Gazali - İhyau Ulumiddin - Kısa ve Uzun Olmak Üzere Zikr''in Fazileti

Büyük İslam Alimi Ebu Hamid Muhammed Gazali''nin İhyau Ulûmi''d-Dîn eserinden bölümler: Kısa ve Uzun Olmak Üzere Zikr''in Fazileti

Kısa ve Uzun Olmak Üzere Zikr'in Fazileti

Âyetler

(İtaat ve ibâdet ederek) beni anın ki, ben de sizi (mağfiretimle) anayım. (Bakara/152)

Sâbit el-Bennâî bir keresinde 'Rabbimin beni andığı zamanı biliyorum!' dedi. Onun bu sözü üzerine orada bulunanlar ürktüler ve kendisine 'bunu nasıl bildiğini' sordular. Bunun üzerine 'O'nu andığım zaman O da beni anar' cevabını verdi. Ey iman edenleri Allah'ı çok zikredin! (Ahzâb/41)

Arafat'tan dönüşünüzde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin! O size nasıl hidayet ettiyse, siz de O'nu öylece anın!(Bakara/198)

Hacla ilgili ibâdetlerinizi bitirince, (câhiliyye devrinde hacdan sonra toplanıp) atalarınızı anarak (övündüğünüz gibi), hatta daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın! (Bakara/200)

Onlar ayaktayken, otururken ve yatarken (daima) Allah'ı anarlar. (Âlu İmran/191)

Namazı kılıp bitirdiğiniz zaman ayakta, otururken ve yanlarınız üzerinde yatarken hep Allah'ı anın! (Nisâ/103)

İbn Abbas (r.a) bu ayetin tefsirinde "Yani 'Gecegündüz, karada ve denizde, seferde ve hazarda, zenginlikte ve fakirlikte, hastalıkta ve sıhhatte, gizli ve açık Allah'ı anın!' demektir" buyurmuştur.

Allah Teâlâ münafıkları kötülemek üzere şöyle buyurmuştur: Münafıklar Allah'ı pek az anarlar. (Nisâ/142)

Yine Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, sabah akşam sessizce (hafif bir sesle) an! Sakın gâfillerden olma! (Â'raf/205)

Allah'ı anmak (bütün ibâdetlerden) daha büyüktür. (Ankebût/45)

İbn Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur: 'Bu âyetin iki vechi (mânâsı) vardır: a) Allah'ın sizi anması, sizler için, sizin O'nu zikretmenizden daha büyüktür, b) Allah'ın zikri, içerisinde zikir bulunmayan diğer ibâdetlerin hepsinden daha büyüktür'.

Zikrin büyüklüğünü bildiren, bunlar gibi daha nice âyetler vardır.

Hadîsler Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: Gafiller arasında Allah'ı zikreden kimse, tıpkı kuru otlar arasında biten yemyeşil ağaç gibidir.1

Gafiller arasında Allah'ı zikreden kimse, hezimete uğramış askerler arasında düşmanla (Allah için) amansızca muha-rebe eden kimse gibidir.

Hz. Peygamber'in naklettiği bir hadîs-i kudsîde Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Kulum beni andıkça ve dudakları beni anmak için kıpırdadıkça ben onunla beraberim,2

Hz. Peygamber bir keresinde 'Âdemoğlu kendisini Allah'ın azabından kurtaracak ameller içerisinde, O'nun zikrinden daha faydalı bir amel işlemiş değildir' buyurdu. Ashâb-ı kiramın 'Allah yolunda cihad da mı zikir kadar faydalı değildir?' diye sorması üzerine şöyle cevap verdi: 'Evet, Allah yolunda cihad da zikir kadar faydalı olamaz. Ancak kılıcın paramparça oluncaya ve sonra ikinci ve üçüncü kılıçlarında parçalanıncaya kadar düşmanla savaşman müstesna...'3

Cennet bahçelerinde otlamak (teferrüc etmek) isteyen kimse Allah'ı çok zikretsin.4

Hz. Peygamber'e 'Amellerin hangisi daha üstündür?" diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: 'Dilin Allah'ın zikriyle taptaze olduğu halde ölmen (Yani ölünceye kadar Allah'ın zikrini terketmemen)'.5

Dilin Allah'ın zikriyle taptaze olduğu halde sabahla ve akşamla! Böyle yaptığın takdirde günahsız olarak sabahlamış ve akşamlamış olursun.6

Sabah-akşam Allah'ı zikretmek, Allah yolunda ve O'nun düşmanlarıyla savaşılırken kılıçların kırılmasından daha efdâl olduğu gibi. O'nun rızası için fakirlere bol bol infakta bulunmaktan da daha efdâldir'.7

Bir hadîs-i kudsîde Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Kulum beni kalbinde andığı zaman, ben de onu nefsimde anarım. Beni bir cemaatte andığı zaman, ben de kendisini onun beni andığı cemaatten daha hayırlı bir cemaat içerisinde anarım. Bana bir karış yaklaştığı zaman, ben ona bir zira' yaklaşırım. O bana yürüyerek geldiği zaman, ben ona koşar adımlarla varırım.8

Yedi sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ onları, kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde (kıyamet gününde) kendi gölgesinde gölgelendirir. Bunlardan biri de, tek başına kaldığı zamanlarda Allah'ı anan ve O'nun korkusundan gözleri yaşaran kimsedir.9

Hz. Peygamber birgün 'Ey ashâbım! Size amellerinizin en hayırlısını, padişahınız (Allah) nezdinde en verimlisini ve derecelerinizi en fazla yükseltecek olanı, Allah yolunda altın ve gümüş harcamanızdan ve düşmanlarınızla karşı karşıya gelip onların boynunu vurmanızdan ve onların da sizin boynunuzu vurmalarından daha hayırlısını haber vereyim mi?' diye sordu. Sahabîler 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bu amel nedir?' diye sorduklarında da şöyle buyurdu: 'Devamlı olarak Allah'ı anmaktır'.10

Bir hadîs-i kudsîde Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: Beni zikretmekle meşgul olduğu için benden ihtiyacını istemeye vakit bulamayan kimseye, isteyenlere verdiğimden daha fazlasını veririm.11

Ashâb'ın ve Âlimlerin Sözleri Fudayl b. İyaz (r.a) şöyle demiştir: "Allah Teâlâ'nın şöyle buyurduğunu haber aldık: Ey kulum! Beni sabah ve ikindi namazlarından sonra birer saat zikreyle ki, bu iki namaz arasında maddî ve manevî ihtiyaçlarını vereyim ve sıkıntılarını gidereyim".

Âlimlerden biri şöyle der: "Allah Teâlâ şöyle buyurur: Hangi kulumun kalbinde zikrime yapışmayı ve beni anmayı galip görürsem, onun işlerini düzenler ve ona, kendisiyle oturup konuşan bir arkadaş olurum".

Hasan Basrî (r.a) şöyle buyurmuştur: "Zikir iki kısımdır: a) Allah Teâlâ'yı kendinle O'nun arasında (gizlice) zikretmendir. Böyle bir zikir ne kadar güzel ve ecir bakımından da ne kadar büyüktür! b) Bundan daha büyüğü ise Allah'ı, haram kıldıklarının yanında anarak bunları yapmamandır".

Rivayet ediliyor ki, Allah'ı zikredenin nefsi müstesnâ dünyasını değiştiren her nefis, dünyadan susuz olarak çıkar..

Muaz b. Cebel şöyle buyurmuştur: 'Cennet ehli Allah'ı zikretmeksizin geçirilen saatlerin dışında dünyanın hiçbir şeyine üzülmezler. Allah herşeyi herkesten daha iyi bilir'.

1) Ebu Nuaym ve Beyhakî, (İbn Ömer'den zayıf bir senedle) 2) İbn Mâce, İbn Hibban, (Ebu Hüreyre'den); Hâkim, (Ebu-Derdâ'dan sahih bir senedle) 3) İbn Ebî Şaybe ve Taberânî, (Muaz'dan hasen bir senedle) 4) İbn Ebî Şeybe ve Taberânî, (Muaz'dan zayıf bir senedle) 5) İbn Hibban, Taberânî ve Beyhakî, (Muaz'dan) 6) Ebu'l-Kasım el-İsfehânî, Tergib ve Terkib, (Enes'ten) 7) Irâkî, Enes'ten ve zayıf bir senedi e vârid olduğunu söylemektedir. 8) Buhârî ve Müslim, (Ebu Hüreyre'den) 9) Buhârî ve Müslim, (Ebu Hüreyre'den) 10) Tirmizî, İbn Mâce ve Hâkim, (Ebu Derdâ'dan) 11) Buhârî, Tarih; Bezzar, Müsned', Beyhakî, Şuab'ul-İman, (Hz. Ömer'den)