SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN
Osmanlı Devleti’nin zor zamanlarında en hüzünlü, en can acıtıcı kayıp hikâyelerinden biri 1914’te Sarıkamış’ta yaşandı. Yaklaşık 90 bin asker Allahuekber Dağlarında eksi 50 derecelere varan soğukta düşmana karşı değil adeta ölüme yürüdü. Düşmana bir kurşun atmadan şehit oldular. Sarıkamış Harekâtı’na dair bilgiler insanın 105 yıl sonra bile gözlerini yaşartıyor, yüreğini kanatıyor. Yakın bir zamana kadar bilinmeyen ve karlara yazılan bu ağıtsal destan Yazar İsmail Bilgin'in aynı isimli romanından beyaz perdeye uyarlandı. Dün vizyona giren "Beyaz Hüzün" filminin başrol oyuncusu, senarist ve yönetmeni Kenan Korkmaz'la filmin çekim aşamasını, karar ve çıkış hikâyesini konuştuk.
-‘Beyaz Hüzün’ filmine geçmeden önce, Sarıkamış Harekâtı sizin için ne ifade ediyor?
Sonuçlarına bakacak olursak dünya tarihinin en acı olayı ki ben bundan daha büyüğüne rastlamadım. Totalde 80 bini bulan bir kayıp söz konusu. Savaşarak değil, donarak şehit olan başka bir ordu yok. Bunca teknolojinin olduğu dönemde bile insanlar evinden çıkmaya üşenirken o gün ne oldu da on binler bu harekât için seferber edildi ve Sarıkamış’a doğru yürüdü diye düşünmek lazım.
Korkarak ölmektense savaşarak ölmeyi seçtiler
-Filme nasıl hazırlandınız? Araştırma yaparken sizi en çok etkileyen, haklı ya da haksız bulduğunuz tarihi karakter kim?
Sarıkamış’la ilgili birçok kaynak okudum ve araştırdım. Enver Paşa bir çılgın. İttihat ve Terakki kadrosunun zaten tamamı çılgınlardan oluşuyor. Diğerleri öldüğü ya da sürgünde olduğu için günah keçisi ilan edilen Cemal Paşa’nın hatıratında Sarıkamış’la ilgili bir sözü beni çok etkiledi; “Ya Rusya’nın kesin galibiyeti sonrasında hakir ve zelil bir şekilde yok olmak ya da şanlı tarihe bakıp yine o tarihe yakışır bir şekilde savaşarak kaybetmek... Bu, savaşarak ölmekle korkarak ölmek arasındaki farktır.
Sarıkamış duruşması yapmak istemedim
-‘Beyaz Hüzün’de tarihsel bir yargıdan çok inan odaklı çalışılmış bir senaryo üzerinde durdunuz, öyle değil mi?
Ben tarihin Sarıkamış duruşmasını yapmak istemedim. Merhum Kadir Mısıroğlu’nun dediği gibi; Kaderin bir tecellisi vardır. Ne yaparsak yapalım bunu değiştiremeyiz. Sarıkamış’ı böyle değerlendiriyorum. Orada karda ölüme yürüyen ana kuzusu, baba, evlat, kardeş, eş yani insanı anlatmak istedim.
Suriyelilere sahip çıkmak bizim tarihi görevimizdir
-Filmin başrol kahramanı Çerkes Abrek. Hikâyeyi göçmen karakterle birlikte kurgulamanın bir nedeni var mı?
Bu coğrafya tüm farklı milletlerin toplandığı toprak; adı da Osmanlı. Tüm milletlerin hamisi ve bugün de devam ediyor. Bugün Suriyelileri bu ülkeye çok görenlere tarihi bu görevi veriyor. Gerideki bakiyemiz bizi bu toprakların bu coğrafyanın abisi, hamisi kılıyor. Çerkes sürgününden çok etkilendiğim ve tarihsel olarak da uyduğu için başkahramanı Çerkes Abrek olarak tasarladım.
-Film kar ve fırtına sahneleriyle dolu. Bu minvalde çekimleri nasıl tamamladınız?
Kâğıt üzerinde senaryoya baktığımızda maksimum altı haftada bu senaryoyu çekebileceğimizi sanıyordum. Kar işin içine girince öyle kolay olmadığını anladım. Ünlü oyuncuların teklifime ‘ben o şartlara ayak uyduramam’ demesine çok kızmıştım. Çekim yaparken karın çiğnenmemesi lazım, bazı sahnelerde tekrar çekim yapmamak gerekiyor. İnsanın soğuğa dayanma limiti var. Belli bir ısı derecesinden sonra da kameralar çekim yapmıyordu.
Anadolu insanı çekimler esnasında bize evini açtı
-Çekimlere dair en çok aklınızda kalan ayrıntılar nelerdir?
Sarıkamış soğuğunda teknolojiyi çalıştırmak mümkün olmadığı için filmi Erzincan’da çektik. Çekim esnasında soğuk yüzünden oyuncularımız ağlıyordu. Köyde evini açıp oyuncuların iç çamaşırına kadar yıkayan insanların emeğini anlatmak imkânsız. Sarıkamış’ı anlatan bir filme sahip çıkan Anadolu insanının o feraseti ekibe de büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Öyle üşüdük ki, 105 yıl öncesiyle empati kurduk
-O soğukta Sarıkamış Harekatı’na katılan ecdadımızla empati yapmak çok daha kolay olsa gerek…
Hemen yanımızda karavanımız, teçhizatımız var, karla ilgili alınabilecek tüm tedbirleri de almış olmamıza rağmen donma tehlikesi yaşadık. Biz bu kadar imkân içerisinde olmamıza rağmen ve bu kadar zorlanırken, dedelerimiz hiçbir donanımı olmadan, yazlık giysilerle hiç durmadan, düşman görmesin diye ateş yakmadan, donmasın diye ağaca dahi çıkmadan nasıl yürüdü, bunu anlamak kabil değil. Sırf bu ruhu anlatabilmek için bu filmi çekmek zorundaydım.
-Sizce toplumumuz tarihimizden ne kadar haberdar? Mesela Sarıkamış’ta yaşananları yeni jenerasyon biliyor mu?
Toplumumuzda bir kesim bilmediğinin düşmanı olduğu için Osmanlı’yı reddediyor. O yüzden bu jenerasyona tarihimizi çok iyi anlatmalıyız, sevdirmeli ve merak uyandırmalıyız. Böylesine güçlü bir tarihi anlatacak birçok yolumuz var. Kendi rol modelini oluşturamamış toplumlar, çocuklarını başkalarının rol modellerinin peşine bırakırlar.
Rambo’yla hafızalarımızı bozdular
-Kendi rol modellerimizi gençlerimize nasıl sevdirebiliriz?
Mesela çok kaliteli ve başarılı diziler Diriliş Ertuğrul ve Payitaht Abdülhamid toplumda ilgi uyandırdı ve bunu başardı. Bu tür dizilerin, tarihimizi anlatan filmlerin sayısını artırmamız lazım. O zaman toplumun yanlış tarih algısını değiştirebiliriz. Bir Rambo’yla Ortadoğu’yu dizayn ettiklerini ve hafızalarımızdaki tarihi değiştirdiklerini unutmayalım.