Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Mescid-i Aksa'da okuyacağı Cuma hutbesini neden yırttığını anlattı. Yeni Şafak'tan Ersin Çelik'e konuşan Görmez'in, ilgili sorulara verdiği cevap şöyle:
Geçtiğimiz mayıs ayında Kudüs'e gittiniz ve Mescid-i Aksa'da Cuma namazı kıldırdınız. Siz hutbe okumaya mı gitmiştiniz Mescid-i Aksa'ya?
Hayır, ben Gazze'ye gittim. Gazze'nin harabeye çevrilmesinden sonra Gazze'deki bütün camileri yeniden yapacağız diye milletimden yardım topladım. Bunları teslim etmeye gittik. Elimdeki kayıtlara göre on bini aşkın vatandaşımız da Miraç gecesi Mescid-i Aksa'da olacaktı. Hutbe değil de, mihraptan onlara bir selam verip, "Türkiye'deki kardeşlerinizin selamını getirdik" demek istiyordum. Ona dahi çekinceleri vardı.
Kimden çekiniyorlardı?
Mescid-i Aksa'da Ürdün'e bağlı bir yönetim var. Bu ülkenin de İsrail devleti ile bir anlaşması var. Ama buna rağmen gitmeden bir gün önce masaya geçtim. Dedim ki; "Camiye girdim, İkrime Sabri bana dedi ki 'Çık bugün Cuma hutbesini sen oku', ne yaparsın? En iyisi Allah ne verdiyse ben bir şeyler yazayım." Yazdım. Sonra o metni yırttım. Baktım ki, Kudüs İsrail'in işgali altındaymış gibi konuşuyorum. Ondan vazgeçtim. "Bu imkanı Allah lütfedecekse, Kudüs ebediyen Müslümanların mabediymiş gibi bir dil kullanmam lazım" dedim ve okuduğum metni kaleme aldım.
Gitmeden ya da oradayken 'hutbeyi okur ve Cuma namazını kıldırırsınız' gibi bir bildirim olmadı mı size?
Hayır. Cuma'dan iki saat önce Kudüs Müftülüğü heyeti ile görüşmemiz vardı. Ürdün Vakıflar Bakanlığının ilgili müdürü de oradaydı. İkrime Sabri Hoca, "Bugün hutbe sırası bende. Hutbede size hassaten teşekkür edeceğim, bugün itibari ile on bin Türk var. Bu bizim için çok büyük bayram. Unutulmuştuk" dedi. Bu sözlerinden hutbeye çıkamayacağımı anladım. Halkın arasından geçerek mihraba yöneldik. Sünnetimizi kıldık. O mihrapta kıldı sünnetini. Kalktı minbere doğru giderken yanıma geldi, "minbere buyurun" dedi. "Size zorluk olmasın" dedim. "Bana çok kızacaklarını biliyorum. Vallahi sünneti kılarken düşündüm siz buradayken çıkamam ben hutbeye. Bu Selahaddin'in minberidir. Bu Sultan Selim'in minberidir. Lütfen siz çıkın" dedi. Şaşırdım ve "Buna hayır diyemem" dedim ben de.
Bunu ilk defa duyuyoruz, çok etkileyici. İkrime Sabri Hoca cemaatin içinde mi söyledi bunları?
Kalabalığın içinde ama kulağıma söyledi. Minbere çıktığımda herkes şaşırdı. Cübbe farklı bir cübbe, sarık farklı bir sarık, yabancı bir görüntü... Arkadaşlar oraya çok ufak bir kamera sokabilmişlerdi. Yeterli bir sistem olmadığı için de insanların ağlayıp, "Allahuekber" diye tekbir getirişlerini görüntüleyemediler.