Huşû'un (Kalb Huzurunun) Fazileti
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır; O halde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.(Tâhâ/14)
Sakın gafillerden olma! (Âraf/205)
Ey iman edenler! Sarhoş olduğunuzda, ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın!(Nisâ/43)
Ayetteki sarhoşluk, bazı âlimlere göre dünya hayatına gösterilen ihtimamdan, bazılarına göre de dünya sevgisinden gelen sarhoşluktur.
Vehb b. Münebbih37 'Ayetteki sarhoşluk tabirinden zahirî mânâ murad edilmektedir' demiştir.
Bu zata göre, ayet dünya sarhoşluğuna dikkat çekmektedir. Çünkü ayette 'namaza sarhoş olarak niçin yaklaşılmayacağı'nın sebebi 'Ne söylediğinizi bilinceye kadar..' sözleriyle beyan edilmiştir. Nice namaz kılanlar vardır ki içki kullanmadıkları halde namazda ne okuduklarını bilmezler.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Hatırından dünyayla ilgili herhangi birşeyi geçirmeksizin iki rek'at namaz kılanın geçmiş günahları affedilir.38
Namaz, Allah'ın huzurunda zelil olmak, tevazu göstermek, yalvarmak, yakarmak ve pişman olmaktan ibarettir. (Namazda) iki elini yere koyduktan sonra iki defa 'Ey Allahım! Ev Allahım!' de; çünkü bunu yapmayan kimsenin namazı eksiktir.39.
Önceki peygamberlere gönderilen kitaplarda Allah Teâlâ'nın şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: Ben, her namaz kılanın namazını kabul etmem. Ancak azametimin önünde tevazu gösteren, insanlara karşı kibirlenmeyen ve hatırım için aç fakirleri doyuranların namazlarını kabul ederim.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Namazın farz kılınması, hac ve tavafın (Kâbe'yi ziyaret etmek) emredilerek hacda yapılması gereken vazifelerin bildirilmesi, ancak Allah'ın zikredilmesi içindir.40
Bu bakımdan, hedef ve maksadını Allah Teâlâ'nın azamet ve heybetinin zikri teşkil etmelidir; çünkü bunlar yoksa zikrinin ne kıymeti olabilir.
Hz. Peygamber, bir zata şu tavsiyede bulunmuştur: Namazlarını sanki son namazını kılan bir kişi gibi kıl!41
Nitekim Allah Teâlâ da şöyle buyurmaktadır: Ey insan! Gerçekten sen rabbin(in sevgisinle kavuşmak için çalışıp çabalamaktasın. Nihayet O'na kavuşursun. (İnşikak/6)
Allah'tan korkun; ki O size ilim öğretiyor. (Bakara/282) Allah'tan korkun ve muhakkak O'nun huzuruna varacağınızı bilin. (Bakara/223)
Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur.: Kişinin kendisini fuhşiyat ve münkerden alıkoymayan namazı onu Allah'tan uzaklaştırır.42
Namaz, Allah'a münacaattır. Acaba münacaatla gaflet bir araya gelebilir mi?
Bekir b. Abdullah43 'Ey Ademoğlu! Allah'ın huzuruna izinsiz ve tercümansız olarak girebilirsin' demiş; 'Bu nasıl olur?' sualine de 'Abdesti tam olarak alıp da mihraba girdiğin zaman, izinsiz ve tercümansız olarak Allah'ın huzuruna girmiş olursun' cevabını vermiştir,
Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasûlullah bizimle, biz de onunla konuşurduk; fakat namaz vakti geldiğinde sanki ne o bizi ve ne de biz onu tanımaz olurduk.44
Zira Rasûlullah (s.a) böyle bir zamanda sadece Allah'ın azametiyle meşgul olduğu için herşeyi unuturdu.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Allah Teâlâ, kişinin, kalp ile bedenini birlikte bulundurmadığı namazına iltifat etmez.45
Allah'ın dostu Hz. İbrahim namaza kalktığı zaman kalp vuruşları iki mil mesafeden duyulurdu.
Said et-Tenuhî46 namazda bulunduğu sürece gözyaşları devamlı surette akardı.
Hz. Peygamber, namaz içinde sakalıyla oynayan birisini gördüğünde şöyle buyurmuştur: 'Eğer bu adamın kalbinde korku olsaydı, muhakkak âzâları da tesir altında kalır ve onlarla oynamazdı'.47
Taşlarla oynayan ve 'Rabbim! Beni cennet hurileriyle evlendir!' diyen birisini gören Hasan Basrî şöyle demiştir: 'Huriler için ne kötü müşterisin sen! Hem taşlarla oynuyor ve hem de onları istiyorsun'.
Halef b. Eyyûb'a48 'Namaz sırasında üzerine konan sinekler sana eziyet vermiyor mu ki onları kovmuyorsun?' diye sordu. O da 'Kendimi namazımı ifsad edecek bir harekete alıştıramıyorum' cevabını verdi. (Arka arkaya yapılan üç hareketin namazı ifsad edeceğine işaret buyurmaktadır). Devamla 'O halde bu eziyete nasıl tahammül ediyorsun?' denilir. Halef 'Duyduğuma göre fâsıklar, sultanın kamçısı altında sadece filan sabırlıdır denilsin ve bu övgüyle iftihar etsin diye sabrederlermiş...
Bana gelince, ben rabbimin huzurundayım. Bir sineğin ısırmasıyla nasıl kıpırdanabilirim?'
Rivayet edildiğine göre Müslim b. Yesar49 namaza hazırlandığı zaman çoluk çocuğuna 'Siz konuşmanıza devam edebilirsiniz. Zira namazdayken sizin söylediklerinizi duymuyorum' dermiş...
Yine aynı zat birgün Basra Camii'nde namaz kılarken camiin duvarlarından biri yıkılır. Halk, enkaz altında kalanları kurtarmak için bir araya toplanır. Müslim, namazını bitirinceye kadar bu hâdiseden haberdar olmaz.
Hz. Ali namaz vakti geldiğinde titrer, beti benzi atardı. Bu durumu gören biri 'Ey emir'el-mü'minîn! Bu sarsıntı ve telâş nedendir?' diye sorunca, şu cevabı verirdi: 'Göklerin, yer ve dağların kendilerine arzedildiğinde yüklenmekten sarf-ı nazar edip korktukları emanetin (namazın) vakti geldi de ondan..' Hz. Hüseyin'in oğlu Ali'nin (Zeyne'l-Abidîn) birgün abdest alırken renginin solduğunu gören kimseler kendisine 'Abdest alırken sende görülen bu durum neden ileri geliyor?' diye sorarlar, o da 'Kimin huzuruna çıkmak istediğimi biliyor musunuz?' cevabını verir.
İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber, Dâvud'un (a.s) münacaatmı şu şekilde nakletmiştir: 'Yâ rabb! Senin (keyfiyeti meçhul bulunan) divanında kim durmuş sayılır ve kimin namazını kabul edersin?' Allah Teâlâ, Hz. Dâvud'a cevaben şunları vahyetmiştir:
Ey kulum Dâvud! Azametimin önünde eğilen, gününü beni anmakla geçiren, benim için nefsini şehvetlerden alıkoyan, benim için açı ve fakiri doyuran, garibi misafir eden ve dertlinin derdine derman olarak merhamet eden kimse divanıma kabul edilir ve onun namazını kabul ederim. Bu kimsenin nûru göklerde güneş gibi parlar. Bu kimse beni çağırdığında kendisine cevap veririm. Benden istediğinde ihsan ederim. Kendisine cehalette ilim, gaflette zikir ve zulmette nûr ihsan ederim. Bu kimsenin insanlar arasındaki yeri, cennetlerin en âlâsı olan Firdevs gibidir; nehirleri kurumaz ve meyveleri bozulup çürümez.
Hatem-i Esem'e namazı hakkında sual sorulduğunda şu cevabı vermiştir: Namaz yaklaştığı zaman, tam bir abdest alırım. Sonra namaz kılmak istediğim yere gelirim ve âzâlarım sükûnet bulsunlar diye orada biraz otururum. Bu maksat hasıl olunca kalkar, Kâbe'yi iki kaşımın arasına, sırat'ı ayaklarımın altına, cenneti sağıma, cehennemi soluma, ölüm meleğini arkama alır ve sanki son namazım olacakmış gibi korku ve ümid arasında namaza dururum. Herşeyine inanarak ve bütün özelliklerine riayet ederek tekbir alırım. Tertîl ile okumaya başlarım. Rükûa tevazu ile varırım. Huşû ile karışık secde yaparım. Sol kalça üzerinde oturup sol ayağın sırtını yayar, sağ ayağı baş parmağı üzerine dikerek otururum. Bu durumları ihlâsla mühürlerim. Bunları yaptıktan sonra da Allah Teâlâ'nın bu ibadetlerimi kabul edip etmeyeceğini bilmem; zira takdir O'na aittir.
İbn Abbas (r.a) ise şöyle demiştir: 'Düşünerek kılınan iki rek'at namaz, bütün bir gecenin gafil bir kalple ihyâ edilmesinden daha hayırlıdır'.
37) Künyesi Ebu Abdullah el-Enbarî'dir. Tâbiîn-i kirâmın zahit ve şâyân-ı îtimad alimlerindendi. H. 116 senesinde vefat etmiştir. 38) Buhârî ve Müslim, (Hz. Osman'dan) 39) Tirmizî, Nesâî, (Fadl b. Abbas'dan) 40) Ebu Dâvud, Tirmizî. (Hz. Âişe'den) Tirmizî'ye göre hadîs hasen'dir. 41)1i İbn Mâce, (Ebu Eyyûb'dan); Hâkim, (Sa'd b. Ebî Vakkas'tan) Hâkimegöre senedi sahih'tir. 42) Taberânî 43) Künyesi Ebu Abdullah olup Basralıdır. H. 108 yılında vefat etmiştir. 44) Ezdî, Duâfâ, (Süveyd b. Gafele'den mürsel olarak) 45) Irakî, kaynağını bulamadığını söylemiştir. 46) Künyesi Ebu Muhammed olup, Şamlıdır. H. 168 senesinde vefat etmiştir. 47) Hakîm Tirmizî, Nevâdir, (Ebu Hüreyre'den zayıf bir senedle). İbn Ebî Şeybe'ye göre bu söz Said b. Müseyyeb'e aittir. 48) Âmir soyundan ve Belh şehrindendir. Şâyân-ı îtimad bir fakihtir. H. 209 senesinde vefat etmiştir. 49) Basralı, zâhid ve fakih bir kimsedir. Künyesi Ebu Abdullah'tır. H. 100 senesinde vefat etmiştir.