Gül SEVER, Erdoğan sevmez

Danışman Ahmet Sever'in kitabı piyasa çıkalı daha bir ay oldu olmadı ama kitap fuarında 30. Baskısı satılıyor. Demek ki her gün bir baskı yapılıyor! Edebiyat dünyasında ciddiyetten bu kadar uzak bir baskı sayısına rastlanmadı şimdiye kadar.

HABER ANALİZ / İSMAİL ZELVİ

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün basın danışmanı Ahmet Sever, 7 Haziran seçimlerinin hemen ardından mecliste oluşan dengeleri de gözeterek bombasını patlattı. "ABDULLAH GÜL İLE 12 YIL Yaşadım, gördüm, yazdım" kitabı siyaset kulislerine ve piyasaya düştü. Biz de birkaç kez sormamıza rağmen ancak Beyazıt Kitap Fuarı'ndan 30. Baskısını alabildik. Anlamadığımız da şu, kitap piyasaya çıkalı daha bir ay olmadı ama 30. Baskı nasıl oldu? Demek ki her gün bir baskı yapılmış.

Kapağına baktığımızda kitabın ilkokul 5. Sınıf bir öğrencinin zeka seviyesinde hazırlanmış bir kitap olduğunu görürsünüz. Kitabın kapak fotoğrafında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yan yana yürüyen danışman, "Ben Abdullah Gül ile arkadaştım, onu ben yönlendiriyordum" mesajını veriyor minnacık. Kapağın en üstünde mavi zemin üstünde hazretin siyah ve belirgin puntolarla ismi yer alıyor, hemen altında kırmızı ve biraz daha kalın puntolarla ABDULAH GÜL İLE 12 YIL ibaresi. Anladığım kadarıyla bu danışman 12 yıllık süre içinde protokol kurallarını öğrenememiş veya AK Parti ve yöneticilerini Abudllah Gül'e saygısızlık yaptığı tezini işlediği kitabının daha kapağında en büyük saygısızlığı kendisi yapıyor. Haber dilini bilenler bilir. Bir programa Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, Vali, Belediye Başkanı katıldı ise bu sıra ile yazılır. Bakan'dan sonra Cumhurbaşkanını yazarsanız bu bir edepsizliktir. Kalkıp sıralamayı Danışman, Cumhurbaşkanı olarak koyarsanız, dakika bir gol bir, kitabınızda sözüm ona yüceltmeye çalıştığınız şahsı kendinizin bir altındaki makam olarak gördüğünüz fikrine kapılır okuyucu. Eleman yaşamış, görmüş ve yazmış, başka mahallenin çocuğu olarak bu mahalledeki olan olaylardan, sevinçlerden, üzüntülerden gördüklerini duyduklarını dile getirmiş, yani hissetmemiş, aynı olay karşısında üzülmemiş, sevinmemiş, sadece Cumhurbaşkanlığı makamının sırtına basarak kendi mahallesinde yüksek bir yere atlayabilmek için AK Parti'de fitne nasıl çıkartabilirim, ERDOĞAN karşıtlarının cephanesine ne kadar çok mermi taşıyabilirim kaygusuyla kaleme almış kitabı.

Kitabı okuduğunuzda, ana fikir olarak AK Parti kurucularından, AK Parti'nin ilk başbakanı ve İlk Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül'ü Cumhurbaşkanı olduktan sonra partisi ve partisinin başında olan Erdoğan'ın ne kadar çok üzdüğünü anlatmak istediğini görürsünüz. Hayatın normal akışını hiçe sayarak.

Sayın danışmanın da ifade ettiği gibi Abdullah Gül, sizin mahallenin değil bizim mahallenin bir çocuğu. Yıllardır vurmak istediğiniz. Başörtüsünden dolayı eşini okula almadığınız, normal bir hayat yaşamaması için engel üzerine engel çıkarttığınız bu mahallenin çocuğu. 12 yıl değil 100 yıl da yanında kalsan bu mahalleli gibi düşünmeden hissetmeden onu sokaktaki simitçi kadar anlayamazsın.

28 ŞUBATTA SİZ ÜZDÜNÜZ

Şimdi gelelim büyük fotoğrafa, Sever, Bürükselde Eğitim görmüş Avrupa değerlerini bir sosyalist olarak özümsemiş bir kişilik olarak çıkıyor karşımıza. Kitabındaki özgeçmişinde yazdığı Milliyet Gazetesi muhabirliği'nin yanı sıra Brüksel'de Aydınlık Gazetesi temsilciliği de yapmış. Doğu Perinçek'in Aydınlık'ının, 2000'e Doğru dergisinin bizim mahalleye bakışını herkes bilir. Yine hafızamızı zorlarsak, 28 Şubat sürecinde Abdulah Gül ve Abdullah Gül gibileri üzmek bir yana hayat hakkı bile tanımayanların safındaydı 12 yıllık danışman. Kriptosu ABD'den, finansı İsrail'den devşirilen 28 Şubat akımı; Türk Ordusunu, Cumhurbaşkanını, siyasileri , sözüm ona sivil toplum örgütlerini maşa olarak kullanan alçakça bir saldırıydı bu millete karşı.

ABD PROJESİNİN İÇİNDE SEVER

Ve ipler İsrail güdümünde Kürt devleti kurma sevdasıyla Kuzey Irak'ta görev yapan Askerlerimizin kafasına çuval geçirilmesiyle film koptu. Ordu'daki Ergenekoncu subaylar, İçerde bir taraftan İrtica dedikleri milletin evlatlarıyla akla hayale gelmedik zulümler yaparak mücadele ederken, ABD politikalarına karşı da gartlarını almaya başladılar. Ardından BigBoos, kendilerine bayrak açan subayları cezalandırmak için hamleleri ard arda geldi. DSP içindeki iki dönme aile olan Sabataycılar, karakaşlar arasında sözüm ona kavga neticesinde kurtarıcı olarak başbakan yapılan Bülent Ecevit, rezil edilerek başbakanlıktan el çektiriliyordu. Hüsamettin Özkan Ecevit'in yanında yer alırken, ABD politikalarına açık destek veren dışişleri bakanı İsmail Cem YDH'yı kurarak yeni bir hareket başlatıyordu. Bizim bu çok bilmiş danışman da İsmail Cem'in safında aktif olarak görev aldı.

MİLLET ERDOĞAN'A OY VERİYOR

Gelelim kitabın hikayesine, 2002 seçimlerinde Millete karşı kurulan tüm tuzaklara rağmen, Millet AK Parti'yi kurtarıcı olarak iktidara taşıdı. Yasaklı olan Recep Tayyip Erdoğan ıile, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve ismini saymadığımız o kadroya Türkiye'yi emanet etti. Sayın danışman da çok iyi bilir ki, bu millet AK Parti'ye oy verirken kişiliğini kendi kişiliği ile özdeşleştirdiği Recep Tayyip Erdoğan'a oy verdi. Türkiye'nin önemli işadamlarından Zeynel Abidin Erdem'in, "Benim boyum Tayyip'ten uzun, param da ondan kat kat çok fazla, aklımın da ondan iyi olduğunu düşünüyorum ama, bu millet bana değil Tayyip Erdoğan'a oy veriyor" sözlerinde özetlediği gibi AK Parti'nin 10 yıllık iktidarında itici güç Erdoğan'dır. Diğer siyasilere hakaret etmek için değil bunu bir hakkı teslim etmek için söylüyoruz.

AK Parti iktidarında, ABD'nin muhafazakar hizmetkarları paralel yapı eliyle kafalarına çuval geçirildiği için kendilerine posta koyan askerlerden intikam alırken, yine Suriye ve Irak'ta kendi planlarına dur diyebilecek bir Tayyip Erdoğan'ı da paralel yapı ve devlete çöreklenmiş alt hücreler, STK'lar vasıtasıyla indirmenin yolunu aradılar, Irak ve Suriye'de ABD-İsrail politikalarının engelleyicisi olarak gördükleri MİT Başkanı Hakan Fidan olayı, yetmedi Gezi olayları, CIA'nın bire bir içinde olduğu, eylemcilere ABD dahil onlarca ülkeden para yardımları yağdığı, parayla eylemci toplandığı bu süreçte de başaramadılar. Ardından 17-25 Aralık operasyonu. 16 Aralık günü ABD Büyükelçisi Ricardone'nin Kemal Kılıçdaroğlu ziyaretinden sonra "İmparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz" sözleri hala kulaklarımızda çınlıyor. O da olmadı. MİT TIRları, o da olmadı başka bir şey kırpa kırpa 7 Haziran'a getirdiler.

GÜL PARLATMASI

Sayın danışmanın bu kitabını da, Ecevit'i son deminde dünya aleme rezil eden o alçak ABD planının bir devamı olarak görüyorum. Bölgede Suriye ve Irak'ı parçalayarak kan ve göz yaşı tohumları eken ABD-İsrail planlarına dur diyebilecek idare edilebilir bir Türkiye'nin hizaya sokulması gerekiyor!.. AK Parti'nin budanması, Tayyip Erdoğan'ın liderliğinin tartışılması ve itibarsızlaştırılması. Yoksa, fiili görevi sona ermiş, Cumhurbaşkanını çok sevdiklerinden dolayı değil bu Abdullah Gül parlatması.

Danışman kitabı boyunca o kadar belli ediyor ki safını, Abdullah Gül'ü, Gezi olaylarında karşı safta gösterme gibi bir cürete kadar varabiliyor neredeyse. Danışmana göre taşlar bağlanmalı köpekler salınmalı. Beyoğlu, İstanbul, Türkiye halkının ezici çoğunluğunun ecdat yadigarı Topçu kışlasının ihyası kötü, kışlaya karşı çıkmak modernlik işareti, Gezicilerin vandallıkları hoş görülmeli, önleme görevi yapan polis cezalandırılmalı.

Türkiye'yi ve AK Partiyi monşerin kapı deliğinden göstermeye çalışan Sever, bir de bu milletin penceresinden bakmayı denese, belki o zaman olaylara tarafsız bir gözle bakabilir, Gül'ü sevdiği kadar Erdoğan'ı da sevebilir. Gül'ü takdir ettiği kadar Erdoğan'ı da, Bülent Arınç'ı da, Taner Yıldız'ı da, Veysel Eroğlu, Numan Kurtulmuş, Cemil Çiçek'i de, kendini Cumhurbaşkanlığı danışmanlığına taşıyan AK Partilileri de anlayabilir diye düşünüyorum.

Sayın Gül'e gelince, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı, Milletvekili olarak bu millete hizmeti olmuş bir devlet adamı. Ancak tabiatta ve siyasette hiçbir makam ve yer boşluk kabul etmez. Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Devletlerde de partilerde de kadrolar sürekli değişir, ama kurumlar baki kalır. İnsanın olduğu her yerde idealler vardır. Bir kişi siyasete girer, meclis üyesi, belediye başkanı, milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olmak ister. Cumhurbaşkanlığı süresi sona eren bir devlet adamını, babasının malıymış gibi, alt kadroları hiçe sayarak başbakanlık ve parti başkanlığı beklediğini ve bundan üzüntü duyduğunu ima etmeye çalışmak hiç de etik değil. Yoksa Gül, her türlü makamı hak ediyor. Kurallarına uyarak kurumların başında veya herhangi bir yerinde görev alması hiçbir AK Partiliyi rencide etmezu2026

Sözün özü, bu hareketin başı Erdoğan, omurgası AK Parti'dir, Müslüman coğrafya ve tüm dünyada akan gözyaşı ve kana dur diyebilecek en önemli güç Türkiye'dir. Erdoğan ve AK Parti'nin gücü kırılırsa ABD-İsrail politikaları rahatlıkla işler, Sayın danışman, kitabında Aydınlık'ta çalıştığı yıllardaki bakış açısının hiç değişmediğini gösteriyor. Kitabıyla Erdoğan karşıtlarının cephaneliğine biraz mühimmat taşıdı. Umarız ki, Gül bu aklı evvel danışmanın aklıyla küçük hesaplar için Erdoğan'a, yol arkadaşlarına ve AK Parti'ye karşı harekete geçerek gönüllerdeki itibarını zedeletmez.