Okur oranının az olduğundan dem vururuz hep. Ancak kemale ermiş ve hatta zevalin hududuna yaklaşmış kaliteli bir okur kitlesi olduğundan zerre miskal kuşku yok. Peki ya ter ü taze gençler? Bir enstrüman çalmak nasıl ciddi bir gayret gerektiriyorsa iyi bir okur olmak da aynı ilgi ve alakayı iktiza ediyor. Bir o kadar da kaliteli matbuat ve muharriri...
Soru şu: "Gençlere okuma alışkanlığı kazandırmak evvelen ve esasen maarifin davası mı?" Muhakkak ki, okulların mesuliyeti büyük . Ancak örnek verecek olursak yakın dönemde ebedi istirahatgahında uykuya dalan tanınmış bir yazarın kara mizah çizgisinde yazdığı bir öyküyü mütebessimane okuyan bir okur için muharririn mevkii çok daha büyüktür. Ya da yeryüzünde şefkatin mümessili genç bir kızın kalbinde ateşin bir hissiyat oluşturan, onun zavallı gözyaşlarını akıtan bir aşk manzumesi yahut hikayesi, bir orta mektep mualliminin okuma telkininden ziyade tesir edecektir genç dimağlara.
Peki bunu kim ya da kimler başaracak? Bir göz atalım.
Biraz mesneviden tercüme ve şerhler, biraz hikmetli öğütler, çokça kader sosuna batırılmış duygusal söylemlerle sahneye çıkan "Romantik İslam" yazarları mı?
Bilhassa sanal-sosyal mecraları aktif kullanmaları onları ciddi kitlelere ulaştırmıştır. Dolayısıyla kitapla yeni tanışan liseli, üniversiteli gençler hem kalbini hem fikrini hem ruhunu, bu zat ı şahanelerin sufi öğretiler ve hislere hitap eden kelimelerle harmanlanmış kitapları ile besliyor.
Lalenin Allah'ı, gülün Hz. Peygamberi simgeliyor olmasından öteye geç(e)meyen tasavvuf bilgimiz, kalbiyle düşünen "filanca gibi sevmeye" pek müştak genç kızlarımızla varabileceği en yüksek irtifaa ulaşmıştır bu sayede(!)
İlmi, irfanı yeni yeni artan bu gençler, mukadderat gibi mevzuları, menbaından okuyup öğrenmek yerine -her ne hikmetse- bu yazmaya hevesli gençlerin kitaplarını okumayı tercih etmiştir. Üniversite yıllarında yeni edebiyat hocamız eline günümüz "aşk" romanlarından birini alıp, kötü bir roman nasıl yazılır bilmek isteyen bunu okusun, demişti.
Kimseye "eyvallah" ı olmayan bu genç muharrirleri ve saz arkadaşlarını görse sanırım sözünü geri alır. Zira beterin beteri var.
" Beyazıt'ta oturup çay içtim. Oradan Aksaray'a yürüdüm ve bir sahaftan kitap aldım, tozlu bir kitap."
Çalakalem yazdığım bu cümleye benzer üslupta cümleleri sosyal medya hesaplarında paylaşıp on binlerce beğeni-yorum almaları ve hatta durdurulamayıp bu saçma sapan kelime leşlerinin terkibiyle kitaplar yazmaları ve bu kitapların yüzbinler basılması ve satılması...
Garip bir vaka!
Gelelim sansasyonel bir etki uğruna her türlü mukaddesata sırt çeviren asıl nesil bilmez garp-perestlere.
Yemek programı tadında verdikleri yazarlık kursları...
Çay yahut kahve ile fotoğraf çekilmeye müsait kapak tasarımlı, büyük marketlerin kasaya yakın reyonlarında çoğunluğu 12.90'a satılan kıymetsiz romanları...
Alaçatı-Didim arasında geçen bir yaz ve bu dönemde yaptıkları ısmarlama imza günleri...
Çoğunluğu kadınlardan oluşan grubun hulasası budur. Geçelim.
Bahsetmeye değer gördüğüm diğer topluluk da mektepliler ya da akademi kökenliler.
Saydığım üç grup içinde belki de üslubuyla, kendi tarzıyla yerinde ağır yazarlar bunlar.
İlk zamanlar kültür kitabı -ders kitabı- tez arası, orta - şut karışımı kitaplarla piyasayı yoklamış, konsere dinleyici bulunca da başlamışlar biriktirdikleri irfanı kağıda dökmeye.
Klasik edebiyattan derin manalı, birçok okurun derdinin diliyle yazılmış onlarca beytin şerhiyle alıp yürüyen hocalar, bu kapıdan uzun yıllar ekmek yiyeceğe benziyor.
Zaten bir kısmı ney, kanun taksimi eşliğinde eski şiir okuyan, ramazan davulcusundan tek farkı ikindi akşam arası görünen TV programcıları ile sarmaş dolaş. Bir iftar programında Yahya Kemal ya da Nedim'den fon eşliğinde bir şiir de bunlar okur. Her an tetik duran kitap kurtları(!) imza günleri için beklesin artık kitap fuarlarını.
"Gül ister iken sataştı hara"
Eski şiir demişken, onlarca popüler yazarın belki yüzlerce eserini okuyup umduğunu bulamayan bedbaht okurlar için pek münasip Fuzuli'nin bu mısraı. Büyük derinliklerde kuyular kazıp hiçbir susuzluğu giderememek..
Hazin bir akıbet!..
Bütün bu saydıklarımın pek azı müstesna, anlık esintilerle yazdıkları müsveddelerden oluşan, tashih etme zahmetinde bile bulunmadıkları o evrak yığınlarının yazın hayatımızı renklendireceğini düşünen bu cüretkarların, bahsettiğim okurlara ve yazının başında değindiğim okumayan gençliğe verebileceği bir şey var mı?..