Rey ile Kur'an'ı Tefsir Etmeyi Yasaklayan Hadîs
1. Kişinin herhangi birşey hakkında bir fikri vardır. Tabiatı, ona meyletmekte, hevâsı da onu istemektedir. Bu gayesinin doğru olduğuna delil göstermek için, Kur'an'ı kendi rey ve hevâsına göre te'vil etmektedir.
Eğer o rey ve hevasına uymasaydı, asla Kur'an'dan o mânâ kendisine görünmeyecekti. Bu kabil te'vil, bazen ilimle beraber olmaktadır. Meselâ birisinin ihdâs ettiği bid'atın doğruluğuna Kur'an'ın bazı ayetlerini delil olarak göstermesi gibi... Oysa o kişi bilir ki, ayetin gayesi onun iddia ettiği mânâ değildir. Fakat ayeti o şekilde te'vil etmek suretiyle hasmını şaşırtmak istemektedir. Bu kabil te'vil, bazen de cehaletle beraber yürümektedir. Fakat ayetin birçok mânâya gelmesi muhtemel olduğu zaman, kendi gayesine uygun düşen tarafa meyledip rey ve hevâsıyla o tarafı tercih eder ve böylece kendi reyiyle tefsir etmiş olur.
Yani kendisini böyle bir tefsire zorlayan reydir. Eğer bu zorlayıcı rey olmasaydı, onun yanında böyle bir te'vil tercih edilmeyecekti. Bazen de doğru bir hedefi olur. O hedefini takviye edici bir delili Kur'an'da arar ve hedefine varmak için aynı mânâyı ifade etmeyen bir ayetle istidlâl eder.
Tıpkı seher zamanında istiğfar etmeye insanları dâvet eden Hz. Muhammed Mustafa'nın 'Sahura kalkınız. Zira sahurda bereket vardır' sözüyle istidlâl edip, bu hadîs seher zamanında istiğfar etmeyi emreder demesi gibi...
Evet, bu kimse hadîs-i şerifteki 'tesahharu' tabirinden gaye 'seher de zikir'dir' der. Oysa kendisi de bilir ki, burada sahur zamanında yenen yemek kastedilmektedir. Biri de çıkıp katı kalple mücadele etmeye çağırır ve delil olarak Allah Teâlâ'nın 'Firavun'a git. Çünkü o, hakîkaten azdı' (Tâhâ/İ4) ayetindeki 'Firavun' kelimesi 'kalb'e işarettir der. Bu kabil te'villeri, vaizlerden bazısı doğru gayelerde konuşmasını süslemek ve dinleyenleri teşvik etmek için kullanmaktadırlar.
Oysa böyle bir hareket dinen yasaktır. Aynı zamanda bâtınîler de, halkı aldatmak ve bâtıl mezheblerine davet etmek için, fâsid gayelerinin tahakkuku için aynı te'villeri kullanıp böylece Kur'an'ı rey ve mezheblerirıe göre kesinlikle Kur'an'ın gayesi olmadığını bildikleri birtakım işlere hamlederler. İşte bu tip te'viller, rey ile yapılması menedilen tefsirin kısımlarından birisidir. O halde hadîste menedilen rey ile tefsîr, nefsin hevasına uygun düşen fâsid rey ile yapılan tefsirdir. Çalışma neticesinde elde edilen sahih ictihâd ile olan tefsir değildir. Çünkü rey, sahih ictihâdî içine aldığı gibi, fâsid ve nefsin hevasına uygun düşen reyi de kapsar. Hattâ bu tâbir bazen sadece nefsin hevasına uygun düşen reye tahsis edilmektedir.
2. İkinci vecih ise. nakilden ve Kur'an'ın garip meseleleriyle ilgili rivayetlerden kuvvet almaksızın sadece gramer ilminin zahirine göre, çarçabuk Kur'an'ı tefsîr etmeye yönelip acelecilik yapmaktır.
Kur'an'ın mübhem ve tebdil olunan lâfızlarındaki mânâya, Kur'an'daki ihtisar, hazf, izmar, takdim ve tehirine bakmaksızın hemen gramerine bakarak sathî bir nazarla tefsir etmeyi çarçabuk yapmaktır. Bu bakımdan Kur'ân tefsirini, zahirini güzelce bilmeden sadece grameri bilmek suretiyle Kur'ân mânâlarını tez elden öne çıkarmaya yeltenen bir kimsenin yanlışları çoğalır ve aynı zamanda Kur'an'ı kendi reyiyle tefsir edenlerin zümresine dahil olur.
O halde evvelâ Kur'an'm zahirî tefsirinde nakl ve sema'a önem vermelidir ki bu sayede yanılmadan korunmuş olsun. Buna riayet ettikten sonra düşünme ve ahkâm çıkarma kabiliyeti gittikçe genişler.
Ancak dinlemekle anlaşılabilecek garib meseleler, Kur'ân'da oldukça çoktur. Biz bunların bazılarına işaret edelim ki, okuyucu diğerlerine de bu sayede muttali olup istidlâl edebilsin ve aynı zamanda bilsin ki, herşeyden evvel Kur'an'ın zahirî tefsirinde ihmalkârlık göstermek câiz olmadığı gibi, zahirî tefsiri güzelce bilmeden önce Kur'an'm bâtınına nüfûz etmenin de mümkün olmadığını anlamış olsun.
Kur'an'ın zahir tefsirini güzelce bilmeden evvel Kur'an'ın esrarını anladığını iddia eden bir kimse tıpkı kapıdan girmeden evin üst kısmına vardığını iddia eden bir kimseye veya Türkçeyi bilmediği halde Türklerin konuşmalarındaki maksatlarını bildiğini iddia eden bir kimseye benzer. Zira tefsirin zahirî kısmı, Kur'an'm esrarını bilmek için öğrenilmesi gereken lûgatın yerine geçer.
48) İlim bölümünde geçmişti.