Gazali - İhyau Ulumiddin - Şeytan Taşlamak

Büyük İslam Alimi Ebu Hamid Muhammed Gazali''nin İhyau Ulûmi''d-Dîn eserinden bölümler: Seferden Dönüşün Sünnetleri - Şevk Hacca İştiyak - Şeytan Taşlamak - Velilerin Kabirlerini (Meşhedleri) Ziyaret

Seferden Dönüşün Sünnetleri

Hz. Peygamber (s.a), gazâdan, hac veya umreden döndüğü zaman her yüksek yerde üç defa tekbir getirir ve şöyle derdi:

Evine kavuştuğunda Allah Teâlâ'nın kendisine Kâbe'sinin, hareminin ve peygamberinin kabrinin ziyaretini nasip etmekle minnette bulunduğunu unutmamalıdır. O nimetleri inkâr edip yeniden gaflete, boş şeylere ve günâhlara dalmamalıdır. Çünkü böyle hareket, kabul olunan haccın alâmeti değildir. Kabul edilen haccın alâmeti, dünyada zâhidlik, âhirete rağbet göstermek ve Kâbe'yi gördükten sonra Kâbe'nin rabbinin likâsına hazırlanmaktır.

Şevk (Hacca İştiyak)

Şevk, Beyt'in, Allah'ın Beyti olduğunu bildikten, dünyevî padişahların huzurlarının benzeri olarak kurulduğunu ve oraya kavuşmak isteyenin Allah'a kavuşmak istediğini, Allah'ın ziyaretinde bulunduğunu ve dünyada beyti ziyaret edenin, ziyaretinin zâyi olmayacağını bildikten sonra insanın hacca karşı iştiyâkı artar ve şevki kabarır. Evet, dünyada ziyaret eden âhirette kendisine va'dedilen hedefe mutlaka varacaktır. O hedef de, Dâr'ul-Karâr olan âhirette Allah Teâlâ'nın cemâline bakmaktır. Çünkü dünyada fânî ve yetersiz olan gözler Cemâl-i İlâhi'nın bakışından gelen nûru kabul etmeye müsait değildir ve buna güç yetiremezler. O gözler kusurlu olduğu için, o nûr ile sürmelenmeye kabiliyet kazanmış değildir. O gözler, âhirette bâkî olacağı için eksiklik ve fânilik sebeplerinden uzaklaştırılır, o zaman Allah'ın cemâlini görüp temaşa etmeye müsait bir vaziyete gelmiş olur. Fakat, bu kusurlu göz, Kâbe'yi istemek ve ona bakmak sayesinde Allah Teâlâ'nın va'd-i ilâhîsinin gereğince âhirette Kâbe'nin rabbî olan Allah Teâlâ'nın cemâline ve mülakatına hak kazanır. Bu bakımdan Allah Teâlâ'nın âhiretteki mülâkatı, insanoğlunu bu mülâkatın dünyadaki sebeplerine teşvik eder. Bununla beraber âşık, mâşukun uzaktan veya yakından ilgisi bulunan herşeye müştaktır. Kâbe ise, Allah Teâlâ'ya izafe edilmiş (Allah'ın Beyti) tir. Bu bakımdan sadece bu izafet için olsa bile, Allah'ın âşığı Kâbe'ye müştak olmalıdır. Halbuki Kâbe'ye varan kimse için Allah Teâlâ büyük sevapları da va'detmiştir.

Azm

Kişi azminin sayesinde aile efradından ve vatanından ayrılmayı kasteder. Şehvet ve lezzetlerden uzaklaşır, Allah'ın beytini ziyaret etmeye yönelir. O halde böyle yapan bir insan Beyt'in kıymetini ve Beyt'in sahibi olan Allah Teâlâ'nın yüceliğini nefsinde çok yüksek bilmelidir ve yine bilmelidir ki, Kâbe'ye gitmek azmiyle, şânı yüce, fakat dört taraftan tehlikelerle sarılmış bir şeye azmediyor. Çünkü büyük hedeflere yönelen o nisbette büyük tehlikeleri de göze almış olmalıdır. Kişi bu azmini riya ve gösterişten uzak tutacak sadece Allah için göstermelidir. Kesinlikle bilinmelidir ki, kastında ve amelinde ancak hâlis olanı kabul olunur ve yine bilmelidir ki, padişahın beytine ve haremine gayesi orası değil de başka şey olarak giden bir kimsenin hareketinden daha çirkin bir hareket yoktur. Bu bakımdan nefsiyle beraber azmini de düzeltmelidir. Azmin düzeltilmesi ise, ancak ihlâs ile olur. İhlâs ise, ancak riya ve gösterişten uzak olmakla mümkündür. O halde kişi zevali yakın ve geçici olan dünyaya, ebedî ve daha hayırlı olan âhiretini fedâ etmekten sakınmalıdır.

Şeytan Taşlamak

Onunla kulluğunu ilân etmek sûretiyle Allah Teâlâ'ya itâat ettiğini kastetmelisin. Akıl ve nefsin payı olmaksızın sadece Allah Teâlâ'nın mücerred emrine uyduğun için, bunu yaptığına niyet etmelisin. Sonra bu taşları atmak sûretiyle, Hz. İbrahim'e (a.s) benzediğini düşünmelisin. Çünkü iblis o yerde İbrahim'in (a.s) kalbine vesvese vermek, haccını şüpheye düşürmek ve mâsiyyet hususunda fitnelendirmek gayesiyle görünmüştür. Bunun üzerine Allah Teâlâ, İblis'i kovmak ve ümitlerini kesmek için İbrahim kuluna onu taşlamasını emretmiştir:

Eğer kalbine 'Şeytan, Hz. İbrahim'e göründüğü için, Hz. İbrahim ona taş attı. Bana ise şeytan görünmüyor ki ona taş atayım' şeklinde bir vesvese gelirse bilmiş ol ki, bu vesvese şeytandan gelmektedir ve senin kalbine, taş atmak azmini kırmak için bu vesveseyi ilkâ eden de şeytandır. Şeytan sana bu fiilin faydasız ve mânâsız olduğunu düşündürür, Bu işin oyun gibi birşey olduğunu, bununla meşgul olmamanı telkin eder. Bu nedenle sen onun burnunu kırmak için taş atışında gayet ciddî ve samimi ol. Bu sûretle de onu kov ve bil ki, zâhirde taşları o çukurlara atmaktasın. Hakikatte ise, attığın taşlar şeytanın yüzüne çarpmaktadır ve o taşları atmak sûretiyle şeytanın belini kırmış oluyorsun. Çünkü şeytanın beli ancak Allah Teâlâ'nın emrini, onun emri olduğu için, yerine getirmek, nefsin ve aklın o emri yerine getirmekte payı var mıdır diye düşünmemek sûretiyle kırılabilir.

Velilerin Kabirlerini (Meşhedleri) Ziyaret

Bazı alimler, bu hadîs-i şerifle istidlâl ederek meşhedlerin, âlim ve sâlihlerin kabirlerini ziyaret etmeyi menetmeye taraftar görünmüşlerdir. Fakat bana göre bu hadîsten böyle bir anlam çıkmamaktadır. Aksine âlimlerin ve sâlihlerin kabirlerini ziyaret etmek emredilmiştir.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmaktadır: Sizi kabir ziyaretinden daha önce menetmiştim. Fakat kabirleri ziyaret ediniz. Yalnız hecr (dine aykırı) konuşmayınız.31

Yukarıdaki hadîs, sadece mescidler hakkında söylenmiştir. Meşhed kelimesi, hiçbir zaman mescid mânâsında değildir. Çünkü bu üç mescid (Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ) dışında yeryüzünde bulunan diğer bütün mescidler fazilet hususunda eşittir. Hiçbir İslâm beldesi yoktur ki, orada bir mescid bulunmasın. Bu bakımdan memleketinde mescid bulunan bir kimsenin başka bir memleketteki mescidi ziyaret etmesinde hiçbir mânâ yoktur. Meşhedlere gelince, onlar, hiçbir zaman eşit olmazlar. Onların ziyaretinden elde edilen bereket, kabir sahiplerinin derecelerine göredir.

Evet, bir yerde mescid yoksa, mescidi olan bir yerin ziyaretine gitmek gayesiyle kervan tertip edilebileceği gibi tamamen oraya göç de edilebilir. Keşke bir bilseydim, kabir ziyaretini meneden bir kişi, peygamberlerden Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Yahya ve diğer zevâtın kabirlerini ziyaret etmeyi de meneder mi? Bu zevât-ı kirâmın kabirlerinin ziyaret edilmesini menetmek son derece muhâl ve çirkin bir harekettir. Eğer peygamberlerin kabirlerini ziyaret etmeyi caiz görürse, o zaman velilerin, alimlerin ve sâlihlerin kabirlerini ziyaret etmek de aynı mânâda değil midir? Bu zevât-ı kirâmın kabirlerini ziyaret etmek, herhangi bir beldeye ziyaret amacıyla tertip edilen kafilenin hedefleri içindedir. Nitekim, hayatta bulunan âlimleri ziyaret de bu yolculuğun hedeflerindendir ve olabilir.

Allah'ı arayan bir kimseye en uygun hareket, eğer seferinden ilmî istifadeler kasdetmezse, bulunduğu memleketten ayrılmamasıdır. Vatanında durumu normal olduğu müddetçe ikamet etmelidir. Eğer vatanında ikamet etmek kendisi için zorlaşmışsa o vakit daha sakin ve dini için daha elverişli ve ibâdetlerini kolayca yapmaya daha müsait bir yere gitmelidir. Yerleştiği o yer onun için, en faziletli yerlerden olur.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Yeryüzü Allah'ındır. İnsanlar da Allah'ın kullarıdır. Bu bakımdan nerede şefkat görürsen, orada oturup Allah'a hamd ü senâ et!32

'Kim bir şeyde bereket bulursa, ona yapışıp elden kaçırmasın. Kim geçimini bir şeyden temin ederse, o durumu bozulmadıkça orayı bırakıp başka bir yere gitmesin'.33

Ebu Nuaym şöyle arılatır: Süfyân eş-Sevrî'yi heybesini omuzuna koymuş, ayakkabılarını eline almış bir halde gördüm ve kendisine sordum: - Ey Ebu Abdullah! Nereye gidiyorsun böyle? - Bir memlekete gidiyorum ki orada bu heybemi bir dirhem ile doldurabileyim. İşittim ki bir köy varmış ve orada herşey ucuzmuş. Oraya gidip yerleşmek istiyorum. - Ey Ebu Abdullah! Sen de mi böyle şeyler düşünüyorsun? - Evet! Bir memlekette ucuzluk olduğunu işittiğin zaman, hemen oraya hicret et. Çünkü orası senin dinin için daha selâmetli ve arzularını daha fazla azaltıcı bir memleket olur.

Yine Süfyan es-Sevrî şöyle derdi: 'Bu kötülük zamanıdır. Bu zamanda nâm ve nişanı olmayanlardan dahi korkulur. Acaba şöhret sahiplerinin hâli ne olur? Şimdi bir yerden diğer bir yere gitmek zamanıdır. Kişi, bu zamanda fitneden kaçmak gayesiyle köyden köye, memleketten memlekete hicret etmek mecburiyetindedir'.

Yine Süfyân es-Sevrî bir defasında 'Yemin ederim, hangi beldenin daha sâkin olduğunu farkedemiyorum' der. Bu sözü üzerine kendisine sorulur: - Horasan nasıldır? - Horasan'da çeşitli mezhepler ve bozuk fikirler mevcuttur. - Şam nasıldır? - Şam'da parmakla gösterilirsin orada şöhret düşkünlüğü vardır. - Irak nasıldır? - Diktatörlerin ve zalimlerin diyarıdır. - Mekke nasıldır? - Keseyi ve bedeni eritir/pahalıdır, sıcaktır.

Süfyan'a garip bir kişi şöyle bir suâl sorar: 'Mekke'de mücavir olarak ikamet etmek istiyorum. Bana gerekli tavsiyelerde bulun!' Süfyan da ona şöyle der: 'Sana üç şeyi tavsiye ederim: 1) Birinci safta namaz kılma, 2) Kureyş neslinden gelen biriyle ahbaplık edip yüz göz olma, 3) Verdiğin sadakayı açıktan verme'.

Süfyan, birinci safta namaz kılmayı, şöhreti celbettiği için kerih görmüştür. Çünkü devamlı birinci safta namaz kılan bir kimse, görülmediği zaman hâli sorulur. O vakit kalbine riyâ kokusu girmesi muhtemel olduğu için ameline de mürâilik ve yapmacıklık karışır.

30) Müslim ve Buharî, (Ebu Hüreyre ve Ebu Said'den) 31) Müslim, (Bureyde b. el-Asld'den) 32) İmam Ahmed, Taberâni, (Zübeyr b. Avvam'dan zayıf bir senedle) 33) İbn Mâce, (Enes ve Hz. Âişe'den birinci cümlesini hasen bir senedle)