Gazze'deki vahşetin sorumluları UCM'de yargılanabilir

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Gökcen, Gazze'deki vahşetin sorumlusu İsrail yönetimi ve onların talimatı doğrultusunda hareket askerlerin Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanabileceğini söyledi.

İsrail'in Filistin'e yönelik saldırıları ve katliamları dünya kamuoyunun tepkisini çekiyor. İsrail'in saldırılara son vermesi için birçok ülkede protesto gösterileri düzenlenirken bir yandan da Gazze'deki insanlık dışı eylemlerinin soruşturulması için Uluslararası Ceza Mahkemesine çağrı yapılıyor.

Dünyanın gözü önünde gerçekleşen vahşetin hukuki boyutunu AA muhabirine değerlendiren Prof. Dr. Ahmet Gökcen, öncelikle bölgede acil ateşkes sağlanması gerektiğini, rehinelerin serbest bırakılması ve diğer hususların bundan sonra düşünülmesinin doğru olacağını bildirdi.

Gökcen, savaşta sivillerin zarar görmemesi ya da esir olan askerlerin insanlık dışı muameleye tabi tutulmaması, savaşan tarafların birbirlerine karşı yaptıkları gayriinsani davranışların önlenmesi için 1856'dan beri yapılan konferansların sonucunda 1889 Lahey Kara Savaşları Sözleşmesinin oluşturulduğunu, 1907'de bu anlaşmanın teyit edildiğini anlattı.

I. Dünya Savaşı sonunda yapılan antlaşmalarla savaş döneminde işlenen suçların affedilmesi yönünde mutabakat sağlandığını aktaran Gökcen, II. Dünya Savaşı esnasında yaşanan dramlar, insanlık dışı davranışlar sebebiyle bu fiilleri işleyenlerin cezalandırılması amacıyla 1945'te Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesinin kurulduğunu, bilahare Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 9 Aralık 1948'de Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin hazırlandığını dile getirdi.

Gökcen, Türkiye'nin bu sözleşmeyi, 23 Mart 1950'de, çekince koymaksızın onayladığını ve bu suçları işleyenlerin daha etkili cezalandırılmasıyla ilgili mekanizmaların işletilmeye başlandığını kaydetti.

Srebrenitsa ve Ruanda soykırımlarının ardından UCM kuruldu

Srebrenitsa Soykırımı olarak bilinen eski Yugoslavya bölgesinde 1991'den itibaren işlenen suçların cezalandırılması için 1993'te, Ruanda Soykırımından sorumlu kişileri yargılamak amacıyla da 1994'te geçici UCM kurulduğunu hatırlatan Gökcen, buların ardından uluslararası niteliğe sahip bir ceza mahkemesine ihtiyaç duyulduğunun belirginleşmesi üzerine 1998'de Roma Sözleşmesi imzalanarak Lahey'de UCM'nin kurulduğunu aktardı.

Gökcen, bu gelişmelerin yaşandığı 100-150 yıllık süreçte savaşın da hukuku olduğu yönünde bir kararlılık ortaya çıktığını belirterek, İsrail'in Gazze'deki katliamını şöyle değerlendirdi:

"Şu anda bu vahşeti yapan, çocukları, masum sivilleri katleden yönetim ve onlarla birlikte hareket eden subaylar, hava kuvvetlerinin pilotları ve askerleri elbette ki yargılanabilir, yargılanacaktır. Uluslararası Ceza Mahkemesi bu amaçla oluşturulmuştur. Ama o mekanizmaların harekete geçmesi için daha çok uzun süreler ve süreçler var. Daha önemlisi bu mekanizmaları harekete geçirecek olanlar da yine insanlar, devletler olduğu için öncelikle bu akan kanın, vahşetin, çocuklara ve orada yaşayan sivil halka karşı yapılan insanlık dışı muamelenin önlenmesi gerekir."

2015'ten beri İsrail'in vahşetini soruşturan savcılar var

Prof. Dr. Ahmet Gökcen, UCM'nin yetki alanı ve etkinliğinin günden güne arttığını dile getirerek, "Neticede mahkemelerin delil toplaması ve delillere göre işlem yapması, sonra da bu delillere dayalı olarak verdiği kararları icra edebilmesi gerekir. Kararların icra edebilmesi için de bir icra gücünün olması lazım. UCM'nin bağımsız bir icra gücü yok. Sadece sözleşmeye üye devletlere savcılık marifetiyle müzekkere yazarak talepte bulunmakta, bu konuda üye devletlerden destek almaktadır." diye konuştu.

Gökcen, Filistin'in BM tarafından "gözlemci" statüsü verilmesinin ardından UCM yetkisini tanımasının kabul edildiğini aktardı.

İsrail'in Gazze'de yaşayanlara, kendi ırklarından ve dinlerinden olmayan kişilere karşı yaptığı vahşetin 2015'ten beri savcılar tarafından soruşturulduğunu ifade eden Gökcen, "Onların delil toplamasına imkan sağlamak için yaptırım lazım. Yani bu mahkeme artık var ve günden güne de etkinliği artmaktadır. Netice itibarıyla ABD başta olmak üzere bütün Batı ülkeleri İsrail'e karşı Hamas tarafından yapılan, hiç tasvip etmediğimiz fiillerin karşılığı olarak sivil halka karşı bu kadar orantısız güç kullanılmasına hiç seslerini çıkarmıyorlar." şeklinde konuştu.

"Burada meşru müdafaa olmaz"

İsrail'in saldırılarının "meşru müdafaa" sayılamayacağını vurgulayan Gökcen, şöyle devam etti:

"Burada meşru müdafaa olmaz. Çünkü meşru müdafaa saldırıda bulunana karşı yapılır. Sivil halka, hastanede yatan, mabetlerde ibadet eden kişilere karşı yapılmaz. Ayrıca çok orantısız güç kullanılıyor. Meşru müdafaa ancak suçu işleyen kimseye karşı yapılır. Burada ise suçu işleyen kimseye karşı değil, daha çok ve topyekun o bölgede yaşayan bütün insanları cezalandırma söz konusu."

İsrail'in suçları ve yargılanabilecek kişiler

Prof. Dr. Gökcen, insanların elektrik, su gibi en temel ihtiyaçlardan yoksun bırakılması ve yerlerinden sürgün edilip göçe zorlanması, mülteci kampı, hastaneler ve ibadethanelerin bombalanması, giden yardımların engellenmesi, fosfor bombası gibi yasak olan silahların ve gazların kullanılması gibi eylemlerin UCM'nin alanına giren savaş suçu ve insanlığa karşı işlenen suçlar olduğunu kaydetti.

Bu vahşeti yapan, çocukları, masum sivilleri katletme emri veren yönetim ve onların talimatı doğrultusunda hareket edenlerin yargılanabileceğini belirten Gökcen, Nazilerin, Srebrenitsa ve Ruanda soykırımlarının sorumlularının da bu cinayetleri işlerken bir gün uluslararası mahkemede yargılanabileceklerini düşünmediğini söyledi.

Gökcen, Gazze'ye daha önce gittiğini ve insanların yaşadığı zorlu şartları gördüğünü belirterek, kendilerine "medeni" diyen gelişmiş Batılı devletlerin yönetimlerinin oradaki vahşete sessiz kalmasının inanılmaz ve insanlık adına utanç verici olduğunu ifade etti.

İsrail'le işbirliği yapan devletlerin başında ABD'nin geldiğini hatırlatan Gökcen, şunları kaydetti:

"Bu adımları atan, fiilleri işleyen yönetimlerin hukuk çerçevesinde, uluslararası sözleşmelere uygun olarak hareket etmesi gerekir. Muhakeme mekanizmalarının yavaş işliyor olması, bunların yaptıklarının yanına kalacağı anlamına gelmez. Hem sözleşmeye aykırı hem insanlığa karşı suç. Savaş hukukuna yapılan aykırılıkların haddi hesabı yok. Özellikle o masum insanlara bomba atılması emrini veren, mabetlerin ve sağlık merkezlerinin bombalanmasını isteyen yöneticiler ve komutanlar ve o bombaları atan pilotlar zannetmesinler ki bu yaptıkları yanlarına kalacak. Hiç kimse bu yaptığı haksızlıkların yanına kalacağını düşünmemeli ve attığı her adımın hesabını yarın bu mahkemelerde vereceğini göz önünde bulundurmalıdır."