmaya kalkmayın. Niye? Kimin kalbi temizdir, kimin değildir, Yaradan onu bilir. Yaradan'a biz mi kalbimizin eğri veya doğru olduğunu bildireceğiz?
Bir mazeretimiz de şöyledir:
b. Çalışmak da Bir İbadettir
Sevgili kardeşlerim; bir diğer mazeret üretme şeklimiz de budur. Doğrudur. Çalışmak ibadettir. Biliyorsunuz ibadet; Rabbimizin Kur'an- Kerim'deki her bir emrine itâat etmektir, her bir yasağından sakınmaktır. Buna göre namaz kılmak, doğru konuşmak, adaletli davranmak ibadettir. Çünkü bunlar Allah’ın buyruklarıdır. Faize dayalı işlem yapmamak, İçki içmemek, zina yapmamak ve vücudu teşhir etmemek da ibadettir. Çünkü bu yasakları koyan da Allah’tır.
Evet çalışmak da ibadettir. Hem de cihad nitelikli bir ibadettir. Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyuruyor: “ Rızkı helâl yollardan temin etmek cihaddır.” Peygamberimiz bir diğer hadislerinde de şöyle buyuruyor: "Kişinin bazı günahları vardır ki onları ancak ailesinin nafakasını sağlarken yorgun düşmesi giderebilir.”
Sevgili kardeşlerim; çalışmamızın da bir ibadet olduğunu bilelim. Çünkü bir çoğumuz bunu bilmiyor Kolay mı? Eşimizin, çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılamak için her sabah evden çıkıp akşama kadar çalışacaksınız. Ama işçi ve memur olarak ama çiftçi veya öğretmen olarak. Gayretlerimizi seferber ederek haramlara düşmeden çalışmak elbette ki bir ibadettir. Ama çalışmanın ibadet olması namaz kılma ve oruç tutma ibadetlerimizin terkedilmesi sebebi olamaz.
Bir mazeretimiz de şöyledir:
c. Büyüyemezsen Küçülür Gidersin Kardeşim
Sevgili kardeşlerim; evet, mazeret üretme, yaşadığımız dönemin Müslümanlarının tespihi haline dönüşmüş. Çekilen bir tespih de şöyledir:
“ Güçlenemezsen, büyüyemezsen, küçülürsün, silinirsin kardeşim; Faizli kredi almaya ihtiyaçlıysan alacaksın. Yanıltıcı reklam yapmaya muhtaçsan onu da yapacaksın. Siyasilere boyun eğmen gerekiyorsan eğeceksin. Borçlarını gerekirse -ödeme gücün varken bile- erteleyeceksin, yalan da söyleyeceksin. “
Peki niye, neden? Bizim birinci derecede vazifemiz, Yaradan'a kul olmak ve bu kulluğun gereği olarak insanlar için yararlı, erdemli bir kaynak olmak değil midir? Biz Müslümanız, bu hayat geçicidir. Ebedi hayat, ölümle başlayacak olan ahiret hayatıdır.
Bizim büyümek gibi farz bir görevimiz yok. Ama büyümeyi gaye edinmemize de bir engel yoktur. Bakınız Peygamberimiz bir hadislerinde ne buyuruyorlar? “Şartlarına riayet ettiği için güçlü olan Müslüman, şartlarına riayet etmediği için zayıf düşen Müslümandan Allah katında daha hayırlı ve daha sevimlidir.”
Güçlü olacaksın, bir fabrikan var, ikinci ve üçüncü fabrikayı da kurabilirsin. On kişi çalıştırıyorsan yüz kişi hatta bin kişi çalıştırmayı hedefleyebilirsin. İnanın, ben haklarını tam ödeyerek çok işçi çalıştırabilen iş adamlarına gıpta ediyorum. Çünkü bir insana zekat vereceğine, ona nafakasını sağlayabileceği bir iş ver. İş ver ki kendi emeğiyle geçinebilsin. Burada gençlere hitap etmek istiyorum.
Sevgili gençler; en büyük fizikçi, en gelişmiş kimyacı ve en verimli iktisatçı ben olacağım demelisiniz. Seçtiğim alanda en sağlam ve güzel üretimi ben yapacağım, demelisiniz. Çünkü Müslüman, güçlü olmaya, büyümeye talip olması gereken insandır.
Büyümeye çalışırken yapmamız gereken tek şey haramlara düşmemektir. İnsanların haklarına tecavüz etmemektir. İnsanlara zarar vermemektir. Üretiyorsan, Müslüman gibi sağlam ve dayanıklı mallar üreteceksin. Hileli üretim yapmayacaksın. Haramlara düşmeden, daha çok kazanmayı amaçlayacaksın. Çünkü daha çok çalışıp kazanma daha çok zekât verme, daha çok işçi çalıştırmadır.
Mesela ülkemizin binlerce, on binlerce ortaöğretim ve yükseköğretim öğrencisi var. Pek çoğu da fakir. Biz daha çok çalışmazsak örneğin onlara kim burs verecek?
Bir mazeret biçimimiz de şöyledir:
d. Toplumu Sen mi Düzelteceksin Kardeşim, Doğruluk Sana mı Kaldı?
Biz Müslümanız. Her birimiz “doğruluk bana kaldı, ben düzelteceğim bu toplumu” demelidir. Herkes evinin önünü temizlerse bütün şehir tertemiz olur. Peygamberimize bir zat gelir; “Ya Rasulallah! Cehennemden uzaklaştırıp Cennete koyacak amelleri bana öğretir misin?” der. Peygamberimiz şöyle buyurur:
“Allah'a inandım, de ve dosdoğru ol.”
İslami çizgide dosdoğru olacaksın, ama bu yetmez, doğru olanlarla birliktelik kuracaksın. Bu da yetmez, doğrulara çağıracaksın.
Toplumu siz mi düzelteceksin? Evet, biz düzelteceğiz. Çünkü iyilere, güzellere, doğrulara çağırmak gibi bir vazifemiz var.
Evet, sevgili kardeşlerim; mazeretler bize fayda sağlamaz, başarıya erdirmez.. Mazeret üretmekle vicdanımızı tatmin edebilir miyiz? Günahların doğuracağı bunalımları giderebilir miyiz? Bu mümkün değil. Kıyamet suresinin 14.- 15. ayetlerinde; Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Mazeretlerini beyan etse de, her insan kendisinin şahididir.”
Kendimizi kandıramayız. Akşam yatağa yattığımızda Allah'ın insanda var ettiği, vicdan dediğimiz uyarıcı bize haykırır: Hatalısın. Günahkârsın. Bunun için bunalımdasın. Bunun için ıstırap çekiyorsun.
Sevgili kardeşlerim; son cümlelerimizi sunalım. Mazeret beyan etmek, Şeytanî bir işlemdir. Yüce Rabbimiz Meleklerine “ Âdem’e saygı secdesine varın,” emrini verdiğinde karşı çıkan ilk varlık Baş Şeytan olacak İblîs olmuştur. İsyanına da “Beni ateşten, Adem’i ise topraktan yarattın.” gerekçesini ileri sürerek mazeret beyan etmiştir.
Günahlar akabinde, günahları meşrulaştırıcı mazeretler beyanı, Allah korusun, bizi Cehenneme kadar götürür. Çünkü günahlardan tövbe edilmez de, sürekli mazeretler üretilirse, yaşadığınız gibi inanmaya başlarız. Hataları meşru görürüz. O zaman da imanımızı yitiririz.
Bakara sûresinin 81. âyeti bizi şöylece uyarır:
“Hayır, hayır. Günahlara dalan ve günahları kendilerini çepeçevre kuşatan kişiler Cehennemliktirler. Orada da ebedî olarak kalacaklardır.”
Yüce Rabbimden bizleri manevi uyanıklığa erdirmesini diler, hata ettiğimizde mazeret beyanlarına sığınmayıp tövbe kapılarını aramaya çalışan bilgili ve bilinçli kullarından kılmasını niyaz ederim.