Analiz: Doç. Dr. Erkan ÇAV
“Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkân vermesin” (21 Aralık 2013) şeklindeki, FETÖ başı Fetullah Gülen’in yaptığı ve bütün bir toplumun ve ülkenin varlığına uzanan bedduanın bugün tam 10. yıldönümü. Bu beddua sıradan bir günde değil, “Paralel Devlet Yapılanması” (PDY) tartışmalarının başladığı ve devletin tedbirler aldığı bir zamanda, küresel güçlerin operasyon aparatı FETÖ yapılanmasının 2011-2012 yılından itibaren aleni biçimde yapmakta olduğu yıkım operasyonlarının bir devamı olarak FETÖ’cü polisler, hakimler ve savcılar eliyle yürütülen 17-25 Aralık 2013 Ekonomik Darbe Girişimi’nin tam ortasındaki günde yapıldı. Amaç, psikolojik, toplumsal ve siyasi havayı tersine çevirmek, uyanan devletin PDY operasyonlarını engellemek ve FETÖ’cüler lehine durumu değiştirmektir. Benzeri beddua seansları 10 yıldır aralıksız biçimde bireysel ve toplu ayinlerle devam etmektedir.
ONLARIN DURDUKLARI YER HİÇ DEĞİŞMEDİBedduayı yapan, bedduayı yapanın müritleri ve bu istihbarat, hırsızlık, suç ve terör örgütünün sempatizanlarının ve destekçilerinin tavır, tutum ve davranışları dışında her şey değişti, onların durdukları yer hiç değişmedi. 10 yıl önce bu bedduaya nasıl “Âmin!” diyorlarsa, bugün de istisnasız FETÖ’cüler ve FETÖ sempatizanları zerre pozisyon değiştirmeden aynı noktadalar. Peki onlara karşı toplumun bakışı değişti mi? Buna sadece değişme demek yetersiz olur, buna “toplumsal çürüme ve çözülme emareleri görülüyor” demek daha doğru olur. Bedduayı yapan, yapanı kült lider görenler ve onların sempatizanları kendileri gibi olmayanlara, kendileri gibi bu külte tapmayanlara, kendileri gibi bir ölümlüyü aileleri, akrabaları, toplumları ve ülkeleri önüne ve üstüne koyarak tek değer merkezini FETÖ yapmayanları, bu ülkenin yıkılmasına evet demeyenleri, 15 Temmuz’da vatanını savunanları, “FETÖ bir terör örgütüdür, ben ülkesine düşmanlık yapanlarla, vatan hainliği yapanlarla bir arada olamam” diyenleri hâlâ “cemaat düşmanı” olarak tanımlıyorken, FETÖ’cüler ve FETÖ sempatizanları nasıl toplumsal yapıda yeniden tanınırlık, kabul, yer ve meşruiyet yolunda adımlar atabilme noktasına geldi, acı gerçeklerle yüzleşmek için biraz düşünelim.
“PARALEL DEVLET” HEDEFİ ÖLDÜ MÜ?Beddua seansından tam 10 yıl, darbe girişiminden ise 7 yıl sonrasında gelinen nokta şudur: FETÖ’cüler ve FETÖ sempatizanları, asla bir üzüntü, pişmanlık, özür dileme, hata yaptık deme, yanlış yapmışız diye hayıflanma veya bunların yansıması bir tavır, tutum ve davranış içinde değildirler. Bu bir yana, aksine FETÖ’nün ve FETÖ’cülerin yaptıkları, yapmakta oldukları ve yapacakları her şeyi onaylama, destekleme, kabul etme ve asla ve kat’a kendilerini gözden geçirmeme gibi bir Haşhaşi ruhuyla Fetullah Gülen’e ve FETÖ’ye tam bağlılık, bağımlılık ve aidiyet hissetme pozisyonunu korumaktadırlar.
MESELE DİN DEĞİL..Yasal olan ve/veya yasa dışı yöntemlerle, açık ve/veya gizli faaliyetlerle, iktidar ve/veya muhalefet yapılarıyla, iç ve/veya dış güçlerle her nasıl olursa olsun, her ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, toplum ve ülke için bedeli ne olursa olsun, hiçbir şart, koşul ve durum dikkate alınmadan “bu iktidar” indirilmelidir. Meselenin dinî yorumla ilgisi, en az olan bağlantıdır. Meselenin dinin sapkınlaştırılmış bir yorumunu gizli örgütsel bir yapılanma ile harmanlayıp kültleştirme ile ilgisi vardır. Meselenin tapınılacak bir yapı haline getirilen küresel bir operasyon aparatı örgüt olmakla ilgisi vardır. Meselenin gizli ve suça dayalı bir örgütün küresel istihbarat ve güç ağına bağlı olarak Türkiye toplumuna ve devletine operasyon yapması ile ilgisi vardır. Siyaset ve din, bu amaç için sadece araçtır. Meselenin kırıldığı yer, bu örgüt üzerinden yürütülen küresel işgale karşı Türkiye’nin devlet ve toplum olarak varlığını koruma direncini harekete geçirmesidir.
TOPLUMSAL DUYARSIZLIKFETÖ’cü ve/veya FETÖ sempatizanı olmaktan zerre pişmanlık duymayanlar değişmediğine göre, onlara yönelik tavır, tutum ve davranışlar neden değişiyor? Bu bireyler neden aile ve akraba çevresinde, okul ve eğitim kurumlarında, esnaf hayatında, ticaret sektöründe, iş ve meslek dünyasında ya da olası çeşitli ilişkilerde, gündelik temaslarda ve toplumsal hayatta “yeniden var olma” noktasına gelebiliyorlar? Neden toplumu ve devleti yıkmak isteyen, bunun için dinî hassasiyetleri on yıllardır istismar eden ve nihayet ülkeyi ele geçirmek için devletin silahlarını topluma doğrultarak yüzlerce şehit ve binlerce yararlıyı ardında bırakan FETÖ’cüler ve FETÖ sempatizanları toplumda, yaşam alanlarında, çevrelerinde ve ailelerinde “hiçbir şey olmamış gibi” yeniden var olabilme cesaret ve imkânını bulabiliyorlar? Bu “toplumsal aklanma ve yeniden meşrulaştırma” süreci nasıl işliyor?
TOPLUM ÇÜRÜMEYE BAŞLADIĞINDA DEVLETİN YIKILIŞI YAKINLAŞIRBu aşamada şunu vurgulayalım: Bütün devletleri, daha özelde İslâmiyet öncesi ve sonrası Türk devletlerini yıkan temel paradigma devreye girmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin de yıkılmasına neden olacak süreç işlemeye başlamış olabilir. Zerre pişmanlığı olmayan terör örgütü üyelerinin ve/veya terör örgütü sempatizanlarının aile, akrabalık, kardeşlik, dostluk, arkadaşlık, okul-iş, esnaf, ticari, bürokratik, siyasi ve diğer tüm toplumsal hayatı oluşturan ilişkilerle terör faaliyeti yapan bir örgütün “cemaat üyeliği” altındaki katıldığı ve/veya sempatizanı olduğu faaliyetlerini ve kendilerini adım adım meşrulaştırmaları ile ilerleyen “toplumsal çürüme, çözülme ve çökme” süreci. Türkiye devletini yıkacak olan zafiyet bu olabilir: Duygusal çatlaklar. Yani, duyguların istismarı.
Toplumları önce çözen, akabinde yıkan şey çürümesidir. Çürümenin temel sebeplerinden biri unutmaktır. Unutan toplumlar çürümeye başlar, çürümeye başlayan toplumlar çözülür, çözülmekte olan topluma dayanan devlet yalpalamaya başlar, akabinde içeriden ve dışarıdan gelecek toplumsal, siyasi, dinî, kültürel ve askerî operasyon, saldırı ve müdahalelerle o toplum da devlet de tarihin karanlık sularında ardında büyük bir yıkım ve belki milyonlarca ceset bırakarak boğulup gider.
GÜNDELİK TOPLUMSAL İLİŞKİLERDE FETÖ SIZINTISI“Toplumsal aklanma ve yeniden meşrulaştırma” mekanizması; aile, akraba, komşular, okul-iş arkadaşları, esnaf ve eşrafla, bulundukları varoluş halkalarının her birinde çeşitli biçimlerde ortama uygun pratiklerle çalışır.
Aile ziyaretleri ve görüşmeleri, düğünler, sünnet düğünleri, mevlüdler, doğum günleri, vefatlar, bayramlar, büyüklere ziyaretler, komşuluk ilişkileri, mahallelilerle temaslar, işyeri etkinlikleri vd. sayılabilecek tüm toplumsal iletişim, ilişki ve etkileşim ile yapılan temaslar ve kurulan bağlar onlar için “toplumsal aklanma ve yeniden meşrulaştırma” paradigmasının birer aracıdır. Samimi değil, aklanma ve meşruiyet kurma amacına yönelik işlevsel faaliyetlerdir. Her bir işlemin bu amaca yönelik işlevsel, simgesel ve meşruiyet kurucu bir değeri vardır. Bu pratiklere kananlar ise bir sonraki ayinin kurbanları olacaklardır. Çünkü bu pratikler karşısında kimse onlarla “FETÖ üzerine konuşma” cesaretini gösteremez, onları duygusal örtülerle kolayca sindirirler, “Kritpo FETÖ’cü” ve/veya “FETÖ sempatizanı” olarak intikam hamlesi için uygun güne kadar kamufle olurlar, gizlenirler, renksizleşiler.
FETÖ’CÜLER VE FETÖ SEMPATİZANLARIÖrneğin terör örgütü üyeliğinden ceza aldığı ve/veya alacağı için ülke dışına kaçmış bir FETÖ’cünün çocuğunun düğününe akrabaları “biat ederek” katılıyorsa orada kimse çıkıp “FETÖ ve FETÖ’cüler illegaldir” diyemez. FETÖ’cülerle ve FETÖ sempatizanları ile birlikte olmaktan zerrece rahatsızlık duymayanlar, bizatihi onlar tarafından yaşadıkları toplumun ve devletin yeniden varoluş tehlikesine düşmesi olasılığını artırmaktadırlar.
FETÖ İLE KURDUKLARI BAĞHiçbir FETÖ’cü ve FETÖ sempatizanı için Fetullah Gülen ve FETÖ’ye olan bağlılık; aile, akraba, eş-dost, iş arkadaşı, bürokrasi ve/veya devlet görevi bağından daha alçakta değildir, olmaz, olamaz, geldikleri noktada “Fetullah Gülen/FETÖ ile kurdukları bağ, Allah ile kurdukları bağla yarışır” durumdadır. “Örgütsel bağı” her türlü bağa tercih ederek varolmayı öncelemiş durumdalar.
GERÇEKLE YÜZLEŞTİKLERİNDE İŞ İŞTEN GEÇMİŞ OLUYORVarlıklarını Fetullah Gülen’e ve FETÖ’ye adamış bu bireylerin “hiçbir pişmanlık belirtisi, ifadesi, beyanı, açıklaması, tavır, tutum ve davranışı olmadan” yaşamlarına devam ederken kullandıkları “toplumsal aklanma ve yeniden meşrulaştırma” araçları, FETÖ ve ilişkili bütün bağlardan daha aşağıda gördükleri aile, akraba, eş-dost, okul-iş arkadaşlığı, gündelik ve toplumsal yaşamdaki temaslarıyla ortaya çıkan iletişim, ilişki ve etkileşimden oluşan bağlardır. Bu “bağlanma taktiği” uygulanan “Fetöpist olmayan” bireyler gerçekle yüzleştiklerinde ise iş işten geçmiş olabilir, 15 Temmuz’da başarmadıkları “ölümcül yıkımı” bu sefer kendileri gibi olmayanların zihinlerinde, kalplerinde ve ruhlarında yeniden inşa ederler, onların tek tek varlıklarını işgal ederler, yalandan kocaman bir simülasyon içinde FETÖPYA’larını oynatırlar.
İHANET ÇETESİ “HİÇ YOKMUŞ GİBİ”Bu bağlar üzerinden yürütülen “ince strateji”, zamanı geldiğinde ve fırsat bulduklarında onlara kucak açan aile, akraba, eş-dost, komşuluk, iş-okul arkadaşı ve toplumun tüm kesimlerinin varoluşlarına -15 Temmuz’da olduğu gibi- en ağır darbeyi vurmak için “atlama taşı” olacaktır. Ana stratejiye uygun olarak yürütülen iletişim, ilişki ve etkileşim sürecinde kurulan “zihinsel ve duygusal bariyerler” sayesinde Fetullah Gülen’in, EFTÖ’nün, örgütsel faaliyetlerin ve 15 Temmuz’un faillerinin sorgulanması engellenir, kapatılır, gizlenir, örtülür, dışa atılır ve en önemlisi bizatihi FETÖ’cülerin ve FETÖ sempatizanlarının bu dinamikteki rolü yok hükmünde bir algıyla karartılır, tüm kirli, gizli ve yıkıcı hedefler gerçeklikten kopartılır. Bu aşamada öldürücü darbeyi vurabilecekleri ana kadar onları dinleyenleri “ütopyanın güvenli sanallığında oyalama imkânı” bulurlar. Böylece, herkesin bildiği bir suç, ihanet, fitnecilik, bozgunculuk, sahtekârlık, ikiyüzlülük, yalancılık, bozgunculuk ve ihanet çetesi “hiç yokmuş gibi” birden kayboluverir. Oysa gerçek tam tersidir, suskunluk meşruiyet getirmez, aksine içine düşülen karanlığı derinleştirir.
FETÖPYAFETÖ’cüleri ve FETÖ sempatizanlarını aileden, akrabalardan, arkadaşlardan, dostlardan, toplumdan kopartarak “yeniden formatlayan örgütsel kötülük yapısı” vardır. Onlar için bu FETÖPYA’dır. Örgütün organizasyon yapısına dâhil olarak, örgütsel hedefleri bilerek, örgütün gizli bağlarının farkında olarak yıllarca bu yapıya bir şekilde para aktaran, para bulan, para toplayan ve örgüt adına gizli ve illegal faaliyetler yapan, nihai noktada içinde yaşadıkları toplumu ve devleti ortadan kaldırmaya yönelik büyük bir saldırının, ihanetin ve küresel müdahale girişiminin parçası olan Fetöpist içinde bulunduğu FETÖPYA’nın rahatlığını, uyuşturuculuğunu, simülasyonunu yaşar, bundan kopamaz.
ZİHİNSEL ÖRGÜT HAPİSHANESİÖrgüt sayesinde ancak mesleğinde yükselebilen ve var olabilen, kendi kimliğini oluşturmaktan aciz, böyle bir küresel çeteye dayanarak kimlik sahibi olabilen ve ömürlerini bu “zihinsel örgüt hapishanesinde” yaşayan, buna adayan ve onun faaliyetlerine harcayan bir Fetöpist’i değiştirmek mümkün müdür? Bu bireylerin “başka bir şey” olma imkânı, ihtimali ve seçeneği ömür boyunca olmadığı için onu “inşa eden” bu paradigmadan “kendine rağmen” çıkması neredeyse imkânsızıdır. Belki bazıları buna cesaret edebilir. Pişman olanlar, yanlış yaptığının farkında olanlar, bütün olanlardan sonra FETÖPYA’dan uyananlar, gerçeklerin bilincine varanlar az da olsa olmuştur, ama hâlen büyük çoğunluk uyumaktadır.
FETÖPİST İÇİN FETÖ BİR YANA DÜNYA BİR YANABir Fetöpist için tüm yaşam FETÖPYA etrafında döner, onunla var olur, onunla ancak hayatı anlam taşır, başka bir ifadeyle, FETÖ bir yana dünya bir yanadır. Bu açıdan topluma ve devlete zarar vermek, hatta onu yıkmak, bunun için çabalamak bu anlamda onlar için olağan bir olgudur. FETÖ için Türkiye Devleti’ni kurban etmek, ailelerini, akrabalarını, arkadaşlarını, komşularını ve toplumlarını kurban ettikleri gibi hiçbir anlam ifade etmez. Bir FETÖ’cü, ailesini, akrabalarını, arkadaşlarını, dostlarını, komşularını, iş arkadaşlarını, hayatına giren diğer tüm insanları velhasıl toplumu ve devleti Fetullah Gülen’den ve FETÖ’den daha fazla önemseyemez.
KİMLİKLERİNİ GİZLEYEN KRİPTO UNSURLAROsmanlı Devleti’ni yıkan içindeki “kimliklerini gizleyen kripto unsurlar” idi. Benzer “çözücü, çökertici ve yıkıcı kripto paradigma” bugün de farklı “kimlik şemsiyeleri” altında devam ederken bunların bilincinde olmamak, bir toplumun ve devletin sonunu getirebilir.
FETÖ’nün yasadışı, gizli ve yıkıcı eylemlerinin kötülüklerini, hak ve para/mal hırsızlıklarını, küresel güçler için istihbaratçılığını, 15 Temmuz’u ve tüm faaliyetlerini halen hiçbir sorgulama olmaksızın benimseyen bireylere karşı oluşan bu “toplumsal zafiyet” ülkemizin geleceğini riske atan kritik bir olgudur. İşte bu koşullarda kötülük, ihanet ve yıkım için çalışan bireyler “öldürücü bir virüs gibi” yayılma imkânına sahip olurlar. Topluma yabancılaşan yıkım ustaları.
TERÖR ÖRGÜTLERİNE KARŞI TOPLUMSAL DİRENÇBir toplumun, toplumu ve devletin kurumlarını ele geçirebilen terör örgütlerine ve üyelerine karşı “toplumsal direnci” yoksa terör örgütlerinin ismi değişir, üyeleri değişir, çalışma biçimleri değişir, ancak nihayetinde bu yapıların “yaşadıkları toplumu ve devleti küresel güçler namına zayıflatmaya, parçalamaya ve mümkünse yıkmaya yönlendirmeye devam etme pratikleri” değişmez. Toplumsal zafiyet, toplumsal yıkım, toplumsal yıkım devletin çöküşü demektir.
KULLANMA SÜRELERİ ASLA BİTMEYEN “APARATLAR”Geleceğimiz büyük bir risk altındadır. Beyinleri, ruhları ve kalpleri FETÖPYA’ya teslim olmuş, gerçeklik algıları oynanmış, ülkesinin aleyhine her şeyi yapabilme potansiyeli olanlar, toplum ve devlet varlığımızı tehdit ediyor.
FETÖ’cülerin ve FETÖ sempatizanlarının tek umutları “toplumsal aklanma ve yeniden meşrulaştırma” pratikleri ile hazırladıkları “toplumsal algı” üzerinden mevcut siyasi sürece açık ve gizli biçimde, legal ve illegal yöntemlerle müdahil olabildikçe müdahil olmak, eğer bu olmazsa Erdoğan-sonrası süreçte 2013-2028 arasındaki 15 yıllık kesinti ile “Türkiye düşmanlığı” hedeflerini açıktan tekrar hayata geçirebilecek koşulları sağlamak için çalışmaktır.
KÜRESEL GÜÇLER İÇİN SON KULLANMA TARİHİ YOKTUR10 yıldan beri kesintisiz biçimde örgütsel destek verdikleri tüm muhalefet unsurlarının -öncesinde olduğu gibi- 2023 seçimlerinde de bir kez daha mağlup olması onlar için asla önemli değildir, çünkü yalancılığın, fitneciliğin, bozgunculuğun, sahtekârlığın, ikiyüzlülüğün, kötünün, ihanetin ve devlet düşmanlığının “küresel güçler” için son kullanma tarihi yoktur: Her Türkiye düşmanı güç merkezi için bu türlü “aparatlar” her zaman aranılan, istenilen, kullanılan ve kullanılacak olan “iç bozguncu tipler” olarak müşteri bulurlar.
TOPLUMSAL ÖLÜM EŞİĞİ..Günümüzdeki hareketlilikler gözlemlendiğinde FETÖ’cülerin ve FETÖ sempatizanlarının “eskisi gibi” gizli, yıkıcı ve hatta ihanet ile bütünleşen faaliyetleri yeniden hayata geçirmek çabası içinde olduğu görülebiliyor. Kriminal süreçleri takip etmek emniyetin, istihbaratın, askeri ve sivil güvenlik güçlerinin sorumluluğudur. Gözlemlerimiz, onların bildiklerinin yanında belki bir hiç değerindedir. Toplumsal yapının çözülmesine çalışan unsurlara karşı daha güçlü bir “toplumsal savunma hattı” kuramaz isek, bundan önceki toplumların içinin boşaldığı gibi bizim içimiz de boşalacak ve budan öneki devletlerin yıkımında olduğu gibi bizim yaşadığımız devlet de yıkılma süreçlerine girme ihtimalinde olacaktır.
Toplumun bazı katmanlarında FETÖ’cülere ve FETÖ sempatizanlarına karşı bir çözülme, aymazlık, duyarsızlık ve hatta “bana necilik” görülmekte, FETÖ, sızdığı aile-akraba, arkadaşlık ve iş ilişkileri, eğitim hayatı, merhametlilik, insanî duyarlılık, saflık, toplumsal dayanışma vb. duygusal çatlaklarından yeniden filizlenmektedir.
FETÖ’YÜ SAVUNMAYA DEVAM EDEN BİREYLERFETÖ’cü olduğu mahkeme kararıyla kesinleşen, yaşadığı yerde FETÖ’cülük yaptığı herkesçe bilinen ve halen bütün üyeleri ile FETÖ’yü savunmaya devam eden bireyin, bireylerin ve/veya ailenin etkinliğine katılanlar, yani FETÖ’cülerin katletmek, vatanını gasp etmek ve yaşam hakkını elinden almak istediği FETÖ’cü olmayanların bu faaliyetlere “bile bile iştiraki” bir toplumun ve devletin nasıl içten içe çürüyebildiğinin ipuçlarını verir. Eğer, FETÖ’cü olan bireyler, onlara yönelik hukuki ve toplumsal tepkinin kaynağındaki suç içeren faaliyetlerden pişman olup bunu söz ve davranışları ile takiyesiz biçimde açığa çıkartarak yeniden topluma karışmak isteselerdi “suçunun cezasını çeken ve sonrasında hatasını anlayıp pişman olan herkes gibi” bunu yapmaya sonuna kadar hakları vardı; ama onların yapmak istedikleri “toplumsal aklanma ve yeniden meşrulaştırma” uygulaması “tüm gizli ve illegal faaliyetlerini, bütün suçlarını olduğu gibi kabul ettirerek yeniden toplumda var olabilmek” üzerine kurgulandığı için süreç çok tehlikeli noktalara gidebilir.
TOPLUMSAL DUYARSIZLIĞIN EŞİK NOKTASIBu virütik durum, -maalesef ki- bir ülkeyi yıkıma götürebilecek olan “toplumsal duyarsızlığın eşik noktası” olarak görülebilir. Suç işleyenler, suçu teşvik edenler ve suçluları hâlâ övenler, destekleyenler ve savunanlar eğer bir toplumda “yeniden itibar görme sürecindeyse” o toplumun ve devletin helâk olması için bir aşama daha geçilmiş olabilir. FETÖ’cüler ve FETÖ sempatizanları “FETÖ’cü ve FETÖ sempatizanı olarak yaşamaya devam etmek” cesaretini, toplumsal duyarsızlık sayesinde topluyorlar. Toplumsal kınanma ve dışlanma yaşamadıkları için de istedikleri gibi var olabiliyorlar. Bunun sonu önce içte çürüme, çözülme ve çöküş, akabinde yeni sosyal, siyasi, ekonomik, dinî kılıflı ve askerî saldırılara karşı toplumsal direnç, dayanıklılık ve mücadele birimlerinin ve yapılarının çökmesi olabilir. Bunun ağır bedelleri olur.
“Toplumsal barış” mümkün mü?Tavır, tutum ve davranışlarında, söz ve eylemlerinde pişmanlık, üzüntü, mahcubiyet, utanma, hatalıyım/hatalıyız vb. emareler, işaretler, ifadeler, sözler olsaydı bu toplum onları her türlü bağrına basar, affeder, böylesine ülkemizi tehlikeye atan bir örgütün bir zamanlar destekçisi hatta üyesi dahi olsalar bile -varsa hukuki bedeli bunu ödedikten sonra- toplumun geneli toplumsal birlik, beraberlik ve bütünleşme adına geçmiş yanlışlara sünger çekerdi. Toplumumuzun bu kapsayıcı, kucaklayıcı ve içermeci tavrı vardır; ancak hâlâ yanlışında, hatasında, suçunda ve hatta ihanetinde ısrar edenlere verilecek cevap bu olmaz, olamaz.
Eğer toplumun bu “koruma kalkanı” ortadan kalkarsa veya kalktıysa ya da zayıfladıysa -ki bunu en iyi FETÖ’cüler bilir, faydalanır ve kullanır- toplumsal fitne, bozgunculuk, karışıklık, kavga, iç çatışma, isyan, yıkım ve hatta yeni darbe girişimi olasılıkları uzak değildir.
UZUN VADELİ BİR MÜCADELEBu toprakların geleneğinde -zaman zaman görüldüğü gibi- devlete isyan edenleri bile affetmek varken, FETÖ’yle öyle veya böyle iletişimi, ilişkisi, etkileşimi, bağı, bağlantısı veya bağlılığı olanların bunca süreçten sonra pişmanlık yaşayıp, hatalarından dönmek yerine tam aksi istikamette suçları, suçluyu ve suç örgütünü meşrulaştırmak için doğrudan ve/veya dolaylı çeşitli strateji ve taktikler içinde olmaları meselenin toplumsal olarak daha uzun yıllar devam edeceğinin en güçlü göstergesidir. Oysa, suçu sabitleşmiş bir insana, örgüte ve üyelerine duydukları bağlılığın ailelerine, toplumlarına ve ülkelerine “ihanet etmekle” eşdeğer haline geldiğini görmelerine rağmen bunda ısrar etmeleri, sürecin zaman içinde çok daha sert aşamalara, kırılmalara ve çatışmalara evrilebileceğinin de bir göstergesidir. Bu durum sürdürülebilir bir dinamik değil, aksine yıkıcı yönde ilerleyen bir dinamiktir. Buna karşı mücadele uzun vadeli bir süreçtir.
PSİKOLOJİK SAVAŞFETÖ’cülerin ana strateji olarak “toplumsal aklanma ve yeniden meşrulaştırma” için işlerine yarayacak her türlü konvansiyonel taktiği kullandıklarını, uyguladıklarını ve yürüttüklerini, toplamda “derin bir psikolojik savaş” içinde olduklarını görüyoruz.
Bireylerin hatalarında, yanlışlarında ve suçlarında bu kadar güçlü biçimde ısrarcı kalmalarını ve direniş göstermelerini sağlayan, aile, toplum ve devlet değerini ve dinamiklerini reddetmelerine yol açan “örgütsel motivasyonlarını” nasıl açıklamalı? Kanaatimce “kült yapı” kavramı burada yetersiz, bu bireylerin psikolojik, ruhsal, sosyal ve varoluşsal dinamiklerinde mutlaka ama mutlaka göremediğimiz başka bir durum, duygu ve olguları besleyen bir şeyler bulunmalı. Aksi halde böyle bir süreçten hâlâ bahsetmek mümkün olmazdı. Bu olguyu “FETÖ’cülüğün verdiği zihinsel yanılsama”, FETÖPYA olarak değerlendirmek, en mantıklı açıklama olabilir.
KENDİLERİ GİBİ OLANLARLA KİTLESEL GİZLENMEAile, akraba, eş-dost, komşuluk ve arkadaşlık paylaşımları, mahalle ve iş arkadaşlığı ve diğer tüm toplumsal bağları ve nihayetinde devletle olan, yaşadıkları ülkeyle olan aidiyetlerini, hemen tümüyle hastalıklı, travmatik, şizofrenik, komplocu, çatışmacı, düşmanca ve kaotik bir dinamikler dizisi ile yürütmeyi göze alarak “bulundukları pozisyondan” asla ve kat’a taviz vermeden ve gerçeklerle yüzleşmeden “kendileri gibi olanlarla birlikte kitlesel karanlık içinde gizlenmek” tercihini yapıyorlar. Görünmez bir örgüt kafesinin içinden, “FETÖ hapishanesi” içinden çıkarak dünyaya bakamıyorlar.
FIRSATINI BEKLEYEN “KANSER HÜCRELERİ”FETÖ’cüler ve FETÖ sempatizanları, yanıltma, uyutma, saptırma, gizleme, örtme ve maskeleme taktikleri ile ana stratejileri olan “FETÖ’nün toplumsal aklanması ve yeniden meşrulaştırılması” planına sadık biçimde söylem ve eylem üretmeye devam ediyorlar. Bunun için en uygun alan; yıllar boyunca “gizli faaliyetleri” ile istismar ettikleri aile, akrabalık, komşuluk, iş-okul ve diğer ilişkilerin ve bağların içinde yeniden gizlenmek, kendilerini unutturmak, sessizlik modunda aynı faaliyetlere devam etmektir. Siyasi, ekonomik ve/veya toplumsal yapı bir zafiyet gösterdiğinde, bir zayıflama olduğunda, bir sarsıntı yaşadığında, yerel ve/veya küresel bir sıkıntıya düştüğünde, toplumsal bir hareket, siyasi bir belirsizlik, savaş hâli, gerilim vs. görüldüğünde ortaya çıkmayı bekleyen pusudaki kirli, karanlık ve hainliğe elverişli bir grup olarak şimdilik suskun, sessiz ve maskeli “iyi vatandaş rolü” içinde gizlenerek yaşıyorlar.
TOPLUM UYKUYA DALARSA..Umuyoruz, devletin kurumları toplumun bu süreçleri göremeyen kesimleri gibi basiretsiz, dikkatsiz ve uykuda değildir. Yoksa bir gün nasıl 15 Temmuz 2016 gecesi tüm güçleri ile saldırıya geçtilerse aynısını belki silahsız belki dış silahlı güçler belki sivil araçlarla tekrar yapmamaları için hiçbir sebep görülmüyor. Her kimliğe bürünebilen, her elbiseyi giyebilen, her fotoğrafı verebilen, her ilişkiyi çıkarları için mubah sayabilen, her siyasi görüşe yamanabilen, her STK’ya, partiye, kuruma ve yapıya sızabilen, kısacası her kılıkta, her ideolojide, her maske altında rahatlıkla varolmayı başarabilen kişiliksiz ve kimliksiz “kötülüğe adanmış mürit” olarak her bir FETÖ’cü, FETÖ sempatizanı ve destekçisi ülkemiz için hâlâ en büyük riski oluşturmaktadır. Çünkü bu EFTÖ’ye adanmışların, FETÖ sempatizanlarının veya destekçilerinin “Ben kimim?”, “Ben neden bu örgüte bağlıyım?”, “Ben ne yapıyorum?”, “Benim burada ne işim var?”, “Ben niçin böyle bir yapıya ihtiyaç duyuyorum?”, “Yanlış yapmış olabilir miyim?” ya da “Biz kimiz?”, “Biz neyiz?”, “Biz ne yapıyoruz?”, “Bizim amacımız nedir?”, “Bizim Türkiye’nin varlığına zararımız olmuş olabilir mi?”, “Yaptıklarımızın ne olduğunu doğru anlıyor muyuz?” şeklinde sorular sorabilen, içsel ve/veya dışsal sorgulamalar yapabilen bir düşünme/öz-düşünme yahut eleştiri/öz-eleştiri yapma melekesini yitirdiklerini görüyoruz.
KÜRESEL KUŞATMAYA DİRENEN TÜRKİYEBu grup, yaptıkları, yapmakta oldukları ve yapacakları “Türkiye karşıtlığı” politikasını siyasi taraftarlık, muhalefet veya farklılık şemsiyesi altında gizlemekte, her fırsatta ülkenin varoluş dinamiklerine zarar verecek tarafta, tavırda ve yaklaşımda bulunmaktadır. 2002-2017 yılları arasındaki FETÖ’nün ve FETÖ’cülerin faalitlerini merkeze alarak yazdığımız “Küresel Kuşatmaya Direnen Türkiye: Vesayet, Operasyonlar, FETÖ, 15 Temmuz, İstiklal ve İstikbal Mücadelesi” (Piya, 2017) başlıklı kitabımızda açıkladığımız gibi, Türkiye on yıllar sürmesi ihtimali yüksek olan uzun soluklu bir mücadelenin içindedir.
TOPLUM VE DEVLET HAZIRLIKLI OLMALIŞu anda toplum önünde değiller. Ancak engellenmedikleri sürece asla durmayacaklar. Toplum ve devlet buna hazırlıklı olmazsa “15 Temmuz” varyasyonu bir sonraki saldırının maliyeti, Osmanlı Devleti’nin 1900’lerin başında yaşadığı gibi yıkılışına değin giden varoluşsal bir zarar görmesiyle sonuçlanabilir. Sosyolojik gelişmeler, siyasi yaklaşımlar ve bireysel tutumlar, FETÖ’cüler açısından böyle bir hareketliliğin oluştuğuna işaret etmektedir.
ENTELEKTÜEL MİLİTANLAR FAALİYETTEFETÖ’nün medya, siyaset, din, ticaret, meslek odaları ve kurumları, özel kurumlar ve diğer alanlardaki savunucusu kişi ve yapılar hâlen açık ve/veya gizli biçimde varlıkları zaman zaman anlaşılacak kadar görünüyorlar, çeşitli taktiklerle ince ince propagandalarını yapıp tekrar gizleniyorlar. Militan yaklaşımla “entelektüel vur-kaç” taktiği içinde hareket ederek FETÖPYA’yı küresel efendileri için ayakta tutmaya çalışıyorlar.
ZORLU BİR VAROLUŞ MÜCADELE“FETÖ’yü aklamak ve yeniden meşruiyet sağlamak” stratejisinin küresel ölçekte “dünya güçlerinin Türkiye üzerindeki strateji ve hedeflerinin” alt-başlığı olduğu teşhis edildiğinde; bu piramidal gizli güç, yönetim ve kontrol yapılanmasının hedefindeki ülke olan “Güçlü, Bağımsız ve Millî Türkiye Devleti”nin bugün ne denli bıçak sırtı, riskli ve zorlu bir varoluş mücadelesi içinde bulunduğundan şüphe olmaz.