Fransa’nın yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadelesinde, Edouard Philippe hükümetinin gerekli önlemleri çok geç alması sonucu hastanelerin yoğunluktan tıkanması ve sağlık sisteminin ileri yaştakilerin kaldığı bakımevlerine yetişememesi nedeniyle son derece başarısız olduğunu kabul etmek gerekir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yayınladığı ve sürekli olarak güncellediği verilere bakıldığında, yetersiz test yapılmasından ötürü test/vaka oranının, ayrıca mortalitenin (ölüm/vaka oranı) çok yüksek olduğu görülüyor. Bunda ileri yaştaki bakıma muhtaç kişilerin bakıldığı evlerde (Ephad) kalan ve kendi hallerine bırakılan, bu nedenle de hayatlarını kaybeden yaşlı hastaların sayısının yüksek olmasının rolü var. Salgından ölen kişilerin 25 bini aştığı ülkede ölümlerin 9 binden fazlasını bakım evlerinde kalan ve tedavileri yapılamayan çok ileri yaştakiler oluşturuyor.
Siyaset Araştırmaları Merkezi (Cevipof) ve İpsos Sopra Steria şirketinin önceki gün Le Monde’da değinilen anketine göre, halkın yüzde 68’i hükümetin pandemiyle mücadelesinden memnun değil. Bu oranın geçen 20 Mart’ta yüzde 46 olduğu dikkate alınırsa, memnuniyetsizliğin kademeli normalleşmenin başlayacağı 11 Mayıs’a doğru daha da arttığı görülüyor.Kaynakları kısıtlı üçüncü dünya ülkelerine özgü bu durum, 80 yaş üstü hastalarda Kovid-19’dan ölüm oranının yüzde 15 olduğu, başka bir deyişle 100 hastadan 85’inin yaşam şansı bulunduğu dikkate alındığında, Fransa gibi büyük ve büyüklüğüyle belki olması gerekenden fazla övünen bir ülkeye hiç yakışmıyor. İspanya, İtalya, Belçika gibi ülkelerde de benzeri sorunların yaşanıyor olması, Avrupa Birliği (AB) içinde salgınla mücadelesinde başarılı olan Almanya’yla beraber liderlik rolü üstlenen Fransa’ya ilave bir sorumluluk da yüklüyor. Kovid-19 nedenli ölüm oranı ortalama yüzde 3,5-4 iken, mortalitenin Fransa’da yüzde 14,7’yi, İtalya ve İspanya’da yüzde 12’yi, Belçika’da da 15’i aşıyor olması AB için de çözülmesi gereken önemli bir sorun oluşturuyor kuşkusuz.
Fransa’nın hatalarıFransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ABD Başkanı Donald Trump’la birlikte pandemiyle ilgili olarak Çin’i suçluyor belki ama salgına karşı kendisinin çok geç harekete geçtiği de açık. Ülkede ilk vaka Ocak ayı sonunda tespit edilmiş olduğu halde Fransa yönetimi karantina uygulamasına bundan 6 hafta sonra geçtiği gibi, sağlık çalışanları için bile yeterli maske ve test kiti gibi zorunlu ekipmanı temin edemedi. Hatta yoğun bakım uzmanı Prof. Dr. Yves Cohen’in son açıklamasına bakılırsa ilk vaka Seine-Saint-Denis’de geçen 27 Aralık’ta tespit edilmiş. Bu da Macron ve Philippe hükümetinin haftalarca rehavet içinde kaldığını gösteriyor. Pandemiyle mücadele çerçevesinde yapılan uyarılara kulak asılmamış ve 15 Mart günü belediye seçimlerinin ilk turu yapılmıştı. Sandıktan çıkan sonuçlar Macron’un partisi Cumhuriyet Yürüyüşü Hareketi’nin (LREM) lehine olmamıştı. Bunda başta emeklilik reformu olmak üzere Sarı Yelekliler gibi politikalarından memnun olmadığı için sokaklara dökülen halk kitlesinin tercihinin de rolü büyük olmuştu.
Seçim ertesi yaptığı konuşmada Macron, pandemiyle mücadelede alınan önlemler çerçevesinde ekonomik paketini açıklamış, emeklilik başta olmak üzere reformlarını da ileri bir tarihe ertelemişti. 2022 seçimlerinden önce gerçekleştirmeye vakti kalır mı bilinmez elbette ama reformlardan vazgeçmediğinin de altını çizmişti. Dünya ekonomisinin küçüleceği, ekonomik paketlerin hiç kimseyi tatmin etmeyeceği ortadayken salgın yönetimindeki başarısızlık da sorunların üstüne tuz biber ekiyor. Fransa, 8 haftalık karantina sona erdikten sonra ancak 11 Mayıs günü Türkiye’de haftalar önce başlayan market ve toplu taşımada maske zorunluluğu uygulamasına geçecek. Bunda halkı için yeterli maskeyi aylar sonra daha yeni edinebilmiş olmasının rolü var.
Kaynakları kısıtlı üçüncü dünya ülkelerine özgü bu durum, 80 yaş üstü hastalarda Kovid-19’dan ölüm oranının yüzde 15 olduğu, başka bir deyişle 100 hastadan 85’inin yaşam şansı bulunduğu dikkate alındığında, Fransa gibi büyük ve büyüklüğüyle belki olması gerekenden fazla övünen bir ülkeye hiç yakışmıyor. Muhalefetten sert eleştirilerUlusal Birlik Partisinin (RN) Lideri Marine Le Pen, geleneksel 1 Mayıs konuşmasında, Macron’a pandemiyle mücadelede yaptığı “çok ciddi hatalar” nedeniyle yüklendi. Le Pen’e göre hatalardan biri, belki de en önemlisi, maske sorunuydu. Konuşmasını ulusal kahraman Jean d’Arc’ın heykeli önünde maskeli yapan Bayan Le Pen, kamusal alanda maske takmanın zorunlu olmasını savundu ve Macron’un da temsilcisi olduğunu öne sürdüğü küreselciliğe yüklendi. Le Pen’e göre “virüs, Avro-küreselci yıkımda bir kum tanesiydi.” O kum tanesi “ultra-liberalizmin, sınırsızcılığın, küreselciliğin sonunu getirecekti.” RN lideri, sağlık krizinin Fransa’nın sadece yapısal değil aynı zamanda konjonktürel eksikliklerini de ortaya koyduğunun altını çizdi. 2022’de Macron’dan 2017’nin rövanşını alacağı mesajını verdi.
Marine Le Pen’in iktidara yönelik eleştirileri içinde Ephad skandalı da önemli yer tutuyordu doğal olarak. Sonuçta ileri yaşta, bağımsız yaşayamayan insanların adeta ölüme terk edilmesi, “bürokrasiye batmış bölgesel sağlık ajanslarının izah etmeleri gereken önemli bir sorundu.” Macron’u “stratejisi olmayan komutan” olarak niteleyen Bayan Le Pen’e göre Fransa’nın bugün içinde bulunduğu durum 1870 felaketini andırıyor. Bilindiği gibi, 1870’te Fransız ordusu Sedan’da Prusya ordusu önünde büyük bir yenilgi almış ve Fransa’da II. İmparatorluk dönemi sona ermişti.
RN liderinin kendisinden beklenilen eleştirileri bir tarafa, Siyaset Araştırmaları Merkezi (Cevipof) ve İpsos Sopra Steria şirketinin önceki gün Le Monde’da değinilen anketine göre, halkın yüzde 68’i hükümetin pandemiyle mücadelesinden memnun değil. Bu oranın geçen 20 Mart’ta yüzde 46 olduğu dikkate alınırsa, memnuniyetsizliğin kademeli normalleşmenin başlayacağı 11 Mayıs’a doğru daha da arttığı görülüyor. Aynı ankette Macron’dan memnuniyetin yüzde 24, Angela Merkel’den ise yüzde 50 olduğu görülüyor. DSÖ’nün güncel verilerine bakıldığında Fransız halkına hak vermemek elde değil ama Le Monde bu verileri aktardığı haberinde tuhaftır ki “Koronavirüs yönetimi: Fransız yürütmesi Avrupalı mevkidaşlarından daha sert eleştiriliyor” başlığını kullanıyor.
Değişen/değişmeyen şeylerSon günlerde “Kovid-19’dan sonra dünya eskisi gibi olmayacak” ifadesini çok sık duyar olduk. Fransız iç politikasına bakıldığında aşırı sağda konumlanmış babasının partisini, adını değiştirerek küreselcilik karşıtı ulus devletçi bir çizgiye çeken Bayan Le Pen’in Macron veya yerine çıkacak bir adayı alt edip etmeyeceğini ancak iki yıl sonra görebileceğiz. Ama Fransa’da henüz değişmeyen şeyler de var: örneğin Erdoğan karşıtlığı üzerinden yürütülen Türkiye husumeti. Mesela Le Monde’da 25 Nisan tarihli Marie Jégo imzalı “Türkiye’de Başkan Erdoğan salgını bölgesel hırsları için kullanıyor” (En Turquie, le président Erdogan utilise l’épidémie pour ses ambitions régionales) başlığını taşıyan yazı. Hükümetin bölgesel politikalarıyla dalga geçilen yazı, ardından Prof. Ahmet İnsel’in “sağlık krizini iyi yönetmiş olsa da parasal politikası felaket” saptamasıyla dövizin bir ayda yüzde 15 değer kaybettiğine dikkat çekiyor. Pandemi ortamında elbette her ülkenin daha çok uluslararası dayanışmayla çözmesi gereken birtakım sorunları var. Dünyanın bu salgından sonra gerçekten eskisi gibi olmaması için uluslararası dayanışma şart ama Fransa’ya, en azından “saygın” medyasına bakıldığında hâlâ eski yaklaşımların ön planda olduğu görülüyor.
[“Agur, ETA artık yok” (Aralık 2018), “Çoğul İspanya: Anayasal Sistemi ve Terörle Mücadele Modeli” (2006) ve “Euskal Herria: İspanya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçiliği” (1999) kitaplarının yazarı olan Akın Özçer emekli Dışişleri mensubudur]