Gazali - İhyau Ulumiddin''den İmam Mâlik

Büyük İslam Alimi Ebu Hamid Muhammed Gazali''nin İhyâu Ulûmi''d-Dîn eserinin İmam Mâlik bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.

Büyük İslam Alimi Ebu Hamid Muhammed Gazali'nin İhyâu Ulûmi'd-Dîn eserinin İmam Mâlik bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.

İmam Mâlik

İmam Mâlik'e gelince, o da İmam Şafiî gibi bahsettiğimiz beş haslet ile donatılmıştı. Kendisine 'Ey İmam! İlim talebi hakkında ne dersin?' diye so rulduğunda, İmam Mâlik şu cevabı vermiştir: 'Güzeldir, fakat sa bahtan akşama kadar sana ilimden ne gerekiyorsa, sen o kadarına sarıl!'

İmam Mâlik, din ilminin tâzim edilmesi hakkında ifrat dene cek şekilde hareket ederdi. O kadar ki, bir hadîsi rivayet etmek is tediği zaman önce abdest alır, sonra o meclisin en yüksek yerinde oturur, sakalını tarar, kokular sürer, heybetli bir vaziyet aldıktan sonra kelimelerin üzerine basa basa Allah Rasûlü'nün sözlerini rivayet ederdi. Bu hali kendisine sorulduğunda 'Allah'ın Rasûlü'nün mübarek sözlerine tâzim etmeyi sevdiğim için böyle davranıyorum' cevabını vermiştir.

İmam Mâlik şöyle demiştir: 'İlim nûrdur. Allah o nûru di lediği yere bırakır. Bu nur ise çokça rivayette bulunmaya bağlı değildir'.

İmam Mâlik'in ilme gösterdiği bu ihtiram ve tâzim, Allah'ın celâlini bütün dehşetiyle bilmesinden kaynaklanmaktadır.

İmam Mâlik'in, ilmiyle sadece Allah'ın rızasını aradığını bize bildiren en müşahhas delil, 'Din hususunda cedel, insana hiçbir şey kazandırmaz' sözüdür.

İmam Malik'in bu yönüne, talebesi İmam Şafiî'nin şu sözleri de delâlet etmektedir: 'Benim de hazır bulunduğum bir mecliste İmam Mâlik'e kırksekiz sual soruldu. İkisi hariç hepsine La Edri (Bilmiyorum) cevabını verdi'. İlmiyle Allah'ın rızasını aramayan kimseler, kolay kolay 'Bilmiyorum' diyemezler; zira böyle söylemeyi gururlarına yedi remezler.

İşte bu sırrı anlatmak için İmam Şâfiî "Âlimler arasında, İmam Mâlik delici bir yıldız gibiydi. Benim için ilim hususunda İmam Mâlik'ten daha emin biri yoktur bu dünyada. (Başka bir ri vayete göre; 'Benim İmam Mâlik'ten daha çok minnet duyduğum bir âlim yoktur')" demiştir.

Rivayet edildiğine göre Halife Ebu Cafer ElMansur,101 'Karışım boşanmaya zorlayan kişinin karısı boşanmaz' hadîsini İmam Mâlik'in rivayet etmesine zorla mâni olmuştur.

İmam Mâlik'in bu hadîs hakkında ne düşündüğünü anlamak için adamlarından birini gizlice göndererek bu konuda İmam Mâlik'e sual sordurmuştu. İmam Mâlik ise halkın huzurunda sual soran kişiye 'Karışım zorla boşayan bir kimsenin talâkı düşmemiştir' diye cevap verdi. Bunun üzerine devrin sultanı olan Ebu Cafer, İmam Mâlik'i kırbaçlatmıştı. Fakat o bütün bu işkencelere rağmen, o hadîsi nakletmekten bir an bile geri dur mamıştı. İmam Mâlik şöyle buyurmuştur: 'Kişi konuşmalarında, doğru ise Allah Teâlâ onun aklını korur. Ne kadar yaşlanırsa yaşlansın aklına bir eksiklik gelmez'.

İmam Mâlik'in dünya hakkındaki zühdü1ı0 gelince; o, zühdün zirvesine çıkmıştı.

Nitekim bunu şu rivayet açıkça ispatlamak tadır: Emîr'ul-Mü'minîn eî-Mehdî 102 İmara Mâlik'e şöyle sorar: 'Evin var mı?' İmam Mâlik 'Hayır evim yok. Fakat size ev mesele siyle ilgili bir hadîs nakledeyim; 'Ben Rabia b. Ebi Abdurrahman'dan dinledim, şöyle demişti: 'Kişinin nesebi onun evidir'.103

Hârun Reşid. İmam Mâlik'e şöyle sorar: 'Evin var mı?' imam Mâlik 'Hayır yok' der. Bu cevabı alan Hârun Reşid, İmam Mâlik 'e üç bin dinar vererek 'Bununla kendine bir ev al der.

İmam Mâlik, Harun Reşid'den parayı alır, fakat parayı ev almak için sarfetmez. Harun Reşid Bağdad'a dönmek istediğinde İmam Mâlike kendi siyle birlikte Bağdad'a gelmesini söyler: Ben herkesi senin Muvatta adlı kitabına tâbi kılmak istiyorum. Tıpkı Hz. Osman'ın herkesi istinsah ettirdiği mushaflara zorlaması gibi...'

Bu söz üzerine İmam Mâlik, Harun Reşid'e hitaben şöyle der: 'Herkesi benim Muvatta adlı kitabıma zorlamak imkânsız bir iştir. Çünkü Hz. Peygamberin ashabı onun ölümünden sonra dünyanın dört bir bucağına yayıldılar. Hz. Peygamberin hadîslerim gittikleri diyarlara yaydılar. Bu nedenle her belde halkında ayrı ayrı ilim vardır. Hz. Peygamber 'Ümmetimin ihtilâfından rahmet doğar'104 buyurmuştur. Seninle birlikte hükümet merkezine gelmeme de imkân yoktur.Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Eğer bilseler, Medineli Münevvere onlar için daha hayırlıdır'.105

'Demircilerin körüğünün, demirin pasını temizlediği gibi, Medine i Münevvere de (günahkâr kulları) günahlarından öylece temizler'.106 Buyurun, şunlar bana vermiş bulunduğunuz dinarlarınız! Bana verdiğiniz bu şeyleri ister geri alın, ister bırakın'.

İmam Mâlik bu sözleriyle Hârun Reşid'e şunları anlatmak is tiyordu: 'Bana yaptığın iyiliğin karşılığı olarak beni Medine'den ayırmak istiyorsun. Bana bütün dünyayı verseniz Hz. Peygamberin şehri olan Medine'den ayrılmam'.

İşte İmam Mâlikin dünyaya karşı zühdü bu derecedeydi. İlmi ve talebeleri, dünyanın her tarafına yayıldığı sıralarda dünyanın her tarafından kendisine bolca para akmaktaydı. Fakat o kendisine gelen bütün paraları Allah yolunda sarfederdi. Onun cömertliği, dünyayı az sevdiğine ve zühdüne delâlet eder. Zâhidlik sadece malı sarfetmekten ibaret değildir. Zâhidlik, aynı zamanda kalbi mal sevgisinden uzak tutmaktır. Nitekim peygamberlerin en zengini olan Hz. Süleyman, mülk ve serveti hususunda çok zâhid bir kişi idi.

İmam Mâlik'in dünyayı hakir gördüğünün delili olarak İmam Şâfiî'den gelen şu rivayet yeterlidir: "İmam Mâlik'in kapısında Horasan diyarının küheylan atlarından ve Mısır'ın meşhur katırlarından öylelerini gördüm ki, onlardan daha güzelini hiçbir yerde görmemiştim. Bunları gördüğümde hocam İmam Mâlik'e 'Bunlar ne güzel şeyler' dedim. O bu sözümü işittiği zaman şöyle dedi: 'Ey Ebu Abdullah,! Onlar benden sana hediye olsun'. Ben de ona 'Bari binmeniz için kendinize birini bırakın' dedim. O 'Allah'ın Rasûlü'nün gömülü bulunduğu bir toprakta binekli ola rak dolaşmaya utanırım' dedi". İmam Mâlik'in cömertliğine bakınız ki; elindeki servetin ta mamını birden hediye edebilmektedir. Üstelik Medine-i Münevverinin topraklarında binekli olarak dolaşmayı hürmetsiz lik kabul ettiği için o topraklara hayvan ayağıyla basmak istemiyor.

Onun sadece Allah'ın rızası için ilim talep ettiğini ve dünyayı bir hiç mesabesinde gördüğünü ispatlayan delillerden biri de şudur:İmam Malikin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Harun Reşid'in huzuruna girdim. Bana 'Ey Ebu Abdullah! Bize sık sık gelmen gerekir; zira çocuklarımın senden Muvatta'yı dinlemesini istiyorum' deyince, ona şöyle cevap verdim: 'Allah Teâlâ Emîr'ul Mü'minîn'i aziz etsin. Bu ilim siz ehl-i beyt'ten gelmiştir. Eğer siz bu ilme hürmet gösterirseniz, bu ilim hürmet görür. Bu nedenle ilmin ayağına gidilmesi gerekir, ilim insanın ayağına gelmez'. Benim bu sözümü dinleyen Emîr'ul-Mü'minîn 'Doğru söylüyor sun yâ Mâlik!' diye mukabele etti. Sonra çocuklarına dönerek 'Mescide giderek halkla beraber İmam Mâlik'in derslerini dinleyin' diye emir verdi".

99) Künyesi Ebu Said'dir. Hadîs hafızıdır. Hicretin 158. yılında doğmuş ve 98) yılında vefat etmiştir. 100) Bu zat birçok İslâm beldesini gezerek âlimlerden ders almıştır. Zahidlikte, kitap yazmada ve selefe uymada emsalsizdi. Sayısız kitap telif etmiştir hicretin 506. senesinde Şam'da vefat etmiştir. 101) künyesi Ebu cafer abdullah b. Ah b. Abdullah b. Abbas'dır. Hz. Abbas'ın neslinden gelen Abbasî halifelerinin ikincisidir. 102) Künyesi el-Mehdi Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Ali b. Abdullah b. Abbas tır. Abbasî halifelerinin üçüncüsüdür. 103) Bu bir hadis değil, İmam Mâlik'in ismini verdiği Rabia'nın sözüdür, Bu söze mecaz yoluyla hadîs denmiştir. Bu sözün sahibi olan Rabia, Medine'nin meşhur âlimlerindcndir. Hicretin 130. yılında el-Enbarda vefat etmiştir. 104) Beyhaki, el-Eş'arıyye ve ayrıca bkz. el-medhal (İbn Abbas'dan) 105) ibn ebi Hatim, el-cerh ve ta'dil, (İmam Mâlik'den) 106) İbn Esir ve İmam Mâlik, (Ebu Hüreyre'den); Buharî, Müslim ve Nesâî