Sadakayı mı, Zekâtı mı Almak Efdâldir?
İbrahim el-Havvas, Cüneyd-i Bağdadî ve bir grup âlim, sadaka almanın, zekât almaktan daha üstün olduğunu söylemişlerdir. Çünkü zekât almak, miskinleri sıkıntıya sokar. Bir de çok zaman, kişide Kur'an'da beyan edilen ve insanı zekâta müstehak kılan sıfatlar tam anlamıyla görülmez. Sadaka ise, zekâttan daha geniştir.
'Zekâtın alınması, sadakadan daha üstündür' diyen âlimler ise, şu delili ileri sürmektedirler: Zekât almak, bir müslümanın boynundan farzı kaldırmaya yardım etmektir. Eğer yeryüzündeki bütün fakirler zekât almayı boykot ederlerse hepsi günahkâr olur. Bir de zekâtta herhangi bir minnet yoktur. O, Allah Teâlâ'nın rızası için vâcib olan bir haktır. Allah onu muhtaç kullarına rızık olarak vermiştir. Hem de zekât ihtiyaç sebebiyle alınır. İnsanoğlu kesinlikle nefsinin muhtaç olup olmadığını bilmektedir. Sadaka ise, dindarlıktan ötürü alınır. Çünkü çoğu zaman, sadaka veren bir insan, hayırlı ve sâlih zannettiği kimseyi bulur, sadakasını ona verir. Hem de miskinlerle arkadaşlık etmek, Allah'a karşı kuldan istenilen zillet ve meskenete daha yaklaştırıcı ve kibirden de daha uzaklaştırıcıdır. Çünkü insanoğlu, bazen sadakayı hediye gibi alır. Bu bakımdan sadaka ile hediye arasında pek fark kalmaz. Fakat zekât almak ise, alanın zilletine daha fazla delâlet eder ve ihtiyacı olduğunu kesinlikle belirtir.
Bu meselede en doğru hüküm şudur; Bu durum, şahsın durumuna göre değişir, niyetine göre değerlendirilir. Eğer zekâta müstahak olup olmadığında şüphesi varsa zekâtı alması uygun olmaz. Eğer zekâta ihtiyacı olduğunu kesinlikle biliyorsa, meselâ hayra sarfettiği bir borcun altına girmişse, onu zekât almaktan başka hiçbir şekilde ödemeye imkânı yoksa, o zaman kesinlikle zekâta müstehaktır. Bu bakımdan zekât almakla sadaka almak arasında böyle bir kimse muhayyer bırakılırsa, şuna dikkat etmelidir: Eğer sadaka sahibi, kendisi almadığı takdirde o sadakayı başkasına vermeyecekse, o vakit zekâtı değil, sadakayı alsın. Çünkü zekât nasılsa vacib olduğu için, sahibi onu müstahak olanlara vermek mecburiyetindedir. Böyle bir durumda zekâtı değil, sadakayı almak hayrı çoğaltıp, fakirler için genişlik ve kolaylık yapmak demektir. Eğer mal, mutlaka sadaka olarak verilecekse, zekât alındığı takdirde de fakirlere herhangi bir sıkıntı yüklemek sözkonusu değilse, o zaman, kişi muhayyerdir. Hangisinden dilerse, ondan alır. Demek ki sadaka ve zekât alınmasında durumlar, şahıslara ve zamanlara göre değişiklik gösterir. Fakat çok za-man, zekât almaktan nefsin gururu daha şiddetli kırılır ve zelil edilmiş olur. Allah on doğrusunu bilir.
Zekât'ın sırlarını bildiren bu bölüm (Kitabu Esrar'iz-Zekât), Allah'ın izni, yardımı ve güzel tevfîkiyle burada sona ermiş bulunuyor. Eğer Allah dilerse, bu bölümün ardından orucun sırlarını bildiren bölüm (Kitabu Esrar'is-Savm) gelecektir.
Hamd, âlemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur! Allah, efendimiz Hz. Muhammed'e, bütün enbiyâ ve rasûllere, meleklere, yer ve gök ehlinin rahmetine yakın olanlarına, peygamberimizin âline ve ashâbına rahmet etsin! Onları her çeşit noksanlıktan Kıyamet'e kadar korusun! Bir ve tek olan Allah'a hamdolsun! O bize kâfidir ve O ne güzel vekildir!